TÜRK'ÜN KÖKÜNÜN KAZINMASI -9- - Özkan BOSTANCI - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









TÜRK'ÜN KÖKÜNÜN KAZINMASI -9- - Özkan BOSTANCI
Tarih: 22.10.2010 > Kaç kez okundu? 2848

Paylaş


Yazımıza yine Atatürk'ün sözüyle başlayarak kaldığımız yerden devam edelim...



- "Millî hayatımızda yediden yetmişe hepimizin bilmesi gereken zafer günlerimiz olmakla beraber, ACISINI DÜNYA DURDUKÇA İÇİMİZDEN ATAMIYACAĞIMIZ MİLLÎ FELAKET GÜNLERİMİZ DE VARDIR...



1877 Rus Harbi sonu büyük muhaceretleri! ..



TÜRK'ÜN AVRUPA'DAN ÂDETA KÖKÜNÜN KAZINMASI İSTEĞİYLE HORTLAYAN HAÇLI ZİHNİYETİNİN GİRİŞTİĞİ TOPLU KATLİAMLAR!..



1912 Balkan Savaşı ve TÜRKLER'e reva görülen zulüm ve İŞKENCELER!..



Tarihin bu acı mirasları her TÜRK'ün kalbinde unutulmamak üzere dünya durdukça muhafaza edilmelidir.



Milletimizin kalbinde HİSS-İ İNTİKAM olmalı!..



Bu alelâde bir intikam değil; hayatına, ikbaline, refahına düşman olanların mazarratlarını izaleye matuf bir intikamdır"

(16.3.1923) Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK







BALKANLAR'da yaşadığımız soykırımı, zulmü, işkenciyi, tecavüzü ve sürgünü bu yüzden resmî kaynaklardan, görgü şahitlerinden, hatta cânilerin kendi ifadelerinden nakletmeye devam ediyoruz...



İşte yaptığı zulümle öğünen YANYALI bir yerli Rum'un mektubundan kısaltılmış alıntılar:



- "Gönderdiğim kulakların her birini sevgililerinize bir zafer hediyesi takdim ettiğinizi yazıyor, ve Türk kadınlarıyla geçirdiğim dakikalardan, (gasbettiğim) mallardan bahsetmemi istiyorsunuz."



- "Azizim Mihail, hayatım o kadar sefalı, o kadar renkli ki!.. Emin ol, 14. Lui bile benim kadar gönül alıcı genç kızların kucağında mesut olmamıştır! Öyle Venüsler'e mâlik bulunuyorum ki, onların yalnız ırza değil, hayatları da benim elimde!"



- "Her gece 8-10 Türk-Osmanlı kızını ağlata ağlata soymak, oynatmak, bir zaman tehditle, işkencelerle onları mey'us (kederli) ettikten sonra müstehzi (alaycı) gülüşlerimizle rakslarını alkışlamak Helen Oğulları'na ne kadar neşeli bir gurur veriyor!



- "Sabahlara kadar Yunan subaylarıyla birlikte bu nefis ve dilber Türk kadınlarının çıplak sevimli manzaraları karşısında Mağlup olmaz Kralımız'ın şerefine billûr kadehler şakırdatıyoruz!"



- "Fakat bilsen, bunları ne maharetle oynatabildim!..







YANYA'nın düştüğü gün, bütün Müslümanlar şanlı Yunan ordusunun korku ve vahşetiyle samanlıklarda saklanırken, ben evvelce tanıdığım güzel müşterilerimin evlerini (kapılarını) çalarak birer birer onları himaye edeceğimi söyledim.







Derhal sevinerek icabet ettiler."



- "Zaten bu aptalları aldatmak için öteden beri ben müfrit bir Osmanlı kesilir, Yunanlar'a karşı hiddetli görünürdüm."



- "Bütün mücevherat ve paralarıyla benim eve geldiler...







İlk günlerde 19 Müslüman vardı.







Bunlardan 7'si eğlenceme mâni olduğu için, birer suretle kuyuya yuvarlandı!..







3 ihtiyar kadın da faydasız ve can sıkıcı olmak hasebiyle, kolayca boğazlandı!"



- "Şimdi en müstesna ve lâtif olarak 9 metrese mâlikim!..







Bunların arasında parmaklarında fındık kadar pırlantalı yüzükleri olan sarışın endamlı 2 kız vardı, Miralay'ın kızları... Daima inatkâr vaziyetleri ile beni çok uğraştırıyorlardı!







Yemek yemedikleri için günden güne zayıflayarak âdeta bir iskelet halinde kuru ve çirkin oluyorlar."



- "Daha genç iki yüzbaşı hanımı var.







Biri hamile...







Geçen gün çırılçıplak soyunmak ve oynamak istemediği için kendisini güzelce tokatladım, tekmeledim.







Çocuk düşürdü!"



- "Bu uğursuz Türk yavrusunu, ayaklarımla annesinin gözleri önünde, yumurta kırar gibi ezdim!







(Kadını) o halinde bile dediklerimi yapmaya zorladım.







Bilirsin, Mihail, ne kadar inatçıyımdır!"



- "Öbürleri bir doktor binbaşının 3 sevimli kızıyla, 2 mülâzım hanımından ibarettir."



- "Bunlar benim 4 senelik yağlı müşterilerimdir.







Avrupa'dan lavantalar, pudralar getirir, bire on kazanırdım. İlâçlar, maden suları başka bir yekûn!..







Eczaneme şöhret veren (bu) doktordur.







Sersem, hastalarına mutlaka benden ilâç almalarını tavsiye ederdi!"



- "Türkler'i bir inek gibi sağdım!.







Muharebeden evvel eczanemde 2.000 liralık mal vardı. Atina'da sizin karşınızdaki dükkânları 3 senede yaptırmıştım.







Bundan başka her ay gizlice Yunan Donanması'na 8 lira verirdim.







Etniki Eterya Cemiyeti'ne de 6 lira yollardım."



- "Fakat şimdi sormuyorsun, servetim ne kadar!..







Geberttiğim 3 kocakarının elmasları, kuyuya yolladığım Müslümanlar'ın banknotları fena bir yekûn değil...







Fakat bu ganimet hiçtir, Mihail, hiç!..







Yanımdaki 9 metresin her birine IRZLARINA TECAVÜZ ETMEMEK şartıyla aramızda bir mukavele var.







Fakat karşımızda çırılçıplak oynayacaklar, raksedecekler, bize içki dağıtacaklar!







Buna mukabil bütün mücevherlerini ve elbiselerini teberru(!) ettiler.







Evlerine gittik.







En gizli yerlere gömdükleri servetlerini çıkarıp bize teslim ettiler!"



- "Bütün mallarını aldığımıza kanaat getirdikten sonra, muahedeyi parçaladık.







Ahdi bozduk!







Böyle mahkûm ve esir adamlara verilen sözün kıymeti olur mu?"



- "Avrupa siyasetçileri hakikaten çok güzel bir kaide koymuşlar: Kuvvet, hakka üstündür!"



- "Bilirsin, ben Atina'dan diploma alarak YANYA'daki eniştemin yanına geldiğim zaman, çok züğürt idim.







Bakkallık eden eniştem, HASAN BEY isminde şişman bir Türk beyine beni takdim ettiği zaman, bir saat içinde herifi kandırdım.







Haftasında eczane açıldı!..







HASAN BEY bütün zengin aileleri bana getirdi."



- "Asıl anlatmak istediğim meseleye geldim.







Bunun en küçük kızı o kadar dilber, o kadar sevimli idi ki, bizim Atına'nın güzellerinden (Venüs) olabilirdi.







Her gün toplar patlarken bunların konaklarına gider, teselli verirdim.







YANYA düştüğü gün, bunları da öbürleri gibi kandırarak evime getirmiştim..."



- "Bir akşam ihtiyar HASAN BEY sancılandı.







Hemen eczaneye koştum.







Bir bardak süte AKSELMEN eriterek üstüne bir kaç damla NÂNE RUHU koydum.







İhtiyarı, bir daha duymamak üzere sancıdan kurtardım!.."



- "(HASAN BEY'in) İki genç hizmetçi kızlarını, tanıdığım bir Yunan çavuşuna hediye ettim.







Yalnız Hanım'la, Büyük Hanım kaldı.







Büyük Hanım gayet ihtiyar olduğu için bana zahmet vermedi.







Boğazını mendil ile sıktım.







Gözleri fırladı, dili sarktı.







(Devamlı) elinde tuttuğu çekmeceyi bıraktı."



- "Hanım'ı cennete yollamak pek kolay olmadı.







Gece boğazlamak istedim.







Meğer uyumuyor, küçük kızı NİHAL ile titreyerek sabaha kadar otruuyorlarmış.







Zehirlemeye teşebbüs ettim, farkına vardı.







(Endişeden) Kahve tiryakisi kesildi."



- "Küçük bir ispirto ocağına eter doldurdum,







Kahve pişirmeye uğraşırken benzin tutuştu.







Sevgilim NİHAL, çılgın bir halde annesinin üzerine atılacağı zaman kavradım, menettim.







Kucağımda bağıra bağıra bayılıncaya kadar annesinin yanmasını seyretti!"



- "Fakat bir türlü bana teslim olmuyordu!..







Şiddet kullandım, olmadı.







Ölümle tehdit ettim, korkmadı.







Elbiselerini parça parça ettim.







Artık karşımda çıplak bir Venüs gibi duruyordu.







Yalnız yine elleriyle göbeğinin altını örtüyordu.







Kollarını büktüm, beni ısırmaya başladı!







O hiddetle hançeri sol bileğine sapladım.







Bir kolu tutmaz oldu.







Fakat öbür avucuyla gene avret yerini örtüyordu.







Bu defa ikinci kolunu da sakatlamak mecburiyetinde kaldım.







Bacaklarını kuvvetle birbirine sardı.







Bacaklarının da damarlarını kestim.







Ben bile kuvvetten düşmüştüm.







Nihayet teslim oldu!..







Yunanlar dünyayı fethetseydi, bu kadar zevk hissetmezdim.







Ne var ki, ben visâle nâil olurken, o ruhunu çoktan teslim etmişti.







Doğrusu pişman oldum...







O dilber perinin tombul memelerini keserek eczalı bir şişeye koydum.







Saklıyorum."



(Türk Kaatilleri ve Yunanlar, İstanbul Matbaa-ı âmire , 1332/1916)



ESKİ SELÂNİKLİ YERLİ RUM, YENİ YUNANLI BİR SUBAYIN HATIRA DEFTERİNDEN KISALTILMIŞ İKTİBASLAR:



8 Ekim 1912 , Selânik



- "Yarabbi, bu JÖN TÜRKLER ne müthiş adamlar!..







Yunan milletine yağlı bir şikâr (av) olan TÜRK MİLLETİ'nin bir gün iktisâdî mücadeleye başlayacağını tasavvur edemezdim."



- "TÜRKİYE fakirlerimiz için servet, zenginlerimiz için bir tarla!...







Hiç bir sanat ve meslek sahibi olmayan Yunanlar, bir şey yapmasalar bile bu memlekette hırsızlıkla zengin olurlar!"



- "4-5 sene evvel en koyu Müslüman mahallelerindeki bakkallara, kasaplara varıncaya kadar bütün ticaret ve sanatlar Yunanlar'ın (Rumlar'ın) elinde iken, bugün onların birer birer mahvolduğunu, yerine Türk domuzlarının teşviki ile kurulan müesseseleri görüyoruz.







Bu gidişle genişleye genişleye bizi Adalar'ın yalçın kayalarına, Mora'nın korkunç sahillerine fırlatacaklar."



- "Evvelden padişahların tahta çıktıkları günde dükkânımı bayraklarla, kandillerle süsleyerek müşterilere gayet sadık bir Osmanlı dostu olduğumu gösterirdim.







Bu suretle muhabbetlerini ve servetlerini çalabilirken, şimdi yanımdaki Türk dükkânına daldıklarını görüyorum.







MEŞRUTİYET gününden şimdiye kadar gelirimde âşikâr bir azalma görüyorum."



- "İnkilâbdan bir sene evvelki gelirim, masraflar hariç 7.000 lira iken, MEŞRUTİYET'in ilk senesi 4.000, 2. senesi 3.000, bu son günlerde 500 liraya indi.







Ayda 48 lira dükkân kirasına bile kâfi değil!"



17 Ekim 1912 , Selânik



- "Bugün Yunan Konsolosu, kaptan, sanatkâr, tüccar, ne kadar Yunan (Rum) varsa, hepsi toplandı.







Türkler'le muharebenin muhakkak olduğunu beyan etti. Ohhh!!..







Domuz Jön Türkler!..







İşte şimdi ben, yüzümdeki Osmanlı maskesini yırtarak suratınıza fırlatıyorum!..







Ben Yunan'ım!..







Hem de Yunan ordusunun bir yedek subayıyım!"



- "Türkler!.. Sizi DİRİ DİRİ ateşte yakacağım.







Aleyhimize söz söyleyen dillerinizi, bize düşmanlık besleyen yüreğinizi parçalayacağım!







Ticarethanemi iflas ettirdiniz, değil mi?..







Yarın Yunan ordusuna katılmak üzere hareket ediyorum. Görüşürüz!"



30 Ekim 1912



- "Bugün Efzun Alayı'nın 1. Bölüğü'ne tayin olundum!







Bir kaç gün sonra taarruza geçeceğiz!







Ah, eziyet ede ede Müslüman öldürmek bana acaba nasip olacak mı?"



19 Kasım 1912



- "Şimdi bütün ümitlerimden en muazzez nasibi almış bulunuyorum!..







7 esir subayı tabancamla birer birer alnından vurdum!







Birisi jÖN TÜRKLER'dendi.







Onu Selânik'ten tanıyordum.







Altısını işkencesiz öldürdüm.







Fakat bu hayvan herifi aç susuz bıraktım, bir kolundan ve bir gözünden mahrum ettim.







Nihayet dün ayaklarını TESTERE ile biçtirirken geberdi!"



- "39 neferi bataklığa attırdım!..







Yarabbi, bunların boğulurken kurtulmak için uğraşması ne kadar eğlendirici!







Biri su yutunca yalvarmaya başlayıp, 'ALLAH!.. ALLAH!' boğuk sedasıyla beraber ağzından çamur fışkırıyordu!"



28 Kasım 1912



- "Dün bir kurmay yüzbaşı ile 170 asker esir oldu.







Askerleri yok etmek güç değil!







Fakat ben en ziyade münevver dimağları (aydın beyinleri) söndürmek istiyorum.







Ondan sonra TÜRKİYE kendi kendine ortadan kalkar!







Onun ortadan kalkmasından BİZANS doğar!.."



- "Ne çare ki, Avusturya muhabirleri ve Fransız Konsolosu bu subayı gördüler.







Zaten tanıyorlarmış.







Gayet cesur, kahraman ve namuslu bir subaymış.







Demek ki mutlaka gebertilecek bir domuz idi!







Gece odasına gittim.







Gafil avlayarak bir kurşunla kafasını dağıttım.







Muhabirlere, konsolosa 'maalesef namuslu subayın intihar ettiği' haberini verdim!"



30 Kasım 1912



- "Allah'ım, ne kadar bahtiyarım!..







Şimdi BİZANS tarihini, FATİH'in torunlarından akan bir KAN DERYASI ile yıkıyarak DÖMEKE'nin acısını çıkardık!"



- "Uyan ey kahraman ecdat!







Uyan 11. KONSTANTİN!..







senin tah ve tâcını süvarilerine çiğneten FATİH'in ölü askerleri, bak, çekirgeler gibi tarlalara serilmiş!..







Subay ölüleri yüzüstü kapanarak mağlubiyetlerini itiraf ediyorlar!..







OSMANLI SANCAĞI Kızılhaç hastahanelerinin kapı eşiğine (paspas olarak) serilmiş, giden gelen ayaklarını siliyor!..







Atımın altında taş yerine kesilmiş kafalar, toprak yerine yumuşak cenazeler yatıyor!.."



- "Şanlı Elen orduları ayak bastıkları köylerde Türk hurafesinin bütün zincirlerini kırıyor, onları Yunanlaştırıyorlar!..







Onlara Hıristiyanlığı kabul ettiriyor!..







Çocuklar, kadınlar süngülerimizin parıltısını görür görmez derhal haçı öperek Hıristiyan oluyorlar!..







(Hıristiyanlığı kabul etmeyen) mutaassıp domuz Türkler'in kafalarını kasaturalarla vücutlarından ayırıyoruz!..







Vardığımız köylerde minareler, mabetler, mescitler dinamitlerle uçuruluyor!..



- "Ben, Türk nâmına elime geçenleri öldürmeyi, bir medeniyet borcu addediyorum.







Türkler'e merhamet etmek, onları hasretli oldukları cennete göndermektir!.."







8 Aralık 1912



- "Türk unsurunun kökünden mahvı için türlü buluşlar icat eden Dr. İSTAFANO'nun fevkalâde zekâsını hatıratıma kaydetmeyi bir borç biliyorum."



- "Bu zeki doktor İSTANBUL Tıbbiye Mektebi'nde meccânen (parasız) tahsil ettikten sonra, Türk kadınlarına gösterdiği nazik ve terbiyeli tavırlardan dolayı çok para kazanmış, büyük bir şöhret sağlamıştır.







TARABYA'da hâlâ köşkü vardır!"



- "Mesut talihim beni Dr. İSTAFANO ile birleştirdi.







Birlikte çalışıyoruz.







Burada bir kaç Alman muharriri baş belâsı gibi duruyor.







Sık sık esirleri ziyaret ediyor, ahali ile temasta bulunuyorlar.







Binaenaleyh, hayvan Türkler'i pek âşikâr boğazlıyamıyoruz."



- "Bunların imhası için Dr. İSTEFANO, gayet tedbirli ve mahirâne projeler hazırlıyor...







Şişelerle DİZANTERİ , TİFO mikrop kültürlerini bakkallara dağıttı.







Müslüman Türkler'in satın aldıkları şeylere hemen bir-iki damla katılıyor.







Evler gizlice gözetleniyor.







Hastalık alâmeti baş gösterir göstermez, resmî surette o mahalleyi kordon altına alıyoruz.







Artık oraya ne ecnebî muhabirleri, ne de konsoloslar girebiliiyor!..







Kuvvetli zehirleri ilâç diye hastalara tutuşturuyoruz.







Sancılana sancılana, kıvrana kıvrana telef oluyorlar!"



- "Hastalığa yakalanmayanlara (sözde korunma için) verdiğimiz haplar da (bu) kuvvetli bünyeli Türkler'i öldürüyor."

15 Aralık 1912











>>>DEVAM EDECEK







Yorumlar









Aktif Ziyaretçi 22
Dün Tekil 952
Bugün Tekil 914
Toplam Tekil 4090758
IP 3.22.119.251






TURAN-SAM PRINTED ISSN: 1308-8041
TURAN-SAM ONLINE ISSN: 1309-4033
Journal is indexed by:





























29 Sevval 1445
May s 2024
P
S
P
C
Ct
P
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31


Benim Hayatta yegane fahrim, servetim T rkl kten ba ka bir ey de ildir.
(Mustafa Kemal ATAT RK)


Ekle kar









Anasayfa - Amaç - Hedefimiz - Mefkuremiz - Faaliyetler - Yönetim - Yasal Uyarı - İletişim

Her Hakkı Saklıdır © 2007 - 2023 TURAN-SAM : TURAN Stratejik Araştırmalar Merkezi
Sayfa 1.287 saniyede oluşturulmuştur.

TURAN-SAM rssTURAN-SAM rss
Google Sitemap

"Bu site en iyi mozilla firefox'ta 1280x960 çözünürlükte görüntülenir."

Turan Portal v1.3 | Tasarım TURAN-SAM , Kodlama Serkan Aygün

Turan Nedir?, Bilimsel Dergiler, En popüler Bilimsel Dergi, Endeksli Bilimsel Dergiler, Saygın Bilimsel Dergi, Türk Dünyasının en popüler ve en saygın Bilimsel Hakemli Dergisi, SSCI, SCI, citation index, Turan, Türk Devletleri, Türk Birligi, Türk Dünyası, Türk Cumhuriyetleri, Türki Cumhuriyetler, Özerk Türkler, Öztürkler, Milliyetçi, Türkçü, Turancı, Turan Askerleri, ALLAH'ın askerleri, Turan Birliği, Panturan, Pantürk, Panturkist, Türk, Dünyası, Stratejik, CSR, SAM, Center for Strategical Researches, Araştırma, Merkezi, Türkiye, Ankara, İstanbul, Azer, Azeri, Azerbaycan, Bakü, Kazakistan, Alma-Ata, Astana, Kırgız, Bişkek, Kırgızistan, Özbekistan, Özbek, Taşkent, Türkmen, Türkmenistan, Turkmenistan, Aşxabad, Aşkabat, Ozbekistan, Kazakhstan, Uzbekistan, North, Cyprus, Kıbrıs, MHP, AKP, CHP, TURKEY, Turancılık, KKTC, Vatan, Ülke, Millet, Bayrak, Milliyet, Cumhuriyet, Respublika, Alparslan Türkeş, Atatürk, Elçibey, Bahçeli, Aytmatov, Bahtiyar Vahabzade, Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan, İsmail Gaspıralı, Gaspırinski, Nihal Atsız, Alptekin, Kürşad, Tarih, Kardeş, Xalq, Halk, Milletçi, Milliyetçi, Yürek, Ürek, Türklük, Beynelxalq, Arbitrli, Elmi, Jurnal, Nüfuzlu