Siyaset ve Aracı Kurumları Olan Fırkalar - Aziz Dolu ATABEY - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









Siyaset ve Aracı Kurumları Olan Fırkalar - Aziz Dolu ATABEY
Tarih: 07.02.2015 > Kaç kez okundu? 1700

Paylaş


Siyasî fırkalar (party/parti) ne bir totem, ne de ulaşılması gereken bir hedeftir. Gidilen yolda kullanılan birer araçtır sadece. Bu, böyle kabul edilmelidir. Fırkalar birer at; bu fırkalara gönül veren insanlar da, bu atlara binen süvariler olarak görülmelidir. Buna rağmen, uygulamada göze çarpan aksaklıklar da yok değildir. Birtakım insanların, -attan düşmüş süvarinin, atın peşinden koşması gibi- fırka peşinde koşmasını da istihza ile karışık bir tebessümle karşılamak gerekir. İnsanımızın, orasını burasını ovuşturarak koşması hoş olmasa gerek… En kötüsü de süvarisine binmeye çalışan atlar oluyor hâliyle… Süvarisine tekme atan; süvarisini ısıran; aksıran, tıksıran atlar da cabası…



Fırkaları süslü birer ata benzetmemizden kasıt, elbette boşuna değildir. Neden derseniz, son yüzyıla damgasını vurmuş olan ve cumhuriyet, demokrasi gibi adlar verilen yeni (modern) dünya düzeninde sistemin işlemesi için fırkalar ‘olmazsa olmaz’ olarak nitelendirilebilecek birer araçtır bize göre. Hatta fırkaları birer kasnak; milletvekillerini ise kasnağın üzerinde bulunan dişliler olarak da tanımlayabiliriz. Zira siyaset ve fırka dendiğinde, teşbih (benzetme) sanatının kapıları ardına kadar açılır.



Tarihi süreçte disiplin ve hiyerarşiye göre şekillenmiş olan Türk toplum yapısı, demokrasi olarak adlandırılan düzene ayak uydurmakta nedense güçlük çekmektedir. Hatta demokrasi bir başıbozukluk, bir serkeşlik olarak algılanabilmekte; bir kısım zevat (kişiler, insanlar) işi, bindiği dalı kesmeye, devletin altını oymaya kadar ileri götürebilmektedir. Hâl böyle olunca, Osmanlı’nın son dönemlerinde “Hürriyet isteriz!” diye dağa çıkanlar ile Cumhuriyetin son yıllarında “Demokrasi isteriz!” diye dağa çıkanlar arasında pek fazla bir farkın olmadığı da ortadadır.



Türkiye’de, fırkaların kurumsallaşamadığı bir tarihi vakadır. Niye derseniz, rehber edindiğimiz Batı demokrasilerinde siyasî fırkalar nerede ise devletle yaşıt iken, bizde bir iki istisna dışında köklü fırka bile yoktur. Haliyle tabansız hareketlerin tepesinde oturanlar da tabansız olmakta ve en küçük bir müdahalede şapkasını, yazı takımını vs. alıp gitmektedir. Bu durumun bir sonucu olarak da, bırakın kolluk kuvvetlerinin müdahalesini; deniz aşırı ülkelerden gelecek müdahalelere bile açık olan bir demokratik yapı ortaya çıkmaktadır. Bunun temel sebebi ise '27 Mayıs Sendromu' olarak adlandırabileceğimiz, iliklere kadar işlemiş olan darbe korkusudur. Acizliğin belirtisi olmaktan öteye geçemeyen 'denge' siyasetinin bir uzantısı olarak da, deniz aşırı ilişkiler devreye sokulmaktadır haliyle… Meselenin ibretlik yanı ise başlı başına bir yürek yangınıdır cancağızlar. Zira devlet adamlarımız, Amerika Birleşik Devletleri’nin tarihinde İngilizce ile kaleme alınmamış tek bir anlaşma metni olduğunu, bunun da Türkçe olduğunu bilmezler. Bu anlaşmaya imza koyanlardan biri Hasan Dayı adlı sıradan bir Osmanlı paşası iken; muhatabı Amerikan Başkanı George Washington’dur. Dahası anlaşma ile Osmanlı Devleti, Amerika’yı vergiye bağlamıştır. Yani günümüzün cihan (dünya) devleti Amerika’nın, kurulduğu günden bu yana boyun eğdiği tek bir devlet vardır: Osmanlı Türk Devleti! Velhâsıl Türkler, Amerika için hiç geçmeyen ve geçmeyecek bir iç burukluğudur. Ha ‘çuval olayı’ derseniz; o mesele bizim açımızdan bir sakal tıraşıdır ve takdir edersiniz ki tıraşlanan sakal daha gür çıkar.



Siyasetçi-Fırka-Devlet üçgeninde, asl’olan devletin yeniden kurulması değil; yeniden yapılandırılmasıdır. Tıpkı Hanedanlık Türkiye’sinde yaşanan ve 'Fetret Devri' olarak adlandırılan dönemde olduğu gibi!.. Bunu yaparken de siyasîlerin Türkiye’yi, bir tehlike ile karşılaşınca kabuğuna çekilen kaplumbağa durumuna düşürmemesi gerekmektedir. Hem de “Hepimiz Ermeni’yiz!” söylemlerinin, yakın zamanda “Hepimiz PKK’yız!” teranelerine dönüşme tehlikesi ortada iken… Aslında siyasîlerin yapması gereken, sırtlarını halka dayayarak; iktidar olmakla yetinmeyip muktedir olmayı hedeflemek olmalıdır. Zira bu gerçekleştiği takdirde, karşılaşılan sorunların çözümünde “milletin azim ve kararı”ndan da güç alınarak, uygun reçetelerin yazılmasının; doğru tedavilerin uygulanmasının yolu açılacaktır. Seçim sistemimizdeki çelişkiler nedeniyle, milletvekili seçilebilmek için, kullanım kılavuzunda “Sayın Genel Başkanım bilir.” yazan bir yağdanlığa dönüşmek zorunda olan siyasîler olduğu sürece ise hastanın masadan kalkamayacağı, kalksa bile aksayacağı aşikârdır. Anayasada belirtilen niteliklere sahip herkesin oy kullanabildiği bir demokratik düzende, -istenen nitelikleri taşımak kaydıyla- isteyen herkesin aday olamamasının bir açıklaması olabilir mi? Bu halkın zekâsı, sadece kenar mahalle muhtarını seçmeye mi kadirdir? Zaman ayırır, zihninizi bu soruyla meşgul ederseniz, ülkemizdeki demokratik uygulamanın, üç-beş yaşındaki kız çocuklarının evcilik oyunu kadar bile gerçekçi olmadığını anlarsınız.



Türkiye’de, siyaset ve siyasetin aracı kurumları olan fırkalarla ilgili yapılan değerlendirmelere baktığımızda, ekseriyetinin yanlı olduğunu görürsünüz. Emre Kongar, Şerif Mardin gibi aydınların 'solcu-sosyalist' bakışları ile Necip Fazıl, Seyit Ahmet Arvasî, Orhan Türkdoğan gibi aydınların 'sağcı-idealist' yaklaşımları, ülkemizde nerede ise iki zıt kutup medyana getirmiştir. Hatta adı geçen bu akımların, milletimizin dimağına ipotek koyduğu bile söylenebilir. Oysa hem 'komüncü' cenah, hem de 'istişareciler' siyaset mekanizması ile aracı kurumları olan fırkalardaki çarpıklıkların düzeltilmesine yönelik olarak pek de bir çaba göstermemişlerdir. Sadece Necip Fazıl’ın kısa süreli bir çabası vardır. Çarpıklıklarla, haksızlıklarla kendi çapında bir mücadeleye girişerek, şahsına münhasır (kendine özgü) 'Büyük Doğu' hareketini başlatmıştır. Sonrasında ise demokrasiye dair umutlarını yitirerek, demokrasi karşıtı (antidemokrat) bir çizgiye kaymıştır. Aslında Necip Fazıl’ın gayesi 'asr-ı saadet' dönemine uygun bir demokrasi kalıbı oluşturmaya yönelik olan, hayli iddialı bir girişimdir. Hatta Yusuf Has Hacip’in 'Kutadgu Bilig'inden ve İbn-i Haldun’un 'Mukaddime'sinden sonraki geçen sürede, konuyla ilgili olarak, özgün (orijinal) fikirler ortaya koyan ilk fikir adamı olarak kabul edilebilir. Vatanı, elbise; milleti, beden; dini, ruh ve devleti de akıl olarak sistemleştiren bir düşünce kalıbını kuramsallaştırmayı başarmıştır. Bununla birlikte, günümüz dünyasında bir 'İdeologya Örgüsü'nün uygulanabilirliği ise tartışmaya açıktır.



Bize göre, siyaset ve fırkaların gayesi, halk yönetimini gerçekleştirmek olmalıdır. Zira halkın yöneten değil de; yönetilen olduğu bir düzen, olsa olsa koyun gütmeye benzer. Hâliyle hiç kimsenin, bu milleti 'Çoban Sülü’lere mahkûm etmeye hakkı ve yetkisi yoktur. Ülkede siyaset mekanizmasının, fırkaların, demokrasinin kurumsallaştırılması ve böylece milletin kısır çekişmelerden, başıbozukluktan en önemlisi de “Neme lâzım!”cılıktan bir an önce kurtarılması gerekmektedir. Aksi takdirde, daha çook 'melek' muhabbeti yaparız. Hazır Bizans’ın mirası da bize kalmışken…





Yorumlar









Aktif Ziyaretçi 58
Dün Tekil 1947
Bugün Tekil 1364
Toplam Tekil 4078092
IP 3.144.127.232






TURAN-SAM PRINTED ISSN: 1308-8041
TURAN-SAM ONLINE ISSN: 1309-4033
Journal is indexed by:





























17 Sevval 1445
Nisan 2024
P
S
P
C
Ct
P
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30


Tanr nasip eder, mr m vefa ederse; Musul, Kerk k ve Adalar geri alaca m. Selanik de dahil Bat Trakya'y T rkiye hudutlar i ine kataca m.
(Mustafa Kemal ATAT RK)


Ekle kar









Anasayfa - Amaç - Hedefimiz - Mefkuremiz - Faaliyetler - Yönetim - Yasal Uyarı - İletişim

Her Hakkı Saklıdır © 2007 - 2023 TURAN-SAM : TURAN Stratejik Araştırmalar Merkezi
Sayfa 1.215 saniyede oluşturulmuştur.

TURAN-SAM rssTURAN-SAM rss
Google Sitemap

"Bu site en iyi mozilla firefox'ta 1280x960 çözünürlükte görüntülenir."

Turan Portal v1.3 | Tasarım TURAN-SAM , Kodlama Serkan Aygün

Turan Nedir?, Bilimsel Dergiler, En popüler Bilimsel Dergi, Endeksli Bilimsel Dergiler, Saygın Bilimsel Dergi, Türk Dünyasının en popüler ve en saygın Bilimsel Hakemli Dergisi, SSCI, SCI, citation index, Turan, Türk Devletleri, Türk Birligi, Türk Dünyası, Türk Cumhuriyetleri, Türki Cumhuriyetler, Özerk Türkler, Öztürkler, Milliyetçi, Türkçü, Turancı, Turan Askerleri, ALLAH'ın askerleri, Turan Birliği, Panturan, Pantürk, Panturkist, Türk, Dünyası, Stratejik, CSR, SAM, Center for Strategical Researches, Araştırma, Merkezi, Türkiye, Ankara, İstanbul, Azer, Azeri, Azerbaycan, Bakü, Kazakistan, Alma-Ata, Astana, Kırgız, Bişkek, Kırgızistan, Özbekistan, Özbek, Taşkent, Türkmen, Türkmenistan, Turkmenistan, Aşxabad, Aşkabat, Ozbekistan, Kazakhstan, Uzbekistan, North, Cyprus, Kıbrıs, MHP, AKP, CHP, TURKEY, Turancılık, KKTC, Vatan, Ülke, Millet, Bayrak, Milliyet, Cumhuriyet, Respublika, Alparslan Türkeş, Atatürk, Elçibey, Bahçeli, Aytmatov, Bahtiyar Vahabzade, Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan, İsmail Gaspıralı, Gaspırinski, Nihal Atsız, Alptekin, Kürşad, Tarih, Kardeş, Xalq, Halk, Milletçi, Milliyetçi, Yürek, Ürek, Türklük, Beynelxalq, Arbitrli, Elmi, Jurnal, Nüfuzlu