EMPERYALİSTLER YARGILANMADIKÇA… - Yrd. Doç. Dr. Abbas KARAAĞAÇLI - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









EMPERYALİSTLER YARGILANMADIKÇA… - Yrd. Doç. Dr. Abbas KARAAĞAÇLI
Tarih: 16.12.2012 > Kaç kez okundu? 2672

Paylaş


Değerli okuyucularım! Yaşadığımız çağda insanlık, büyük sömürgeci devletlerin çıkarları doğrultusunda çıkardıkları pek çok uluslararası, bölgesel ve yerel ölçektete, savaş, çatışma, kriz ve kaosa şahit olmuştur. Uluslararası camiada adalet ve eşitlik ilkelerine dayanan ve evrensel insani değerlerden beslenen uluslararası üst bir kuruluş, mahkeme veya benzer bir yargı organı bulunmamaktadır. Bu bağlamda sömürgeci ve emperyalist devletlerin tarih boyunca işledikleri bütün suçlar ve insanlığa reva gördükleri saldırı savaşlarını sorgulayan ve yapanları sanık sandalyesine oturtan bir mekanizma var olmadığından, insanlık, daima saldırgan emperyalist güçlerin saldırılarıyla karşı karşıya kalmıştır.

Özellikle 15. yüzyıldan sonraki dünya tarihi hakkında yüzeysel de olsa bilgi sahibi olan herkes, sömürgeci İngiltere’nin, Fransa’nın, Hollanda’nın, Belçika’nın, İspanya’nın, İtalya’nın, Portekiz’in ve tabi ki uluslararası emperyalizmin başını çekmekte olan ABD’nin sömürgeci faaliyetlerini bilir. Bu devletler mazlum Asya, Afrika, Orta Doğu, Orta ve Güney Amerika ve dünyamızın tamamında yaptıkları soykırımlar, savaşlar, katliamlar ve bu uygulamalar sonucunda meydana gelen yokluk, açlık, sefalet ve insanların buralarda maruz kaldıkları insanlık dışı muamelelerin hesabını vermemişlerdir.

Eğer bu sömürgeci devletler bundan önce yaptıkları soykırımların, savaşların ve katliamların hesabını vermiş olsaydılar, bugün bu denli küstahça tekrar kendi çıkarları ve menfur emelleri doğrultusunda dünyayı ateşe atamaz, beğenmedikleri yönetimleri devirmek için açıktan müdahale yapamazlardı. ABD ve yandaşlarının dünyayı istikrarsızlaştırmak doğrultusunda uygulamaya koydukları son oyunlara daha önceki yazımlarımın bazılarında değinmiştim.(1)

Başta ABD emperyalizmi olmak üzere uluslararası emperyalizmin, kendilerine yakın yönetimlerle bağımsız devletlere karşı izledikleri politikalarda ikiyüzlü, saldırgan, entrika dolu kirli oyunları hız kesmeden devam etmektedir. Emperyalizmin, uluslararası finansal ve politik önceliklerini şöyle özetleyebiliriz;

• Her ne pahasına olursa olsun, bütün dünyada hâkimiyet ve egemenlik kurmak.

• Gerektiğinde fiilen; askerleriyle, toplarıyla, tanklarıyla, savaş uçaklarıyla, bombalarıyla, kimyasal, biyolojik ve diğer akla gelmeyen insanlık karşıtı teçhizatlarıyla egemen ve bağımsız devletlere saldırarak, ülkeleri ele geçirmek.

• Doğal kaynaklar, yeraltı ve yer üstü zenginliklere sahip olan ülkelerin yönetimini tamamen kendilerine bağlamak ve denetimde tutmak.

• Kendi enerji ve ham madde ihtiyaçlarını karşılamaları karşısında engel olarak gördükleri yönetimleri yıpratarak etkisiz hale getirmek ve devirmek.

• Denetimlerine alamadıkları bağımsız ve egemen devletlerin yönetimlerine siyasi, ekonomik ve kültürel baskı uygulayarak onları zayıflatmak.

• Uluslararası kültür ve iletişim araçlarını devreye sokarak, beğenmedikleri ve hâkimiyet altına alamadıkları yönetimleri, dünya kamuoyu nezdinde baskıcı, tutucu, diktatör vb. yaftalarla tecrit etmek.

• Uluslararası kuruluşlardaki etkilerini kullanarak, saldırılarına meşruluk kazandırmak: Uluslararası müdahale, uluslararası barış gücü vb. kulağa hoş gelen ve böylece emperyalist ve sömürgeci planları perdeleyerek yasa dışı müdahalelerine uygun bir zemin hazırlamak.

• Bölgesel çatışmalar ve iç savaşlar çıkararak halkların; demokrasi ve özgürlük taleplerini kendi menfaatleri doğrultusunda yönlendirerek, komşu devletlerin bağımlı yöneticilerini daha da baskı altında tutmak.

• Söz konusu ortamı bahane göstererek, kriz bölgelerine yakın coğrafyalarındaki satılmış liderler vasıtasıyla sürekli olarak ülkelerin milli çıkarlarına fayda sağlamayacak, silah ve savaş teçhizatı satmak.

• Kendi yarattıkları istikrarsızlığı ve krizleri bahane göstererek stratejik konumdaki bölgelere askeri yığınak yapmak, yeni askeri üstler ve havaalanları kurmak.

Aynı temelsiz iddialara dayanarak, sözüm ona uluslararası enerji güvenliğini sağlamak ve sözde terörle mücadele etme bahanesiyle; emperyalist devletler üstün teknolojilerle donatılmış savaş gemilerini, nükleer başlık taşıyan denizaltıları, uçaksavar gemilerini bölgelere sevk etme gibi uygulamalarla hegemonyalarını pekiştirmeye çalışmaktadırlar. Aynı şekilde bu devletler bütün uluslararası kuralları ve evrensel insan hakları ölçütlerini yok sayarak, ülkelerin; ulusal, milli, dini, ahlaki vb. değerlerine küstahça saygısızlık yaparak, kirli emellerine ulaşmaya devam etmektedirler.

Yukarıda kısaca değindiğim bu kirli oyunlar, saldırgan savaşlar ve emperyalistlerin planlarını daha iyi anlamak için son elli yılda çıkardıkları savaşlara bir göz atalım…

ABD’nin desteğiyle 1960’larda bağımsız ve egemen Küba’ya Domuzlar Körfezi’nde saldıran karşı devrimcilerin girişimleri Küba halkının devrimlerine ve ülkelerine sahip çıkmalarıyla başarıya ulaşmadıysa da o günden günümüze dek , Küba devleti ve halkı ABD’nin baskı ve ambargolarına maruz kalmıştır. Önce Fransa daha sonra ABD’nin işgaline uğrayan Küba, yüz binlerce ölü, milyonlarca yaralı vererek onur ve bağımsızlıklarını korumak isterken; emperyalistler, özellikle ABD, B52 bombardıman savaş uçaklarıyla yerle bir edilen Vietnam ve bağımsızlık savaşı veren Kore halkına karşı uluslararası bir saldırı gerçekleştirerek ülkeyi denetimleri altına almayı hedeflemişlerdir. Ülkemizle asla bir sorunu olmayan ve olması düşülmeyen, buna rağmen NATO’ya üye yapma vaadiyle kandırılarak, Mehmetçiklerimizi Kore halkının bağımsızlık ve onur savaşına karşı yıllarca sürecek bir savaşa sürüklemişlerdir. Güney ve Orta Amerika’da; Ekvador, Guatemala, Meksika ve diğer pek çok ülkede devrimci ve bağımsız yönetimleri devirmek için savaşlar çıkartan, bağımsızlığın sembolü olan çok uluslu şirketlere savaş açan Şili ulusal kahramanı Salvador Alende’yi askeri bir darbe ile devirerek, yerine faşist General Agostino Pinoşe’yi getiren, Güney Afrika’da apartheid politikasına destek veren ve Nikaragua’da, devrimci Sandenista yönetimine karşı baskı ve ambargo uygulayan da yine ABD emperyalizmidir. Buna Filipinler, Çin, Laos, Kamboçya ve diğer ülkelerde müdahalelerde bulunmak. Afrika’da, başta Dr. Agostino Neto yönetimindeki devrimci Angola yönetimi, Etiyopya’da Mencsto Hayla Maryam yönetimi, Kongo’da Patrice Lumumba, Gana’da Kuvami Nokreme, Tanzanya’da Julius Niyerere vb. egemen, bağımsız ve devrimci yönetimleri devirmek amacıyla iç savaşlar çıkartmak vb. onlarca örnek daha eklenebilir.

Emperyalistlerin kirli dosyalarına, yaşlı, köhnemiş, dişleri dökülmüş buna rağmen sömürgeci emelleri ve hedeflerinden vazgeçmeyen dönemin en saldırgan sömürgeci devleti olan İngiltere`nin yüzyıllarca Hindistan`ı sömürmesi milyonlarca Hintliyi katliam etmesi, Orta Doğuda petrolün bulunmasıyla birlikte Orta Doğu halklarına reva gördüğü sömürge, baskı ve şiddet politikaları asla insanlık hafızasından silinmeyecektir. Yine İngiltere ile birlikte Fransa`nın Afrika`yı sömürgeleştirme aşamasında on milyonlarca Afrikalıyı katlettikleri halen insanların hafızasında tazeliğini korumaktadır. Cezayir bağımsızlık devrimi sırasında Fransa lejyoner askerleri milyonlarca masum Cezayirliyi katlettikleri ve bağımsızlık için savaşan Cezayirlilere uyguladıkları şiddet ve baskı insanlık tarihinin karanlık sayfalarından birini oluşturmaktadır.

Günümüzde, aynı politikalar doğrultusunda bağımsız bir politika izleyerek, çok uluslu şirketlerinin karşısına dikilen Venezüella’nın efsanevi lideri Hugo Chavez’e karşı topyekun bir karalama ve propaganda savaşı yürüterek onu yıpratmaya çalışmak, aynı yöntemlerle Bolivya’nın bağımsız devlet başkanı Evo Moralez’i ve diğer bağımsız yönetimleri hedef tahtasına oturtarak ambargolar ve baskılarla yıpratmaya çalışmak, on binlerce askeri, yüzlerce savaş gemisiyle bağımsızlığını sürdürmeye çalışan Kuzey Kore sahillerinde deniz tatbikatları ve manevralar yaparak ülkeyi tahrik etmek, egemenliğini ihlal ederek vahi suçlamalarla dünya kamuoyunda karalamaya çalışmak, 30 yıldan beri her türlü ekonomik, askeri ve siyasi ambargoya maruz kalarak egemenliğini sürdüren İran’ı köşeye sıkıştırmak, istikrarsızlaştırmak ve teknolojik ilerlemesini engellemek, Siyonist İsrail karşısındaki cephenin en temel taşlarından biri konumunda olan Suriye’yi istikrarsızlaştırıp iç savaşa sürükleyerek parçalayıp, küçük devletler oluşturarak İsrail’in güvenliğini sağlamak vb. olaylar da bu örneklere eklenmelidir.

Konuyu daha iyi idrak etmek için bu politikalar ışığında bölgemizi yakından ilgilendiren krizlerin yaşandığı doğrudan veya dolaylı şekilde saldırılara maruz kalan ve önemli sorunlar yaşamalarına rağmen, bağımsızlıklarını sürdürmeye gayret eden yönetimler, maruz kaldıkları emperyalizmin hedef, işgal veya baskısı altında bulunan ülkelerin bir kaçının durumuna teker teker göz atmak gerekiyor.

Irak: ABD kendilerinin yaratarak ve besleyerek Irak halkının ve komşularının başına musallat ettikleri diktatör Saddam HÜSEYİN denetimlerinden çıkınca, onu devirmek amacıyla işgal ettikleri Irak’ı önce son model savaş uçakları ve füzeleriyle taş taş üstünde bırakmayacak biçimde tahrip etmişlerdir. Daha sonra masum Irak vatandaşlarını yaşlı, çocuk, kadın demeden katlettikleri, etnik ve dinsel ayrımcılığı teşvik ederek ülkeyi fiilen 3’e böldükleri, başta ülkenin kuzeyi olmak üzere ülkenin çeşitli bölgelerinde askeri üsler kurdukları, savaş harcamalarını bahane ederek ve tazminat olarak ülkenin zengin yer altı kaynakları ve özellikle petrolünü uzun vadeli anlaşmalarla kendilerine bağladıkları birer gerçektir.

Ebu Gureyp Hapishanesi başta olmak üzere, çeşitli hapishanelerde işgalci askerler, Iraklı tutsaklara; cinsel tacizde bulunarak, işkence ve kötü muamele ederek, onları aşağılayarak ve horlayarak halkın direnişini kırmaya çalışmışlardır. Nihayet uluslararası kamuoyunun baskısı ve Irak içerisinde verdikleri zayiatlarla Amerikan halkının tepkisi, bütün Batı’nın maruz kaldığı uluslararası ekonomik kriz ve nihayet ülkede tam olarak hâkimiyet kurmada yaşadıkları önemli handikaplar sonucunda ABD’li askerlerin önemli bir kısmı ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştır.

İşgalci askerlerin ülkeyi terk etmesiyle birlikte terör ve istikrarsızlığın kaynağı olan ABD’li özel güvenlik şirketleri ve paralı askerler buradaki varlıklarını halen sürdürmektedirler. Bugün buradaki nispi olarak sağlanan güven ortamı da bozulmuş, halklar arasındaki kardeşliği bozmaya yönelik terör saldırıları hız kazanmıştır. Bu işgal ve saldırı sonucunda milyonlarca masum insanın ölmesi, milyonlarcasının mülteci durumuna düşmesi, ülkenin alt yapı ve üst yapısının tahrip edilmesi neticesinde sosyal ve ekonomik dengelerin alt üst olduğu Irak, dünyanın en istikrarsız ve en güvensiz ülkelerinin başında gelmektedir.

Gün geçmiyor ki, ABD, Suudi Arabistan, Katar ve diğer emperyalist devletlerin istihbarat örgütleri, parasal ve lojistik desteklerle beslenen El Kaideci ve Selefi terörist gruplar, ülkenin çeşitli yerlerinde masum sivil insanları hedef almasınlar ve onlarcasını şehit etmesinler. Öte yandan Batının ve İsrail’in desteğiyle ülkenin kuzeyinde oluşturulan bölgesel Kürt Yönetimi gün geçtikçe hakimiyet alanını genişleterek, uluslararası petrol şirketleriyle anlaşmalar imzalayarak gücüne güç katmakta ve bu şekilde Irak’ın toprak bütünlüğü sorgulanır bir niteliğe bürünmektedir.

Son günlerde merkezi Irak yönetimiyle, bölgesel Kürt yönetimi arasındaki hâkimiyet ve petrol gelirlerini paylaşmak hususunda yaşanan sorunlar bölgeyi potansiyel bir çatışma noktasına dönüştürmüştür. Kuşkusuz böyle bir krizin askeri çatışmaya dönüşmesi, bütün bölgeyi işin içinden çıkılmayacak uzun vadeli yıpratıcı bir savaş ortamına dönüştürecektir.

Afganistan: Dost ve kardeş ülke Afganistan, 33 yıldan beri; iç savaş, darbeler ve işgallerle karşı karşıya kalmıştır. 11 Eylül saldırısından sonra terörle mücadele etme bahanesi ve El Kaide terör örgütüne verdiği destekten dolayı Taliban yönetimini devirmek amacıyla dünyanın en gelişmiş ordusu, son model uçakları, tankları, zırhlı araçları ve diğer teknolojik savaş makineleriyle 170 bini aşkın ABD ve NATO askeri mazlum Afganistan halkına yönelik topyekun bir saldırı ve savaş gerçekleştirmiştir.

Bu savaş 2 milyondan fazla Afganistanlının ölümüne ve milyonlarcasının yaralanmasına, ülkenin alt yapı ve üst yapısının tamamen tahrip edilmesine, 5 milyondan fazla Afgan’ın mülteci durumuna düşerek komşu ülkelere sığınmalarına neden olmuştur. Kuşkusuz bu işgal sayesinde Afganistan günümüzde dünyanın en yoksul, en güvensiz ve en istikrarsız ülkesi konumundadır. ABD ve müttefikleri teröre verdiği destekten dolayı Taliban yönetimini devirmek amacıyla yüz binlerce askerle Afganistan’a saldırıp buranın altını üstüne getirmişlerdir. Bugün Afganistan’da refahtan uzak bir yaşam söz konusudur. Bunca masumun ölümüne, milyonlarca Afganistanlının yaralanmasına, ülkenin alt yapısı ve üst yapısının tahrip olup ilk çağlardaki bir yaşam seviyesine düşürülmesine yine emperyal güçler neden olmuşlardır. Verilen bunca bedele rağmen ABD, Taliban hareketiyle diyalog kapısını aralamakta, yandaşları Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi mürteci devletler kanalıyla Taliban örgütünün çeşitli kanatlarıyla müzakereler sürdürerek, Afganistan’ın duyarlı, demokratik ve irtica karşıtı kitlelerini ve kamuoyunu hayal kırıklığına sürüklemektedirler.

Birçok Afgan; “Madem sonunda Taliban’la diyaloğa girilecekti, onlarla anlaşılacaktı, bu kadar Afgan masum vatandaşı neden öldü? Neden ülkeniz tahrip edildi?1 diye kendi kendilerine sormaya başlamışlardır. Afganistan bütün yeraltı ve yer üstü zenginliklerine rağmen günümüzde dünyanın en yoksul, en istikrarsız ülkelerinden biri konumunda olup, yolsuzluğun üst seviyelerde olduğu ve devlet idaresinin istikrar ve güvenliği sağlamakta en yetersiz kaldığı ülkelerin başında gelmektedir. ABD ve NATO’nun Afganistan’ı işgali bu ülkeye yıkım, ölüm, istikrarsızlık, kaos ve çözülmesi mümkün olamayan sorunlardan başka bir şey getirmemiştir.

Devamlı olarak ABD ve NATO insansız hava araçları ve savaş uçaklarından atılan bombalarla Afganistan ve Pakistan’da masum köylüler hedef alarak öldürmekte, köyleri tahrip etmektedir. Böyle saldırılar birkaç gün kamuoyunu meşgul edip, Afganlı ve Pakistanlı yöneticilerin birkaç kınama mesajı yayınlaması ardından yeni saldırılar yapılıncaya kadar unutulmaktadır. Şuana kadar yüzlerce kez yapılan bu saldırılar hakkında hiçbir soruşturma yapılmamıştır. Hakeza savaş ortamının stresi, kişisel sorunlar sonucunda ABD’li askerlerin yaşadığı psikolojik sorunların neticesinde masum Afgan köylülerine karşı giriştikleri nedensiz katliamlarda da binlerce sivil insanın vahşice öldürülmesi karşısındahiçbir soruşturmadan sonuç alınmamıştır.

Öte yandan merkezi hükümetin zafiyeti sonucunda özellikle ülkenin güney ve doğu bölgelerinde kimi kent ve yerleşim biriminde hâkimiyeti ellerinde bulunduran Talibancılar ise dönem dönem halka ve özellikle kadınlara ve kızlara uyguladıkları insanlık dışı şiddet ve muamele insanlığın vicdanını sızlatmasına rağmen, yapanların yanına kar kalmakta, o bölgelerde halkın korkuya mahkûm edilerek sinmelerine ve çaresiz kalmalarına neden olmaktadır. Böylece Afgan halkı ABD ve NATO baskısı ve zulmüyle Taliban militanlarının şiddeti arasında sıkışıp kalmıştır.

İran: ABD’nin ve Batı’nın hedefinde olan bir diğer ülke ise İran’dır. Bildiğimiz gibi İran 1979 İslam Devrimi’ne kadar batı ekseninde olan bir ülke konumunda idi. Devrimden sonra hızlı bir şekilde batıdan uzaklaşarak bağımsız bir dış politika izlemeye başlayan bu ülke o tarihten itibaren batının ve özellikle ABD’nin hedefi haline gelmiştir. 1980 – 1988 yılları arasında ülke batı desteğini alan Irak diktatörü Saddam Hüseyin’in saldırısına uğramış, büyük maddi kayba ve insan kaybına uğramıştır. 30 yıldan beri ABD ve yandaşları İran’a karşı her türlü siyasi, iktisadi, askeri, kültürel ve bütün sahalarda ambargo uygulamalarına rağmen ülke, bu saldırılarla daha da güçlenerek bağımsızlığını ve egemenliğini pekiştirmiştir. Kuşkusuz ambargolar, özellikle ülkenin petrol satışına konulan ambargolar ekonomiyi olumsuz yönde etkilemiş, böylece halkın günlük yaşamı dahi çok olumsuz yönde etkilenmiştir.

ABD yönetiminin uyguladığı ekonomik ambargolar çerçevesinde hiçbir yabancı devlet ve yabancı şirket İran’da 20 milyon doları aşan yatırım yapamamaktadır. Bu ise ülke ekonomisinin temelini oluşturan petrol ve doğal gaz sanayisine büyük zarar vermektedir. Bu şekilde günümüz teknolojik sistemlerinden uzak olan petrol ve gaz sanayisi doğrudan etkilenmiş, üretim düşmüştür. İran Fars körfezindeki bazı petrol sahalarını Katar, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan ile paylaşmaktadır. Söz konusu ülkeler çok uluslu şirketlerin yardımlarıyla çok gelişmiş teknolojik petrol çıkartma yöntemlerini kullanarak, İran’la olan ortak petrol sahaların da İran’ın payına düşen kaynakları da çıkartarak dünya pazarlarına satmaktadırlar. Bu ise İran’a büyük ekonomik zarar vermektedir.

Üstelik İran kendi gayreti ile çıkardığı petrol ve gazını da BM ambargoları sayesinde dünya pazarlarına satmakta zorlanmaktadır. Sattığı paranın ülkeye transferinde büyük sorunlar yaşayan İran, ekonomik olarak çökertilmek istenmektedir. İran’ın barışçıl nükleer faaliyetlerini de bu çerçevede ele almak gerekmektedir. Bu ülke, Uluslararası Atom Enerjisi(2) Kurumu ile işbirliği yapması, NPT(3) ve diğer ek protokolleri imzalaması ajansın denetimcilerinin nükleer tesislerini denetlemeye izin vermesi, Batı devletlerinin oluşturduğu 5+1 grubuyla müzakereleri sürdürmesi, ülkemizin ve Brezilya’nın aracılığıyla öngörülen fakat Batının müdahalesiyle yarım kalan Nükleer Takas Anlaşması’nı onaylaması vb. pek çok olumlu adım atmasına rağmen sürekli nükleer silah üretmekle suçlanmakta ve bu vesileyle ekonomisini felç edecek ambargolarla karşı karşıya kalmaktadır.

Oysa ki IEAE üye olman NPT ve benzer anlaşmaları imzalamayan 200’den fazla nükleer bombayı nükleer cephaneliklerinde tuttuğunu açıklamaktan çekinmeyen İsrail, asla bu hususta eleştirilmeyen, sorgulanmayan bir ülkedir ve herhangi bir baskı ve ambargoyla karşı kaşıya kalmamaktadır. O İsrail ki Irak’ın ve Suriye’nin nükleer enerji tesislerine terörist saldırı yapmış, Gazze ve Lübnan halkına karşı düşük yoğunluktaki nükleer bombaları kullanmaktan çekinmemiş, temelsiz bahanelerle Sudan’ın sanayi tesislerini ve ilaç fabrikalarını bombalayarak tahrip etmiştir. İran asla uluslararası baskılara boyun eğmemiş, siyasal inzivadan ve tecritten kurtulmak için çabalarını sürdürmüştür. Bu yazın sonunda, yüzün üzerinde cumhurbaşkanı ve devlet başkanı düzeyinde toplam 140 ülkenin temsilcisinin katıldığı uluslararası bağlantısızlar hareketinin 17’nci zirve toplantısını Tahran’da başarıyla gerçekleştirmiş, 4 yıllığına da bu uluslararası teşkilatın başkanlığına seçilerek ABD ve yandaşlarının uyguladığı tecrit politikalarını geçersiz kılmıştır.

Suriye: Suriye’de ise uluslararası emperyalizmin öncülüğünde sürdürülen istikrarsızlaştırma ve ülkeyi iç savaş ve kaosa sürükleme politikası Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri’nin kirli Petro dolarları, başka ülkelerin desteğini de alan El Kaideci, Selefi ve diğer terörist grupların öncülüğünde son şiddetiyle devam etmektedir. Önümüzde ki dönemde bu çatışmaların hangi gelişmeleri beraberinde getireceğini hep beraber göreceğiz; yalnız kesin kanaatim şudur ki, eğer mevcut Suriye yönetimi yıkılırsa Orta Doğu’yu ve bütün bölgeyi kapsayacak uzun bir mezhepsel ve etnik savaşın ateşi bütün bölgeyi içine alacak şekilde alevlenecektir.

Suriye’nin parçalanması ABD, yandaşları ve özellikle İsrail’i memnun edecekken bu parçalanma başta ülkemiz olmak üzere bütün bölgeyi olumsuz yönde etkileyecektir. Irak’ın işgali ve bölünmesi olumsuz yönde bütün bölgeyi etkilemişken, Suriye ve ardından Lübnan’da yaşanacak olan etnik, dinsel ve mezhepsel çatışmalar bütün bölgeyi kamplar ve kutuplar haline dönüştürerek, İsrail saldırganlığı karşısında kullanılması gereken potansiyel güçleri birbirleriyle karşı karşıya getirerek onların zayıflamalarına ve hatta ortadan kalkmalarına neden olacaktır.

Basına yansıyan haberlere göre geçtiğimiz hafta Fransa ve İngiltere ordularına mensup özel kuvvetler Arnavutluk’taki bir askeri tatbikatta Suriye’yi işgal manevrası gerçekleştirmişlerdir. Yine basına sızan haberlere göre karanlıklar kraliçesi ABD’nin dış işleri bakanı Hillary CLINTON, ülkesinin Suriye’de terörist saldırılar gerçekleştirmek için terör örgütü El KAİDE’ye 45 milyon dolar yardımda bulunduğunu açıklamıştır.(4)

Yukarıda değindiğim gibi ABD’nin Afganistan’da sözde terörle mücadelede samimi olmadığını ve en yetkili ağızdan El KAİDE’ye yüksek miktarlarda yardımda bulunduklarını açıklaması Suriye’de hangi karanlık senaryoların emperyalistler tarafından sahnelendiğinin bariz göstergesidir. Kaldı ki ABD emperyalizminin uşaklığını ve köleliğini yönetim politikası haline dönüştüren dünyamızın en çağdışı iktidarları olan Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve benzer satılmışlar, yüz milyonlarca dolar parasal, askeri ve lojistik desteği zaten Suriye ‘deki Selefi ve El KAİDECİ terörist guruplara aleni biçimde yapmaktadırlar.

Sonuç

Görüldüğü gibi uluslararası emperyalizm bütün araç, gereç, imkân, potansiyel ve gücüyle; egemen, bağımsız, onurlu, müstakil, devrimci ve antiemperyalist yönetimleri zayıflatmaya, bertaraf etmeye ve nihayetinde onları kaosa, iç savaşa etnik ve dinsel çatışmaya sokarak istikrarsızlaştırıp, devirmeyi hedeflemektedir. Bu hedefe ulaşmak için yasal ve yasa dışı, gizli veya aleni, her türlü yöntem, plan ve projeyi uygulamaya koyarak darbeler, suikastlar, katliamlar, doğrudan müdahaleler, entrikalar, bombardımanlar, karşı devrimcilere ve teröristlere maddi, manevi ve her türlü silah, cephanelik, lojistik ve haberleşme desteği sağlamakta, bunu yaparken de bölgede emrinde bulunan diktatör, faşist, satılmış, çağ dışı yönetimleri kullanmaktadır.

Örneğin, ABD, Kuzey Kore limanları ve karasularının dibinde askeri tatbikatlar yaparak, o ülkeyi tahrik ederken ekonomik ambargolarla köşeye sıkıştırmaya gayret etmektedir. Buna rağmen Kuzey Kore yönetimi varlığını dimdik ayakta durarak sürdürmekte ve deyim yerindeyse emperyalistlerin planlarını boşa çıkartmaktadır. ABD Venezüella’da silahlı çeteleri destekleyip dünya kamuoyunda Hugo Chavez’i bir diktatör gibi lanse etmeye gayret etmektedir. Bu beyhude çabalar sonuç getirmeyor olacak ki Venezüella halkı daha bir ay önce ki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde büyük çoğunlukla Chavez’i desteklemiş ve ülkeyi yönetmesi için onayını bildirmiştir.

Emperyalist senaryolar boşa çıkmıştır. ABD 30 yıldır ortaya koyduğu bütün çabalarına rağmen, İran yönetimini dize getirmeye gücü yetmeyince, İsrailli ajanlar eliyle İran’a komşu bazı ülkelerin topraklarını kullanarak, İran’ın nükleer programını kesintiye uğratmak amacıyla, İranlı nükleer bilim adamlarına suikastlar düzenlemekte, başta “Iskaks Net” gibi virüsleri “Siber” savaş kanallarını kullanarak İran’ın nükleer faaliyetlerini sabote etmektedir. İnsansız savaş araçları vesilesiyle casusluk faaliyetlerini sürdürmektedir.

İran ise bütün ambargolara rağmen başta barışçıl nükleer faaliyetler olmak üzere her sahada ilerlemeye devam etmektedir. Örneğin; geçen sene İran devrim muhafızları ABD’nin üstün teknolojilerle donatılmış, casusluk amacıyla kullanılan insansız hava aracının (R Q 170) beynine girerek bir askeri üste indirmiş, ABD’nin bütün baskısına rağmen uçağa el koymuştur. Geçen hafta ise aynı seriden “ISKN-IYGN” model bir casusluk hava aracına ele koyarak, ABD’yi zor durumda bırakmıştır.

ABD, İran yönetimini zayıflatmak amacıyla ülkede kaos ve çatışma yaratmak amacıyla etnik ve dinsel grupları desteklemektedir. Böylece kardeş Suriye, Irak ve Afganistan’da olduğu gibi kardeş kavgası çıkartmak niyetindedir. İran halkı ve yönetiminin bu girişimler karşısında da ABD’nin planlarını boşa çıkaracaktır. Nitekim İran’ın güneydoğu bölgesinde terörist eylemleri yapan ABD ve Suudi destekli terörist ayrılıkçı Cundullah Hareketinin lideri Dubai’den Kırgızistan’da ki Manas hava üssüne ABD’liler ile görüşmek için giderken, İran hava kuvvetlerince yakalanmış, ülkeye getirilerek sorgulanmış, ABD, Suudi Arabistan ve diğer ülkelerin İran’ı parçalamak amacıyla yaptıkları eylemleri İran televizyonundan açıklamıştır. Geçen hafta ise İran’ın güneybatı illerinden Arap azınlığın yaşadığı petrol bölgesi Huzistan’da terörist eylemler yapan ve daha büyük eylemleri planlayan komşu bir devlet kaynaklı terörist grup yakalanmıştır.

ABD ve yandaşlarına, özellikle İsrail’e, bir darbe de bu hafta Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’ndan gelmiştir. ABD-İsrail lobisinin bütün çabalarına rağmen, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda azımsanmayacak rekor bir sayı olan 133 ülke, Filistin’in gözlemci statüsüyle Birleşmiş Milletlere üye olarak atanmasına oy kullandılar. Bu üyelik ne kadar yetersiz ise ve Filistin mücadelesinin bağımsız, egemen başkenti Kudüs’ün tam bağımsız üye olarak BM ve bütün uluslararası ortamda yerini almasına kadar sürmesi gerekiyorsa da ABD ve yandaşları için büyük bir yenilgi sayılmaktadır.

Filistin davasının haklılığı ve Filistin halkının hakkaniyetinin tanınması yasa dışı İsrail Devleti’nin Filistinlilere karşı uyguladığı baskı ve terör yönetiminin dünya kamuoyuna yansımasında ABD güdümünde bulunan uluslararası medya büyük çaba harcamaktadır. Buna rağmen İsrail devletinin uyguladığı şiddet ve terör politikası bağımsız kaynaklar ve kanalların yardımıyla dünya kamuoyuna duyurulmaya çalışılmaktadır. ABD, İsrail, Suudi Arabistan, Katar ve diğer satılmış Arap yönetimlerine rağmen Gazze’de Hamas yönetimi, Lübnan’da Şeyh Hasan Nasrullah yönetimindeki Hizbullah, yine Gazze’de Ramazan Salih yönetiminde ki İslam-i Cihat vb. direniş kuvvetleri varlıklarını sürdürmekte ve günden güne güçlenmektedirler.

Açıkçası bütün bölgeyi hâkimiyetine geçirmeyi planlayan ABD ve batılı emperyalist devletler, karşılarında duran bütün güçler ve yönetimleri yıkmayı hedeflemişlerdir. Bu kirli savaşta ABD’nin yanında yer alan, hatta bütün imkân ve olanaklarıyla ABD’nin emrinde çalışan devletler vardır. Siyonist İsrail Devleti’nin güvenliğine ve büyük İsrail Devleti’nin kurulmasına yönelik olan bu kirli savaşta ABD’nin en büyük destekçilerinin başında Suudi Arabistan’da yönetimde bulunan Al-Suud ailesi, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Ürdün, Fas, Kuveyt, Umman ve diğer kralcıklar ve emircikler yer almaktadırlar.

Bu şeytani organizasyonun hedefine ulaşmasını önlemek amacıyla diğer egemen, bağımsız devletler, güçler, örgütler, devrimciler ve insanlıktan, demokrasiden, bağımsızlıktan, onurdan, şereften ve haysiyetten yana olanlar güçlerini ve kuvvetlerini birleştirmelidirler. Kesin kanaatim şudur ki, yazımın başında da değindiğim gibi uluslararası arenada adalet ve insanlığa dayalı bir sistem oluşmadıkça ABD kendi topraklarında Kızılderililere, zencilere; Vietnam’da, Kore’de, Irak’ta, Afganistan’da, Pakistan’da ve bütün dünyada yaptığı katliamların, soygunların ve uyguladığı terörün, şiddetin; köhnemiş, dişleri dökülmüş, yaşlı bir çakal gibi halen yinede dünyanın dört bir yanında entrikalarından, kirli siyasetinden ve sömürgecilikten vazgeçmeyen İngiltere’nin, Hindistan’da, Orta Doğu’da, Çin’de Afrika’da sömürgecilik döneminde yaptıklarının; yine Fransa, İtalya, Almanya, Portekiz, İspanya, Hollanda ve diğer bütün sömürgeci devletler uluslararası bir mahkemede, Afrika, Asya ve Güney Amerika’da yerel halka, bağımsızlık yanlılarına, devrimcilere ve bütün insanlığa karşı işledikleri suçların hesabını vermedikleri sürece aynı yöntemlerle yeni sömürgecilik anlayışı çerçevesinde bütün dünyada emperyalist eylemlerini sürdüreceklerdir. İnsanlık vicdanında mahkum olmalarına rağmen bunun utancını yaşamadıkları, uyguladıkları küstahça uygulamalardan belli olmaktadır.

*Giresun Üniversitesi, İİBF Öğretim Üyesi

BİLGESAM Orta Asya Araştırmaları Enstitüsü Direktörü

Kara_agacli@yahoo.com



DİPNOTLAR

1- A) http://www.aygazete.com/Anasayfa.php?60361

B) http://www.aygazete.com/Anasayfa.php?61418

C) http://www.kafkassam-merkez.com/index.php?act=content&id=7776&id_cat=1

D) http://www.kafkassam-merkez.com/index.php?act=content&id=6503&id_cat=1



2- IAEA: Uluslararası Atom Enerji Ajansı ( International Atomic Energy Agency) Birleşmiş Milletler bünyesinde faaliyet gösteren bağımsız bilim ve teknoloji temelli bir organizasyondur. 1957 yılında kurulmuştur. Nükleer Bilim ve Teknolojinin barışçıl amaçlarla kullanılması ve planlanmasında üye ülkelere destek sağlamaktadır. Nükleer güvenlik standartları hazırlamaktadır. Bünyesindeki denetim mekanizması ile ülkelerin taahhütlerini yerine getirmesini kontrol etmektedir.

3- NPT: Nükleer Silahların yayılmasını Önleme Antlaşması, Temmuz 1968 de Amerika Birleşik Devletleri, Sovyetler Birliği ve İngiltere Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması'nı imzalarlar. Antlaşmada bulundurdukları nükleer güçleri başka devletlere nakletmeme ve başka devletlere nükleer program gelişiminde yardım sağlamama şartını getirirler. Antlaşma 1970 yılında yürürlüğe girdi. İran 1970 yılında bu antlaşmayı imzalamıştır.

4- http://www.secretsofthefed.com/surreal-clinton-pledges-45-million-in-aid-to-al-qaeda-in-syria/





Yorumlar









Aktif Ziyaretçi 37
Dün Tekil 1238
Bugün Tekil 1356
Toplam Tekil 4065563
IP 18.190.156.212






TURAN-SAM PRINTED ISSN: 1308-8041
TURAN-SAM ONLINE ISSN: 1309-4033
Journal is indexed by:





























9 Sevval 1445
Nisan 2024
P
S
P
C
Ct
P
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30


Saraylarda s remem da larda s rd m , Bin cihana de i mem u ks z T rkl m .
(H seyin Nihal ATSIZ)


Ekle kar









Anasayfa - Amaç - Hedefimiz - Mefkuremiz - Faaliyetler - Yönetim - Yasal Uyarı - İletişim

Her Hakkı Saklıdır © 2007 - 2023 TURAN-SAM : TURAN Stratejik Araştırmalar Merkezi
Sayfa 1.120 saniyede oluşturulmuştur.

TURAN-SAM rssTURAN-SAM rss
Google Sitemap

"Bu site en iyi mozilla firefox'ta 1280x960 çözünürlükte görüntülenir."

Turan Portal v1.3 | Tasarım TURAN-SAM , Kodlama Serkan Aygün

Turan Nedir?, Bilimsel Dergiler, En popüler Bilimsel Dergi, Endeksli Bilimsel Dergiler, Saygın Bilimsel Dergi, Türk Dünyasının en popüler ve en saygın Bilimsel Hakemli Dergisi, SSCI, SCI, citation index, Turan, Türk Devletleri, Türk Birligi, Türk Dünyası, Türk Cumhuriyetleri, Türki Cumhuriyetler, Özerk Türkler, Öztürkler, Milliyetçi, Türkçü, Turancı, Turan Askerleri, ALLAH'ın askerleri, Turan Birliği, Panturan, Pantürk, Panturkist, Türk, Dünyası, Stratejik, CSR, SAM, Center for Strategical Researches, Araştırma, Merkezi, Türkiye, Ankara, İstanbul, Azer, Azeri, Azerbaycan, Bakü, Kazakistan, Alma-Ata, Astana, Kırgız, Bişkek, Kırgızistan, Özbekistan, Özbek, Taşkent, Türkmen, Türkmenistan, Turkmenistan, Aşxabad, Aşkabat, Ozbekistan, Kazakhstan, Uzbekistan, North, Cyprus, Kıbrıs, MHP, AKP, CHP, TURKEY, Turancılık, KKTC, Vatan, Ülke, Millet, Bayrak, Milliyet, Cumhuriyet, Respublika, Alparslan Türkeş, Atatürk, Elçibey, Bahçeli, Aytmatov, Bahtiyar Vahabzade, Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan, İsmail Gaspıralı, Gaspırinski, Nihal Atsız, Alptekin, Kürşad, Tarih, Kardeş, Xalq, Halk, Milletçi, Milliyetçi, Yürek, Ürek, Türklük, Beynelxalq, Arbitrli, Elmi, Jurnal, Nüfuzlu