BASIN BÜLTENİ Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu: “Masaya eşit olarak oturmuyoruz” - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









BASIN BÜLTENİ Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu: “Masaya eşit olarak oturmuyoruz”
Tarih: 27.06.2016 > Kaç kez okundu? 1128

Paylaş


Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu, Kıbrıs'ta yürütülen müzakere süreci hakkında "Masaya eşit olarak oturmazsanız masadan eşit olarak kalkmanız mümkün değil. Masaya eşit olarak oturmuyoruz." değerlendirmesinde bulundu.

Bakan Ertuğruloğlu, göreve gelmesinin ardından ilk yurt dışı ziyaretinde Türkiye'de gerçekleştirdiği temasların ayrıntılarını, Kıbrıs'ta çözüm arayışlarını ve müzakere sürecinde gelinen son noktayı AA muhabirine değerlendirdi.

Ertuğruloğlu, ziyaretine ilişkin, "Türk vatanından geliyoruz, Türk vatanında bulunuyoruz. Sanki yabancı bir ülkeyi ziyaret eden bir bakan gibi algılanmayı arzu etmiyorum. Aile içi görüşmeler için buradayız." diye konuştu.

Ankara'daki temaslarında Kıbrıs konusunda müzakerelerde gelinen noktanın ve geleceğe ilişkin yol haritasının ele alındığını belirten Ertuğruloğlu, KKTC'nin dünyada 24 başkentte bulanan diplomatik misyonlarının durumunun değerlendirildiğini ve Türkiye'de Antalya, Trabzon ve Gaziantep'te yeni konsoloslukların açılmasının kararlaştırıldığını söyledi.

KKTC'de, 1999-2004 yılları arasında Annan Planı'nın gündeme geldiği süreçte de dışişleri bakanlığı yaptığını hatırlatan Ertuğruloğlu, "Açık konuşmak gerekirse ben hiçbir zaman bu müzakere süreçlerinden karşılıklı kabul edilebilir, adil, yaşayabilir ve Kıbrıs Türkünü kendi arasında güven içinde huzur içinde yaşatacak bir anlaşmayla sonuçlanacağını düşünmedim. Müzakere sürecinin kendisi buna izin vermiyor." dedi.

Müzakere sürecinin eşitsizlik temeline oturtulduğunu söyleyen Ertuğruloğlu, şöyle devam etti:

"Her ne kadar eşitlik varmış gibi gösterilmeye çalışılsa da işin reel politika boyutunda, Rum tarafının sözde Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanınması ve KKTC ile Kıbrıs Türk halkının siyasi kimliğinin, egemenliğinin reddedilmesi ve bizi sözde Kıbrıs Cumhuriyeti içerisinde bir etnik azınlık gibi göstermeye çalışan bir süreç içinden geliyoruz. Masaya eşit olarak oturmazsanız masadan eşit olarak kalkmanız mümkün değil. Masaya eşit olarak oturmuyoruz."

Kıbrıs'ta iki toplumlu iki bölgeli siyasi eşitliğe dayalı federal bir çözüm önerisinin 50 yıldır tekrarlandığını belirten Ertuğruloğlu, Türk tarafının hassasiyetlerini göz ardı eden bir anlaşmanın ise "Kıbrıs Türklerinin geleceğini Rum tarafının insafına terk etme olasılığı" taşıyacağını söyledi.

"Mevcut süreç sürdürülebilir değildir"

Ertuğruloğlu, Kıbrıs'ta müzakere sürecinin önü açık bir şekilde devam etmemesi gerektiğini vurgulayarak, 2018'de Rum tarafında gerçekleşecek cumhurbaşkanlığı seçimlerinin süreçte doğal bir takvim oluşturduğunu kaydetti.

Rum tarafının bu takvimden memnun olmadığını söyleyen Ertuğruloğlu, şöyle devam etti:

"Annan Planı'ndaki gibi bir plana evet demek Rum tarafının işine gelmiyor. Ne kadar neticesi lehlerine olan bir plan dahi olsa, göstermelik bile, Kıbrıs Türkünü kendilerine eşit gösteren bir anlaşma taslağına evet diyemeyeceklerini biliyorlar. İkinci defa hayır demenin de işlerine gelmeyeceğini biliyorlar. Dolayısıyla onların siyaseti herhangi bir şekilde referanduma gidip ne evet ne de hayır deme durumunda olmamaları ve bu süreci askıda tutup, 'bugün olmadı yarın yine devam ederiz, yarın olmadı öbür gün tekrar devam ederiz' öyle bir sürece götürmeye çalışıyorlar. Buna izin vermemiz lazım. Mevcut sürecin artık sürdürülebilir olmadığı kesindir."

Sürece ilişkin gerçekleri dile getiren Türk tarafının anlaşma istemediği yönünde algılanmasının yanlış olacağını söyleyen Ertuğruloğlu, "Gerçek anlaşmayı arzulayan, isteyen, zorlayan biziz. Aldatmaca bir anlaşmayı öngörmüyoruz haklı olarak." dedi.

"Türkiye'nin garantörlüğü vazgeçilmez"

Süreçte Türk ve Rum tarafların yanı sıra garantör ülkeler olan Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin katılacağı bir toplantının yapılması gerektiğini vurgulayan Ertuğruloğlu, Türkiye’nin garantörlüğüne ilişkin, “Vazgeçilmez. Tartışılması bile bizim kabul edemediğimiz bir şeydir.” ifadesinde bulundu.

Ertuğruloğlu, KKTC için garantörlüğün göstergesinin anavatanın tek taraflı müdahale hakkına sahip olması olduğunu söyledi.

Kıbrıs’ta doğal kaynakların paylaşımı konusunda yaşanan anlaşmazlıkları değerlendiren Ertuğruloğlu, "Tanınmışlığın kendilerine verdiği şımarıklıkla, haddini bilmezlikle politika yapmaya devam ediyorlar. ‘Egemenliği tartıştırmam’ diyor Anastasiadis bildiğiniz gibi. Ama ona göre Kıbrıs Türkünün egemenlik hakkı yok, egemenlik kendilerinin. Bu mentaliteyle neyi anlaşacağız sorusu gerçek bir sorudur." ifadesini kullandı.

Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin (GKRY) 3 bin yeni uzman asker alma kararını değerlendiren Ertuğruloğlu, “Bu da, iyimser yorumcular tarafından müzakerelerin olumlu bir neticeyle sonuçlanacağının ifade edildiği bir dönemde siz kalkıp 3 bin profesyonel asker alacağım diyorsanız bu müzakerelerin anlaşma yoluyla neticelenmesi gibi bir hedefinizin olmadığının bir kanıtıdır." diye konuştu.

Rum tarafının Kıbrıs Türklerini halk değil, ayrılıkçı, asi etnik bir azınlık olarak tanıttığını söyleyen Ertuğruloğlu, şunları kaydetti:

"Eğer uluslararası camia, BM, AB 'Kıbrıs’ta yasal bir Kıbrıs Cumhuriyeti vardır onun da yasal bir hükümeti vardır' politikasını benimsiyorsa o zaman bu politika Rum tarafının propagandasına avantaj sağlamaktan başka bir şey değildir. Çünkü eğer yasal bir Kıbrıs Cumhuriyeti ve hükümeti varsa çözülmeye çalışılan Kıbrıs sorunu nedir?"

Avrupa Birliği’nin Kıbrıs Türklerine ambargo uygularken, Rum tarafını ve Yunanistan'ı üye yaptığına dikkati çeken Ertuğruloğlu, “Türkiye’nin üye olmadığı bir Avrupa Birliği'nin Kıbrıs Türkü için hedef olması mümkün değil.” diye konuştu.

Kıbrıs Türklerinin artık haksızlığa maruz bırakılmaması gerektiğini söyleyen Ertuğruloğlu, “Biz Kıbrıs Adası'nın eşit sahibiyiz. Kıbrıs Rumlarının boyunduruğu altına girecek, onların insafına terk edilecek bir halk değiliz. Bu konuda da güvencemiz, garantörümüz tabii ki anavatanımız." ifadesini kullandı.



Özgürgün : “AB’ye ilişkin bir devlet politikası, hükümetimizin öncelikleri arasında”



Başbakan Hüseyin Özgürgün, KKTC halkının Avrupa Birliği hakkında objektif olarak bilgilendirilmesi, AB’ye ilişkin bir devlet politikası, haklarını güvence altına alacak yeni bir Avrupa Birliği vizyonu ve tüm paydaşların katılımı ile Avrupa Birliği İletişim Stratejisi geliştirilmesinin hükümetin öncelikleri arasında olduğunu vurguladı.

Özgürgün, Birleşik Krallık’ın AB’den ayrılma kararını değerlendirdiği yazılı açıklamasında, “Aralarında binlerce kardeşimizin, vatandaşımızın yaşadığı Birleşik Krallık halklarının AB’den ayrılma kararı almasını, halkların demokratik haklarının tecelli etmesi olarak saygı ile karşılıyoruz” dedi.

Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker’in yaptığı çağrı ile cuma gün toplanan Avrupa Konseyi’nin Başkanı Donald Tusk, Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz ve AB Dönem Başkanı Hollanda Başbakanı Mark Rutte’ın, halkın kararını “saygı ancak üzüntüyle” karşıladıklarını belirterek, Birleşik Krallık’ın bir an önce 50. maddede belirtildiği şekliye üyelikten ayrılma sürecini başlatmasını bekledikleri yönündeki açıklamalarını anımsatan Özgürgün, şöyle devam etti:

“Birleşik Krallık referandum sürecinde 43 yıllık AB üyesi olan bir ülkede AB’nin üzerine inşa edildiği temel değerlerin sorgulanması, büyük bir hayal kırıklığına neden olmuştur.

AB’den ayrılmak isteyenlerin ‘Türkler geliyor çıkalım’ şeklindeki, ürkütücü, aşağılayıcı, ötekileştirici ve ırkçı yaklaşımına güya karşı çıkan AB’de kalma taraftarlarının ‘Merak etmeyin 3000 yılından önce gelemezler’ karşı söylemi de bir o kadar, ürkütücü, aşağılayıcı, ötekileştirici ve ırkçıydı.

Avrupa Birliği’ni, üzerine inşa edildiği kabul edilen insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü prensipleri temelinde bir hedef olarak kabul eden KKTC halkı da bu söylemler karşısında hayal kırıklığı yaşamaktadır.”

Başbakan Özgürgün, ekonomik olarak sıkıntılar yaşamasının yanı sıra bir çağdaşlaşma projesi olarak gördükleri AB’nin son yıllarda “insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü” gibi değerler yerine, yükselen İslamofobi, göçmen karşıtlığı ve ırkçılık hareketleri ve politikalarla ilişkilendirilir ve tartışılır olduğuna işaret ederek şunları ifade etti:

“Hemen yanı başımızda GKRY’nin tüm Kıbrıs adına 2003’te elde ettiği ve 2004’te fiilen gerçekleşen AB üyeliğinin üzerinden 12 yıl geçmiş olmasına rağmen, Rum komşularımızda ‘Farklılıklar İçerisinde Birlik’ şiarı yerine ırkçı, faşist söylem ve hareketlerinin yükselmesine de tanık olmaktayız. AB üyeliği GKRY halkı arasında maalesef ırkçı hareketlerin gelişmesine engel olmamıştır.

Halkımızın arzu ettiği Avrupa Birliği, İslamofobik, ırkçı, Türk ve Türkiye karşıtı söylemlerin egemen olduğu bir Avrupa Birliği değildir.

Avrupa Birliği’ne üyeliğimiz konusu, çözümle ilişkilendirilmesi nedeniyle tartışmasız elde edebileceğimiz bir olgu olarak kabul edilirken, uzun bir süredir çeşitli yasalarımızı AB mevzuatına uyumlaştırmak için çalışmalarımız sürdürülmektedir.

KKTC halkının Avrupa Birliği hakkında objektif olarak bilgilendirilmesi, AB’ye ilişkin bir devlet politikası, haklarımızı güvence altına alacak yeni bir Avrupa Birliği vizyonu ve tüm paydaşların katılımı ile Avrupa Birliği İletişim Stratejisi geliştirilmesi hükümetimizin öncelikleri arasındadır.”



Akıncı :“Kıbrıs Türk halkının geleceğini AB’de görmeye devam etmesi gerektiği inancındayım”



Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Birleşik Krallık’ın AB’den ayrılma kararını yorumladığı açıklamasında, Kıbrıs Türk halkının geleceğini Avrupa Birliği’nde görmeye devam etmesi gerektiği inancını vurguladı.

Akıncı yaptığı yazılı açıklamasında, Birleşik Krallık’ın AB’den ayrılma kararı referandumda az farkla alınmış bir sonuç olsa da, halkın demokratik kararı olarak tarihteki yerini aldığını kaydetti.

Bu kararın siyasi, ekonomik, sosyal etkileri kuşkusuz ki geniş bir çevrede hissedileceğine dikkat çeken Cumhurbaşkanı Akıncı, önümüzdeki dönemde olumsuz yansımaların en düşük seviyede olması için AB ve Birleşik Krallık’ın birlikte çalışmanın yolunu bulacaklarını belirtti.

Cumhurbaşkanı Akıncı, karardan Kıbrıs’ın da bütünüyle etkileneceğini ifade ettiği açıklamasına şöyle devam etti:

“Birleşik Krallık’la uzun yıllara dayanan bir ilişkiye sahip bulunan Kıbrıs da, Kuzey’i ve Güney’i ile bir bütün olarak bu gelişmeden mutlaka etkilenecektir. KKTC olarak bu etkinin olumsuzluklarının özellikle ekonomik anlamda neler olabileceği ve bunun en iyi şekilde nasıl telafi edilebileceği üzerinde süratle çalışılması zorunludur.

Bu karar AB’nin geleceği açısından ciddi bir yara almasına ve yeni ayrılıkların gündeme taşınmasına neden olabileceği gibi, Birleşik Krallık’ın kendi içinde de zaten var olan ayrılık eğilimlerinin daha da güçlenmesini tetikleyecektir. Zaten ilk günden bu durum açıklıkla kendini göstermiştir. Buna karşılık referandumda ortaya çıkan sonuç, bu sonucun yaratılmasında rol oynayanlar arasında bile kaygı yaratmaya ve yeni tartışmalara yol açmaya başlamıştır. Kısacası belirsizlik ve endişenin hakim olduğu bir ortam söz konusudur.

Bu çerçevede AB’nin de tüm kurumları ile durumuna bir daha dönüp bakması ve yanlışlarını objektif bir açıdan değerlendirmesi gerekecektir. Dünya savaşlarının yarattığı büyük yıkımların ardından ortaya çıkan, büyük idealler etrafında şekillenen Avrupa Birliği projesi bu referandumla yara alsa da elbette geçerliliğini yitirmiş değildir. Ancak süratle bu yaranın sarılması ve geleceğe dair umutların sarsılmaması gerekir.”

Akıncı, Cumhurbaşkanı olarak, Kıbrıs Türk halkının geleceğini Avrupa Birliği’nde görmeye devam etmesi gerektiği inancını ifade ederek “AB, kuşkusuz ki her şeyiyle mükemmel değildir. Ancak bizim için AB’de toplumsal ve kurumsal haklarımızla yer almak demek en başta uluslararası ve AB hukukunun bir parçası haline gelmek demektir” dedi.

AB’de yer almanın çağdaş kuralların geçerli olduğu, gıda güvenliğinden mezbahalardaki et kesimine; sağlık ve eğitim normlarından, çevre standartlarına kadar daha kaliteli bir yaşama adım atmak; insan haklarına dayalı demokratik hukuk devleti çerçevesinde çoğulculuk içinde bir düzen oluşturmak anlamına geldiğini kaydeden Mustafa Akıncı, şunları belirtti:

“Kuşkusuz ki böylesi bir yaşam kalitesine ulaşmak için AB’ye girmeyi beklemeden ve boşa zaman harcamadan çalışmak esastır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni çağdaş demokratik normların geçerli olduğu, insan hayatına değer veren bir yer haline getirmek için çaba harcamak gelecek kuşaklara karşı borcumuzdur.

Akıncı, bu anlayış çerçevesinde devam eden müzakere sürecinde BM parametrelerinin yanı sıra AB’nin iyi uygulamalarını esas alarak, yapamadıklarını da göz önünde bulundurarak, ama en başta Kıbrıs’ın kendine özgü koşullarını da dikkate alarak ilerleyeceklerini vurguladı.

Cumhurbaşkanı Akıncı, amaçlarının Kıbrıs Türk halkının siyasi eşitlik, özgürlük ve güvenlik temelinde, uluslararası hukuk ve AB içerisinde hak ettiği yere ulaşması olduğunu yineledi.



Kıbrıs Türk tarafı müzakere masası dışında “eyalet” kavramının kullanılmasından rahatsızlık duyuyor



Kıbrıs Türk tarafı, müzakere masasında “kurucu devlet”, müzakere masası dışında ise “eyalet” kavramının kullanılmasından rahatsızlık duyuyor.

Son zamanlarda Rum yetkililer ve Rum basını “kurucu devlet” yerine yaygın bir şekilde “federal eyaletler” ifadesi kullanıyor olsa da; hem görüşmelerin zeminini oluşturan Ortak Deklarasyon metninde, hem de müzakere sürecinde ortaya çıkan uzlaşı kağıtlarında kullanılan kavramın, “federal eyalet” değil “kurucu devlet” olduğu belirtildi.

Yoğunlaştırılmış müzakerelerde de, iki eşit kurucu devletin kendi aralarında ve federal hükümetle yapacağı işbirliği anlaşmalarının ele alındığı kaydedildi.

Müzakere sürecini yakından takip eden diplomatik kaynaklara göre, iki kurucu devletin kendi aralarında ve federal hükümetle yapacağı anlaşmaların hangi konularda olacağı hakkında müzakereciler yoğun mesai harcarken; müzakerecilerin yürüttüğü çalışmada ortaya çıkan sonuç da liderler tarafından ele alınarak konuya son şekli verilecek.

İşbirliği anlaşmalarının neler olacağı üzerinde yürütülen çalışmalarda, Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rumlar’dan oluşturulacak ortak federal hükümetin, kurucu devletler üzerinde bir üst organ gibi tahakküm kuramayacağı, kurucu devletlerin yetkilerine müdahale edemeyeceği temel prensibi üzerinden hareket ediliyor.

Diplomatik bir kaynak, federasyonların, federal hükümetin “en üst organ” olmasını değil, federal hükümetin kurucu devletlerle eşitliği ve aralarında hiyerarşi olmaması esasına dayandığına dikkat çekti.

Rum basınında yayınlanan spekülatif haberlerde, “federal hükümetin en üst organ olduğunun kabul edildiği” iddia edildiğini belirten diplomatik kaynak, bu ve benzeri haberlerin müzakere masasında varılan uzlaşılarla yakından uzaktan ilgisi olmadığını ifade etti

Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, 13 Haziran’da Kıbrıs Akademik Diyalog’un düzenlediği “Federal Kıbrıs’ta Yaşam” başlıklı toplantıda yaptığı konuşmada bu konularla ilgili görüşünü ifade ederken şöyle demişti:

“Yapmaya çalıştığımız şey ne üniter devlet ne de konfederasyondur. Hedefimiz 11 Şubat 2014 Ortak Deklarasyonu’nda öngörüldüğü çerçevede iki bölgeli, iki toplumlu, siyasal eşitliğe dayalı bir federasyonu başarmaktır. Birleşik Kıbrıs’ta federasyon eşit statüde iki kurucu devlete, tek uluslararası hukuk kişiliğine ve Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türklerden eşit olarak neşet edecek olan tek egemenliğe sahip olacaktır.

Federalizmde yetki sadece merkezi hükümette yoğunlaşmamaktadır. Yetkiler, federal hükümet ve kurucu devletler arasında bölünür ve aralarında hiçbir hiyerarşi yoktur. Federal hükümetin gerektiği gibi çalışabilmesi için federasyonun tüm organları arasında tam bir işbirliğine ihtiyaç vardır.”

Diplomatik kaynaklar, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın görüşünün 11 Şubat 2014 Ortak Deklarasyon metninin içeriği ile de tam uyumlu olduğunu ifade ediyor.

Kıbrıslı Rum Lider Nikos Anastasiadis’in son liderler zirvesinin ardından gazetecilerin sorularını cevaplarken “Federal hükümet ile federal eyaletler arasındaki iç işbirliği konusunda önemli ilerleme kaydettik” açıklamasında kullandığı eyalet kavramının kendi imzasını da taşıyan 11 Şubat 2014 Ortak Deklarasyonu’nda yer almadığına dikkat çeken güvenilir bir kaynak, Kıbrıs Türk tarafının müzakere masasında kurucu devlet, müzakere masası dışında ise “eyalet” kavramının kullanılmasından rahatsızlık duyduğuna vurgu yaptı.

Yürütülen müzakerelerin çerçevesini oluşturan 11 Şubat 2014 Ortak Deklarasyon metninin 3’üncü maddesinde, federal hükümetle kurucu devletler arasındaki ilişkinin yetki tecavüzüne imkan vermeyecek eşitlik temelinde olacağı, tartışmaya yer bırakmayacak açıklıktaki ifadelerle yer alıyor.

Federal hükümetle kurucu devletler arasındaki eşitlik temelindeki ilişki, her iki tarafın üst düzeyde kabul ederek imzaladığı metnin üçüncü maddesinde şöyle tarif ediliyor:

“Federal Hükümetin yetkileri ve belirlenmiş yetkileriyle açıkça doğrudan doğruya ilgili olan benzeri hususlar Anayasa tarafından tayin edilecektir. Federal Anayasa aynı zamanda kurucu devletler tarafından icra edilecek artık yetkileri öngörecektir. Kurucu devletler tüm yetkilerini tam ve geri döndürülemez bir biçimde federal hükümetin tecavüzüne maruz kalmadan kullanacaktır. Federal yasalar kurucu devletlerin yetki alanındaki konularda kurucu devlet yasalarına tecavüz etmeyecek ve kurucu devlet yasaları da federal hükümetin yetki alanındaki konularda federal yasalara tecavüz etmeyecektir.”



Cumhurbaşkanlığı: “Saldırganların yakalanıp yargılanması konusunda takipçi olunacak”



Cumhurbaşkanlığı, 5 yurttaşın Güney Kıbrıs’ta saldırıya uğramasıyla ilgili olayı yakından takip ettiğini, hukuki sürecin ilerletilerek saldırganların yakalanıp yargılanmasının da takipçisi olunacağını belirtti.

Cumhurbaşkanlığı’ndan konuya ilişkin önceki gün yapılan açıklamada, 5 yurttaşın Güney Kıbrıs Rum Yönetimi bölgesinde saldırıya uğradığının öğrenilmesi üzerine, KKTC Cumhurbaşkanlığı’nın, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi yetkilileri ile günün erken saatlerinde görüşerek, söz konusu saldırı ve saldırıya maruz kalan yurttaşların sağlık durumları hakkında bilgi aldığı belirtildi.

Açıklamada, Cumhurbaşkanlığı’nın, saldırıya uğrayan yurttaşların, sağlık kontrolünden geçirilerek saldırganlar hakkındaki şikayet başvurularının hızlı bir şekilde alınması, gerekli polis soruşturmasının ciddiyetle tamamlanması, suçluların yakalanarak süratle yargılanması için gereğini talep ettiği vurgulandı.

Açıklamada, saldırıya uğrayan araçta bulunan bir yurttaşın saldırının hemen ardından KKTC’ye geçtiği kaydedilerek devamında şu ifadelere yer verildi:

“4 yurttaşımız Rum polis makamlarına giderek gerekli soruşturma ve hukuki sürecin başlatılması için resmi şikayette bulundular.

KKTC Cumhurbaşkanlığı, söz konusu saldırıyı ve yurttaşlarımızın Güney Kıbrıs’ta başlattığı hukuki süreci hem doğrudan, hem de İki Toplumlu Suç ve Suçu Önleme Komitesi’nin Türk üyeleri ve Polis Genel Müdürlüğü ile birlikte günün ilk saatlerinden itibaren yakından takip etmiştir. Hukuki sürecin ilerletilmesi, saldırganların yakalanarak yargılanması konusunun da takipçisi olacaktır.

Bu ve benzer büyük veya küçük saldırıların, iki toplum arasındaki ilişkilere verdiği zarar büyüktür. Yurttaşlarımızın sadece maddi hasarlarının tazmin edilmesi yeterli değildir. Saldırganların yakalanıp yargılanması, benzer saldırıların önlenmesi için gereğinin yapılması Kıbrıs Rum Yönetimi’nin sorumluluğudur”



Tatar: “Güney Kıbrıs’ta Türk gençlerine yapılan saldırılar görmezden gelinemez”



Ulusal Birlik Partisi Lefkoşa Milletvekili Ersin Tatar, “Güney Kıbrıs’ta Türk gençlerine yapılan saldırılar ve Rum siyasilerin bu saldırılar ve Kıbrıs görüşmelerindeki tutumlarının görmezden gelinemeyeceğini, kafasını kuma gömerek gerçeği saklamaya çalışıp deve kuşu gibi yaparak bir yere varılamayacağını” belirtti.

Tatar, “gidişatın iyi olmadığını, Rum yetkililerin Kıbrıs Türklerine saldıran Rum gençlerini durdurmak veya cezalandırmak için somut hiç bir şey yapmadığını, tam tersine Rum lider Anastasiades’in ırkçı ELAM örgütünün mecliste temsil edilmesini doğal bulduğunu açıkladığını” kaydetti.

Ersin Tatar, yazılı açıklamasında Rum halkının önemli bir bölümünün eşit egemenlik temelinde Türkiye’nin etkin ve fili garantisinin devam edeceği bir çözümü istemediğinin oluşan meclis yapısıyla da netleştiğini ifade etti.

Kıbrıs Türklerine ve özellikle de gençlere yönelik ırkçı, intikamcı, çirkin, asla kabul edilemez saldırıların arttığına işaret eden Tatar, daha büyük olaylar yaşanmadan Rum liderliğinin failleri ortaya çıkarmasının sağlanması gerektiğini belirtti.

Tatar, “Bugünkü politikalarla bir yere gidilemez. Rum’un, kuyruğunda yapışılı kalmaktan kurtulamayız. Deve kuşu politikası ile Rum tarafının keyfinin gelmesini ve bizimle anlaşma yapmasını bekleyerek, Avrupa Birliği’nin gün gele bizi anlayacağını umut ederek bu halka hizmet etmiş olamayız. Yeni bir toplumsal atılım süreci için görev Cumhurbaşkanlığı’na Meclisimize ve hükümetimize düşmektedir. Unutmayalım ki, halkımız bizden, bazı kişilerin çıkarları için değil genelin menfaatleri için çok çalışmayı, çözümler üretmeyi beklemektedir” ifadelerini kullandı.



Kıbrıslı Türklere saldırı Rum basınında



Kıbrıslı Türk gençlerin önceki gün sabaha yakın saatlerde Ay. Napa’dan KKTC’ye dönerken uğradıkları saldırıyla ilgili haber Rum Politis gazetesinde de yer aldı.

Haberinde gençlerin yolda bir başka araba tarafından takip edilmeleri, yollarının kesilmesi, sopalarla saldırıya uğramaları ve polise şikayette bulunmalarını ayrıntısıyla aktaran gazete, Gazete Kıbrıslı Türk plakalı bir aracın Rum tarafında ilk kez saldırıya uğramadığını belirterek, en bilinen vakalardan biri olarak, geçen yıl KKTC’nin kuruluş yıldönümü olan 15 Temmuz’da Kıbrıslı Rum öğrencilerin gerçekleştirdiği saldırıyı hatırlattı.



Türkiye Cumhuriyeti’nin kayıp arama çalışmalarına katkısı bir milyon dolara yaklaştı



Türkiye Cumhuriyeti'nin, Kayıp Şahıslar Komitesi’nin çalışmalarına yönelik 100 bin dolarlık yeni katkısıyla, toplamda yaptığı katkı miktarının bir milyon dolara yaklaştığı belirtildi.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Lefkoşa Büyükelçisi Derya Kanbay, Kayıp Şahılar Komitesi Kıbrıslı Türk Üyesi Gülden Plümer Küçük’ü kabul ederek, 100 bin dolarlık çeki takdim etti.

Derya Kanbay, kabulün başında yaptığı kısa konuşmada, Türkiye Cumhuriyeti’nin katkısının Komite’nin çalışmalarına yardımcı olması temennisinde bulundu ve Komite’ye çalışmalarında başarılar diledi.

Gülden Plümer Küçük ise, son yapılan katkı ile Türkiye’nin Komite’nin çalışmalarına yönelik katkısının 1 milyon dolara yaklaştığını belirtti.

Küçük, Komitenin çalışmalarına sürdürülebilirlik sağlanması açısından bu çekin “çok önemli bir katkı” olduğunu söyledi.

Kayıp Şahıslar Komitesi, 1963-1964 ve 1974’te meydana gelen trajik olayların sonucunda kayıp olarak listelenen şahısların gömü yerlerinden çıkarılması, kimliklerinin belirlenmesi ve yakınlarına iade edilmesi çalışmalarını yürütüyor.

Öte yandan, Kayıp Şahıslar Komitesi’nden yayımlanan teşekkür mesajında, Türkiye’nin Komite’ye son 10 yılda yaptığı toplam mali katkının 937 bin dolara ulaştığı kaydedildi.

Komitenin yürüttüğü Kayıp Şahısların Gömü Yerlerinden Çıkarılması, Kimliklerinin Belirlenmesi ve İade Edilmeleri Projesi’ne yapılan katkının, Komite’nin hedefi olan kayıp listesinde yer alan kişilerden mümkün olduğu kadar fazla kişiye ait kalıntının kayıp yakınlarına teslim edilmesine katkı koyacağı kaydedildi

Mesajda, Komite çalışmaları çerçevesinde bu güne kadar kayıp listesinde yer alan 646 kişiye ait kalıntının, kimlik tespiti yapılıp yakınlarına teslim edildiği belirtilerek, Komitenin çalışmalarının bağışçılara bağlı olduğu da vurgulandı.









Enformasyon Dairesi







Facebook





Twitter





Instagram













Dışişleri Bakanlığı











Facebook





Twitter





YouTube





Websitesi













KKTC Dışişleri Bakanlığı

Enformasyon Dairesi



Tel: +90 (392) 228 3365 / 228 3241

Fax: +90 (392) 228 4847

E-Mail: pio_news@kktcenf.org

Adres: Selçuklu Caddesi, Lefkoşa KKTC

via Mersin 10 / TURKEY



Twitter: @trnc_pio

Facebook: TRNC Public Information Office / KKTC Enformasyon Dairesi

Youtube: KKTCDisisleri





Yorumlar









Aktif Ziyaretçi 54
Dün Tekil 1097
Bugün Tekil 1316
Toplam Tekil 4073243
IP 18.223.172.252






TURAN-SAM PRINTED ISSN: 1308-8041
TURAN-SAM ONLINE ISSN: 1309-4033
Journal is indexed by:





























14 Sevval 1445
Nisan 2024
P
S
P
C
Ct
P
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30


K peklerin dudaklar de di diye deniz kirlenmez.
(MEVLANA)


Ekle kar









Anasayfa - Amaç - Hedefimiz - Mefkuremiz - Faaliyetler - Yönetim - Yasal Uyarı - İletişim

Her Hakkı Saklıdır © 2007 - 2023 TURAN-SAM : TURAN Stratejik Araştırmalar Merkezi
Sayfa 1.192 saniyede oluşturulmuştur.

TURAN-SAM rssTURAN-SAM rss
Google Sitemap

"Bu site en iyi mozilla firefox'ta 1280x960 çözünürlükte görüntülenir."

Turan Portal v1.3 | Tasarım TURAN-SAM , Kodlama Serkan Aygün

Turan Nedir?, Bilimsel Dergiler, En popüler Bilimsel Dergi, Endeksli Bilimsel Dergiler, Saygın Bilimsel Dergi, Türk Dünyasının en popüler ve en saygın Bilimsel Hakemli Dergisi, SSCI, SCI, citation index, Turan, Türk Devletleri, Türk Birligi, Türk Dünyası, Türk Cumhuriyetleri, Türki Cumhuriyetler, Özerk Türkler, Öztürkler, Milliyetçi, Türkçü, Turancı, Turan Askerleri, ALLAH'ın askerleri, Turan Birliği, Panturan, Pantürk, Panturkist, Türk, Dünyası, Stratejik, CSR, SAM, Center for Strategical Researches, Araştırma, Merkezi, Türkiye, Ankara, İstanbul, Azer, Azeri, Azerbaycan, Bakü, Kazakistan, Alma-Ata, Astana, Kırgız, Bişkek, Kırgızistan, Özbekistan, Özbek, Taşkent, Türkmen, Türkmenistan, Turkmenistan, Aşxabad, Aşkabat, Ozbekistan, Kazakhstan, Uzbekistan, North, Cyprus, Kıbrıs, MHP, AKP, CHP, TURKEY, Turancılık, KKTC, Vatan, Ülke, Millet, Bayrak, Milliyet, Cumhuriyet, Respublika, Alparslan Türkeş, Atatürk, Elçibey, Bahçeli, Aytmatov, Bahtiyar Vahabzade, Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan, İsmail Gaspıralı, Gaspırinski, Nihal Atsız, Alptekin, Kürşad, Tarih, Kardeş, Xalq, Halk, Milletçi, Milliyetçi, Yürek, Ürek, Türklük, Beynelxalq, Arbitrli, Elmi, Jurnal, Nüfuzlu