GRİP VE ASRIN SOYGUNU - Mustafa Nevruz SINACI - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









GRİP VE ASRIN SOYGUNU - Mustafa Nevruz SINACI
Tarih: 07.12.2009 > Kaç kez okundu? 2907

Paylaş




Dikkat edin lütfen!.. Bu bir NBC taarruzu, yani biyolojik-kimyasal savaş..

Aynı zamanda sosyometrik unsurlarıyla tam bir asimetrik saldırı.

Ülkemizde bundan önce kene taarruzu vardı. Aniden tebahur ettiler. (buharlaşıp yok oldular) Ondan önce, Kuş (Tavuk) gribi… Milyonlarca garip, masum ve müsemma hayvan ateşe atılarak veya fırında yakılarak, hunharca katliamlarla telef ve itlâf edildi.

Oysa Anadolu kenesi (böğlek) öldürücü değildir. Katil keneler, ya uçaktan atılma veya içerde üretilip sahradan dağıtılmadır. Sonuçta hedef seçilen insanlar en değerli milli varlığımız; Kuş, tavuk, koyun, inek vs. gibi hayvanlarımız ise milli servetlerimizdi..

Hükümetlerin, Polis ve MİT dahil sorumlu kurumların gözü önünde, düşmanca ve alçakça yok edildiler!.. Zamanla anlaşıldı ve açığa çıktı ki, bazı hükümetler işbirlikçi idiler. Aleni veya gizli iştirak suçundan başbakan ve bakanlar yüce divan”da yargılandı.

Daha da önceleri; Asya, Çin, Japon Gribi, hortumculuk, banka-banker ve döviz zedelik vardı. Mafya-medya-müteahhit-siyaset iştiraki sayesinde bu millet, depremzede de bile oldu. Sahte bunalım ve buhranlar, sanal kaos ve yapay krizler, gerçek kerizler tarafından “soygun-*vurgun” amacıyla tezgâhlanırken, fakir-fukara, garip-guraba takımı, hep yolunan kaz ve soyulan taraf oldu. Yıllar boyu ıstırap, dert ve sıkıntılarla boğuştu ve koyun koyuna yaşadı bu millet..

Ama gerçek şu ki; bir türlü yakamızı bırakmadı bu melânet ve illet…

Ya şimdi. “Grip veya asrın soygunu... (*)

Domuz gribi arkasındaki ekonomik çıkarlar neler?

Dünyada her sene milyonlarca insan malaryadan ölüyor, halbuki basit bir tül sineklik onları koruyabilir. Gazeteler bundan bahsetmiyor!

Dünyada her sene 2 milyon çocuk ishalden ölüyor, halbuki 23 sentlik bir serum onları kurtarabilir. Gazeteler bundan bahsetmiyor! Kızamık ve zatüreden her sene 10 milyon insan ölüyor. Tüm bu insanlar daha ucuz ilaçlarla kurtulabilir.

Gazeteler bunlardan da bahsetmiyor! Bundan yaklaşık 10 yıl önce kuş gribi çıktığında gazeteler bizi bilgiye boğdu "bütün diğer salgınlardan daha tehlikeli dünyayı tehdit eden salgın!" Gazeteler sadece tavukların korkunç hastalığından bahsediyordu.

Buna rağmen toplam insan kaybı 10 sene de 25 milyon. Yani senede 2.5 milyon.

Normal grip senede yarım milyon can alıyor. 25”e karşı yarım milyon!

Niçin kuş gribinden bu kadar bahsedildi? Çünkü bu tavukların arkasında bir "horoz" vardı, Büyük ibikli bir horoz: Uluslararası Roche ilaç grubu.... Bu şirket Asya ülkelerine milyonlarca doz Tamiflu sattı, Ingiltere 14 milyon doz satın aldı. Kuş gribi sayesinde Roche, milyarlarca dolar kar etti. Bugün de domuz gribi psikozu başlatıldı.

Tüm dünya medyası sadece bundan bahsediyor.

Kuzey Amerika da Gilead Sciences şirketi Tamiflu ilacının patent sahibi.

Bu işletmenin en büyük hissedarıysa Donald Rumsfeld: George Bush dönemi savunma bakanı, Irak savaşının stratejisti... Gerçek "Pandemie" (dünyayı etkileyen büyük salgın), çıkar salgınıdır, sağlık (ilâh, ilâç ve silâh ticareti) lejyonların çıkarları.

Eğer domuz gribi söylendiği gibi gerçekten dünyayı tehdit eden büyük bir salgınsa (pandemi ise) dünya sağlık örgütü bu hastalıktan bu kadar tedirgin oluyorsa neden bu hastalığı dünya sağlığını tehdit eden bir hastalık olarak ilan edip, hastalığa karşı aynı ilacın jenerik türevlerinin üretilmesini önermiyor ve Roche”un haklarının iptalini isteyip yerine her ülkenin kendi üreteceği jenerik türevlerini üretmiyor?”

Lütfen bu makaleyi mümkün olduğu kadar çok insanın okumasını sağlayınız.

Herkes bu büyük salgının arkasındaki “dolandırıcılık” gerçeğini görsün.

Çünkü akredite medya (kartel) sadece kendi sponsorlarının haberlerini veriyor.

(Kaynak: 1. Dr. Nazan Önoğlu, 2. Dr. Carlos Alberto Morales, mns: Anayurt, 29.11.2009)

**//***

Baş-Bakan CEVAP VERSİN

Mustafa Nevruz SINACI

Önce bir hatırlatma: 2009 yılında SSK ve Bağ-Kur emekli aylıkları ilk 6 ay için % 3,84 ve ikinci 6 ay % 1,83 oranında arttırıldı. Böylece yıllık kümülâtif zam oranı % 5,74”de kaldı. Yani, SSK ve Bağ-Kur emeklilerine diğer kesimlerden % 3 oranında daha az, haksız, adaletsiz, yolsuz ve usulsüz bir zam yapıldı.

İşçi (SSK) ve Bağ-Kur emeklilerine gelince neden aynı hakkaniyet, adalet, hukuk ve eşitlik gözetilmedi? Neden adaletsiz bir tablonun oluşmasına göz yumuldu? Anlamak ve açıklamak mümkün olmadı!.. Oysa bu hesap yanlış, haksız ve adaletsizdi. Bütün ikaz, itiraz ve şikâyetlere rağmen haksızlık, yolsuzluktan ve adaletsizlikten dönülmedi. Şimdi yetkililerden bu yanlışı ortadan kaldıracak bir adım atmaları bekleniyor ve isteniyor.

NİHAYET BİR “SORU” ÖNERGESİ

Bu haksızlık, adaletsizlik, maddi baskı ve zulüm şiddetle sürerken, nihayet Demokratik Sol Parti (DSP) İstanbul Millet-Vekili Süleyman Yağız, 18 Kasım 2009 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlığı”na “çok önemli” bir soru önergesi verdi ve bu mağdur kitlenin hakkı ve hukuku konusunda sorular sordu.

Kritik hatırlatmalar yaptı “alternatif çare ve acil çözüm öneriler de içeren” bu önergesinin en kısa sürede cevaplandırılmasını istedi... Gerçekte bu başvuru ve istem bir dikkat çekmedir., Fevkalâde ihmal edilmiş bir kitle ve konuda “ACİL” hatırlatma!..

“Soru Önergesi” aynen şöyle: TBMM Başkanlığı”na, Ankara

Aşağıdaki sorularımın, Başbakan Sayın Recep Tayip Erdoğan tarafından yazılı olarak yanıtlanması isteğimi bilgilerinize sunarım. Saygılarımla. 18 Kasım 2009

Süleyman Yağız, DSP İstanbul Milletvekili

“Her kesim gibi emekliler de insanca yaşama talebinde bulunmaktadırlar.

Bu amaçla yıllardır sorunlarına çözüm aramaktadırlar. Ama buna karşın özellikle son yedi yıllık süre içinde yaşamlarının en sıkıntılı dönemini yaşamaktadırlar. O kadar ki, emeklilerin içinde bulundukları bu durum, onları açlık grevi yapma noktasına kadar götürmüştür. Bu bağlamda ve emeklilerin istekleri doğrultusunda şu soruları yöneltme gereksinmesini duydum: (sorular şöyle)

1- Emekli aylıkları arasındaki farklılıkların giderilmesi için intibak yasasının çıkarılması konusunda hükümetinizin bir çalışması var mıdır?

2- Emekli sendikalarının taraf alınacağı statü yasası çıkarılacak mıdır?

3- Emeklilerin TÜFE ve KEY alacakları ne zaman ödenecektir?

4- 2010 M. Yönetim Bütçe Kanunu”nda emeklilere daha fazla pay verilecek midir?

5- Emeklilerin “yılda 2 ikramiye” ve “kış aylarında yakacak yardımı” talepleri karşılanacak mıdır?

6- Emeklilere yaşadıkları kentlerde ve şehirlerarası ulaşım araçlarında indirimli seyahat etme olanağı sağlanacak mıdır?

7- Özetle emekliler için de bir “açılım” yapılacak mıdır?”

Devletten emekli, dul, yetim, malul ve ölüm aylığı alanların sayısı; SSK”dan: 4 milyon 605 bin. BAĞ-KUR” dan: 1 milyon 783 bin ve Emekli Sandığı”ndan 1 milyon 660 bin olmak üzere toplam: 8 milyon 048 bin kişi..

Ülkemizin en mağdur, malul ve haksızlıklara maruz kesimi; Başta SSK ve Bağ-Kur emeklileri olmak şartıyla, bu kesimin % 95”idir. O”nlar, devlet, millet ve yeni nesli bu günlere taşımalarına rağmen; Minnet ve şükran duyulmak, insanca, hakça muamele görmek yerine, “insanlık dışı” bir mezalime mahkum olarak süründürülmektedirler.

Keza, yalnız yukarıdaki ana konularda değil; daha yüzlerce meselede mağdur, eş ve evlâtlarına karşı mahcup, mustarip ve perişandırlar. Bakan”ların başı ve millet adına vekâlet iddia edenlere “insanlık namına” duyurulur.

UNUTMAYIN: Meşruiyet, sadece adalet ve hikmet iledir.

**//***

DEVLETİ TESLİM ALMAYA CÜR”ET

Mustafa Nevruz SINACI

İlk önce bir hususu tespit ve hatırlatmakta zaruret var:

“Türkiye”nin Kürt sorunu var” demek ne kadar abes, anlamsız ve kastı mahsus (düşmanca) bir yalansa; “Dersimi zulüm ve katliam olarak nitelemek”, o kadar hainlik, devlete karşı zalimlik ve tarihi münkirliktir…

Bayramda başlayan ve bugüne kadar aralıksız yaşanan gelişmeleri mutlaka takip etmişsinizdir. Eli kanlı, esbabı (varlık sebebi) kirli menfur örgüt taraftarı, kanunen ceza ehliyetini haiz bulunmayan ve reşit olmayan 15 yaş altı partizan ve sempatizanlar, sözde kuruluş yıldönümlerini havai fişekler ve Molotof kokteylleri ile kutladılar. (!)

Ancak havai fişekler havaya değil, Türkiye Cumhuriyetine karşı atıldı.

Hedef Türk Polisiydi.. Türk askeri, jandarması, iyi vatandaşları ve TC devleti…

Bir taraftan, bebek katili menfur eşkıya başının konforlu-pahalı istirahatgâhına odaklanan tartışmalar; diğer tarafta Anayasa Mahkemesi Raportörü”nün DTP mutlaka kapatılmalı raporu. Beri tarafta ise hâlâ devam eden kuruluş kalkışmaları (!)..

Dikkat edin lütfen…

Bu kutlamalar öncelikle Mersin”de başladı.

ABD, AB + Ermenistan şeytan üçgeninin yardım-yataklığı ile Türkiye düşmanlığı ekseninde menfur örgüt havai fişeklerini polis minibüsünde kullandı. Ardından, ciddi bir engelle karşılaşmadıklarını gören militan ve sempatizanlar; giderek artan bir coşku ile Siteler Karakoluna saldırdılar. Bu defa havai fişeklerle yetinmeyip, Molotof kokteyli kullandılar. Millet, Devlet ve hükümetin karakolu yangın yerine döndü.

Hakkâri ve Yüksekova”da da ihanet kuruluş kutlamalarını (!) sürdürdü. Emniyet güçlerine taş ve sopalarla saldırıldı. Molotof kokteylleri atıldı; Halka ve milli servete tasallut edildi. Bu guruba polis su ve göz yaşartıcı bomba kullanmak zorunda (!) kaldı.

Ağrı”daki gösterilerde menfur örgüt bir markete Molotof kokteyli attı. İçerideki 20 kişi yanmaktan zor kurtuldu. Aynı şaki ve şeamet tarafından İstanbul”da Belediye otobüsüne atılan Molotof kokteyli mağduru genç kız şimdi komada. Vatan hainleri ve ihanet şebekeleri yüzünden ölüm-kalım savaşı veriyor. Bilinen ve belli olan suçluları yakalatıp, aynı şekilde cezalandırmayan yetkili ve sorumlular kahrolsun. Haine af, atıfet ve müsamaha edenlerin Allah belâsını versin.

Doğubeyazıt da kuruluş kutlamalarına (!) katılan yerler arasında.

Hem de DTP, Kandil”den gelen Barış Elçilerini (!) yanına alıp miting düzenledi.

Düzenlenen mitingde güvenlik güçlerine “barış” adına Molotof kokteylleri atıldı.

İzmir”de “şuursuz” coşku seline kapılan sürülerden nasip alan illerimizden...

Karşıyaka”da belediye otobüsüne, içinde insan olduğuna bakılmaksızın “insanlık düşmanı yaratıklarca” Molotof kokteyli atıldı. Yolcular canlarını zor kurtardılar.

Adana”da Molotof kokteylinin yanı sıra havai fişekler de sahnedeydi.

Ateşler yakıldı.

Birkaç yıl sonra, tıpkı Irak”ta milyonlarca masum-müsemma insanın katledilmesine göz yuman Obama gibi, domuzlarca Nobel Barış Elçisi seçilmesi beklenir eşkıya başı, bebek katilinin posterleri eşliğinde devlete-hükümete kafa tutuldu.

Bir ay kadar evvel İzmir”i “Faşist şehir” olarak tanımlayan DTP”li Ahmet Türk; yukarda anılan yerlerde siyasi uzantısı oldukları organize suç örgütüne yardım, yataklık ve yandaşlık yapan, devlete-hükümete karşı gelen, alış-veriş yapanından, kutsal bayram ziyaretine giden otobüs yolcusuna kadar yaklaşık 50 masum-müsemma kişinin hayatına kast edenler için nasıl bir tanımlama yapacak acaba?..

Ayrıca nasıl oluyor da; Yargıtay Başkanını ve yargı mensuplarını henüz mahiyeti kesinleşmemiş bir oluşum namına dinlerken; tüm dünyada, menfur bir terör ve tedhiş örgütü olduğu sabit PKK”ya; yardım, yataklık ve yandaşlık yaptıkları bilinen kişileri dinlenip bu eylemler başlamadan önce tedbir alınmıyor? Bunun sebebi bilinmeli!..

Söz konusu bölgede kelle koltukta görev yapan asayiş unsurları, asker, polis ve onların vefakâr aileleri bilmeli ki; hükümet, menfur suç örgütünü bitirme konusunda en az onlar kadar azimli, kararlı ve elinden geleni yapmak emelindedir.

Ki hainler bilsin; “meydan boş değil”

HELE BİR TARİHE BAJALIM!..

Daha önce, Türkiye ile ilgili ve Osmanlı”dan bu yana süregelen bir “toplumsal dönüşüm projesi” açıklamıştım. Bu, her hangi bir resmiyeti olmayan ve tamamen Türk devleti”ni zaafa uğratıp, dolaylı yollarla ele geçirmek, halkını ve kaynaklarını sömürmek isteyen harici mihraklar tarafından, dâhili işbirlikçilerle beraber yürütülen sinsi bir projedir. Projenin aslı, müsebbibin idamı ile sonuçlanan çok eski bir hikâyedir.

Anlatalım.

1820”lerde Fener Rum Patriği olan Papa V. (Çingene) Gregorius, dönemin Rus Çarı”na Türklerin yola getirilmesi ile ilgili bir mektup yazar. Mektuptan Padişah II. Mahmut haberdar olur. Diğer yıkıcı ve bölücü faaliyetleri nedeniyle zaten patriğin suç dosyası kabarıktır. Mektup da deşifre olunca, malum Papa, patrikhanenin kapısında asılarak idam edilir. İşte o mektup:

“Türkleri, maddeten ezmek ve yenmek mümkün değildir. Çünkü Türkler çok sabırlı ve mukavemetli insanlardır. Gayet mağrurdurlar ve izzet-i nefis sahibidirler.

Bu hasletleri de, dinlerine bağlılıklarından, kadere rıza göstermelerinden, an”anelerinin kuvvetinden; Padişâhlarına, kumandanlarına ve büyüklerine olan itaat ve sadakatlerinden ileri gelmektedir.

Türkler zekidirler ve kendilerini müspet yolda sevk ve idare edecek reislere sahip oldukları müddetçe de çalışkandırlar. Gayet kanaatkârdırlar.

Onların bütün meziyetleri, hattâ kahramanlık, cesaret ve secâat (yiğitlik, yüreklilik) duyguları” da an”anelerine (örf, adet ve geleneklerine) olan bağlılıklarından, ahlâk salâbetinden (sağlamlık ve yüksekliğinden) ileri gelmektedir.

Bu nedenle, Türklerde, evvelâ itaat ve sadakat duygusunu kırmak ve manevi bağlarını yok etmek,dini metanetlerini zaafa (zayıflık-kuvvetsizlik) uğratmak icabeder. Bunun da en kısa yolu, milli ve manevi ananelerine uymayan harici fikirler ve davranışlara onları alıştırmaktır.

Türkler, dış yardımı reddederler; Haysiyet duyguları buna manidir. Velev (hattâ isterlerse) ki, geçici bir süre için zahiri (görünen) kuvvet verse de, Türkleri mutlaka dış yardıma alıştırmalıdır.

Maneviyatları sarsıldığı gün,Türkleri kendilerinden şeklen çok kudretli, kuvvetli, güçlü, kalabalık ve zahiren hakim kudretler önünde zafere götüren asıl kudretleri sarsılacak ve maddi vasıtaların üstünlüğü ile yıkmak mümkün olabilecektir.

Bu sebeple, Osmanlı devleti”ni tasfiye için mücerret olarak (yalnızca) harp meydanlarındaki zaferler kâfi (yeterli) değildir, ve hattâ sadece bu yolda yürümek, Türklerin haysiyet ve vakarını (ağırbaşlılığını) tahrik edeceğinden, hakikatlere nüfuz etmelerine de sebep olabilir.

Yapılacak olan, Türklere hiçbir şey hissettirmeden bünyelerindeki bu tahribatı, her ne pahasına olursa olsun tamamlamaktır.”

Patrik nam Papa”nın mektubu; İznik Konsüllerinin aynı konuda aldıkları kararlar ile örtüşür ve yol gösterir mahiyettedir. Bu mektup, kendini Bizans”ın hamisi sayan ve SSCB”ne kadar Bizans bayrağını kullanan Çarlığa “bahusus projeyi” ilham eder. Proje, başta yakın akraba Fransa ve İngiltere olmak üzere bütün batı”ya açılır ve anlatılır. Kısa sürede benimsenir ve uygulamaya konulur.

Misak-ı Milli sınırlarının tek hâkimi TC Devleti ve Türk milletidir!...

**//***

T.C.”Yİ DEĞİŞTİRME VE DÖNÜŞTÜRME TAHMİNLERİ (*)

Mustafa Nevruz SINACI

Bu bizim yıllardır ilgilendiğimiz bir konu.

Türk milletini değiştirme ve dönüştürme projeleri…

Sonra, Türkiye Cumhuriyeti”ni bölme-parçalama ve “milli devlet” i ilga!..

Kuvvetler ayrılığı ilkesini sonlandırma çabaları ve nihayet, aynı başlıklı bir proje çalışmamızda ifade ve itiraf etimiz gibi: (Bak: Kuvvetler Ayrılığı İlkesi Hakkında, MNS)

“ATEİZM VE DİN TÜCCARLARI

Görünürde, olup-bitenler, Türkiye Cumhuriyeti Devleti”ni taciz ve huzursuz etmeyi görev sayan bilumum dönme, devşirme, koza, kripto ve sabataistler ile Türk Ateizm tüccarları ve tüccar dinciler arasında cereyan eden bir RANT ve İKTİDAR kavgası. Bütün tarafların dayanağı ve güç kaynağı AB ve ABD olduğu için de bu mücadele çok çirkin geçmektedir.

AKLISELİM VE SAĞDUYU SAHİPLERİ

Bu tartışma gerilim ve gergin geçen “RADİKAL” müzakere sürecinde “akil insanlar” aklıselim ve sağduyu sahipleri şöyle düşünüyor. Öncelikle, mutlaka: “parlamenterlerin kürsü masumiyeti hariç tüm ayrıcalık, imtiyaz ve dokunulmazlıklar, memurin muhakemat kanunu dâhil mutlaka ve derhal kaldırılmasını, acil hale gelen “seçimlerin temel hükümleri” ve “siyasi partiler” kanunlarının “akıl, adalet, mantık ve kamu vicdanı” esas alınarak değiştirilmesini dile getiriliyor. Bu kesimin “olmazsa olmaz” tarzında üzerinde durduğu konu şu:

Türkiye de bir “HESAPLAŞMA ve YÜZLEŞME” zorunlu hale gelmiştir!..

Fakat bu cenahı dinleyen de yok, yazıp-söylediklerine aldıran da...

YASALARIN DEĞİL KAFALARIN DEĞİŞMESİ LAZIM!....

Şimdi biraz gerilere, bir-kaç yıl öncesine doğru gidelim ve “yasaların değil/kafaların” değişmesi gereğine dair, söz, söylem, yorum ve yayınlara bakalım.

Daha bir yıl önce ülkede en çok tartışılan konu; Erkler, yani kuvvetler ayrılığı prensibi idi. Daha o zaman güçler savaşı başlamamıştı.

Bu önemde Türkiye”de müthiş bir duyarsızlık, sorumsuzluk, kaygısızlık ve daha da vahimi; Muhtemelen kasıtlı ve art niyetli bir entelektüel cehalet; Yahut şuur-bilinç kaybı veya bazı dahili bedhahlar ile bunların doğal uzantıları olan dış güçler güdümünde bir “körler ve sağırlar birbirini ağırlar” diyalogu yaşandı.”

ZÜLFÜ LİVANELİ”NİN İLGİ MAKALESİ

Bu yazı, bizzat yazarı tarafından bizim TUKISH-FORUM”a gönderilmiş. Bana oradan geldi. Elbet bir başka yerde de yayınlanmış olabilir. Bunu okuyup-inceleyip, değerlendirdiğimde gördüm ki; Yazı yazarından ötürü enteresan. Dolayısıyla daha geniş bir kitle tarafından okunsun, bilinsin, değerlendirilsin istedim.

Paylaşmaya değer buldum. Hele (seçilen bölümlere) bir bakın lütfen.

“… Her sabah kalkıyor, gazeteleri okuyor, işe gidip geliyoruz, akşam televizyon haberlerini izliyoruz ve ülkedeki büyük değişimi fark edemiyoruz. Her şey aynıymış gibi geliyor. Oysa Türkiye büyük bir hızla değişiyor, dönüşüyor, bambaşka bir ülke haline geliyor. Bunu anlamanın en kestirme yolu, ülkeyi üç beş yıldır görmemiş birisinin tanıklığına başvurmaktır.

İnanın bana, bütün samimiyetimle söylüyorum; bir süre sonra Türkiye iyice tanınmaz hale gelecek..Siz bile şaşıracaksınız. Peki, bu değişimin yönü ne? Bunu kısaca ”muhafazakârlaşma, Orta Doğu ülkesi olma, zenginleşme ve kalitesizleşme” olarak adlandırabiliriz.

Dikkat edilirse bunlardan bazıları olumlu, bazıları olumsuz özellikler.

Ama hepsi bir arada gerçekleşiyor.

Yani önümüzdeki yıllarda şöyle bir ülkede yaşayacağız:

*//***

TAMAMI VE DEVAMI EKLİDİR. EKLİ DEĞİSE BAK: http://mustafanevruzsinaci.blogspot.com

===========================================

e.POSTA : gercek.demokrat@hotmail.com

WEB : http://mustafanevruzsinaci.blogspot.com,

POSTA : PK, 118 [ 06 442 ] Yenişehir/ANKARA

NOT : Kaynak göstermek şartıyla yazılar yayına izinlidir.







Yorumlar









Aktif Ziyaretçi 57
Dün Tekil 1505
Bugün Tekil 1822
Toplam Tekil 4076603
IP 3.15.151.214






TURAN-SAM PRINTED ISSN: 1308-8041
TURAN-SAM ONLINE ISSN: 1309-4033
Journal is indexed by:





























16 Sevval 1445
Nisan 2024
P
S
P
C
Ct
P
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30


T rk milletindenim diyen insanlar her eyden nce ve mutlaka T rk e konu mal d r.
(Mustafa Kemal ATAT RK)


Ekle kar









Anasayfa - Amaç - Hedefimiz - Mefkuremiz - Faaliyetler - Yönetim - Yasal Uyarı - İletişim

Her Hakkı Saklıdır © 2007 - 2023 TURAN-SAM : TURAN Stratejik Araştırmalar Merkezi
Sayfa 1.406 saniyede oluşturulmuştur.

TURAN-SAM rssTURAN-SAM rss
Google Sitemap

"Bu site en iyi mozilla firefox'ta 1280x960 çözünürlükte görüntülenir."

Turan Portal v1.3 | Tasarım TURAN-SAM , Kodlama Serkan Aygün

Turan Nedir?, Bilimsel Dergiler, En popüler Bilimsel Dergi, Endeksli Bilimsel Dergiler, Saygın Bilimsel Dergi, Türk Dünyasının en popüler ve en saygın Bilimsel Hakemli Dergisi, SSCI, SCI, citation index, Turan, Türk Devletleri, Türk Birligi, Türk Dünyası, Türk Cumhuriyetleri, Türki Cumhuriyetler, Özerk Türkler, Öztürkler, Milliyetçi, Türkçü, Turancı, Turan Askerleri, ALLAH'ın askerleri, Turan Birliği, Panturan, Pantürk, Panturkist, Türk, Dünyası, Stratejik, CSR, SAM, Center for Strategical Researches, Araştırma, Merkezi, Türkiye, Ankara, İstanbul, Azer, Azeri, Azerbaycan, Bakü, Kazakistan, Alma-Ata, Astana, Kırgız, Bişkek, Kırgızistan, Özbekistan, Özbek, Taşkent, Türkmen, Türkmenistan, Turkmenistan, Aşxabad, Aşkabat, Ozbekistan, Kazakhstan, Uzbekistan, North, Cyprus, Kıbrıs, MHP, AKP, CHP, TURKEY, Turancılık, KKTC, Vatan, Ülke, Millet, Bayrak, Milliyet, Cumhuriyet, Respublika, Alparslan Türkeş, Atatürk, Elçibey, Bahçeli, Aytmatov, Bahtiyar Vahabzade, Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan, İsmail Gaspıralı, Gaspırinski, Nihal Atsız, Alptekin, Kürşad, Tarih, Kardeş, Xalq, Halk, Milletçi, Milliyetçi, Yürek, Ürek, Türklük, Beynelxalq, Arbitrli, Elmi, Jurnal, Nüfuzlu