Röportaj - Yurdagül ATUN - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









Röportaj - Yurdagül ATUN
Tarih: 25.05.2015 > Kaç kez okundu? 1700

Paylaş


İslamcı muhafazakar yazar olarak tanınan Emine Şenlikoğlu, Kıbrıs’ta barışın din adamlarınca tesis edilebileceğini söyledi. Geçtiğimiz günlerde “barış elçisi” olarak adaya davet aldığını belirten Şenlikoğlu, sağlık sorunlarından ötürü gidemediğini ancak, Güney ve Kuzey’deki din adamları tarafından yürütülen çalışmaları yakından izlediğini dile getirdi. Başpiskopos Hrisostomos’a seslenen Şenlikoğlu, “Hrisostomos’tan rica ediyorum. İncil’de de yazdığı gibi bir barış günü olsun. Aynı gün, Kıbrıslı Türkler ve Rumlar o günü bayram havasında kutlasınlar. Allah onlara da, bize de barışı göstersin” dedi.

Yurdagül ATUN

En çok okunan yazarlardan biri… Bir o kadar da eleştirilen… İlk kitabının ardından iki buçuk sene hapse girmiş. Bakışları sert, dili sivri… Biraz çekiniyor insan ona bakınca… Tabi tanımazsa. Ben de yanına gidene kadar, televizyondaki konuşmasının etkisindeydim. Her an parlayacakmış gibi, başı açıklara tahammülü yokmuş gibi duruyor ama öyle olmadığını biraz sohbet edince anlıyorsunuz. Zaten kendisi de farkında bu durumun. Kendini eleştirmekten çekinmeyen Şenlikoğlu, "söylediklerim yanlış değildi ama üslup hataları yaptım” diyebiliyor. Bunu biraz mizacına, biraz da Karadenizliliğe bağlıyor. Yakındığı nokta ise yanlış anlaşılması.

Sorulara cevap aradığı için kitap yazmaya başladığını söyleyen Şenlikoğlu, mütevazi üslubuyla “roman ile hikayenin farkını 20. kitabımdan sonra öğrendim” sözleriyle kendini kıyasıya eleştirse de, “Sorma, nasılsa cevabı yok” adlı kitabının birinci ve ikinci baskısı beş günde tükenmiş durumda.

1993 yılında geldiği KKTC’de “Erbakan, Ferah Partisi’ni kurmak için gönderdi” iddiasıyla yuhalanan Şenlikoğlu, bugün barış elçisi olarak çağrılmanın haklı gururunu yaşıyor. Barışı din adamlarının tesis edeceğine dair inancını gizlemeyen Şenlikoğlu, iki halkın kendi hallerine bırakılması durumunda en güzel anlaşma şeklini bulacaklarını ifade ediyor.

İşte; Haberal Kıbrıslı Gazetesi’nin sorularını yanıtlayan Şenlikoğlu’ndan çarpıcı açıklamalar;

Soru: Bazı hocalar İslamı daha yumuşak üslupla anlatırken, sizi sert çıkışlarınızla tanıyoruz. İslamda kırmızı çizgiler var mıdır? Örneğin 400 yıldır Rumlarla adayı paylaşan Kıbrıs Türkü, Allaha yürekten inanıyor ancak ibadet konusunda eksik. Biz bunu yargılayabilir miyiz?

Peygamberimiz her toplumun anlayacağı dilde konuşun diyor. Kıbrıs’ta da halkın yaşam tarzına, adanın gerçeklerine uygun tebliğ yapmak gerek. Kıbrıs Türkünün düşünce yapısına göre anlatmalıyız bazı şeyleri… Daha önceleri üslup olarak hatalar yaptığımın farkındayım. Hala, zaman zaman da yaptığım oluyor. Bazen aşamıyorsunuz bazı şeyleri. Bir de Karadenizlilik var tabi…

***

“Kıbrıs’ta kıyamet koptu”

Soru: “Kıbrıs sular içinde bir yetim” adlı kitabınız nasıl doğdu?

Bir kaç günlüğüne Kıbrıs’a gittik. Ben bir konferans verdim, ardından kıyamet koptu. Gazetelerin bazılarında bana yapılan hakaretin haddi hesabı yok. Savcı ve hakimler “Bu kadın yavru vatandan defolsun” diye sokağa dökülmüşler... “Emine Şenlikoğlu’nu Erbakan Kıbrıs’ta Ferah partisi kursun diye göndermiş” dediler. Öyle bir iftira ki, Erbakan’ın Kıbrıs’a gideceğimden bile haberi yoktu. Konferansıma gelen kalabalıklar gözlerine batmıştı. Tehditler benim canımı çok sıkar. Hemen bir basın toplantısı yaparak, “Ben buraya birkaç gün için gelmiştim. Şimdi inadına bir ay gitmeyeceğim. Hadi bakalım, beni buradan atın da göreyim. Savaşta canımızı verdiğimiz yere barışta gelemeyecek miyiz?” dedim. Ve üç beş günde döneceğimiz Kıbrıs’ta bir aya yakın bir süre kaldım, ruhları bozulmamış asil Kıbrıs Türklerine konferans vermeye devam ettim. “Kıbrıs sular içinde bir yetim” kitabım da böyle bir ortamda doğdu.

***

“Barış elçisi olmamı istediler”

Ancak geçen aylarda devlet kanalıyla Kıbrıs’tan davet aldım. Barış Elçisi olmamı istediler. KKTC’den yürüyerek Güney’e geçecektik. Sağlığım elvermediği için gelemedim, üzgünüm.

Soru: KKTC Din İşleri başkanı ile Hrisostomos’un, adada barışı tesis etme adına gerçekleştirdiği çalışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben buna çok memnun oluyorum. Aslında Rumlar karakter olarak çok kötü insanlar değil. Birçokları da Türklerin kötü insanlar olduğunu düşünmüyor. Türkleri seviyorlar. Ki 1963-74 yılları arasında, bazı Rumların Türk komşularını uyarıp, “kaçın, bu akşam baskın olacak” dediğini biliyoruz. Türkler ve Rumların, aynı toprakları vatan bilen kişiler olarak, güzelce, insanca yaşamaları gerek. Onların toprağı onlara, bizimki bize yeter. Ne gerek var didişmeye…

“Hrisostomos’a sesleniyorum…”

Buradan Hrisostomos’a sesleniyorum. Hatta rica ediyorum; İncil’de de yazdığı gibi bir barış günü olsun. Aynı gün, Kıbrıslı Türkler ve Rumlar o günü bayram havasında kutlasınlar. Allah onlara da, bize de barışı göstersin.

Soru: İlk kitabınızın ardından cezaevine girdiniz, ne yazmıştınız ki korkuttunuz?

Her gittiğim yerde çeşitli sorular soruyorlardı. O dönem 'Allah yok' demek modaydı, Allah'a inananların gerici olduğu vurgulanıyordu. Türkiye'de o yıllarda (1977-84), gündemde olan soruları topladım, yazdıracağım kimseyi bulamayınca kendim yazdım. Türkçem güzel değildi. "Sorulara cevap vereyim de varsın Türkçesi eksik olsun" demiştim. 20 kitaptan sonra Türkçe dersi aldım. Hikayeyle roman arasındaki farkı bile bilmiyordum. İlk kitabım "Gençliğin imanını sorularla çaldılar" birden bire çok tutulunca biri beni ihbar etmiş. Bu ihbarı değerlendiren kişiler 15 yıldan dava açtırdılar. Ne varsa o kitapta? İki buçuk yıl ceza aldım.

***

“Ahlaksız olan, açık, kapalı dinlemez”

Soru: Tecavüze uğrayan kadının başı açık olması halinde, tecavüzün meşru olduğu şeklinde bir algı mı oluştu, bize mi öyle geliyor? Tesettürsüz kadın, tecavüze açık kadın mı?

Böyle bir şey olabilir mi? Bir tecavüzü kim hoş görebilir? Bunlar son derece yanlıştır. Kapalı olan kişilerden de tecavüze uğrayan oluyor. Ben Mekke’de tecavüze uğrayan kapalı kadın biliyorum. Mekke’de olduğu halde… Hem de kendisine güvendiği bir insan tarafından… Şimdi mahkemeye verecek, uğraşıyor. Ahlaksız olan, açık, kapalı bakmaz.

“Asla kocalarımıza bu izni vermeyiz”

Ayrıca şunu da söyleyeyim; Müslüman kadın, birçok şeyden mahrum, eziyet gören kadın değildir. Dışarıdan Müslüman kadın örtülü diye örtüye düşman olanlar farklı görmek istiyorlar, asla onların dediği gibi değil. Bize kimse zulmedemez. Biz asla kocalarımıza bu izni vermeyiz. Köle muamelesi yapmıyorlar. Kocalarımız da insanca davranmasını biliyor ama içimizde zalimler yok mudur, vardır. İslami kesimin de karşı tarafa ön yargıları var ama karşı tarafın da İslami kesime aşırı bir önyargısı var. Biliyoruz artık. Örtünün içindekini farklı görmek istiyorlar. Kadınlarımız susup oturmuyor, haklarını arıyorlar. Kadına şiddet artmadı, bilinç arttı.



***

Haliç’te yaşayan Simonlar ve Cemaatin İflası isimli kitabıyla devlet içindeki devleti anlatan Hanefi Avcı’dan Haberal Kıbrıslı Gazetesi’ne birçok konuda çarpıcı açıklamalar



“Tırların aranması hükümetle hesaplaşmaydı”



*** “Tırların aranması, hükümetle hesaplaşma, hükümeti dünya önünde ‘terör örgütlerine yardım eden’ bir yapıda gösterme, hükümeti temsil eden kişilerin prestijlerini sarsma operasyonuydu”

*** “Amaçları soruşturma değil, zaten bu bir ceza davasının soruşturması değil. Doğru bile kabul etseniz, savcının bakabileceği, ceza hukukuna giren bir suç yok”

*** “Türkiye’nin Kıbrıs’a öyle bir bakış açısı var ki, oradaki her politikacı bize iyi yansıyor. Biz Kıbrıs’ta taraf tutamıyoruz. Denktaş vardı, “iyi adam” dedik, arkasından Talat geldi ona da “iyi adam” dedik. Eroğlu geldi yine öyle”

Yurdagül ATUN

Emniyet eski müdürü, Haliç’te yaşayan Simonlar ile Cemaatin iflası adlı kitapların yazarı Hanefi Avcı’yı 2006 yılında, Ekşi Sözlük yazarları geleceği öngören kelimelerle tarif etmiş. “Nereye sürseler bir çete yakalıyor, bir yolsuzluk çıkarıyor. Sonra iktidarın başı ağrıyor”, “pek tanımamamla birlikte, güvenilir ve idealist bir polis yöneticisi izlenimi veren, bugüne kadar yaka paça olduğu isimler ve kurumları göz önüne alındığında başına bir iş gelmemiş olması sevindirici olan şahıs” yorumlarıyla tanımlanan Avcı, son dönemlerde kitaplarıyla da adından söz ettiriyor.

Türkiye kamuoyunun bir buçuk yıl önce yüz yüze geldiği bu derin yapıyı, 2010 yılında yazdığı ve Haliç'te yaşayan Simonlar adını verdiği kitapta, tek tek afişe eden Avcı, haklılığının teslim edilmesinden pek de mutlu değil, zira o denli çekmiş ki…

İlk kitabı Haliç'te Yaşayan Simonlar'da, devlet geleneğini yerle bir eden uygulamaları, hukuk ve yasa dışı eylemleri yazdı, Cemaat'in durdurulması gerektiğinden söz etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın paralel yapılanma dediği cemaat hadisesini “devlet içindeki devlet” tanımlamasıyla ortaya koydu, 17 Aralık’tan çok önce…

"Haliç'te Yaşayan Simonlar" adlı kitabı Ağustos 2010 tarihinde basılmıştı. Bundan bir ay sonra (28 Eylül 2010 tarihinde) Devrimci Karargâh örgütüne yardım etmek suçlamasıyla tutuklanarak Silivri Cezaevi'ne kondu. Son olarak "Devrimci Karargah Örgütü üyesi oldukları ve örgüte yardım ettikleri öne sürülen 89 sanığın yargılandığı davada mütalaasını açıklayan cumhuriyet savcısı, Hanefi Avcı'nın 22 yıl 9 aydan, 49 yıl 6 aya kadar hapisle cezalandırılmasını istedi. Silivri Cezaevi'nde 4 yıl tutuklu kalan Avcı, "tutukluluk gerekçeleri yetersiz olduğu için" bundan bir yıl kadar önce tahliye oldu, bu süre içinde “Cemaatin İflası-Hoca'nın Ayağının Kaydığı Yer” kitabını yazdı.

İkinci kitabı Cemaat'in İflası'nda, devleti ele geçirmek isteyen Cemaat'in nasıl bir örgüt olduğunu, Emniyet'i, yargıyı, tüm kamu kurumlarını, toplumdaki köşe başlarını nasıl ele geçirmeye çalıştığını mahkeme kararlarına, belgelere ve tanıklıklara dayanarak anlattı. Yıllar önce söyledikleri bir bir çıkan Avcı’nın son yazdığı kitap, en az “Haliç’te yaşayan Simonlar” kadar ilgi çekti çünkü kitapta yazanlar, bugün ortaya dökülenlerle birebir örtüştü.

Avcı, bu kitabında da, Türkiye'yi sarsan önemli olayları, devletin görünmeyen yüzünü, iç yapısını, işleyişini, yasaların dışına çıkılarak devlet adına yapılanları akıl süzgecinden geçirerek yorumladı.



Dün ortaya atılan ve kimilerince iddia, kimilerince iftira olarak adlandırılan olayların bugün kanıtlanmış olmasının tüm yaşananları telafi edip etmediğini sorduk kendisine.. Ve Kıbrıs konusunu… Kıbrıs’ta çözüme inananlardan… Silahla hiçbir sorunun çözülmeyeceğini vurgulayarak, “Düşmanlıkla hareket etmeden, silahsız bir çözüm üretmek zorundayız. Bu adanın nimetlerinden herkes faydalanmalı. Geçmişte olduğu gibi, gergin ortamın, çekişmenin devam etmesi her iki tarafı da mutlu etmiyor. Adanın nimetlerini, kaynaklarını her iki toplum da kullanabilmeli. Geçmişte tüm sorunlarını şiddetle çözebileceğini sanan Yunanistan gibi ülkeler batı değerleri karşısında değişti. Temel ortak değerler ortaya çıktı. İnsan hakları değerlerini, hukuk değerlerini, evrensel ölçüleri getirdiğiniz zaman birçok engeli kaldırırsınız. 50 yıl öncesinin sosyal varlıkları değiliz” yanıtını aldığımız Hanefi Avcı, Haberal Kıbrıslı’ya çarpıcı açıklamalarda bulundu.

“Haksızlıklarımın tümü telafi edilmedi”

Soru: Zaman, haklılığınızı teslim etti, tüm söyledikleriniz bir bir çıktı. Bu sizi mutlu etti mi?

Zaman beni belli oranda haklı çıkardı ama tüm haksızlıklar telafi edilmedi. Bize verilen zararlar tam anlamıyla ortadan kalkmadı. Tabi bu bir hukuki süreç. Tüm zararları bir anda telafi etmek mümkün değil. Bu konuda yasalarımızda özel hükümler olmadığı için klasik yöntemlerle, benzeri olaylarla haksızlığa uğramış kişinin haksızlığının giderilmesi yönündeki klasik yöntemler kullanılarak giderilmeye çalışılıyor. Bunda da süreç uzuyor. Burada ne vardı? Haksız tutukluluk. Haksız tutukluğumuz Anayasa Mahkemesince bozuldu ama davam devam etti. Hatta bu süreçte cezam onaylandı. Sonra Yargıtay Başsavcılığı itiraz etti. İtiraz üzerine yapılan incelemede, daha yeni, birkaç gün önce, o ceza kararı kaldırıldı. Bu kadar yeniden mahalli mahkemeye gidecek, yeniden görüşülecek, gerek olursa yeniden Yargıtay’a gelecek. Onlardan biri idare mahkemesinde bozuldu ama bu bir tane, dört tane emsal olaya bedeldi. Geriye 7 tane ihraç kararım duruyor.

“Meslekten ihraç edildim”

Diğer mahkemeler devam ediyor. Oda TV davasından yargılanıyorum. Ayrıca açılmış bazı hukuk davalarım var, bunlar devam ediyor. Bu mağduriyetler yavaş yavaş telafi ediliyor. İdari olarak beni iki defa memuriyetten, 9 defa meslekten ihraç ettiler. Bundan dolayı tekrar mesleğe dönmem mümkün olmadı. Mesleki mağduriyetlerim giderilemedi. Emniyet mensubuyum ama emniyet mensubu sayılmıyorum. Emniyet mensubu kimliği taşıyamıyorum, emniyetle ilgili tesislere giremiyorum, emniyetle ilgili haklardan mahrumum. Zannederim zaman içinde bunlar halledilecek. Belki birkaç tanesi halledilemeyecek, kalacak çünkü her şeyi hukuken ispatlamakta zorlanıyorsunuz çünkü bu konuda özel bir hüküm yok. Genel hükümler de tüm kayıpları telafi etmeye, haksızlıkları gidermeye yetmiyor… Bazı olaylar zaman geçtikten sonra geri döndürülemiyor.

Soru: Suçlarınızdan biri de devlet sırlarını ifşa etmekti. Geçtiğimiz aylarda yakalanan tırlar, devlet sırrını ifşa etmeye girmiyor mu? Devlet gizliliği nereye kadar olmalı? Devletin devamlılığı açısından gizlilik gerekli mi?

Soruşturmanın gizliliğini ihlal etmekti suçlandığım konu… Devlet gizliliği nerede başlamalı konusu, sadece bizim ülkemizin değil, tüm toplumların sorunu. Burada belli ölçüler var aslında: Kamu yararı. Toplumun, milletin, tüm kesimin yararına, faydasına olan durumlarda ve sadece bu faydayla sınırlı, bu sınırı aşmayacak ölçüde gizlilik kabul edilebilir ancak genel bir kanı vardır. Toplum yararı her şeyin bilindiği ve tartışıldığı bir ortamdır. Gizlilik olduğu zaman toplum yararı olmadığı kabul edilir. Karinedir bu… Her şeyi toplumun bilmesi daha faydalı çünkü toplum bilmediği bir şeyin kendi faydasına olup olmadığını da bilemez. İşte burada ülkenin güvenliği, ülkenin dış politikası gereği, sadece kamu menfaatiyle sınırlı olmak üzere, belli sahalarda gizlilik kabul edilebilir.

“TIR’ların aranması hükümetle hesaplaşmaydı”

Tabi bu gizlilik, ceza soruşturması veya gerçekten yapılması gereken bir görev esnasında olmuşsa tolore edilebilir. Ancak TIR’ın aranması hükümetle hesaplaşma mantığıyla yapılmıştır. Amaçları soruşturma değil, zaten bu bir ceza davasının soruşturması değil. Doğru bile kabul etseniz, savcının bakabileceği, ceza hukukuna giren bir suç yok ortada… Ülkenin yanlış bir siyaset izlemesi ayrı bir konudur. Bu kamuoyunca tartışılabilir, ona göre değerlendirilebilir, seçimlerde bir karşılığı olabilir ama bu ceza hukukuna tabi bir konu değildir. Oraya savcının, hakimin girmesi yanlıştır. Bu, hükümetle hesaplaşma, hükümeti dünya önünde ‘terör örgütlerine yardım eden’ bir yapıda gösterme, hükümeti temsil eden kişilerin prestijlerini sarsma operasyonuydu. Her şey açık. Özellikle son kitabımda bunu yazdım. Ne için yapıldı, niye yapıldı, gerçekten olması gerekseydi nasıl olurdu sorularının cevabını verdim. Gerçek bir ihbar olsa, nasıl cereyan etmesi gerekiyor, gerçek olmayan nasıl cereyan eder, bunları açıkladım. Bunun suni olduğunu görüyorsunuz.

Soru: Kitaplarınız çok satanların listesinde. Nasıl fark ettiğiniz yeteneğinizi?

Edebi yönüm çok güçlü değil, ifade kabiliyetim zayıf ama yaşadığınız olayları anlatmak aynı bir şey. Onda pek edebi yön gerekmiyor. Sadece yaşanan, olan biten olaylar olduğu için onu kaleme almak zor olmadı. Editörlerin yardımıyla ortaya çıktı. Ama olmayan, hayali bir şeyi yaratmak apayrı bir şey. Benim öyle bir yönüm yok. Birinci bölüm mesleki yaşanmışlıkları, devletin güvenlik politikasını, ikinci bölüm cemaat örgütlenmesini anlatıyor. Toplumun dikkatini çeken ikinci bölümdü.

Soru: Haliç’te yaşayan Simonlar nasıl doğdu?

Birçok yanlışlar, iftiralar yaşandığını gördüğüm için… Eskiden biliyorsunuz insanlar 'dindar, İslamcı, Cemaatçi' diye fişlenir, emniyet kadrolarında üst görevlere getirilmezdi. Ben buna hep karşı çıktım. Önemli olan liyakat sahibi olmasıydı. Liyakat sahibi olanlara cemaatçi de olsa kritik görevlerde yer açtım. Nitekim zaman içinde birçok olaya şahit oldum. Bu şahit olduklarımı kayıt düşmem ve kamuoyuna aktarmam gerekiyordu. Zaman beni haklı çıkardı. Olaylar yeniyken müdahale edilseydi işler bu duruma gelmezdi. Olaylar büyüdü ve şimdi hükümetin karşısına çıktı. Cemaat devlet içinde devlet olmaya başladığı gün fark edilseydi belki tehlike bu boyutlara ulaşmazdı. Neyse ki en azından bu hükümet farkına vardı.

Soru: Devletin güvenlik politikası tek değil midir? Hükümetlere göre değişmesi normal mi? Devlet yönetiminde doğrular bir değil midir?

Aslında stratejik olarak aynıdır dediğiniz gibi… Türkiye’nin iç güvenliği, dış güvenliği “Kırmızı Kitap” dediğimiz belgede ortaya konmuştur. Genel hatlar orada belirlenmiştir ama bu genel hatların uygulanış biçimi, incelikleri ve teferruatları iktidarlara göre ayarlanabiliyor. Yoksa genel bakış aynıdır. Temel felsefe değişmez. Tabi ki uzun süre iktidarda kalan hükümetler, genellikle bunu belirlediği için muhalefet partileri buna katılmayabilir. Güneydoğu olayı gibi, Suriye olayı gibi umulmadık gelişmeler sizi yeni tespitler yapmaya zorlayabilir. Bunlar bazen uzun süre tartışılmadan anında işleme konabiliyor. Burada farklılıklar var. Suriye politikası ani gelişti. Toplumun tüm kesimleriyle tartışılamadı. Hükümet bunu uyguladı, farklı geldi. Yoksa ülkenin güvenliğinde, dış siyasetinde, bir Kıbrıs konusuna bakışta çok büyük farklılıklar yoktur. Uygulamada, işleme koymada küçük farklar ortaya konabilir. Herkesin kendine ait nakışı biraz farklıdır diyelim.

***



“Kıbrıs’taki düşmanlık ömür boyu süremez”

Soru: Kıbrıs sorununa devletin ve sizin bakışınız nasıl?

Açıkçası Kıbrıs sorununa bakış konusunda fikrim, herkes kadar. Benim işim daha çok iç güvenlik. Terör olayları, illegal örgütler benim saham. Dış politika konusunda sıradan insanlardan daha fazla bir şey bilmiyorum. Sadece basını takip ediyorum, orada yaşayanlara soruyorum. Orada yaşayan birine anlatacak kadar şey bilmiyorum. Kıbrıs’ta çözüm olur mu derseniz; Kıbrıs’ta yaşayan soydaşlarımızın geçmişte yaşadıkları olaylar var. Onları tekrar bu sıkıntılara sokmayacak şekilde, barışı tesis etmek gerekiyor. Karşımızdaki insanlarla ömür boyu düşman kalamayız. Düşmanlıkla hareket etmeden, silahsız bir çözüm üretmek zorundayız. Bu adanın nimetlerinden herkes faydalanmalı. Geçmişte olduğu gibi, gergin ortamın, çekişmenin devam etmesi her iki tarafı da mutlu etmiyor. Adanın nimetlerini, kaynaklarını her iki toplum da kullanabilmeli. Sadece doğal güzellikleriyle, turizm imkanlarıyla olmuyor, bu aradaki sıkıntı, birçok sorun yaratıyor. İki toplum anlaşır da, barış ortamı yaratabilirlerse, her iki tarafın da karına olur.

“Silahla bir şeyin çözülmeyeceğini anladık”

Soru: Çözüm, Kıbrıslı Türkler ve Rumların elinde mi?

Mutlaka uluslar arası güçlerin de etkisi var ama iki toplumun öncülüğünde olacak her şey. Tabi Yunanistan ve Türkiye’nin de politikaları önemlidir ancak onları da yönlendiren adadaki güçler, adadaki örgütlü toplum olacaktır. Dünya bir süreç yaşadı. Artık silahla bir şey olmayacağını geçmiş bize gösterdi. Geçmişte tüm sorunlarını şiddetle çözebileceğini sanan Yunanistan gibi ülkeler batı değerleri karşısında değişti. Temel ortak değerler ortaya çıktı. İnsan hakları değerlerini, hukuk değerlerini, evrensel ölçüleri getirdiğiniz zaman birçok engeli kaldırırsınız. 50 yıl öncesinin sosyal varlıkları değiliz. Her şeye farklı bakıyoruz. Dünya bu değişimi yaşıyor. Bu değişim de artık silahsız, konuşarak, görüşerek, silahsız sorunların çözülmesi gerektiğini öğretti. Biz bu yolu kullanmak mecburiyetindeyiz. Temel bazı insanlık değerlerinin benimsenmesiyle birçok sorunun hallolacağını gördük. Oraya doğru gidiyoruz. Bazı feodal izler taşımamızdan ötürü “Ben geri adım atmam” diyoruz ama bu geri adım atmak değil, iki toplumun menfaatine olacak ortak çözümlerin yaratılmasıdır. Önümüzdeki süreçte bu konuda eninde sonunda böyle bir çözüm olacağı inancındayım.

“AB’nin avantajını kullanmak istiyorlar”

Onlar AB’ye girmenin avantajıyla, AB’nin zorlamalarını kullanmak istiyorlar. Onlara da bunu anlatmak lazım, “siz elinizdeki her şeyi haksızca, silah olarak kullanmaya kalkamazsınız.” Evet belli avantajlarınız vardır ama belli temel değerler her zaman zorla dayatılamaz. Bu toplumun hakları var. Bir evrensel hukuk vardır, bir tabi hukuk vardır. Herkesin vicdanen kabul etmesi gereken bazı haklar vardır. Bir müddet sonra batı ülkelerinin “bu kadar da fazla gidemezsiniz” diyecekleri kanaatindeyim. Geçmişte biliyorsunuz, Yunanistan’da yaşayan Türklere karşı belli zorlukları vardı, şimdi biraz yumuşattılar. Biz daha kolay yumuşatıyoruz, onlar daha zor yumuşatıyorlar. Önümüzdeki süreçte onların da yumuşayacağını düşünüyorum. Dış politika poker gibi… Çıkışla başlıyorlar ki, ölümü gösterip, sıtmaya razı etsinler … Yıllardır edindikleri ucuz bir pazarlık anlayışı. Halbuki gerçek politika hakça ve adil olandır. Karşı taraf da vicdanlı davranırsa herkesin menfaatine olur. Siz avantajınızı bana haksızca kullanmaya kalkarsanız adil olmaz ve ortaklığa da iyi yansımaz. Bugün AB yanında görünür ama yarın “hayır bu kadar haksızlık yapamazsın, Türkiye’ye de bu kadar dayatamazsın” diyecekler diye düşünüyorum.

***

“Kıbrıs’taki her insan ve her politikacı bize iyi görünür”

Soru: Kıbrıs’ta en takdir ettiğiniz politikacı?

Türkiye’nin Kıbrıs’a öyle bir bakış açısı var ki, oradan adını duyduğumuz her politikacı bize iyi yansıyor. Biz Kıbrıs’ta taraf tutamıyoruz. Kıbrıs’ın geçmişte yaşadığı acılı olaylar vardır. Ordaki küçük olaylar bize çok büyük yansıyor. Biz onun için Kıbrıs’ta kim varsa, “iyi adamdır” diyoruz. Denktaş vardı, “iyi adam” dedik, arkasından Talat geldi ona da “iyi adam” dedik. Eroğlu geldi yine öyle. Ben polis olduğum için Kıbrıs’taki bazı yolsuzluklardan haberdardım. Buna rağmen oradaki herkes bize göre mazlumun temsilcisi, davanın savunucusu, iyi insanlardı. Kıbrıs’ta kötü politikacı ve kötü insan yoktu. Mutlaka vardır ama biz öyle göremiyoruz. Kıbrıs bizim için mutlaka kollanması gereken yavrumuz. Onların arasındaki sıkıntılar çok i

Soru: Anavatan yavruvatan tartışmasını nasıl buluyorsunuz?

Çok geçmişte, Türkiye’de Kıbrıs’tan söz edilirken kullanılan bir kelimeydi o… Belki de insanımıza orayı benimsetmek, kendinden bir parça gibi görmesini sağlamak için ortaya konan bir kelime…Türkiye insanı Kıbrıs’a çok farklı baktı. Bizim yakın tarihimizde, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra en fazla şehit verdiğimiz yerdir Kıbrıs. Kore de varsa Kore’yi görmedik. Sürekli gazetede yazılırken Kıbrıs diye yazılmadı, zihnimize nakşedildi. Senin bir parçan gibi görülmesi için, halkın yardım duygularını harekete geçirmek için kullanıldı Anavatan-Yavruvatan terimi...





Yorumlar









Aktif Ziyaretçi 28
Dün Tekil 1787
Bugün Tekil 1432
Toplam Tekil 4069353
IP 3.141.244.201






TURAN-SAM PRINTED ISSN: 1308-8041
TURAN-SAM ONLINE ISSN: 1309-4033
Journal is indexed by:





























11 Sevval 1445
Nisan 2024
P
S
P
C
Ct
P
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30


Sevgim - Millete!
Vurgunlu um - Azadl a ve adalete!
itaatim - Hocalar ma!
Borcum - Dostlar ma ve meslekta lar ma!
Nefretim - Yalanc lara ve iki y zl lere!

(Eb lfez EL BEY)


Ekle kar









Anasayfa - Amaç - Hedefimiz - Mefkuremiz - Faaliyetler - Yönetim - Yasal Uyarı - İletişim

Her Hakkı Saklıdır © 2007 - 2023 TURAN-SAM : TURAN Stratejik Araştırmalar Merkezi
Sayfa 1.406 saniyede oluşturulmuştur.

TURAN-SAM rssTURAN-SAM rss
Google Sitemap

"Bu site en iyi mozilla firefox'ta 1280x960 çözünürlükte görüntülenir."

Turan Portal v1.3 | Tasarım TURAN-SAM , Kodlama Serkan Aygün

Turan Nedir?, Bilimsel Dergiler, En popüler Bilimsel Dergi, Endeksli Bilimsel Dergiler, Saygın Bilimsel Dergi, Türk Dünyasının en popüler ve en saygın Bilimsel Hakemli Dergisi, SSCI, SCI, citation index, Turan, Türk Devletleri, Türk Birligi, Türk Dünyası, Türk Cumhuriyetleri, Türki Cumhuriyetler, Özerk Türkler, Öztürkler, Milliyetçi, Türkçü, Turancı, Turan Askerleri, ALLAH'ın askerleri, Turan Birliği, Panturan, Pantürk, Panturkist, Türk, Dünyası, Stratejik, CSR, SAM, Center for Strategical Researches, Araştırma, Merkezi, Türkiye, Ankara, İstanbul, Azer, Azeri, Azerbaycan, Bakü, Kazakistan, Alma-Ata, Astana, Kırgız, Bişkek, Kırgızistan, Özbekistan, Özbek, Taşkent, Türkmen, Türkmenistan, Turkmenistan, Aşxabad, Aşkabat, Ozbekistan, Kazakhstan, Uzbekistan, North, Cyprus, Kıbrıs, MHP, AKP, CHP, TURKEY, Turancılık, KKTC, Vatan, Ülke, Millet, Bayrak, Milliyet, Cumhuriyet, Respublika, Alparslan Türkeş, Atatürk, Elçibey, Bahçeli, Aytmatov, Bahtiyar Vahabzade, Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan, İsmail Gaspıralı, Gaspırinski, Nihal Atsız, Alptekin, Kürşad, Tarih, Kardeş, Xalq, Halk, Milletçi, Milliyetçi, Yürek, Ürek, Türklük, Beynelxalq, Arbitrli, Elmi, Jurnal, Nüfuzlu