Potansiyel Despotizm: Kitle - Av. Suat Bulut - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









Potansiyel Despotizm: Kitle - Av. Suat Bulut
Tarih: 01.12.2008 > Kaç kez okundu? 3239

Paylaş


Buhar makinesinin icadı insanlık tarihinde modernlik adı verilen yeni bir dönem başlattı. Bu yeni dönem insanoğlunun gerek bireysel ve gerekse toplumsal hayatının hemen her alanında değişiklikler meydana getirdi.

Söz konusu değişikliklerin hemen hemen tamamının kaynaklandığı tek bir nokta vardır ki, bu da söz konusu değişikliğe muhatap olan insanın psikolojik paradigmalarındaki değişim ve dönüşümlerdi. O güne kadar insanlık gerek mekân-zaman ve gerekse siyasal, kültürel ve ekonomik olarak yaşadığı süreçte, köklü bir değişime, kaosa ya da herhangi bir istikrarsızlığa muhatap olmuyor, her şey yerli yerinde duruyordu. Bir başka ifadeyle hayatın ritmi bu kadar hızlı atmıyor ve sürprizler yaşanmıyordu.

İnsanoğlu, doğumundan ölümüne kadar yaşadığı hayatın tamamına yakın bir bölümünde etkin, aktif ve belirleyici idi. Yani modern zamanlardan önceki geleneksel zamanlarda “eşref-i mahlûkat” diye tesmiye edilen insan gerçekten tam bir özne veya tam bir fail idi. Bu konumu onu yapıp ettiklerinin sorumlusu kılıyor ve bu sorumlulukta daha insanı çabalara yönelme noktasında insanı zorluyordu.

İnsanoğlunun fıtri talepleri olan, güven, istikrar ve rahatlık duygusu ile hükmetme, sonsuzluk ve benzeri taleplerinin çatıştığı da bir gerçekti. Ancak hakim hayat tarzı yukarıda da belirttiğimiz gibi her şeyin yerli yerinde durduğu, zaman ve mekanla problemi olmayan, daha da önemlisi yapıp ettiklerinin sorumlusu ve sahibi olan, yani yabancılaşmamış bir insan tipolojisinin olduğu geleneksel bir hayat tarzıydı.

İnsanlık bu şekilde hayatını, idame ettirirken bir yandan da tabiata hükmetme, zaman ve mekân engelinden kurtulma yönünde pek çok sosyo-kültürel faaliyetten de geri kalmıyordu. İnsanı sınırlayan ya da bir başka, ifadeyle kayıt altına alan temelde iki faktör söz konusudur: Zaman ve mekân.

Bu engeller onun sonsuzluk ve sınırsızlık özleminin iflah olmaz engelleridir. Ancak bu iki engelin varlığı da tartışma götürmez bir gerçekliktir. İnsanoğlunun, kâinat içindeki duruşu, davranışı ve yaşayışı bu iki kavrama bakış açısıyla direkt ilgilidir. Söz konusu kavramaları, algılayış, anlamlandırış ve yorumlayış biçimimiz her türlü bilgi ve inançtan öndedir. Hatta gerek bilgi sistemleri olsun ve gerekse inanç sistemleri olsun, bunların dahi algılanması, yorumlanması bahsi geçen kavramaların algılanış ve yorumlanışına bağlıdır. “Sosyolojik ön kültür” değimiz bu olgu –ki bilgi ve dinin algılanmasından önce gelir– bireysel iç dünyanın (din, ideoloji, dünya görüşü) ve toplumsal yapılanmanın şekillenmesi ve idamesi noktasında belirleyicidir.

İşte bu yazı da bahsi geçen belirleyici faktörlerin dumura uğramasından sonra (modernlik bağlamında) ortaya çıkan insan tipinin analizine yönelik küçük bir izah gayretidir. Yazının başında da belirttiğimiz gibi, buhar makinesinin icadı ve bunu takip eden hızlı teknolojik gelişmeler fizik (maddi) dünyamızda ciddi değişimlere yol açtı ki bu herkesin malumudur. Ulaşım, iletişim, askeri teknolojik yenilikler, günlük hayatımız kolaylaştıran sair değişiklikler ilk akla gelenlerdir. Bu hususların izahına dahi lüzum yoktur.

Bizim için asıl mesele, fiziki çevresi ve şartları değişen insanoğlunun zihni ve ruhi dünyasındaki değişimlerdir. Bu değişimleri tek tek incelemek ve izah etmek için pek çok sosyolojik çalışma yapılmış ve halen de yapılmaktadır. Modernlik süreci, içinde insanın gerek psişik ve gerekse sosyal hayatındaki açmazlar, sıkıntılar veya daha doğru bir ifadeyle dramları anlatan pek çok bilimsel çalışma mevcuttur. Ancak bu konuları bahsettiğimiz genişlikte anlatmaya kalmak bu yazının sınırlarını bir hayli zorlamak olacaktır. Yabancılaşma, profanlaşma, kültürel yarılmalar, kargo kültürü, tek boyutluluk gibi… Sıralanabilecek bu olumsuz özelliklerin oluşturduğu bir insan tipolojisinin olduğu bir vakıadır.

Modernliğin başlangıcında yeni bir hayat tarzının ve insan tipinin meydana çıktığından bahsetmiştik. Artık hiçbir şey eskisi gibi değildir.

Geleneksel dünya yıkılmış, Max Weber’in ifadesiyle “büyü bozulmuştur”. Modernlik öylesine güçlü bir değişim dayatmıştır ki, hemen hemen her alanda köklü değişiklikler kaçınılmaz olmuştur. Bu değişimler olumlu yönde olduğu gibi olumsuz sonuçlar da doğurmuştur. Modernliğe yönelik eleştirilerin en fazla yoğunlaştığı konu insanın sosyo-psikolojik konumudur.

Fakat her eleştiri öncelikle eleştireceği nesne, konu ya da özneyi tanımak durumundadır. Modern zamanlarda insanın bahsedilen sosyo-psikolojik konumunu en güzel şekilde inceleyen düşünürlerin başında 1883 yılında İspanya (Madrid)’da doğan Hose Ortega Y. Gasset gelir. Gasset, 20. yüzyıla damgasını vuran bir olguyu (kitleleri) kavramlaştıran ya da tespit eden ilk düşünürdür. Bugünün dünyasında olup bitenleri kavrama çabalarında ilk elde öğrenilmesi ve kavranması gereken “Kitleler” ve “Kitle İnsanı” kategorilerinin bizi götürdüğü sonuç, zamanımıza dair daha berrak, sarih ve anlaşılabilir perspektiflere sahip olunabileceği gerçeğidir.

Kitle nedir? Kitle insanı, nasıl bir insandır? Bu sorulara, Gasset’nin meşhur eseri “Kitlelerin İsyanı” ile birlikte cevap vermeye çalışacağız.

Modernliğin getirmiş olduğu değişimler sonucu insanın kökünden koparıldığı, savrulduğu, kendisinin icat ettiği ve ürettiği nesne ya da sistemlere teslim olduğu veya tamamen acziyet içinde (yabancılaştığı) çaresiz ve güvensiz kaldığı, bütünlük anlayışının ve hissinin dağıldığı bir gerçektir. Bu değişimlerin oluşturduğu ve modern zamanlara ait insan tipi olan kitle insanı “Kendisi için, iyi veya kötü özel sahalara dayalı hiçbir hedef seçmeyen kendisini herkes gibi hisseden bu halin kendisini düşündürmediği, gerçekte kendisini herkes gibi hissetmekle mesut olan insan”dır. (Gasset)

Bu ruh hali günümüz toplumunun çok veciz bir tanımıdır. İdeali olmayan, edilgen, sürekli bir şeylere maruz kalan, ama seçemeyen topluluklar, sıradanlaştıkça sosyalleştiğini zanneden yığınlar… Evet, tipoloji böylece teşekkül etmeye başlıyor.

Ve Gasset devam ediyor:

“Kitle adamı bütün cahilliğine, sıradanlığına, bütün kusur ve zaaflarına rağmen dünyada olup bitenler hakkında matematiksel görüşler taşır. Herhangi bir mesele ile karşılaştığında aklına ilk gelen şeyle tatmin olan bir entelektüel kitleden sayılır” demektedir.

Gasset’nin bu tespitleri, kitle insanı tipolojisinin tanınması açsından bize ciddi ipuçları vermektedir. Kitle (yığın) aynı zamanda vasatı sever. Farklılık onu korkutur. Herkes gibi düşünmek, davranmak, yorumlamak zorundadır. Aksi halde başının belaya gireceğinden korkar; çünkü kitleye karşı koyacak cesareti ve donanımı yoktur. Herkes gibi olmalı, yığının içinde erimeli, hiçbir konuda kendi kafasıyla düşünmemelidir.

Duygulanırken bile birilerini taklit etmeli, kısacası kişilik sahibi olmamak da kitlelerin en baskın özelliğidir. Kafasını karıştıracak, bulunduğu durumdan ya da konumdan şüpheye düşürecek her türlü bilgi, düşünce veya uyarıdan kaçınmalı, her şeyi nesne haline getirip tüketmek, tüketimi bir amaç haline getirip, bununla ruhunun derinliklerindeki ızdırabı dindirmeye çalışmak kitle insanın diğer bazı özellikleridir. Onun içi önemli olan kendisiyle yüzleşmemektir. Çünkü bütün bunlara rağmen kitle insanı bir şeylerin ters gittiğinin farkındadır.

İçten içe derin ruh acıları çeker, bunun sebebi ise yaptığı hiçbir eylemden, takındığı hiçbir tavırdan emin olmamasıdır. Değerler sistemi yoktur. Olsa bile bunu da pazarlamış ve tüketmiştir. Kendinden emin olmayışı onu sürekli olarak yeni arayışlara ve seçimlere götürür.

Amacı hep yeni bir şey denemektir. Ancak sonuç hep olumsuzdur. Öyle ciddi fikirlerle veya benzer düşüncelerle oyalanacak vakti de yoktur, kapasitesi de. Hep birilerinin kendi adına düşünmesini, karar almasını bekler. Maniple edilmeye açıktır ve buna her zaman muhataptır.

Bütün bu özelliklerine rağmen ülkelerin yönetimlerini belirlediklerini zannederler. (Demokrasi adına) Sayısal çoğunluk onlara tuhaf bir tatmin duygusu verir. Çünkü herkes (…) yapıyordur, (…) şekilde düşünüyordur.

İşte günümüzde halk iradesi veya demokrasinin zaferi denilen, sayısal çokluktan “sağduyu” diye bahseden bir başka ifade ile ve Rene Guenon’un yerinede ifadesiyle niceliğin egemenliğinde materyalist bir dünyaya anlayışıyla nitelik üretmeye çalışan sığ ve despotik bir anlayışı sahiptiler. Kendisi de bu “herkesten” referans alarak küstahlaşır. Sonuçta kitleler kendi kısır döngüleri içinde yaşar giderler.

Değişik bir tavır, davranış ya da fikir ortaya koymak korkunç bir sona razı olmak demektir. Kitlenin doğrularına uymayanlar linç edilirler.

Bu arada hegemonoik güçler (Küresel ya da Yeni Dünya Düzeni) ısrarla bu tip insanlardan mebzul miktarda yetiştirmeye çalışırlar. Spor, müzik ve benzeri pek çok sosyal etkinlik amacından sapar, birilerinin amaçlarına hizmet edecek insanların yetiştirilmesi için, spor sahaları ve konser salonları gibi yerler “çağdaş mabetler” oluverirler. Kitaplar sevildiği için değil, herkes okuduğu için okunur. “Best Seller” düzenlenir, ama kimse bu kitaplardan dahi bir şey anlamaz. Oysa bu tür kitapların konuları, magazinseldir. Ciddi bir konu ya da fikir taşımazlar, tamamen manüplatif amaçlar söz konusudur.

Ama kitle adamı herkese uymuş ve herkesin okuduğunu okumuş olmanın ve sürüye bir kez daha itaat etmenin mistik zevkleri içinde geçici tatminlere ulaşılmış olunur. Bütün bu olanlardan sonra bu insanlar aile kurar, şirket yönetir, bürokrasi ya da devlet yönetiminde söz sahibi olurlar. Ama nasıl olurlar?

Bu soruya cevap bulabilmek için, günümüz toplumunun haline bakmak yeterli olacaktır. Bu noktada günümüzde acımasızca devam eden uluslararası mücadelede insan unsurunun nitelik bakımından ne kadar belirleyici olacağı, stratejik bir konu olarak karşımızda durmaktadır. Bir ülkenin kalkınmasının, gelişmesinin ve nihayet savunmasının mihenk taşı insan kalitesidir.

Ülkeler ekonomik, kültürel, sosyal ve savunma alanlarında güçsüz olabilirler. Önemli olan nokta bunların aşılabilir olmasıdır. Bu ihtimal de sadece kaliteli insanla mümkün görünmektedir. Yani Türkiye’yi kurtarmak isteyenlerin(!) başlangıç noktası, ekonomi, kişi başına düşen milli gelir değil, insana yatırım yapmak olacaktır. Çünkü “en büyük yatırım insana yapılan yatırımdır”. Aksi mümkün olsaydı, petrol şeyhleri dünyaya hükmediyor olurlardı.

Rahmetli Cemil Meriç’in de bir kitabında belirttiği gibi “dünya tarihinde, sadece ekonomiyle kalkınmış bir devlet yoktur”. Bu konu elbette ki tartışılabilir. Ancak bu yazının amacı dışına çıkma riski bu tespiti bir başka yazının konusu olmaya zorlamaktadır.

Sonuç olarak, toplumsal bir yozlaşma ve bozulma süreci yaşadığımız, devasa problemlerle boğuştuğumuz bir gerçektir. Bu yönde yapılabilecek her girişimin hedefi insanımızın kalitesini -ki burada zihni ev ruhi veya kişilik kalitesi kastedilmektedir- yükseltmek, onu yeniden “insan-ı kâmil” olamaya sevk edecek tedbirleri almak, birey olabilmesini sağlayıcı çalışmalara yönelmektir. İşte o zaman toplum olarak muzdarip olduğumuz problemler daha kolay çözülecektir.

Bu yazının sınırlı hacmi içinde günümüzün temel kavram ve olgularından birisini “Kitle İnsanı”nı tanıtmaya çalıştık. Konu elbette ki geniş kapsamlı bir çalışmayı gerekli kılmaktadır. Bilhassa Türkiye özelinde kavramın tanınması hayati önem taşımaktadır. Bu önem ülkemizin “mütareke şartlarını” yaşadığı gerçeğiyle beraber değerlendirildiğinde işin aciliyetini de beraberinde gündeme getirmektedir.





Yorumlar









Aktif Ziyaretçi 54
Dün Tekil 1097
Bugün Tekil 1165
Toplam Tekil 4073092
IP 18.227.24.209






TURAN-SAM PRINTED ISSN: 1308-8041
TURAN-SAM ONLINE ISSN: 1309-4033
Journal is indexed by:





























14 Sevval 1445
Nisan 2024
P
S
P
C
Ct
P
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30


K peklerin dudaklar de di diye deniz kirlenmez.
(MEVLANA)


Ekle kar









Anasayfa - Amaç - Hedefimiz - Mefkuremiz - Faaliyetler - Yönetim - Yasal Uyarı - İletişim

Her Hakkı Saklıdır © 2007 - 2023 TURAN-SAM : TURAN Stratejik Araştırmalar Merkezi
Sayfa 1.406 saniyede oluşturulmuştur.

TURAN-SAM rssTURAN-SAM rss
Google Sitemap

"Bu site en iyi mozilla firefox'ta 1280x960 çözünürlükte görüntülenir."

Turan Portal v1.3 | Tasarım TURAN-SAM , Kodlama Serkan Aygün

Turan Nedir?, Bilimsel Dergiler, En popüler Bilimsel Dergi, Endeksli Bilimsel Dergiler, Saygın Bilimsel Dergi, Türk Dünyasının en popüler ve en saygın Bilimsel Hakemli Dergisi, SSCI, SCI, citation index, Turan, Türk Devletleri, Türk Birligi, Türk Dünyası, Türk Cumhuriyetleri, Türki Cumhuriyetler, Özerk Türkler, Öztürkler, Milliyetçi, Türkçü, Turancı, Turan Askerleri, ALLAH'ın askerleri, Turan Birliği, Panturan, Pantürk, Panturkist, Türk, Dünyası, Stratejik, CSR, SAM, Center for Strategical Researches, Araştırma, Merkezi, Türkiye, Ankara, İstanbul, Azer, Azeri, Azerbaycan, Bakü, Kazakistan, Alma-Ata, Astana, Kırgız, Bişkek, Kırgızistan, Özbekistan, Özbek, Taşkent, Türkmen, Türkmenistan, Turkmenistan, Aşxabad, Aşkabat, Ozbekistan, Kazakhstan, Uzbekistan, North, Cyprus, Kıbrıs, MHP, AKP, CHP, TURKEY, Turancılık, KKTC, Vatan, Ülke, Millet, Bayrak, Milliyet, Cumhuriyet, Respublika, Alparslan Türkeş, Atatürk, Elçibey, Bahçeli, Aytmatov, Bahtiyar Vahabzade, Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan, İsmail Gaspıralı, Gaspırinski, Nihal Atsız, Alptekin, Kürşad, Tarih, Kardeş, Xalq, Halk, Milletçi, Milliyetçi, Yürek, Ürek, Türklük, Beynelxalq, Arbitrli, Elmi, Jurnal, Nüfuzlu