İlhan KARAÇAY’dan Mayi 2018 Bülteni: - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









İlhan KARAÇAY’dan Mayi 2018 Bülteni:
Tarih: 29.05.2018 > Kaç kez okundu? 787

Paylaş


1. Karaçay’ın gözü ile Türkiye’de son durum

2. Hollanda Türkleri Kraliyet Nişanı’na doymuyorlar…

3. Hollanda-Türkiye İş Konseyi İstanbul’da

4. İngiltere’deki düğün hikayesini tiyatroseverler için harmanladık…Hıncal Uluç ve Orhan Ertuğruloğlu,

düğüne değişik açılardan baktılar.

5. Azerbaycan Kültür Derneği’nin 25’inci yılı

6. Hollanda’daki efsane Türk:Bülent Türker

7. Sinan Tanyıldız’ı kaybettik

*************



KARAÇAY’ın gözü ile Türkiye’de son durum…



50 yıllık göçmenlik geçmişimde anavatan Türkiye ile ‘eşten vatan’ (eşimin vatanı) Hollanda arasında, bazen otomobi, bazen de uçak ile yüzü aşkın yolculuk yaptım. Macera dolu yolculuklarımın birinde 12 eylül ihtilaline rastladım. Bir Hollanda TV kurumu için, ‘Ceremeyi çeken çocuklar’ isimli 5 serilik bir dökümanter hazırlıyorduk. Ünlü yapımcı Henk Bernard ve kamera ekibi ile Mersin’e gelmiştik. Serinin müzik işini verdiğimiz Sabit Gürses’e bir bölümde başrol vermiştik. Sabit Gürses ile Toroslarda bir köyde söyleşi yapmıştık.

Mersin’de kaldığımız süre içinde TV yayınlarını birlikte izlediğimiz deneyimli yapımcı ve haliyle politika uzmanı Henk Bernard bana, ‘Bak İlhan, birkaç gün içinde burada ihtilal olacak’ demişti. Ertesi gün, bana yardımcılık yapan Ergür Dinçkal ile otomobil ile yola çıktık.

Akşam vardığımız Edirne’de konakladık. Sabah erken yola çıktığımız zaman, yol üzerindeki manavlardan birinin önünde durduk. Elektrikler kesilmişti ve çok karanlıktı. Otomobilden inmek için kapıyı açar açmaz, çok sert bir ‘Devam et, durma’ komutu duydum. Elinde mavzer olan askerdi komutu veren. ‘Hayırdır kardeş’ diye sorduğum asker, ‘İhtilal oldu’ yanıtını verdi. Kapıkule sınır kapısına geldiğimiz zaman işlem yapılmıyordu. Sınırda çıkış yasağı vardı. Beni komutana götürmelerini rica ettim. Götürüldüğüm komutana TRT için çalıştığımı ve Hollanda televizyonuna program yapmak için Türkiye’de olduğumu söyledim. Sağ olsun, komutan çıkış için özel izin verdi.

Hayatımda ilk defa, torpilden yararlanmak için TRT adını kullanmıştım.

12 Eylül ihtilali öncesi ülkemiz tam bir felaket içindeydi. Her gün onlarca gencimiz anlamsız bir sağ sol kavgası yüzünden ölüyordu. Her tarafta bombalar patlıyordu. Bizim evin yakınındaki yazlık sinemamızın önünde bir bomba patlamış ölü ve yaralılar olmuştu. Yani sokağa çıkmaya cesaret edilemiyordu. Bu durumun özellikle planlanmış olduğunu iddia edenler olduğu gibi, sağ sol kavgasının düzmece olmadığını iddia edenler vardı. Bu iddialar hala da geçerliliğini koruyor.

1960 ihtilali de öyle. İhtilal olduğu zaman 18 yaşındaydım. Siyasi bir tartışmaya girmek istememe rağmen ifade edeyim ki, 1950-1960 arasında yaşananlar demokrasiden yoksundu. İşin ilginç tarafı, ABD’nin ülkemiz üzerindeki etkinliği bizi rahatsız ediyordu. Öyle ki, Mersin’de bir Türk polisi ile Amerikalı asker inzibat elleri coplu birlikte devriye geziyorlardı. Bu durumdan rahatsız olduğumuz için, biz de gençler olarak Amerikalı askerlere gördüğümüz yerde saldırıyorduk. Biz o askerleri Mersin’de denize atamadık ama İstanbul Dolmabahçe’de onları denize atan bir gençlik vardı. 1960 ihtilalinde haklılık payı var idiyse de, sonradan yapılan duruşmalardaki köpek-bebek davaları da saçmaydı.

Geçmişteki ciddi iki ihtilali yaşamış biri olarak şunu söyleyebilirim ki, ihtilaller hiç de kurtarıcı olmuyor. Sonuçta demokrasiyi yeniden kurmak için antidemokratik kurallar işliyor.

Günümüzdeki Türkiye’ye gelince:

Bu konuda ben siyasi bir analiz yapmayacağım. Çeşitli görüş ve düşüncelere yer vereceğim.

Özellikle yurtdışında yapılan açıklamalarda, ülkemizde demokrasinin iyi işlemediği yönünde suçlamalar devam ediyor. Yurt içinde ise, bu konuda ikiye ayrılmış bir toplum var. Mevcut yönetimden memnun olanlar var olduğu gibi, hiç memnun olmayan ve hatta duruma isyan edenler de var. Gittiğim her yerde, sabah yürüyüşlerinde konuştuklarımla, jimnastik yaptığım yerlerde konuştuğum herkes, Türkiye’nin içinde bulunduğu ortamdan şikayet ediyor. Bu sabah jimnastik yaptığım 12 kişiyle konuşurken şunu söyledim: ‘Bakın, burada 12 kişiyiz. Yönetimi beğenen bir tek kişi bile yok. Konuştuğum herkes yönetimden şikayetçi. Peki bu yönetime oy veren yüzde 50 nerede?’

Bazıları bu sözlerimden dolayı alındılar ve şöyle cevap verdiler: ‘İlhan bey, burası Mersin. Burada ve özellikle sizin bulunduğunuz alanlarda, yönetimi destekleyecek bir kişi bulamazsınız. Köylere gidin, Anadolu’ya girin. O zaman mevcut yönetim hakkındaki övgüleri görür ve duyarsınız.’

24 Haziran’da yapılacak olan seçimlerin analizini yapmak da çok zor. Mersinliler’i dinlediğim zaman, muhalefetin bu seçimleri kazanacağı inancının hakim olduğunu görüyorum. Recep Tayyip Erdoğan’a Cumhurbaşkanlığı adaylığı için rakip olanlar arasında, en güçlü rakibin Muharrem İnce olduğunu anlamamak mümkün değil. İş birinci turda bitmezse, ikinci tura kalacak olan Muharrem İnce’nin, HDP de dahil, tüm muhalifler tarafından desteklenmesi halinde kazanabileceği görüşünde olanlar var.

Meclis seçiminde ise, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), İYİ Parti, Saadet Partisi (SP) ve Demokrat Parti'nin (DP) ittifakının çoğunluğu sağlamaya yetmiyeceği inancının yanında,. HDP’nin de desteği ile çoğunluğun sağlanabileceği görüşü hakim., Ancak, İYİ Parti’nin HDP yardımına sıcak bakmadığı da bir gerçek.

Seçim öncesi ve sonrası için senaryo yazanların haddi hesabı yok.

Recep Tayyip Erdoğan’nın, seçimi kaybetse dahi gitmeyeceği iddiası, en büyük rakibi Muharrem İnce’ye de soruldu. İnce, ‘Özal nasıl gittiyse, Demirel nasıl gittiyse Erdoğan da gider’ yanını verdi.

Peki, ‘Ya gitmezse’ diyenlere de bazıları şu cevabı veriyorlar.

‘Recep Tayyip Erdoğan, seçimi kaybettiği halde gitmezse, dış güçler birlik olurlar ve zorlarlar. Bu zorlamaya rağmen yine de gitmezse, Erdoğan’ı göndermek için zor kullanırlar.. Bu zorlamalar arasında, Saddam’a yapılan ve Kaddafi’ye yapılanlara benzer zorlamalar olabilir.’

Tüm Türk dünyası gibi ben de şahsen bunu düşünmek bile istemiyorum. Sorunun o raddeye gelmesi, sağduyulu düşünen hiç kimsenin kabul edemeyeceği kadar ciddi. Recep Tayyip Erdoğan’ın da, böyle bir sona neden olmayacak kadar akıllı olduğu ve önünde sonunda Türkiye’ye muhtaç olan dış güçleri hizaya çekeceği görüşünde olanlar var.

Türkiye’yi, Türk-Kürt, Alevi-Sünni ve daha birçok kutuplaştırıcı senaryolarla öteden beri parçalamaya çalışan dış güçlerin, şimdi de Recep Tayyip Erdoğan karşı duruşları ile parçalayamazlar. Dış güçlerin asıl amaçlarının, Türkiye’de demokrasinin yerleşmesi değil, parçalanması olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu nedenle dış güçlere karşı şunu söyleyebiliriz: ‘Bırakın, ülkemizdeki demokrasi mücadelesini bir kendi aramızda sürdürelim ve çözelim.’

****

Hollanda Türkleri Kraliyet Nişanı’na doymuyorlar…



Bu yıl Kraliyet Nişanı alan 10 Türk ile birlikte,

‘Şövalye’ ünvanlı Türk sayısı 200’ü aştı



Hollanda’da toplumsal yaşamdaki sosyal ve kültürel faaliyetlerinden ötürü kraliyet nişanı alıp ‘Şövalye’ ünvanına kavuşan Türkler’in sayısı 200’ü geçti.

Bu yıl Deventer kentinde toplamda verilen 22 nişanın 6’sını Türkler aldı.



Deventer Belediye Sarayı’nda düzenlenen törende Alaeddin Akkuş, Mehmet Ali Aygün, Hacer Taflan Bülbül, Ali Özdemir, Ali Uğural ve Yusuf Kenan Yavuz adlı yurttaşlarımıza kraliyet nişanları Belediye Başkanı Andries Heidema tarafından takıldı.

Hengelo’da Ayhan Coşkunsu ve Nijmegen’de Dede Garip Sever adlı yurttaşlarımızın da çalışmaları kraliyet nişanlarıyla ödüllendirildi.



Roermond Belediye Başkanı Rianne Donders de Leer Nevruz Özcan ve

Dursun Çelebi’ye Kraliyet Nişanı taktıktan sonra tebrik etti..

Önceleri Kraliçe Juliana ve Beatrix tarafından verilen kraliyet nişanları, şimdilerde Kral Willem Alexander tarafından veriliyor. Her yıl topluma faydalı hizmet verenlere takdim edilen Kraliyet Nişanı bu yıl Roermond kentinde halk ozanı Dursun Çelebi’ye verildi. Oltulu halk ozanı Çelebi, kraliyet nişanını, çocuklara verdiği saz dersleri ve Türk kültürünü yaşatmak için yaptığı çalışmalardan dolayı aldı. Roermond kentinde Fatih Camii Yönetim Krulu Başkanlığı’nı yapan Nevruz Özcan da Kral tarafından nişana layık görüldü. Nevruz Özcan’ın nişanını da Belediye Başkanı Rianne Donders de Leer taktı.



Geçtiğimiz 2017 yılında Kraliyet Nisanı alan Safiye Çoskun Eren, Suat Delice, Zeynep H. Killi, Metin Çift, Emine Güney, Fatma Ates, Tekin Ates, Müyesser Koçak Gencer, Hasan Bulduk ve Nuran Kapıkıran Şövalye olmuşlardı.

2015 yılında, Zeki Baran ve Birsen Yurdakul’a Rotterdam, Göksel Soyugüzel’e Weert, Mevlüt Yücel’e Hilversum, Muammer Coşkun’a Roermond ve Yılmaz Arıkdoğan’a ise Leiden kentlerinde nişan almışlardı.





Hollanda’da ilk Şövalye ünvanını alan Türk Talip Demirhan’dı. Sonraları Bekir Cebeci gibi isimler de ödüllendirildi. Son 10 yıl içinde Kraliyet Nişanı almış olan Türkler’in saptayabildiğimiz isimleri şöyle:

Cuijk’ten Mustafa Kalın, Oldenzaal’dan Murat Yıldırım, Zeist’ten Mehmet Ali Yalvaç Leerdam’dan Recep Işık, Eindhoven’den Şadiye Üstüner, Amsterdam’dan Sevim Mercimek, Leiden'den Naci Demirbaş, Amsterdam'dan Maviye Karaman ve Deniz Balak, Zaandam’dan Fatih Özyar, Arnhem’den Veysel Eroğlu, Rotterdam’dan Arif Yakışır, Tilburg’dan Ahmet Arslan, Almelo’dan Türker Atabek’e, Spijkenisse’den Fatma Kebapçı Yeşil, Hellevoetsluis’dan Cafer Demirtürk, Gorinchem’den İlhan tekir, Tilburg’dan Osman Çimen, Rotterdam’dan Naciye Yakışır, çeşitli kentlerden İbrahim Ölmez, Ali Karacabay, Kadir Onurlubaşgil, Bayram Başalan, Zekeriya Açkalmaz, Sebahat Yurduşen, Aynur Yıldırım, Jale Şimşek, Hediye Kesmer, Aziz Ulutaş, Yasin Akın, Fındık Demir, Veli Yücesan, Nermin Altıntaş, Ayhan Tonca, Belgin Heybeli, Vehbi Kılıç, İsmail Ercan ve Memduh Karaman.

****

Hollanda-Türkiye İş Konseyi’nin İstanbul’daki toplantısı büyük ilgi gördü





Merkezi Hollanda’da bulunan ve kısa adı NETUBA olan Hollanda-Türkiye İş Konseyi’nin, İstanbul Polat Rönesans Otel’de düzenlediği toplantıya Türk ve Hollandalı iş dünyasının seçkin isimleri katıldı.



İki ülke arasında Ekonomik Zirve’ye dönüşen toplantının amacının, kurulacak ilişkilerle Hollanda- Türkiye arasında ticari hacmi geliştirmek olduğu belirtildi.



NETUBA, geçtiğimiz yıl 17 Kasım tarihinde İstanbul Zorlu Center’de açtığı ofis ile, Ticari faaliyetlerini Hollanda’nın dışında ilk ülke olarak, Türkiye’de de sürdürmeye başlamıştı.

Türk ve Hollandalı işverenleri yeniden bir araya getiren NETUBA İş Konseyi, Türkiye’deki orta ve büyük ölçekli sektör temsilcilerine, Hollanda’daki ticaret hayatı ile ilgili olarak detaylı bilgiler verdi.



Özellikle Sağlık, İnşaat ve Finans sektörüne ait firmaların yoğun ilgi gösterdiği toplantıda, Türkiye’deki şirket ve markaların Avrupa’da konumlandırılması ve Türk işadamlarını Hollandalı işadamları ile buluşturularak karşılıklı yatırım imkanları için zemin hazırlandı.



Dostluk pekişsin, ticaret artsın

Toplantıda konuşma yapan NETUBA Başkanı Cor Bekker, ve NETUBA üyesi AKD Avukatlık firması yetkilisi İnan Akdeniz, iki ülke arasındaki ticari anlaşmalar ve çifte vergilendirme, hukuksal prosedürler konularına dikkat çektiler.



Mustafa Tanrıverdi ve Erinc Çimen’in konuşmalarının ardından, Edel Staal ve Orka Şirketler Topluluğu Yönetim Kurulu Başkanı Turgut Torunoğulları, iki ülke arasındaki ticari ilişkilerini değerlendirdi. Turgut Torunoğulları, NETUBA’nın Hollanda ve Türkiye iş dünyasının ortak paydası olduğunu belirtti.







Konuşmalardan sonra, Polat Holding ve Eğe Seramik sahibi İbtahim Polat’a, günün anısına, Hollandalı bir heykeltraşın yaptığı Hollanda’nın sembolü lale hediye edildi.

Polat Hukuk Bürosu sahibi Ali Ekber Polat, ANI Tur temsilcisi ve aynı zamanda NETUBA Türkiye Halkla ilişkiler yetkilisi Nalan Özkan’a özverili gayretlerinden dolayı teşekkür edilirken, inşaat ve otomotiv sektörünün sayılı isimlerinden Tellioğlu Grup yetkilisi Sönmez Tellioğlu’na lale heykeli hediye edildi.



Türkiye’de bir çok medya kuruluşunun ekonomi editörlerinin yoğun ilgi gösterdiği NETUBA toplantısının ardından, katılımcılardan, Edel Staal Yöentim Kurulu Üyesi ve CEO’su aynı zamanda NETUBA kurucu üyelerinden Ertan Torunoğulları’na teşekkür ve tebrik yağdı.

17 Kasımda İstanbul Zorlu Center’da ofis açarak Ticari faaliyetlerini Hollanda’nın dışında ve Turkiye’de de sürdürmeye devam eden NETUBA İs Konseyi, Orta ve büyük ölçekli sektor yetkililerine Hollanda’daki Ticaret hayatı ile ilgili olarak ayrıntılı bilgi verdi.



Katılımcılar arasında Türkiye’nin önemli Holding ve yetkilerinden bazıları yer aldılar.

Özellikle Sağlık inşaat ve finans firmalarının yer aldiğı etkinlikte, Türkiye’deki şirket ve markaların Avrupa’da konumlandırılması ve Türk işadamlarının Hollandalı işadamları ile buluşturulması konusunda firmalar ile tek tek görüşüldü.



NETUBA Bord yönetimi ve üst yetkililerinin yer aldığı bu toplantıya Hollanda’nın Yatırım Ajansı yetkilileri yer aldılar. Avrupa’ya açılmak isteyen ve Türk markalarını Hollanda’ya taşımak isteyen kurum ve şirketlerin soruları cevaplandırıldı.

****





İngiltere’deki düğün hikayesini tiyatroseverler için harmanladık…

Hıncal Uluç ve Orhan Ertuğruloğlu, düğüne değişik açılardan baktılar



Geçen hafta İngiltere’de, tüm dünyada ilgi gören bir düğün yapıldı.

Bu düğün hikayesini çeşitli kalemlerden okumuşsunuzdur.

Eski Başkonsoloslarımızdan Orhan Ertuğruloğlu, aynı düğün hikayesini bir tiyatro oyunu ile harmanlamış.Ünlü yazar Hıncal Uluç da düğüne bir başka açıdan bakmış.

İsterseniz, önce düğünün genelde nasıl kaleme alındığına kısaca değinelim, daha sonra da Ertuğruloğlu’nun tiyatroseverler için kaleme aldığı bölümü ve Hıncal Uluç’un bakış açısını inceleyelim.







Önce düğün haberi.

Prens Harry, Amerikalı oyuncu Meghan Markle ile, Windsor Şatosu'ndaki

St. George Şapeli'nde evlendi. Canlı yayınlanan töreni milyonlarca kişi ekran başında izledi. Düğünün yapıldığı şatonun çevresinde de 100 bini aşkın kişi vardı.

Tahtın varislerinden Prens Harry, Amerikalı oyuncu Meghan Markle ile evlendi.

Yılın düğününü televizyonları yerine, yerinde izlemek isteyenler Windsor kasabasına akın etti. Günün ilk ışıklarından itibaren yeni evli çiftin geçiş yapacağı güzergah dolmaya başladı.

Konukların ardından Prens Harry ise düğünün yapıldığı Windsor Şatosu'ndaki

St. George Şapeli'ne ağabeyi Prens William'la birlikte halkı selamlayarak geldi. Harry heyecan içinde gelinin kiliseye gelişini bekledi. Gelin Meghan Markle, düğün yerine annesi Doria Ragland ile birlikte geldi. Markle babası rahatsızlığından dolayı törene gelemediği için şapele tek başına girdi. Bu kraliyet ailesinde bir ilkti.

İçeride Markle'a damadın babası Prens Charles eşlik etti. Yeşil bir takım giyen Kraliçe Elizabeth ile Prens Philip, şapeldeki yerlerini alırken davetliler ayağa kalktı. Prens Harry baştaki heyecanını sonradan üzerinden attı. En heyecanlı isimlerden biri gelinin annesiydi. Sık sık gözleri doldu.

Sonunda beklenen an geldi. Meghan Markle ve Prens Harry 600 konuğun önünde karşılıklı olarak evlilik yeminlerini etti. Böylelikle Prens Harry Sussex dükü, Müstakbel eşi Meghan Markle da Sussex Düşesi oldu.



Karen Hibson ve Kraliyet Korosu Ben E. King'in Stand By Me şarkısını seslendirdi. Nikahın ardından kilisenin kapısından çıkan Prens Harry ve Markle, birbirlerini öptü. Dük ve Düşes daha sonra Windsor çevresinde at arabasıyla tur attı. Bölgede toplanan 100 bini aşkın kişiyi selamladı.



Ertuğruloğlu’nun düğün-tiyatro harmanlaması

Düğün davetlilerinden Oprah Winfrey , nikahın kıyılacağı Windsor Kalesindeki küçük ve tarihi kiliseye kadem koyduğu an bir TV takdimcisi, “Bazılarının gerçek kraliçesi asıl şimdi geldi” (for some people , it was the moment the real queen arrived) diye espri yaptı.

Winfrey’in, Meghan'ın düğününe katılımıyla, Afrika Mirasının günümüze bıraktığı iki farklı kuşağın en ünlü iki kadını öne çıkmış oluyordu..



Düğünde Serena Williams, İdris Elba, Gina Torres gibi siyahi “royalty”leri de gördük. Tabii bu “Royal wedding” denilen törene, siyah derililer süs olsun diye davet edilmemişti. Dini nikahtan önce Papaz (Prediker) Peder Michael Curry ilginç bir vaaz verdi. Papaz sözlerine Marin Luther King Junior’un bir sözüyle başladı.

Dini nikahı Canterborry Başpiskoposu kıydı. Kısacası nikah, sarayın parlak geleneklerinin basmakalıp tekrarı olmayıp, aynı zamanda siyahların kutlamasına da dönüşmüştü.



Bugün sizlere, günün havasına uyarak sunmak istediğim tiyatro oyununun adı :



“BENEATHA’NIN YERİ”





Oyun, ırkçılığın dünü ve bugünü üzerine bir Siyah Tiyatrosu.

Beneatha’nın yeri (Beneatha’s Place) çelişkiler yumağına ve konunun hassasiyetine karşın, ırkçılık ve ırk ayrımı konusunda, tıpkı İngiltere’deki düğün gibi umut veren bir tiyatro oyunu. Siyahların yaptığı ve sahneye koyduğu bir oyun. Ne kadar ağır ilerlerse ve ufak olursa olsun, değişim mümkün. Sadece oyunun hikayesi değil,

“Well Made Productions” un geçen hafta Amsterdam’da, bu siyah tiyatrosunu sahneye koyarak Avrupa prömiyerini yapması da bu gerçeği kanıtlıyor.

Karaibli İngiliz Kwame-Kwei-Armah’ın 2013’de yazdığı oyun, Lorraine Hansberry’nin 1959’da yazdığı “A Raisin in the Sun” isimli oyunun devamı niteliğinde. “A Raisin in the Sun” da 2015’te Well Made Productions tarafından Hollanda’da sahnelemiş ve 2017’de Amsterdam Kültür Ödülü almıştı..

Kwei-Armah, “A Raisin in the Sun” daki kız çocuğu Beneatha Younger’ı çıkarmış, Beneatha’nın Yeri isimli oyununun kahramanı yapmış. Kızın hikayesi, beyazların dünyasında siyah kimliğinin önemi ve yaşamının gidişatını derisinin renginin belirlediği bir kadının kişisel mücadelesini irdeliyor.



“Beneathea’s Place” evvelemirde ustaca yapılmış bir oyun. Güzel bir oyun. Başı belli, sonu belli."Linear" bir oyun. Karakterleri oturmuş. Beklenmedik olayların zamanlaması harika. Bazen biraz hissi ve ne olabileceğini önceden kestirmek mümkünse de Beneatha’yı oynayan Joy Wilkens ve kocası Joseph’i canlandıran Mandela Wee Wee rollerini gereken dozda ve yoğunlukta, nükteli bir şekilde boyamayı başarmışlar.



Kwei-Arnah, oyunda verilen aradan yararlanarak elli yıl arayla Beneathea’nın hayatındaki iki can alıcı anı vurgulamış. Oyunu, ellilerdeki ırkçılık ile, çağımızdaki ırkçılık arasındaki farkı göstermek amacıyla kurgulamış. İlki, aleni, utanmaz bir ırkçılık. İkincisi, gizli, sinsi, beyazların ellilere kadarki kazanımlarını,

hakkımükteseplerini koruyan; siyahlara haklarını arada sırada lütfen bahşeden bir ırkçılık.



Oyunun birinci bölümümde genç Beneatha ve Joseph, Amerika’yı terk edip, Nijerya’ya yerleşirler. Joseph’i ünlü bir muhalefet lideri olarak görüyoruz. Karısı ise tıp tahsil etmektedir. Karı-koca, kendilerini üstün gören, bunu da saklamaktan utanmayan iki beyaz misyonere karşı haysiyetlerini korumaya çalışırlar. Oyunda küçük bir rol var. Yaşlı teyze Jetty Matharin, yeğeni Beneatha’yı “ Beyaz bir adam, durup durduğu yerde elinde bir hediye ile çıkagelirse aman dikkatli ol!” diye uyarır. Bu uyarının hemen üstüne, beyaz komşuları, elinde pastayla, genç çifte “hoş geldin” ziyareti yapar. Bir süre sonra aynı komşu, Joseph’e rüşvet teklif edecektir. Fakeline Ouwekerk, Boris van der Ham ve Yorick Zwart gibi karikatürize edilmiş beyaz tiplere direnmeye çalışan ikircikli ve kararsız karı-koca, bağımsızlık savaşının patlamasıyla ayaklarının altındaki zeminin de kaymaya başladığını fark ederler.

İkinci bölümde, 21’nci yüzyıldayız. Beneatha, ince uzun saç örgüleri, giyimi-kuşamıyla Hollandalı Antropoloji profesörü Gloria Wekker’e (*) benziyor. Fakültedeki “Afro-Westers Wetensachap” (Batılı Afrika İncelemeleri) isimli bölümün adının, “Kritische Witheidesstudies” (Eleştirisel Beyaz İncelemeleri) olarak değiştirilmesi tartışılıyor. Afrikalı gömleği giymiş kimi sözüm ona ilerici beyaz öğretim üyelerinin, kota, beyazların müktesep haklarının korunması gibi konuların tartışılması başlayınca maskeleri çabucak düşüyor ve bunların haksızlıkla elde ettikleri imtiyazlarını kaybetmekten korkan zavallılar oldukları gözler önüne seriliyor.

Oyunun bu kısmında teatral açıdan bir düşme var. Birinci kısım kadar sıcak değil. Seyirciye sanki biraz mesafeli gibi.

Oyuncuların güçlü oyununa ve rejisör Teunkie van de Sluijs’un rejisine hatır 2.5 saatlik oyun çekilir hale geliyor. Sahneler hızlı geçiyor. Konu bunu kaldırıyor. Hatta zaman zaman güldürücü. Rejisör, sahnelerin altında “sound track” kullanarak biraz filim havası da vermiş. Esther Duyker’in çevirisine nükteli bir ton hakim. Dekor, eski reklam resimleri taşıyan ambalaj kutularından, Kara Surat, kalın dudak, Üç Zenciler çocuk kitabı kabı gibi basmakalıp ırkçı görsel malzemeden oluşuyor. Siyah - Beyaz çatışmasının tiyatroya yansıtılmasını güçlendiren resimler, birçok yaşamı olumsuz etkileyen geçmişin yankısı gibi.

Oyun 3 Haziran’a kadar Amsterdam Kültür Evi’nde sahnelenecek. (Amsterdam Schouwburg) . Sonra da turneye çıkılacak.



Eleştirmenler oyuna beş üzerinden dört vermiş.

Emekliliğime dört beş yıl vardı. Personel Dairesi’nde çalışıyordum. Son çıkışımı yapacaktım. Obama Amerika’da Cumhurbaşkanı adayı olmuştu. Kazanır mı? Kazanamaz mı? Tartışıyorduk. Bizden önce erken emekli olmuş Betin Yiğit isimli bir meslekdaşımız vardı. Nato Dairesi'nde çalışmıştı. Amerikalılar’ı iyi tanıyordu. Bir gün Personel’de bir işi varmış. Bana da uğradı. “Amerikalılar, ırk ayrımı yapmadıklarını ispatlamak için ‘siyah kotasından’ birisini arada bir önemli bir göreve getirirler.Merak etme. Bunu seçtirirler” demişti.

Acaba Oprah ile Meghan arasındaki köprünün altından, gerçekten çok sular mı geçti?

Yoksa siyah derililere hala dekoratif roller mi biçiliyor??



(*)Gloria Wekker: Gloria Daisy Wekker: 1950 Paramaribo doğumlu Surinam asıllı Hollandalı Antropoloji Profesörü. Genderstudies, Caribish Studies, etnicite, ve postkolonialism üzerine ihtisaslaşmış Wekker, Hollanda’da ırkçılık ve feminizmde kesişen (intersectioneel) düşünce üzerine çalışmalarıyla tanınıyor.



Hıcal Uluç’un yazısı:

İngiltere’deki düğünü, değerli dostum Hıncal Uluç da bir başka şekilde değerlendirdi.

İşte Uluç’un değerlendirmesi.



Dünyada milyonlar, Türkiye'de de herhalde yüz binler izledi.. Royal Wedding/ Kraliyet Düğününden söz ediyorum.

Düğünün parolası "Sevginin Gücü" idi.. Power of Love!..

Önce damat Prens Harry'nin teyzesi, yani, Prenses Diana'nın kız kardeşi Lady Jane Fellowes, İncil'den "Süleyman'ın Şarkısı"nı okudu. Dizeler, baştan sona Sevginin Gücü'nü anlatır.

Ardından Amerikan Episkopal Kilisesi Baş Piskoposu Michael Curry, bir yandan Hazreti Süleyman'a, öte yandan, zenci hakları lideri Martin Luther King'e atıf yaparak gene "Sevginin Gücü" üzerine konuştu. "Sevginin gücü sadece karşılıklı bireyleri değil, ülkeyi, sadece ülkeyi de değil, dünyayı değiştirecektir" dedi.

Düğünde "Feminizm" de vardı.

Kraliyet mensubu erkekler, evlendiklerinde genelde yüzük takmazlar. Yüzüğü sadece gelin takar. Prensin ağabeyi William yüzük takmamıştı mesela..

Ama Harry taktı. Gelin Meghan, prensin uzattığı parmağa taktı yüzüğü..

Nikahı kıyan Canterbury (İngiliz Anglikan Kilisesi) Baş Piskoposu, Meghan Markle'ın

"Kabul ediyorum" diye cevaplayacağı geleneksel soruda, gelinin isteği üzerine değişiklik yaptı ve "Ömür boyu itaat etmeyi" bölümünü okumadı.

Kraliyet düğünlerinde asla rastlanmayan bir şey de, gene Megan'ın isteği ile kilise korosunun 1960'ların popüler müzik hit şarkısı "Stand by Me/ Yanımda dur"u okumasıydı.

Çok değil, 10 yıl öncesine kadar İngiliz Kraliyet ailesinde düşünülmesi bile mümkün olmayan şeyleri gerçekleştirdiler, Megan ve Harry..

Kraliyet Düğünü olduğu için, törene, iktidarda, muhalefette hiçbir siyasi çağrılmadı.

Dünyadan davet edilen siyasetçiler vardı. Michelle/Barack Obama çifti çağrıldılar ama gelmediler.

Trump ve Melenia çiftinin davetiyelerinin ise postada kaybolduğu söylendi.

****

Azerbaycan Kültür Derneği’nin 25’inci yıl kutlaması Den Haag’da yapıldı





Çeyrek asrı geçen bir süredir Hollanda’nın Lahey kentinde, sosyal, kültürel, eğitim ve spor alanlarında başarılı çalışmalar yürüten Hollanda Azerbaycan Kültür Derneği kuruluşunun 25’inci yılı dolayısıyla bir dizi etkinlikler düzenledi.



Şenliğe ilgi oldukça fazlaydı. Lahey’deki Opera salonunda organize edilen etkinliğe, Azerbaycan Lahey Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Celal Miroyov , TC Rotterdam Başkonsolosluğu’ndan Başkonsolos Yardımcısı Murat Sezgin, Hollanda Türk Federasyon Başkanı Murat Gedik, Lapon Başkanı Arif Yakışır, Tover Başkanı Durmuş Dogan, Irak Türkmen Derneği Başkanı Sabah Mardan, Lahey Belediye Meclis üyesi ve İslam Demokratlar Partisi Grup Başkanı Tahsin Çetinkaya’nın yanı sıra, Azerbaycan ve Türkiye’den konuklar katıldı. Hollandalı konukların da davetli olduğu şenlikte bir konuşma yapan, Hollanda Azerbaycan Türk Kültür Derneği Başkanı İlhan Aşkın şunları söyledi:

‘Lahey kentinde 25 yıl önce bir grup Azerbaycan sevdalısı gönüllü tarafından kurulan derneğimiz, 25 yıldır bir çok başarılı çalışmaya imza atmıştır. Sosyal , kültürel ve eğitim çalışmalarımızın yanında, Hollandaca dil kursları, spor etkinlikleri organize etmekteyiz. Yarının teminatı olan çocuklarımıza öz değerleri ve kültürümüzü öğretmek için çeyrek asırdır çalışmalar yapıyoruz. yapmaya da devam edeceğiz. Bu günlerde Türkiye İle Hollanda arasında gergin günler yaşanmaktadır. Bu gerginliğin en kısa süre içersinde atlatılacağına inanıyoruz. Kısa bir süre önce Hollanda’da kurulan Azerbaycan Diasporası’nın faaliyetlerini destekliyoruz.

Ermeniler’in sözde soykırım tezlerine karşı biz de karşı atağa geçerek çalışmalarda bulunduk. Lahey kentinde, Yüksek Adalet Divanı’na çok yakın bir yerde Hocali Soykırım anıtını dikerek, Ermeniler’in yaptığı bu zulmü batı kamuoyuna duyurmaya çalıştık ve bu çalışmaya da devam ediyoruz. Ayrıca, Ermeniler’in anıt dikmesini önlemek için 20 bin imza toplıyarak ve ilgili makamlara ileterek, toplumsal barışa katkıda bulunduk. Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminadır.

Bu bağlamda da çalışmalarımızı sürdüreceğiz’.



Daha sonra sahne alan Azerbaycanlı sanatçılar Erdal Baydar, Elxhan Rzayev, Sudet Gazi Kerküklü ve Frangiz Bagırova Azerbaycan ve Türkiye’den derlemiş oldukları türküleriyle salondaki konuklarla hoşça vakit geçirdiler. Daha sonra Azerbaycan Halk Dansları ekipleri, Azerbaycan Halk danslarını sergilediler Halayların ve Azerbaycan ezgilerinin eşliğinde coşan konukların mutluluğu görülmeye değerdi.

Daha sonra Derneğin kuruluşundan bu yana emeği geçenlere ve şenliğe emeği geçenlere ve sponsorlara plaketleri takdim edildi.

Konuklara ve davetlilere yiyecek ve içecek ikramı yapıldı.

Programın sonunda 25’inci yıl pastası kesildi ve konuklara ikram edildi.

Ergun KULA yazdı

Deniz Erkoçu fotoğrafladı.

****

SKAL International Marmara Kulübü Bülent Türker’i ağırladı



SKAL International Marmara Kulübü’nün Mayıs ayı toplantısı, BOF Hotels Ataşehir’de iftar yemeği şeklinde gerçekleşti. Otelin Genel Müdürü Oktay Sıdar’ın ev sahipliği yaptığı buluşmanın konuğu ise, Holllanda’da yaşayan ve hayatı baştan sona kitaplar doldurabilecek kadar öykülerle dolu olan Bülent Türker idi.

Son derece renkli geçen etkinlikte Coşkun Sanat Merkezi kurucularından Ümit ve Nilay Coşkun’a ait fasıl grubu, iftar öncesi ve sonrasında harika bir performans sergileyerek konukları müzikal yolculuğa çıkardı.

SKAL International Marmara Kulübü Başkanı Mert Okan’ın açılış konuşmasıyla başlayan programda, Mart ve Nisan ayı içerisinde yapılan faaliyetler hakkında konuklara bilgi verildi. Daha sonra Bülent Türker’i kürsüye davet eden Mert Okan; “Konuğumuz sadece 3 saatlik uykuyla bir günü üç gün gibi yaşayan, kendisini iyiliğe ve Türk Bayrağı’na adamış bir insan. Bu akşam burada onunla birlikte olabildiğimiz için kendimi çok şanslı hissediyor ve bizleri kırmayarak geldiği için huzurlarınızda teşekkürlerimi iletiyorum” dedi.

FRANSA VE HOLLANDA’DA ÇANAKKALE SERGİSİ

Dünya tarihinin en kanlı savaşlarından birinin yaşandığı, buna karşılık Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde büyük bir zaferle çıktığımız Çanakkale Savaşları ile ilgili belge ve bilgiler toplayan Bülent Türker’in, Fransa’da sergi açarak önemli bir misyonu yerine getirdiğini gösteren görüntülerle başlayan sunumu, konuklar tarafından büyük bir ilgi ve dikkatle izlendi. Daha sonra Hollanda’da bulunan 309 metrekarelik evini “Çanakkale Savaşları Müzesi” haline dönüştüren Türker’in bunu neden ve nasıl yaptığı anlatıldı.

ATATÜRK’ÜN TABANCASINI SATIN ALDI

Bülent Türker’i daha iyi anlamak için, onun Atatürk’e 1923 yılında Arjantin Cumhurbaşkanı tarafından hediye edilen, bir tarafında kendi adı, diğer tarafında “General Mustapha Pasha” yazan, ancak sonrasında bir şekilde kaybolan tabancayı yaklaşık 300 bin lira ödeyerek Londra’da bir müzayededen satın alma hikayesini bilmek gerekiyor.



CHRISTIE’S’TE MÜZAYEDEYE KATILABİLMEK İÇİN BÜYÜK ÇABA HARCADI

Bülent Türker, Londra’daki ünlü müzayede salonu Christie’s’te düzenlenen Antik Silahlar Müzayedesi’ne katılabilmek için büyük çaba harcadı. Evinin tapusundan banka ve kişisel bilgilerine kadar çok uzun işlemlerden geçen Türker, 15 bin Sterlin’den başlayan ve büyük çekişmeyle geçen açık artırmada 26 bin sterlin ödeyerek, tabancanın sahibi oldu. Diğer komisyonlar ve masraflarla birlikte bugünkü rakamlarla yaklaşık 300 bin TL’ye mal olduğu bilgisini paylaşan Bülent Türker; “Şimdi tek arzum onu Türkiye’ye getirmek, ama bürokratik engellerden dolayı bunu bir türlü yapamadım” şeklinde konuştu.

KATILIMCILARA MÜZİK ZİYAFETİ

Buluşmanın sonunda Coşkun Sanat Merkezi kurucularından Ümüt ve Nilay Coşkun çiftine, SKAL International Marmara Kulübü Başkanı Mert Okan tarafından SKAL Marmara bayrağı hediye edildi. Bülent Türker ise harika müzik ziyafeti için teşekkürlerini iletti.



Bülent Türker ve Mert Okan

HOLLANDA KRALİYET NİŞANI VE “EN İYİ KALPLİ İNSAN” ÖDÜLÜ

Aslen Kırklareli’nin Vize ilçesinden olan, Hollanda’da bir bankada temizlikçi olarak çalışmaya başlayıp, daha sonra çalıştığı bankada genel müdürlüğe kadar yükselen Bülent Türker için, kırılma noktası olan iki ödül var ki, bunları yazmadan geçmek olmaz.

Bunlardan biri, 2001 yılında Hollanda Kraliyet Nişanı’nı alması; üstelik bu onura layık görülen en genç insan olarak kayıtlara geçmesi. Diğeriyse, 2005 yılında, İlhan Karaçay’ın yönetimindeki Avrupa DÜNYA Gazetesi’nin, aylarca süren araştırma kampanyasından sonra, Hollanda’dan başka, dünyanın dört bir tarafından gelen oylar ile “40 Yılın En İyi Kalpli İnsanı” seçilmiş olması.

****

ANNE HAKKI ÖDENMEZ

Hollanda’daki Türk anneler, bakıma muhtaç anneleri unutmadılar

Yardıma muhtaç ve bakımevlerindeki anneleri ziyaret ettiler ve hediyeler dağıttılar





Hollanda’da başarılı faaliyetlerde bulunan, Hollanda Türk Kadınlar Derneği, yardıma ve bakıma muhtaç anneleri, evlerinde ve bakımevlerinde ziyaret ederek çiçek verdiler ve hediye dağıttılar.

Arnhem ve Nijmegen şehirlerinde faaliyet gösteren NEFES ve ZAHET isimli yatılı bakımevlerinde kalan anneleri ziyaret ederek ellerinden öpen dernek yöneticileri, çeşitli şehirlerdeki evlere de ziyarette bulundular.

Hollanda Türk Kadınlar Derneği yönetim kurulu adına Feza Torunoğulları, Songül Torunoğulları, Birgül Aksoy, Elise Ayhan ve Şefika Dalkaya, ziyaretler sonrasında yaptıkları açıklamada şunları söylediler:

“ Annelerimizin hakları ödenmez. Kadınlar olarak bunların bilincindeyiz. Çocuklarımızın doğumundan yetişmesine kadar anne emeğinin ne olduğunu bizler çok iyi biliriz.

Cennet’in, annelerin ayakları altında olduğu Kuranda yazlıdır. Yaşlılıklarında annelerimize ne kadar çok hizmet eder iyi bakım yaparsak, kendilerine saygı sevgi göstererek gönüllerini alırsak, sevap kazanmış oluruz.

Çocukların bakımı zor olduğu gibi yaşlıların bakımı da daha çok zordur. Yaşlı insanlar çocuk gibidirler. Kalplerini kırmadan anlayış içerisinde kendilerine sevgiyle yaklaşmalıyız.

Anneler günü sebebiyle Arnhem’deki NEFES ve Nijmegen’deki ZAHET yatılı bakım evlerindeki annelerimizi ziyaret ettik. Bu bakımevlerinde 24 saat bakım hizmeti veren personele candan teşekkür ederiz. Bu bakımevlerinde Türkler’in dışında yabancılar da kalmaktadır. Bakıma muhtaç yaşlılarımızı, böyle güzel bakımevlerine yerleştirebiliriz. Evlerimizde ne kadar iyi baksak dahi, sağlık hizmeti sunamayabiliriz. Kültürümüze göre, yaşlılarımıza aileler kendileri bakmak isteyeceklerdir. Artık Hollanda’daki sistemlerden yararlanarak, bakımevlerimizden yararlanmalıyız” .



Stichting NEFES adresi: Akkerwindestraat 71-5, 6832 CV Arnhem, tel 026 382 30 52

Stichting ZAHET adresi: Schependomlaan 83, 6543 XV Nijmegen, tel 024 763 04 20

Haber / Mustafa Koyuncu





Bülent Türker’den 50 Görme Engelliye Baston…



Hollanda’da yaşayan ve aslen Kırklareli Vizeli olan Bülent Türker, 50 görme engelliye baston hediye etti. Büyük ilgi gören kampanyaya 350 dolayında müracaat olduğunu, ancak 50 görme özürlünün adreslerine yürüme kolaylığı gösteren baston gönderdiğini belirten Bülent Türker, çok mutlu olduğunu, görme engellilere büyük destek verilmesinin gerektiğini belirtti.

Önümüzdeki günlerde daha çok baston toparlama çalışmaları yaptığını belirten Bülent Türker,



bu kadar büyük talep olacağını beklemediğini, yeniden toplanacak olan bastonları

ihtiyaç sahiplerine dağıtacağını bildirdi.

Türker ”Görme özürlüler bizim canımızdır, onlara ne yapsak azdır “dedi.

Keşan’da da iki görme engelliye Türker tarafından gönderilen bastonlar, Keşan Belediyesi Basın ve Halkla İlişkiler Sorumlusu Erdoğan Demir tarafından teslim edildi.

****

SİNAN



Tabii ki Tanyıldız.

Yusuf Sinan Tanyıldız.

46 yıl önce Hürriyet’te işe başladığı sırada, ben Hürriyet’te üç yıldır Benelüks temsilciliği yapıyordum.

O’nunla çok hoş anılarımız vardı.

Önce Sinan Tanyıldız’ı tanıyalım isterseniz:

1952 yılında Trabzon'un tarihi ilçelerinden biri olan Maçka'da dünyaya gelen Sinan Tanyıldız, küçük yaşlarda ailesiyle birlikte İstanbul'a göç etti. Tahsilini İstanbul'da tamamlayan Tanyıldız, 1972 yılında Hürriyet Gazetesi'ne girdi. Hürriyet Gazetesi'nin tüm birimlerinde çalışan Tanyıldız, Anadolu'nun neredeyse her bölgesine gönderildi. 13 yıl Hürriyet'in İstanbul merkezinde yazııişleri görevinde bulundu. Çetin Emeç'in talimatıyla Adana'ya yazı işleri müdürü olarak atandı.

1983 yılında, sevgili dostumuz İskender Ayvalık’ın ölümünden sonra, Hürriyet'in Adana Bölge Temsilciği görevini yürüten Tanyıldız, Hürriyet'in Çukurova-Gap ekinde Dostça köşesiyle birikimlerini paylaştı. Dostça köşesi Çağ Üniversitesi tarafından kitap haline getirilirken, Tanyıldız'ın yazdığı 'Bir Yazarı Öldürmek' ve 'Elveda Ankara' adlı romanlar da büyük satış rakamlarına ulaştı. Tanyıldız ayrıca, Adana Rotary Kulübü Yönetim Kurulu'nda da görev aldı. Evli ve 2 çocuk babası olan Tanyıldız, önce İstanbul’da benim haberlerimi değerlendirdi, daha sonra da atandığı Adana’da sık sık beraber olduğum bir dost oldu.



İlk günkü tek sütun haber & ikinci günkü Çukorava ilavesindeki iki sayfalık yazılar



İşte o Sinan Tanyıldız’ın ölüm haberini 22 mayıs 2018 günü Hürriyet’in birinci sayfasının sağ alt köşesinde tek sütun olarak okuduğum zaman çok şaşırdım ve kızdım. Zira, tam 46 yıldır Hürriyet’e hizmet veren bir meslektaşımın ölüm haberi tek sütun olmamalıydı.

Aynı gün Hürriyet’in Çukurova ilavesine baktığım zaman daha çok üzüldüm. Zira, Sinan’ın ölümü ile ilgili tek satır yoktu.

O an, ‘Ben gazetede olsaydım ne yapardım’ diye düşündüm. Sinan için sayfalar dolusu yazı ve fotoğraf dizerdim.

Sakin kafayla düşünürken, bölge ilavelerinin çok erken hazırlandığını ve bu nedenle Sinan’ın ölüm haberinin baskıya yetişmeyeceğini düşündüm ve ertesi günü bekledim.

Ertesi gün Hürriyet’i elime aldığım zaman hem ana gazetede ve hem de Çukurova ilavesindeki manşetleri görünce yüreğime su serpildi. Sağ olsular, Adana’daki arkadaşlar büyük bir özen göstermişler ve Sinan’ın ölümü ile ilgili tam iki sayfa doldurmuşlar.

İnsanlar, ölümlerinden sonra kendilerinden söz edilmesini isterler.

Ben de hep düşünür dururum. ‘Acaba, benim ölümümden sonra neler yazılacak ve söylenecek’ diye. Bu tabii ki, ölüm şekline, yerine ve zamana bağlı.

Sinan için çok üzüldüm. Ölümünden sonraki minnettarlığa da sevindim.

Nur içinde yat Sinan kardeşim.

****





Yorumlar









Aktif Ziyaretçi 52
Dün Tekil 1947
Bugün Tekil 89
Toplam Tekil 4076818
IP 18.223.172.252






TURAN-SAM PRINTED ISSN: 1308-8041
TURAN-SAM ONLINE ISSN: 1309-4033
Journal is indexed by:





























17 Sevval 1445
Nisan 2024
P
S
P
C
Ct
P
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30


Tanr nasip eder, mr m vefa ederse; Musul, Kerk k ve Adalar geri alaca m. Selanik de dahil Bat Trakya'y T rkiye hudutlar i ine kataca m.
(Mustafa Kemal ATAT RK)


Ekle kar









Anasayfa - Amaç - Hedefimiz - Mefkuremiz - Faaliyetler - Yönetim - Yasal Uyarı - İletişim

Her Hakkı Saklıdır © 2007 - 2023 TURAN-SAM : TURAN Stratejik Araştırmalar Merkezi
Sayfa 1.502 saniyede oluşturulmuştur.

TURAN-SAM rssTURAN-SAM rss
Google Sitemap

"Bu site en iyi mozilla firefox'ta 1280x960 çözünürlükte görüntülenir."

Turan Portal v1.3 | Tasarım TURAN-SAM , Kodlama Serkan Aygün

Turan Nedir?, Bilimsel Dergiler, En popüler Bilimsel Dergi, Endeksli Bilimsel Dergiler, Saygın Bilimsel Dergi, Türk Dünyasının en popüler ve en saygın Bilimsel Hakemli Dergisi, SSCI, SCI, citation index, Turan, Türk Devletleri, Türk Birligi, Türk Dünyası, Türk Cumhuriyetleri, Türki Cumhuriyetler, Özerk Türkler, Öztürkler, Milliyetçi, Türkçü, Turancı, Turan Askerleri, ALLAH'ın askerleri, Turan Birliği, Panturan, Pantürk, Panturkist, Türk, Dünyası, Stratejik, CSR, SAM, Center for Strategical Researches, Araştırma, Merkezi, Türkiye, Ankara, İstanbul, Azer, Azeri, Azerbaycan, Bakü, Kazakistan, Alma-Ata, Astana, Kırgız, Bişkek, Kırgızistan, Özbekistan, Özbek, Taşkent, Türkmen, Türkmenistan, Turkmenistan, Aşxabad, Aşkabat, Ozbekistan, Kazakhstan, Uzbekistan, North, Cyprus, Kıbrıs, MHP, AKP, CHP, TURKEY, Turancılık, KKTC, Vatan, Ülke, Millet, Bayrak, Milliyet, Cumhuriyet, Respublika, Alparslan Türkeş, Atatürk, Elçibey, Bahçeli, Aytmatov, Bahtiyar Vahabzade, Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan, İsmail Gaspıralı, Gaspırinski, Nihal Atsız, Alptekin, Kürşad, Tarih, Kardeş, Xalq, Halk, Milletçi, Milliyetçi, Yürek, Ürek, Türklük, Beynelxalq, Arbitrli, Elmi, Jurnal, Nüfuzlu