Batı’nın Kuyruk Acısı - Aziz Dolu ATABEY - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









Batı’nın Kuyruk Acısı - Aziz Dolu ATABEY
Tarih: 27.12.2014 > Kaç kez okundu? 1725

Paylaş


Bugün dünyanın jandarmalığına soyunan Batı dünyası, -abayı da bir tarafa atarak- sopasını eline almış, Asya topraklarında arz-ı endam eylemektedir. Niyetleri, amellerinden belli olsa da, biz bir kere daha tekrarlayalım. Adamların gayesi, hem üzüm yemek, hem de bağcıyı eşek sudan gelinceye kadar benzetmektir cancağızlar. Üstelik suyun, neftten (petrol) bile daha değerli olduğu Ortadoğu bölgesinde, suya giden eşeğin döneceğini düşünmek de safdillik olur takdir ederseniz. Batı, tarih boyunca hep Doğu’ya hükmetmek istemiş ama bunu kısa süreli üstünlükler dışında asla başaramamıştır. Misâl Eski Yunan ve Roma dönemlerine baktığınızda, Perslerin (İranlıların ataları) Yunanlıları perişan ettiğini görürsünüz. Cesar’ın (Sezar) senatoya rağmen, gidip Mısır’ı ele geçirmesinin ardından; Cesar’ın -rivayetlere göre- hem de üvey oğlu tarafından öldürülmesiyle birlikte Roma’nın Asya’dan silindiğini biliyorsunuz. Zaten Cesar dışında hiç kimse, Asya’ya hâkim olunacağına inanmamıştır. Romalı asiller, Mısır’ı yağmalayıp, ceplerini doldurmakla meşgul olmuşlardır. Ve Cesar da, Cleopatra (Kıleopatra) ile… Yine İskender’in ömrü ile sınırlı kalmış, saman alevine benzer bir üstünlük dönemi vardır ki Asya topraklarında gerçek anlamda bir iktidar kurulamamıştır. İskender’in, Hindistan’a gitme hayali ise Şu (Salur) Türklerine takılmıştır. İslâm öncesi dönemde Türklerin Avrupa’yı yerle bir ettiğini zaten biliyorsunuz. Hatta Avrupa ile Amerika arasındaki devasa su kütlesine Okyanus adının verilmesinin esin kaynağı bu çılgın Türk akıncılarıdır. 'Ok' sözcüğünün, Oğuz’dan; 'yanus' sözcüğünün ise bazı Batı dillerinde 'su=deniz' anlamına geldiğinden yola çıkarak; terimin 'Oğuz denizi' anlamına geldiğini ileri süren tarih tezleri bizzat Batılı bilginlere (âlim) aittir. Şimdi bu tezlere dudak bükeniniz olabilir. Öyleyse bir misâl daha vereyim. Sibir (Sabar, Sabir) Türklerinin hakanı ölür. Yerine karısı Bug-Aruk (Buke Aruk?) Hatun geçer. Sonuçta ne mi olur? Sibirler, hem İran’ı hem de Bizans’ı vergiye bağlarlar. Bugün Asya’nın üçte birine Sibirya denmesi de cabası… Türk’ün, kadını da bir başka oluyor değil mi canlar? Neyse lâfı uzatmadan Ortadoğu’ya dönecek olursak, Batılıların, bu bölgedeki iktidarları ve egemenlik alanları birkaç şehir devleti kurmaktan öteye geçmez.



Sanırız, aklınız Bizans İmparatorluğuna takılmıştır. Öyle ya, biz Anadolu’yu onlardan aldık. Arz edelim, bölgedeki iki büyük güçten biri olan İranlıların, çığ gibi üzerine gelen Türk Boyları ile uğraşmaktan mecâlsiz kalmasını, üstüne üstlük bir de Arap-İslâm orduları karşısında yenilerek, İran içlerine çekilmesini fırsat bilen Bizanslılar, bundan istifade edivermiştir. Bu noktada Arap-İslâm orduları da İran gibi güçlü bir düşmanla boğuşurken, bir diğer büyük güçle karşı karşıya gelmek istememiştir. Nihayetinde Türklerin, Arap-İslâm ordularını İran’la yetinmeye mecbur bırakarak, Kafkaslar ve Horasan’a sokmaması üzerine Emevîler, iktidar boşluğu olan Kuzey Afrika taraflarına yönelmişlerdir. Emevîlerin İspanya’yı ele geçirmeleri de bu zamanlara rastlar. Sonrası malûmunuzdur. Dünya tarihinin dönüm noktalarından biri daha aşılmış, Türkler, savaş meydanlarında üstün geldikleri Arapların elinden İslâm sancağını kapıvermişlerdir. Asya, Avrupa ve Afrika’da tusunami etkisi yapan bu yetki devri ile üç kıta ve yedi denizde mehter marşları yankılanmıştır. Batı’ya karşı nerede ise bin yıl sürecek bir hâkimiyetin kurulması; Haçlı ordularının hezimete uğratılması; Avrupa’nın hayâl kırıklıkları... diye giden fasıl İslâm ülkelerinin minberlerinde hâlâ anlatılmaktadır.



Batı Türklerden, Araplardan ve İranlılardan ne ister? Binlerce yıllık ezikliğin, aşağılanmışlığın öcünü tabi ki… Çünkü Avrupalılar, Akdeniz kıyılarını bile ele geçiremezken, Hicaz’dan çıkan Araplar İran’a, İspanya’ya (Endülüs); bugünkü Moğolistan’dan çıkan Türkler ise Hindistan’dan, Cebelitarık Boğazına; Baltık denizine kadar üç kıtanın altını üstüne getirmişlerdir. Batı ise, ateşli silah kültürü bile olmayan ilkel medeniyetleri ortadan kaldırmayı ve oralarda köle ticareti, soykırım… gibi insanlığın en iğrenç suçlarını işlemeyi marifet sanmıştır. Şimdi sıra hiçbir zaman boyun eğdiremedikleri bu topraklara gelmiştir. Bunun için en uygun zaman dilimi de şimdiki zaman kipidir onlara göre. Zira kendilerini maddeye hükmetme gücünün zirvesinde görmektedirler. Ve aslî unsur olarak Müslümanlardan mürekkep diyebileceğimiz Doğu ise maddeten geri olduğu gibi, mânen de çöküş içerisinde debelenip durmaktadır. Bir keşmekeş, bir kargaşa sürüp gitmektedir iki asırdır. Yeri gelmişken, Kimilerinin Sevr korkusu (paranoya) diye adlandırarak, gülüp geçtiği mevzu da buradan çıkmaktadır. Arapların ve İranlıların doğal lideri, amiyane tâbirle abisi konumunda olan Türkler ise Batılıların bütün husumetini (düşmanlık) ve kinini kendi üstüne çekmektedir. Tarih, Türk’e -ister istemez- 'seyfullah'lığı yani Allah’ın kılıcı olmayı dayatmaktadır.



Nasıl ki 751 yılındaki Talas Savaşı, Dünya tarihi açısından bir dönüm noktası olmuş ise; Amerika’da meydana gelen 11 Eylül olayları da benzer bir durum ortaya çıkarmıştır. Lâkin burada çok önemli bir ayrıntı dikkatlerden kaçmaktadır. Birinci olay İslâm Dünyası’nın, Hıristiyanlara karşı üstünlüğünü perçinlerken; ikincisinde tam tersi bir durum söz konusudur. Bu görüşü Serik’te bir öğretmenin dillendirmesi, kimilerine hamaset (kahramanlık) nutku gibi gelebilir. Ama İtalya’nın eski cumhurbaşkanlarından olan Francesso Cossiga bile, 11 Eylül saldırıları adı verilen şarlatanlığın, yeryüzündeki doğal kaynakların ekseriyetine sahip olan İslâm ülkelerinin sömürülebilmesi (emperyalizm) için bir bahane olduğunu ve bizzat Amerikan güvenlik birimlerince tertip edildiğini iddia etmiştir. Ki bu Cumhurbaşkanı -üstelik de görevi başında iken- İtalyan derin devletinin bir üyesi olduğunu itiraf ederek, Gladyo çetesinin varlığını deşifre eden kişidir. Bugün, birçok NATO ülkesinde ortaya çıkan Gladyo türü yapılanmaların da bizzat Amerika’nın denetiminde ve güdümünde faaliyet gösterdikleri ise sır değildir artık. Bu konuda, Ömer Lütfi Mete ve Mahir Kaynak’ın birlikte kaleme aldıkları 'Derin Devlet' adlı kitabı okumanızı tavsiye ederiz.



Biz Türkler, tarih yapmaktan; tarihini yazmaya fırsat bulamamış bir garip milletiz cancağızlar. E hâliyle ayranımız durulup da ilim-irfan meselelerine dalacağımız vakit bir de bakarız ki kaynak diye elimize tutuşturuluveren müsveddelerin, geçmişimizle uzaktan yakından alâkası yok... O zaman bocalar kalırız. Hatta bazen bizden bahsederken bu müsveddelerin ağzından 'barbar' sözcüğü bile kaçıverir. Aslında Batılıların kirini pasını gidermek için, gittikleri her yeri hanlarla hamamlarla donatan bir milletin evlâdı olduğumuzu bilsek, mesele kendiliğinden hallolacaktır ama neyleyelim ki, okullarımızda tarih diye bir dersin olduğundan da, eğitiminin verildiğinden de şüpheliyiz. Sâhi “Türk çocuğu ecdâdını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.” diyen Atatürk’ün kurduğu Türk Tarih Kurumu -Yusuf Halaçoğlu Bey’i tenzih ederek söylüyoruz- yetmiş yıldır ne yapmıştır bu ülkede? Türk çocuklarına, tarihini sevdirmek adına…





Yorumlar









Aktif Ziyaretçi 38
Dün Tekil 1505
Bugün Tekil 1363
Toplam Tekil 4076144
IP 3.144.212.145






TURAN-SAM PRINTED ISSN: 1308-8041
TURAN-SAM ONLINE ISSN: 1309-4033
Journal is indexed by:





























16 Sevval 1445
Nisan 2024
P
S
P
C
Ct
P
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30


T rk milletindenim diyen insanlar her eyden nce ve mutlaka T rk e konu mal d r.
(Mustafa Kemal ATAT RK)


Ekle kar









Anasayfa - Amaç - Hedefimiz - Mefkuremiz - Faaliyetler - Yönetim - Yasal Uyarı - İletişim

Her Hakkı Saklıdır © 2007 - 2023 TURAN-SAM : TURAN Stratejik Araştırmalar Merkezi
Sayfa 1.192 saniyede oluşturulmuştur.

TURAN-SAM rssTURAN-SAM rss
Google Sitemap

"Bu site en iyi mozilla firefox'ta 1280x960 çözünürlükte görüntülenir."

Turan Portal v1.3 | Tasarım TURAN-SAM , Kodlama Serkan Aygün

Turan Nedir?, Bilimsel Dergiler, En popüler Bilimsel Dergi, Endeksli Bilimsel Dergiler, Saygın Bilimsel Dergi, Türk Dünyasının en popüler ve en saygın Bilimsel Hakemli Dergisi, SSCI, SCI, citation index, Turan, Türk Devletleri, Türk Birligi, Türk Dünyası, Türk Cumhuriyetleri, Türki Cumhuriyetler, Özerk Türkler, Öztürkler, Milliyetçi, Türkçü, Turancı, Turan Askerleri, ALLAH'ın askerleri, Turan Birliği, Panturan, Pantürk, Panturkist, Türk, Dünyası, Stratejik, CSR, SAM, Center for Strategical Researches, Araştırma, Merkezi, Türkiye, Ankara, İstanbul, Azer, Azeri, Azerbaycan, Bakü, Kazakistan, Alma-Ata, Astana, Kırgız, Bişkek, Kırgızistan, Özbekistan, Özbek, Taşkent, Türkmen, Türkmenistan, Turkmenistan, Aşxabad, Aşkabat, Ozbekistan, Kazakhstan, Uzbekistan, North, Cyprus, Kıbrıs, MHP, AKP, CHP, TURKEY, Turancılık, KKTC, Vatan, Ülke, Millet, Bayrak, Milliyet, Cumhuriyet, Respublika, Alparslan Türkeş, Atatürk, Elçibey, Bahçeli, Aytmatov, Bahtiyar Vahabzade, Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan, İsmail Gaspıralı, Gaspırinski, Nihal Atsız, Alptekin, Kürşad, Tarih, Kardeş, Xalq, Halk, Milletçi, Milliyetçi, Yürek, Ürek, Türklük, Beynelxalq, Arbitrli, Elmi, Jurnal, Nüfuzlu