ALDATAN PUT CHP - Mustafa Nevruz SINACI - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









ALDATAN PUT CHP - Mustafa Nevruz SINACI
Tarih: 26.09.2012 > Kaç kez okundu? 2614

Paylaş


11 Kasım 1938 Atatürk’e “karşı devrim” adlı darbenin muhibbi ve mimarı CHP, 70 yıl süreyle halkı aldatmış; Sözde kadim ve klasik statüko, Kemal Kılıçtaroğlu ile ‘Yeni’ olduktan sonra bu defa, “kendi kendisini aldatmaya” başlamıştır.

Kadim Halk Partisi ne idi? İşte tarihi, özgün ve güncel bir örnek:

"Osmanlı İmparatorluğu yıkıldığı sırada, bir yanda gizli cemiyetler kurup tedariklerde bulunanlar kitlesi; Öte yanda bunlardan (olanlardan) habersiz kalmaya ve hainlerin yolunda ölmeye mecbur kalan Türkler vardır. Bir yanda imparatorluğu arkadan vuran kitleler, beride gerçekleri görmesi, anlaması, bunlara karşı şuurunun gerektirdiği tedbirleri alması suç, nifak sayılan Türk unsuru görülmekte. Bir yanda, İmparatorluğun çoğaltıp geliştirdiği kitlelerin kurduğu gizli-açık, ayırıcı, ırkçı cemiyetler çalışırken, öte yanda Türk Ocağı adıyla milli bir kulüp açmalarını devlete karşı hıyanet sayan garip bir zihniyet şiddetle hüküm sürmektedir. O derecede ki, Birinci Cihan Harbinin sonunda Osmanlı yıkılırken, devleti ele geçiren Türk ve Müslüman bile, Türklük şuurunu açığa vuran kardeşleri Türk milliyetçilerini kovuşturmuş, hatta ipe çekmekten bile çekinmemişlerdir. Aynı zamanda, mütareke devri diye Türk tarihi ve edebiyatında, unutulmaz bir cehennem olan bir devri, vatanı yıkan, vatanı işgal edenlerle birlikte yaratan işte bu cellâtlardı. " (Remzi O.Arık 28.4.1951, Türk İnkılâbı ve Milliyetçiliğimiz 1958)

Burada, çok berrak bir biçimde örneklenen zihniyet, Atatürk sinsice öldürülünceye kadar (kendi deyimleriyle) uykuda, tuzak ve pusuda beklemiş; Kökü dışarıda ve ipin ucu Siyonist Yahudilerin elinde olan Mason biraderler ile 11 Kasım 1938’de çok şiddetli ve bir o kadar da hiddetli bir “uyanış” devrimi gerçekleştirmişlerdir.

Mezkür zihniyetin karakteristik huy, müzmin alışkanlıklar, mutat etki-tepki ve genel davranış biçimlerini iyi anlamak için aşağıdaki örneği de incelemekte ve mütalâada yarar var. Şöyle ki: “Anayasa Mahkemesi, CHP'nin 2008 ve 2009 yıllarındaki hesapları üzerinde yaptığı incelemede, toplam 2 milyon 691 bin tl'lik usulsüz harcama belirledi. Bu para, CHP'ye 2013' te yapılacak devlet yardımından (!) kesilecek. Mahkeme'nin yaptığı inceleme sonucu ortaya çıkan tabloda, yakın siyasi geçmişin en sert tartışmaları ve renkli siyasi magazin unsurlarının izlerine rastlandı. Dönemin Genel Başkanı Deniz Baykal ve Meclis Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun “Deniz Feneri yolsuzluğu” ile ilgili açıklamalarından sonra açılan tazminat davalarındaki harcamaları usulsüz bulundu. Genel Merkezde kaim ve adını karikatür tiplemesi "Kötü Kedi Şerafettin"den alan ve "Baykal'ın kedisi" olarak da ün yapan “Şero” isimli kediye alınan kum ve süt usulsüz harcama olarak tespit edildi. İncelenen kalemler arasında; Özel kedi kumu ve şişe süt de yer aldı.” Şero” ya alınan süt ve kum bedeli 15 tl 44 kuruş hazine'ye irat kaydedilecek. Bir dönemin siyasi tartışmalarından olan Halk TV'ye usulsüz para aktarımı da Anayasa Mahkemesi'nin kararına yansıdı.”

Yıllar boyu marjinal bir topluluk ve mutlu azınlığa bilinçle hizmet eden zihniyet:

RTE’nin defalarca açıkladığı üzere CHP, terör örgütü ile de yakın ilişki içindedir.

Nitekim bahusus eşkıyanın, bu zihniyetin iktidarında, yani 1974, CHP - MSP, Ecevit - Erbakan koalisyonunda MİT eliyle nifak tohumları ekildi; 27 Kasım 1978’de de Diyarbakır’ın Lice ilçesi, Fis ya da Ziyaret köyünde ve yine MİT marifetiyle bazı Ermeni asıllı vatandaşlara kurduruldu. Bu acı gerçeği KSP sahibi Kemal Burkay, 30 yıldır yaşadığı İsveç’te, “PKK’yı MİT ve ABD kurdu” biçiminde açıkladı. Dahası, bu günkü BDP’nin başlangıcını teşkil eden ilk terör örgütü uzantıları; Milli Görüş sahibi Necmettin Erbakan’ın, bütün heves, ısrar ve ihtirasına rağmen CHP tarafından meclise taşındı!..

Eşkıya başlarından Karayılan; 11 Mayıs 2011 tarihinde: 'Bizi Meclise CHP Soktu' demiştir. (haber365/Behiç Kılıç) Bu bağlamda; Şu sıralar olduğu gibi, ekseri Kürt raporlarının CHP tarafından hazırlandığına bakılırsa; AKP ile CHP’nin, aynı süreç, kök ve zihniyet eseri, uzantı ve ürünü oldukları pek alâ söylenebilir.

Sonuçta: Menfur OSLO sürecine CHP’nin onay vermesi sürpriz değildir!....

***

Sayın Recep Tayip ERDOĞAN

Başbakan



Eğitim, bireylerle toplumu, toplumla da ülkeyi daha ileriye taşıyan, refah düzeyi ve gelişmişliğini, modernleşmesini ve çağdaşlaşmasını sağlayan tek araçtır. Ülkemizde yüksek öğrenim; programlarının azlığı, kontenjanın sınırlı artışı nedeniyle öğrenci talebini karşılayamaz durumdadır. Bunun sonucu olarak da üniversitelere sınavla öğrenci alınması ve dershane olgusunu yaşamaktayız.

Ülkemizde; eğitim siteminin bu durumundan dolayı hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan veliler; çocuklarının iyi bir üniversite kazanabilmesi için ilköğretimden itibaren özel dershanelere yönelmektedirler. Bunun sonucu olarak; dershaneler çığ gibi büyümektedir. Şehirlerin en görkemli binalarını dershaneler işgal etmektedirler. Bu yıl itibariyle legal olarak çalışan 4 bin civarında dershane olup, 100 bin öğretmen ve 20 bin personel, bu sektörde çalışmaktadır. Bir bu kadar da ev, ofis ve binalarda kayıt dışı çalışanların olduğu tahmin edilmektedir. En donanımlı öğretmenler, yüksek transfer ve ücretlerle dershanelerde çalıştırılmaktadır. Dershaneler, 2 milyon dolar gibi korkunç bir ciro ile bir sektör oluşturmuşlardır.

Dershanelerin kaldırılması konusunu birçok iktidar düşünmüş, programına almış, fakat gündemine dahi alamamıştır. Dershaneler konusu toplumumuzun kanayan yarasıdır. Bu yaraya parmak basmak ve çözmek, takdire şayandır.

Bütün bunlara karşın ilköğretim ve orta öğretimdeki öğretim kalitesi hızla düşmektedir. Orta öğretimde müfredat programlarının takip edilmediği, hatta LGS’ de lise ikinci döneminden itibaren soru çıkmaması nedeniyle derslerin yapılmadığından şikâyet edilmektedir.

Bugün orta öğretimde 76 çeşit lise bulunmaktadır. Liseler, öğretmen, bina, araç, gereç ve öğrenim yönünden yeterli değildir. Öğrencilerin lisedeki başarısı, diğer öğrencilere göre değerlendirilerek elde edilen orta öğretim başarı puanı üniversiteye giriş sınav sonuçları ile birlikte değerlendirilmektedir. Bu durumun birileri tarafından öğrencilere karşı etik dışı bir silah olarak kullanıldığı söylentileri çok yaygındır. Ve bu durum; toplumun ortak tepkisine neden olmaktadır. Bu etik dışı durum fırsat eşitliğine, anayasa ve yasalara aykırı ve suçtur.

Birilerinin, öğrencileri; kurslara ve dershanelere ve özel ders almaya zorlaması kabul edilemez bir durumdur. Bu da saygınlığı olan öğretmenlik mesleğine zarar vermektedir.

Sınava dayalı eğitim sistemimizin çarpıklığının düzeltilmesi ve etik dışı sapkınlıkların önlenebilmesi için dershanelerin kapatılmasının yanında, MEB ile YÖK’ün bir araya gelerek üniversitelere giriş sisteminin yeniden oluşturması gerekiyor. Bu bağlamda, konu ile ilgili önerilenimizi aşağıda sunuyoruz;

Mevcut 76 çeşit olan liselerimiz; genel, meslek ve çok amaçlı liseler olmak üzere üç kategoriye ayrılmalıdır.

Her öğrenci, becerisi, kabiliyeti, bilgisi ve isteği doğrultusunda İlköğretim 5, 6,7 ve 8.sınıf notlarının değerlendirilmesiyle; %35 genel liselere, %65 meslek liselerine yönlendirilmelidir. Bu durumda OKS. Kalkmalıdır.

YGS ve LYS Kaldırılarak bunun yerine, orta öğretimde her sömestrde yapılacak sınavların ortalaması alınarak hesaplanacak nota göre öğrenciler üniversiteye girebilmelidir.

Ayrıca, orta öğretime bitirme sınavı konularak da ağırlıklı olarak not ortalamasına dâhil edilebilir.

Dershanelerden alt yapısı uygun olanlar; özel okullara, özellikle meslek liselerine ve meslek yüksek okullarına dönüştürülmelidirler. Küçük dershaneler bu amaçla bir araya gelebilmeliler. Dershanelerin kapatılması kararın verilirken onlara okullaşmaları için makul bir süre verilmelidir. En az iki yıl dershanelerde çalışan ve emekli olmamış öğretmenler, kısa dönem pedagojik sertifika eğitimine tabi tutularak MEB. Bünyesine alınmalıdır.

Dershanelerin kapatılmasından sonra, gerekli denetim, yasak ve müeyyideler konulmalıdır.

Meslek liseleri ve meslek yüksek okullarından mezun olan ve meslek sahibi vasıflı ara elemanlarının sanayi, sağlık, turizm, tarım, eğitim vb. gibi sektörlerde yıllardır ülkemize katkıları göz ardı edilemez. Meslek lisesi mezunları kendi dallarındaki yüksek okul ve üniversitelere girebilmelidirler. Örneğin; meslek lisesinin torna-tesviye ve motor bölümünü bitiren öğrenci üniversitelerin makine bölümüne girebilmelidirler. Bu okullarda okuyan öğrenciler, devletin sosyal güvenlik hizmetlerinden yararlanabilmelidirler.

Öğretmenlik mesleği, maddi ve manevi yönden cazip hale getirilmelidir; öğretmen okullarından seçilerek gelen öğrenciler,”yüksek öğretmen Okulları”na kabul edilerek her branşda öğretmen yetiştirilmelidir. Öğretmen okulları ve yüksek öğretmen okulları yatılı mütalâalı (etütlü) öğrenim yapmalı ve bu okullardan mezun olanlar sadece öğretmenlik yapabilmelidir. Bu öğrenciler mesleğe mecburi hizmetle başlamalılardır.

Öğretim kurumları, ciddi olarak teftiş edilmelidirler. Teftiş kurulları ”özerk” hale getirilmelidirler.

Talim terbiye kurulu, donanımlı ve uzman eğitimcilerden teşkil edilerek “özerk” hale getirilmelidir.

Yukarıda arz ettiğimiz hususların; taraflarca ve kamuoyunca tartışıp alt yapısının oluşturulmasından sonra uygulanmaya konulması en büyük dileğimizdir. Şunu unutmamak gerekir ki; ”en kötü sistem bile sistemsizlikten daha iyidir” Bu bakımdan, başarılı olabilmek için, öğretmen kalitesini, yönetim kalitesini ve sistem kalitesine okulların alt yapısını da ekleyerek birlikte değerlendirmemiz gerekmektedir.

Arz ederiz. Ankara, 18.09.2012





Ahmet AKGÜN

Yönetim Kurulu Adına

Genel Başkan

D A Ğ I T I M :



A) GEREĞİ İÇİN;



- Başbakan, Sayın Recep Tayip Erdoğan,

- Milli Eğitim Bakanı, Sayın Ömer Dinçer

- YÖK Başkanı, Sayın Gökhan Çetinsaya



B) BİLG İÇİN: Başbakan Yardımcısı, Sayın Bülent Arınç



İ L E T İ Ş İ M:

Toplumsal Etik Derneği Genel Merkezi

TEL:0532 434 32 32/0543 409 29 39

e-MAİL: ahmet.akgun06@hotmail.com







***



Sayın: Mustafa Nevruz SINACI

Siyaset Bilimci –Hukukçu, Gazeteci - Yazar



Hayvan haklarında insan haklarını da beraber düşünerek savunmamız gerekmektedir. Ülkemizde, insanlar köpeklerin korkusundan sokağa çıkamıyorsa, sahipsiz köpeklerce parçalanarak öldürülüyorsa, sorumluluğu hiçbir kurum üslenmiyorsa en ideal kanunları yapsanız bile o kanunlar geçersiz kalmaya mahkûmdur. Aşağıda detaylarını verdiğimiz ve “sokak köpekleri ilgili” kanunun uygulayıcısı ve takipçisi Orman ve Su İşleri Bakanlığı başta Büyükşehir ve ilçe belediyeleridir.

Hayvan hakları konusu 1960’ların başından bu yana dünyanın çeşitli yerlerinde ele alınmış, tartışılmış ve bu süreç "Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi"nin kabulü ile sonuçlanmıştır. Türkiye’de ise hayvan hakları ile ilgili ilk kanun tasarısı 1995 yılında Tarım ve Orman Bakanlığınca TBMM’ne sunulmuş ve 1 Temmuz 2004 yılında “Hayvanları Koruma Kanunu” 5199 sayı ile yürürlüğe girmiştir.

Kanunun; hükümet ve TBMM gündeminde bulunduğu 9 yıl boyunca çeşitli kurum ve kuruluşlar lehte veya aleyhte görüş alarak kanunlaşmıştır. Kanunun amacı; hayvanların rahat yaşamalarını ve hayvanlara iyi ve uygun muamele edilmesini temin etmek, hayvanların acı, ıstırap ve eziyet çekmelerine karşı en iyi şekilde korunmalarını, her türlü mağduriyetlerinin önlenmesini sağlamaktır.

Kanunun getirdikleri ve amacı incelendiğinde hayvanların genel olarak korunmasını kapsamakla birlikte, en çok sokaklardaki sahipsiz kedi ve köpeklerin rehabilitasyonuna yönelik olduğu görülecektir. Kanunun çıkarılmasının ana nedenlerinden bir tanesi ve belki de en önemli gerekçesi sokaklardaki sahipsiz hayvanların belediyelerce sokak ortalarında öldürülmesidir. Bu durum; etik anlayışa uymamaktadır.

Kanun yürürlüğe gireli yaklaşık yedi yıl olmasına rağmen ülkemizde bu sorunla ilgili pek bir şey değişmemiştir. Kanunun uygulamasını yapacak Orman ve su işleri Bakanlığı’nın konu ilgili bir alt yapısı mevcut değildir. Kanun TBMM’nde görüşülürken bu durum hiç dikkate alınmamıştır. Bakanlığın merkez ve taşra örgütlenmesi orman hizmetleri ağırlıklıdır; personel istihdamı ve iş planlaması da bu hizmetler göz önüne alınarak yapılmaktadır. Hayvanları Koruma Kanunu, Bakanlığa yeni ve bünyesine uygun olmayan görevler yüklemiştir. Bakanlığın bu yapısı ile bunun üstesinde gelmesi mümkün görülmemektedir. Kanunun getirdiği görevler veteriner hekimlerinin uğraşı alanlarına girmektedir. Oysa Bakanlığın bünyesinde 10 civarında veteriner hekim bulunmaktadır.

Kanunun omurgasını teşkil eden sahipsiz sokak hayvanlarının rehabilitasyonunu yapacak olan belediyelerin konu ile ilgili olmaları gereken çok mesafe bulunmaktadır. Her şeyden önce sokak hayvanlarına bakış açılarını ve onların yaşam hakları olduklarına kendilerini inandırmaları, ona göre bütçe, personel, araç-gereç tedarik etmeleri ve uygun bir alt yapı oluşturmaları gerekmektedir. Kanunu ülke genelinde uygulayacak Bakanlığın bu yapısı ile bu işi yapması mümkün görülmemektedir. Bunu yapabilmesi için merkezde bu işlerle ilgili bir genel müdürlük, taşrada ise il müdürlükleri bünyesinde bu işlerle ilgili şube müdürlükleri ve her ilçede de teşkilatlanması, gerekecektir. Her şeyden önce bu iş için ayrılmış bütçe gerekmektedir. Kanunun çıkış nedeni olan sahipsiz sokak hayvanlarının sayılarının kontrol altına alınması için kısırlaştırma önemli bir çare olarak görülmelidir. Belediyelerin yukarıda da bahsettiğimiz gibi bu işleri önemsemeleri ve imkânlarını buna göre ayarlamaları gerekmektedir. Başlangıçta ülke genelinde kamu ve bu işle ilgili sivil toplum kuruluşlarının topyekûn bir kısırlaştırma kampanyası başlatarak üremenin azaltılmasını sağlamaları belediyelerimizin işlerini kolaylaşacaktır.

Sahipli ve sahipsiz tüm kedi ve köpeklerin kayıt altına alınarak, sahipli kedi ve köpeklerin sokağa terk edilmeleri halinde sahiplerinden para cezası alınmalıdır. Bu paralar bir fonda tutularak yine sokak hayvanları için sarf edilmelidir. Yeterli barınaklar yapılarak sahipsiz kedi ve köpekler bu barınaklara yerleştirilmelidir. Hayvanlara, acı, ızdırap ve eziyet çektirerek ölümlerine sebep olanlara idari para cezası yerine ceza kanunlarına konulacak hükümlerle cezalandırılmalıdırlar.

Medeni ülkelerde sokaklarda başıboş dolaşan, insanlara saldıran, sahipsiz köpeklere rastlanamaz. Çünkü merkezi ve mahalli idareler kesinlikle görevlerini aksatmayarak kanunları uygulamaktadırlar. Büyük şehirlerde insanlar, sokak köpeklerinin korkusundan sokağa çıkamaz durumdadırlar. Bu sorun, sürüncemede bırakılarak büyümektedir. Sorunun çözümü için ilgililer ve yetkililerin ciddi adım atmalarını beklemekteyiz. Her konuda en iyi kanunları yapıyoruz. Ama kanunlara vatandaşlar uymadığı gibi maalesef denetimde yeterli olamıyor. Onun için kanunları çiğneyenlere hak ettikleri ceza verilemiyor.

Saygılarımızla… Ankara, 24.09.2012







AHMET AKGÜN

Yönetim Kurulu Adına

Genel Başkan

İLETİŞİM:



Toplumsal Etik Derneği

Genel Merkezi



0532. 434 32 32

0543. 409 29 39



e-mail: ahmet.akgun06@hotmail.com









Yorumlar









Aktif Ziyaretçi 46
Dün Tekil 2050
Bugün Tekil 581
Toplam Tekil 4079360
IP 18.191.234.62






TURAN-SAM PRINTED ISSN: 1308-8041
TURAN-SAM ONLINE ISSN: 1309-4033
Journal is indexed by:





























18 Sevval 1445
Nisan 2024
P
S
P
C
Ct
P
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30


Hepiniz birer T rk Bayra s n z. Bayra lekelemeyin, kirletmeyin yere d rmeyin.
(Alpaslan T RKE )


Ekle kar









Anasayfa - Amaç - Hedefimiz - Mefkuremiz - Faaliyetler - Yönetim - Yasal Uyarı - İletişim

Her Hakkı Saklıdır © 2007 - 2023 TURAN-SAM : TURAN Stratejik Araştırmalar Merkezi
Sayfa 1.502 saniyede oluşturulmuştur.

TURAN-SAM rssTURAN-SAM rss
Google Sitemap

"Bu site en iyi mozilla firefox'ta 1280x960 çözünürlükte görüntülenir."

Turan Portal v1.3 | Tasarım TURAN-SAM , Kodlama Serkan Aygün

Turan Nedir?, Bilimsel Dergiler, En popüler Bilimsel Dergi, Endeksli Bilimsel Dergiler, Saygın Bilimsel Dergi, Türk Dünyasının en popüler ve en saygın Bilimsel Hakemli Dergisi, SSCI, SCI, citation index, Turan, Türk Devletleri, Türk Birligi, Türk Dünyası, Türk Cumhuriyetleri, Türki Cumhuriyetler, Özerk Türkler, Öztürkler, Milliyetçi, Türkçü, Turancı, Turan Askerleri, ALLAH'ın askerleri, Turan Birliği, Panturan, Pantürk, Panturkist, Türk, Dünyası, Stratejik, CSR, SAM, Center for Strategical Researches, Araştırma, Merkezi, Türkiye, Ankara, İstanbul, Azer, Azeri, Azerbaycan, Bakü, Kazakistan, Alma-Ata, Astana, Kırgız, Bişkek, Kırgızistan, Özbekistan, Özbek, Taşkent, Türkmen, Türkmenistan, Turkmenistan, Aşxabad, Aşkabat, Ozbekistan, Kazakhstan, Uzbekistan, North, Cyprus, Kıbrıs, MHP, AKP, CHP, TURKEY, Turancılık, KKTC, Vatan, Ülke, Millet, Bayrak, Milliyet, Cumhuriyet, Respublika, Alparslan Türkeş, Atatürk, Elçibey, Bahçeli, Aytmatov, Bahtiyar Vahabzade, Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan, İsmail Gaspıralı, Gaspırinski, Nihal Atsız, Alptekin, Kürşad, Tarih, Kardeş, Xalq, Halk, Milletçi, Milliyetçi, Yürek, Ürek, Türklük, Beynelxalq, Arbitrli, Elmi, Jurnal, Nüfuzlu