35 inci MADDENİN KALKMASI NEYİ ÇÖZDÜ? - Dr. Tahir Tamer KUMKALE - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









35 inci MADDENİN KALKMASI NEYİ ÇÖZDÜ? - Dr. Tahir Tamer KUMKALE
Tarih: 16.07.2013 > Kaç kez okundu? 2290

Paylaş


Türk vatanının ve Türk'lük camiasının şan ve şerefini, dâhili ve harici her türlü tehlikelere karşı korumaktan ibaret olan vazifeni her an ifaya hazır ve amade olduğuna benim ve Büyük Milletimizin tam bir inan ve itimadımız vardır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk (1938)







35 inci madde sadece Türk Silahlı Kuvvetlerini çözdü. Ve Türk ordusunun dağılmasına giden yolda önemli mesafeler katedildi..



12.000 yıllık Ordu-Millet Türklerin Silahlı Kuvvetlerinin Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yukarıdaki değişmez emrindeki görevlerini ortadan kaldırıldı..



Cumhuriyeti kuran ve kurduğu cumhuriyeti korumak ve kollamakla görevlendirilen Türk ordusu; artık Çocuk Esirgeme Kurumu v.s. gibi sıradan bir devlet dairesi kurumuna dönüştürüldü.



TBMM’de bu kanunun değiştirileceği aylarca önceden bilinirken, medyamız bu değişikliği aynen kamuoyuna iletirken gönlüm, Türk Silahlı Kuvvetlerinin komuta kademesinden; “Biz bu durumu kabul edemeyiz. Bu şartlar altında cumhuriyeti korumamız ve birliklere komuta etmemiz mümkün değildir” şeklinde halkı bilgilendirici bir açıklama gelmesini bekledi..



Ama olmadı. Başta Genelkurmay Başkanı olmak üzere mevcut komuta kademesinden hiç bir tepki ve açıklamanın gelmemesi Ak Parti yönetiminin elini güçlendirdi. Sonunda Ergenekon, Balyoz, Casusluk ve Fuhuş Örgütü Kurma, Poyrazköy, Komutanlara suikast, 28 Şubat v.s gibi bir seri davalar ile her alanda aşağılanarak zayıflatılmak suretiyle halk nezdinde güvenirliği sorgulanır hale getirilen Türk Silahlı Kuvvetlerini bitirme operasyonu başarı ile tamamlanmış oldu.. Bu son noktanın konulmasında seslerini duyuramayan, konunun önemini ve sakıncalarını halka anlatamayan bugünkü komuta kademesi Türk Silahlı Kuvvetler tarihinde çok kötü bir konumda yer alacaklardır. Türk milleti bu komuta kadrosunu asla unutmayacaktır.



Bilindiği gibi yeni yasa ile ; Silahlı Kuvvetlerin vazifesi; Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyetini kollamak ve korumaktır" ifadesi, "Silahlı Kuvvetlerin vazifesi; yurt dışından gelecek tehdit ve tehlikelere karşı Türk vatanını savunmak, caydırıcılık sağlayacak şekilde askeri gücün muhafazasını ve güçlendirilmesini sağlamak, TBMM kararıyla yurtdışında verilen görevleri yapmak ve uluslararası barışın sağlanmasına yardımcı olmaktır" olarak değiştirilmiştir..



Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu'nda "Türk vatanını, istiklal ve Cumhuriyetini korumak için harb sanatını öğrenmek ve yapmak mükellefiyeti" şeklinde yapılan askerliğin tanımı da; "Harp sanatını öğrenmek ve yapmak mükellefiyeti." Şeklinde değiştirilmiştir.



Milli mücadele döneminde önce İngilizlerin dayatması ile padişah emri ile kurulan Kuvvay-ı İnzibatiye (Hilafet Orduları) güçlerine karşı çarpışan Kuvvay-ı Milliye birlikleri Hilafet Ordularını dağıtmış, bilahare bu ordunun kışkırtması ile ayaklanan 26 bölgedeki iç isyanları bastırmıştır. Ancak içeriye karşı güvenlik sağlandıktan sonra Yunan ordusuna karşı düzenli ordu ile karşı konulabilmiştir.



Cumhuriyet döneminde Türk ordusu; sadece 1952’de BM emrinde Korede 1 tugay kadar kuvvetle, 1974’de Kıbrıs’ta bir kolordu kadar kuvvetle konvansiyonel silahlarıyla klasik muharebeye iştirak etmiştir. Fakat Türk Silahlı Kuvvetlerinin tamamı 1925 Şeyh Sait İsyanından başlayarak günümüze kadar pek çok kez Asimetrik Savaş olarak adlandırdığımız İç Güvenlik Harekatına iştirak etmiştir. Dış destekle etnik ve dini amaçlı bölücü ayaklanmalar daima ordu gücü ile bastırılmış ve ülke topraklarının bütünlüğü muhafaza edilmiştir.



1978’de Doğu ve Güneydoğu Anadoluda Büyük Kürdistan kurmak amacıyla ayaklanan PKK Örgütüne karşı mücadelede Türk Ordusu binlerce şehit ve gazi vermiştir.. Ordu bu savaşa karşı yeniden teşkilatlandırılmış ve konuşlandırılmıştır. Bu savaşa göre teçhiz edilip eğitimi de buna göre plânlanmıştır. Sonunda asimetrik savaşı dünyada en iyi yapan en tecrübeli ordu konumuna gelinmiştir.



Edirne’de konuşlu Mekanize Tugay emir aldıktan sonra 6 saat içinde iç güvenlik taburları halinde teşkilatlanıp şehirlerarası otobüslerle Şırnak veya Kuzey Irak’taki operasyon bölgesine hareket edebiliyordu.. Operasyona katıldıktan sonra tekrar sınır bekçiliği görevi için Edirneye geri dönüyor ve müteakip göreve kadar hem klasik ve hemde iç güvenlik operasyonlarına yönelik hazırlık eğitimini birlikte icra edebiliyordu. Türk ordusu; iç güvenlik harekatına hazırlanırken kendisi ile birlikte yerel korucu teşkilatı ile özel polis birliklerini de eğitip onların harekatını kontrol ve koordine ediyordu. (1)(2)



PKK terör örgütü henüz bütün silahlı gücünü muhafaza ederken ve tehdit devam ediyorken Türk Silahlı Kuvvetlerinin iç tehdite karşı ülkeyi ve insanlarını savunma görev ve sorumluluğu elinden alınmıştır.



Kanaatimce bu karar Türk tarihini hiç bilmeyen bir ekibin dayatması ile alınmıştır. Eğer tarihimiz iyi incelense idi bu büyük hata yapılmazdı. Türk milleti 12.000 yıllık bilinen yazılı tarihinde pek çok kez yıkılma tehlikesi ile karşılaşmış ve çok değişik düşmanlarla mücadele etmiştir. Tarihimizin ders almamız gereken acı bir gerçeği de şudur. Tarihimizde hiçbir Türk devleti dışarıdan gelen saldırılarla yıkılmamıştır. Türk devletleri dış tehdide karşı daima birlik ve beraberlik içinde olmuş ve kendini korumasını bilmiştir. Ne yazık ki, düşmanlarımızın en büyükleri hep içeriden çıkmıştır. Tarihteki Türk devletlerinin ortak vasfı daima kendi kendisini yıkmak olarak belirmiştir. Türklerin bu karakteri düşmanları tarafından iyi bilinmektedir. Bu zayıf noktamız küresel güçler tarafından sıkça kullanılmış ve her defasında bizi birbirimize düşürmekte başarılı olmuşlardır.



İç ve dış düşmanla ayni anda mücadelenin en başarılı örneği, kurtuluş savaşı döneminde Atatürk'ün önderliğinde verilmiştir. Yukarıda da vurguladığım gibi Gazi’nin ülke topraklarının kurtarılması ve müesses nizamın yeniden tesisi için yaptıkları kurtuluş mücadelesinde asıl tehdit, öncelikle içerden yani bizzat kendi insanlarımızdan gelmiştir. Kuvvay-ı milliyeye isyan edenler ve bastıranlar Türk'tür. Yani elde kalan ve düşmana karşı birlikte savaşması gereken en son insan gücü daha başlangıçta bu iç mücadele sırasında birbirine kırdırılmıştır.



Şimdi, Cumhuriyet dönemi iç isyanların durumu ve buna karşı ordumuzun icraatı bilinirken siz Türk ordusuna sadece dış ülkelerden gelecek tehdide karşı hazırlanma görevini verirseniz askerlik bilimini ve Anadolu gerçeğini tamamen gözardı etmiş olursunuz.



Çünkü 21 nci asrın savaşlarında artık ordular cephelerde karşı karşıya gelmiyorlar. Ülkeler içeriden bölünerek parçalanıyor, iç savaşlarla tamamen küçültülerek dışarının kolayca sömürmesine imkan hazırlanıyor. Yani günümüzün yaygın Asimetrik Savaş metotları ordunun iç ve dış tehdide karşı daima hazırlıklı olmasını dikte ettiriyor.



Oysa yeni kanun ile verilen görevden sonra Türk Silahlı Kuvvetlerinin binlerce şehit ve gazi kanı ile ve doksan yıl süre içinde elde edilen müthiş savaş tecrübesini bir kalemde silip atıyorsunuz.



Peki bunu neden yapıyorsunuz?



Çünkü, yapmağa mecbur olduğunuz için yapıyorsunuz..



Çünkü sizin 4 Haziran 2003’de TBMM’de kabul etiğiniz “Uluslararası İkiz Yasalar” bunu yapmanızı emretmektedir. Bu yasalar yürürlükte kaldığı sürece devlet eliyle desteklenen anarşi ve terör ile bölücülük faaliyetlerinin etki alanından kurtulamamız mümkün değildir.



Yıllardır “Halklara Özgürlük” sloganlarıyla kan gölüne çevrilen ve amansız bir kardeş kavgasının içine sokulan ülkemizde kabul edilen bu iki yasanın ilk maddeleri; “Bütün halklar kendi kaderlerini tayin etme hakkına sahiptirler” ibaresi ile başlamaktadır.. İşte bu tek cümle dahi kanunların içeriğini ortaya koymaktadır.



Bu yasalar; ülkemizde yaşayan halklara, her türden etnik topluluklara, mezheplere, farklı toplumsal kökenlere, tarikatlara, cemaatlara ve yerel gruplara kendi statülerini özgürce tayin etme hakkı veriyor. Türkiye, bu uluslararası sözleşmelerle tanıdığı “halkların kendi kaderini tayin hakkını” ve diğer hakları uygulamaya geçirmek için gerekli düzenlemeleri yapmayı açıkça taahhüt ediyor.



Sonunda şehit kanı ile vatan yapılan Anadolu topraklarında tamamen yasal yollardan geçilerek yeni devletçikler kurulması kaçınılmaz olacaktır. Bugün PKK ve lideri Abdullah Öcalan’ın İkizYasalar gereği talep ettiği Kürdistan gibi diğer etnik ve dini unsurlarda sırası geldikçe kanuni yollardan taleplerini dillendireceklerdir.. O zaman böyle taleplere karşı 90 yıl başarı ile görev yapmış askeriniz olmayacaktır. Ve böyle BOP haritasında gösterilen bölünmüş Türkiye haritası gerçek olacaktır.



İşin buraya kadar özetlediğim kısmı kağıt üzerinde olan kısmıdır. İşin aslı ve özü asla orduyu bu duruma düşürenlerin düşündüğü gibi değildir.



Çünkü, siz isteseniz de istemeseniz de Türk milleti kurulduğu günden beri Ordu-Millet’tir. Piyasada bunun ne anlama geldiğini anlatan binlerce eser vardır. Ordu- Millet kolay olunmamıştır. Birkaç kişinin gece yarısı kaldırdığı parmaklarla çıkardığı kanunlarla Ordu-Milleti yok edemezsiniz.



Peki ne yaparsınız? Sadece Ordu-Millet birlikteliğini güçlendirirsiniz.



Şurası unutulmamalıdır. Darbeler daima hukuk dışıdır. Ve darbeciler mevcut hiç bir yasa maddesine dayanarak darbe yapmazlar. Çünkü her darbenin, darbeyi yapanın karakterini yansıttığı özel hukuku vardır. 35 inci maddenin olup olmaması konusunun darbe yapılıp yapılmaması ile hiç bir bağlantısı yoktur.



Görülen o ki, bu maddenin değiştirilmesinden güdülen amaç ordunun darbe yapmasının önlenmesi değildir. Bu örtü altında orduyu devre dışı bırakarak Türkiye’nin içeriden bölünmesinin yollarını kolaylaştırmaktır. Bunu anlamak için çok zeki ve donanımlı olmaya gerek yoktur. Görünen köy kılavuz istememektedir.



Ben kağıt üzerinde Türk ordusunu etkisizleştirerek güçsüz bir ordu haline dönüştürülmesi çabalarının başarılı olamayacağını değerlendiriyorum. Türk halkının kendi evlatlarının oluşturduğu ordusuna sahip çıkacağına ve bu orduyu etkisizleştirmek için uğraşanlara demokratik yollardan en iyi cevabı sandıkta vereceğine inanıyorum.



Sonuç olarak;



35 nci maddenin değiştirilerek Türk Silahlı Kuvvetlerinin görev alanının değiştirilmesi konusunda Türk Silahlı Kuvvetleri komuta kademesinden hiç bir tepkinin gelmediği ve bundan sonra da gelmeyeceği anlaşılmaktadır. Bu durumda bizim emekli subaylar olarak durumdan vazife çıkarmamız kaçınılmazdır.



Bizlerin Ordu-Millet Türklerin yetişmiş bir ferdi olarak Türk milletini aydınlatmak ve halkı bilgilendirmek gibi önemli bir görevimiz vardır. Burada TESUD ( Türkiye Emekli Subaylar Derneği) başta olmak üzere bütün devrelerin vakıf ve sandıklarına görev düşmektedir.



Türk Ordusu; hükümetlerin değil, milletin ordusudur. Ordunun gerçek temsilcisi olan Türk halkına doğrudan her platformu deneyerek ulaşmamız ve onları bilgilendirerek ordusuna sahip çıkmasını istememiz gerekmektedir.



Dünyanın en kritik bölgesi olan Ortadoğuda Türkiye Cumhuriyetinin ayakta kalabilmesi için güçlü bir orduya ihtiyacı vardır. Şurası asla unutulmamalıdır.



MİLLETLERİN ÖMRÜ, ORDULARININ ÖMRÜ KADARDIR..



(1) Dr. Tahir Tamer Kumkale’nin Eti Yayınları, Asimetrik Savaş Kitabı, Üçüncü Bölüm: İç Tehdit Karşısında Türkiye, SS.271-321



(2) Dr. Tahir Tamer Kumkale’nin Eti Yayınları, Asimetrik Savaş Kitabı,Dördüncü Bölüm:Asimetrik Savaşın Panzehiri Ordu-Millet Türkler ve Neden Türk Askeri, SS.325-371