24 TEMMUZ 1923 LOZAN ANTLAŞMASI DEVLETİMİZİN TAPU SENEDİDİR - Dr. Tahir Tamer KUMKALE - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









24 TEMMUZ 1923 LOZAN ANTLAŞMASI DEVLETİMİZİN TAPU SENEDİDİR - Dr. Tahir Tamer KUMKALE
Tarih: 24.07.2012 > Kaç kez okundu? 2763

Paylaş


Lozan Antlaşması, Türk milleti aleyhine asırlardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması'yla tamamlandığı zannedilmiş büyük bir suikastin yıkılışını ifade eden bir vesikadır. Gazi Mustafa Kemâl Atatürk (1927-NUTUK)



Bugün 24 Temmuz 2012. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tapusu ve yapı harcı niteliğindeki Lozan Barış Antlaşmasının 89 uncu yıldönümünü idrak ediyoruz. Türkiyenin sanal gündeminin ağırlıklı konuları arasında olmadığından bu anlamlı günü de gerektiği şekilde değerlendiremedik.







24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Barış Antlaşması, fiilen 23 Nisan 1920’de kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin dünya devletleri tarafından resmen kabul edildiği tarihi bir belgedir. Ve bu belge geçen yüzyıl içinde imzalanan barış antlaşmaları içinde değişmeden günümüze kadar devam eden tek uluslararası yazılı uzlaşmadır.



Lozan Antlaşması; Türk milletinin “Yedi düvele” karşı canı ve kanı pahasına kazandığı muhteşem zaferin sonunda elde ettiği evrensel nitelikli sonuç belgesi olup emperyalizmin işgâli altındaki diğer dünya devletleri için emsal teşkil etmiştir.







Lozan Barış Antlaşması'nın önsözünde, devletlerin istiklal ve hâkimiyetine saygı gösterilmesi ilkesi yer almaktadır. Bu ilke, Türkiye'nin 1. Dünya Savaşı'nın galipleri ile eşit şartlar altında Lozan'da siyasi bir mücadeleye giriştiğini gösteren temel hükümdür ve Türk istiklal ve hâkimiyetinin tanınması bakımından önem arz eder.







LOZAN Antlaşması'nın en önemli işlevlerinden birisi de SEVR Antlaşması ile getirilmek istenen sömürge düzenini yırtıp atmış olmasıdır. Aslında çok az bildiğimiz SEVR Antlaşması'nın 231'den 268'e kadar olan maddeleri Osmanlı'nın nasıl tamamen esir edileceğini ve her alanda nasıl sömürüleceğini gösteren “Mâli ve İktisâdi” hükümleri içermektedir. Bu maddelerin aynen kabul ettirilmesi amacıyla Lozan'da çok önemli tartışmalar olmuştur. Türk Heyetine çok baskı yapılmıştır. Lozan'da kabul edilen maddeleri eksik bulanlar; bu iki antlaşmanın mâli hükümlerini karşılaştırdıkları zaman Lozan'ın kendisini sömürge gibi gören o zamanın süper güçlerine karşı kazanılan çok önemli bir zafer olduğunu göreceklerdir.





O zamanın sömürgeci güçlerinin bu şartları kabul ederken akıllarından geçenler ve kendi aralarına anlaştıkları konu aynen şöyle idi;







" Evet Türkler askeri ve siyasi büyük bir zafer kazanmışlardır. Fakat iktisâden sıfır durumundadırlar. Bütün güçlerini harcamışlardır. Şimdi ekonomik açıdan her şeye sıfırdan başlayacaklardır. EMEK yoktur. SERMAYE yoktur. BİLGİ yoktur. KREDİ yoktur. İNSANGÜCÜ yoktur. YOL yoktur. OKUL ve ÖĞRETMENİ yoktur. TECRÜBESİ yoktur. Bu yokları, kendiliğinden var etmesi ise fiziken mümkün değildir. Bırakalım Türkler hür ve özgür olsunlar. Ama biz onları daima ekonomik açıdan sömürmeye devam edeceğiz. Çünkü ihtiyaç duyacağı her şey bizde var. Her sahada bize muhtaçlar "



Onlar kendi açılarından haklı idiler. Fakat Mustafa Kemal gerçeğini görememişlerdir. Bugün, Türk milletine esareti layık gören ve topraklarını parçalamayı hedef alan Sevr Antlaşmasını yeniden gündeme koyarak Lozan'ı ortadan kaldırmaya çalışan küresel mimarların sinsi planları doğrultusundaki çabalar devam etmektedir.







Lozan Barış Antlaşması, Ortadoğu'da sürekli bir barış sağlayarak ve devam ettirerek dünya barışına da hizmet etmiştir. Türkiye, Lozan ile uluslararası alanda hukuki ve siyasi yönden değerini kabul ettirmiştir. Uluslararası toplumun itibarlı ve barışçı üyesi olmuştur. Lozan'daki kazanımların temelinde istiklal mücadelesinin, dökülen kanların ve emsalsiz bir azmin bulunduğu gerçeği asla unutulmamalıdır. Ve yine Lozan'dan vereceğimiz tavizlerin ülkemiz için karanlık günlerin başlaması anlamına geldiği bilinmelidir.







Lozan’ı korumak için güçlü bir orduya ihtiyacımız vardır. Oysa gugün 89 yıl önce düşman askerini Anadoludan kovarak cumhuriyeti kuran muzaffer Türk ordusunun komuta kademesi 24 Temmuz 2012’de, 68’i muvazzaf general olmak üzere 400 kadar subayın darbe iddiası ile tutuklanarak cezaevine gönderilmesinin sarsıntısını yaşamaktadır. Ordunun üst kademesinin belirlenmesi için bir hafta sonra toplanacak Yüksek Askeri Şuranın iki orgenerali de tutuklular arasındadır. Terör kurbanı şehitlerimizin sayısı her geçen gün artarken Türk halkı şaşkınlık ve hayretle bu acı tabloyu izlemektedir.



Bir diğer düşündürücü noktada, aydın olduklarını iddia eden bazı bilgi fukarası kişilerce “Lozan’ın zafer değil, aslında bir hezimet olduğu” hususunun medyada sıkça dile getirilmiş olmasıdır. Fakat bunların kafalarının ardında yatan düşüncenin (dışarıdan aldıkları talimata uygun olarak) Sevr Antlaşmasının bölünmemizi öngören maddelerini geri getirmek olduğu kolayca anlaşılmaktadır.





Küresel mihrakların ülkemizdeki paralı uşakları tarafından Lozan’ın temelini teşkil eden “Tam bağımsız üniter bir Türk devleti” yapısı bozulmaya çalışılmakta ve bağımsız Kürt devleti ile federal bir sisteme geçiş aşamasına gelindiği de açıkça dile getirilmektedir. Oysa tarihi gerçekler gösteriyor ki, Anadolu Türk beyliklerinin bir araya getirilmesi ve Osmanlı egemenliği altında Anadoluda Türk birliğinin kurulması tam üçyüzyıl sürmüştür







Gerçek Türk tarihi hakkında yeterince bilgilendirilmemiş Türk halkı ise gelişmeleri şaşkınlıkla seyretmektedir. Türk milleti, kontrol altına alınmış yandaş medyanın kendisine sunduğu yalan-yanlış bilgiler yüzünden adeta bir akıl tutulması ile karşı karşıyadır.



Türkiye’nin yeniden bölünmeye asla tahammülü yoktur. Anadolu topraklarında üniter yapı içinde merkezi hükümet tarafından yönetilmek bu coğrafyanın zorunlu kıldığı bir gerçektir. Bölge üzerindeki emperyalist küresel güçlerin çıkarlarına karşı ancak böyle güçlü bir devlet yapısı içinde karşı konulabilir. İşte bu yüzden Anayasa ile devletimizin yapısı üniter olarak tesis edilmiştir. Bugün dış güçler el birliği ile Anadolunun üniter yapısını dağıtmaya çalışırken, bizim millet olarak temel hedefimiz bu büyük üniter gücü her ne pahasına olursa olsun muhafaza etmek olmalıdır.



Küresel güçler, 4 Haziran 2003’de TBMM’de kabul edilen İkiz Yasalar’a rağmen Türkiye’nin bölünme ve parçalanmasının önündeki en büyük hukuki engel olan Lozan Antlaşmasını geçersiz kılmak var güçleri ile saldırmaktadır. ABD ve ortağı AB’nin BOP çerçevesindeki Ortadoğudaki hakimiyet çalışmaları içindeki Suriye sorunu giderek sıcak savaşa doğru ilerlemektedir. Küresel hegomanya hızla genişlemektedir.







Atatürkten sonra teslimiyetçi ve küresel güçlerin çizdiği esasları olduğu gibi uygulamaktan başka bir varlık gösteremeyen ülkemizin bugün çok yönlü ve kapsamlı milli dış politikalara ihtiyacı vardır. Yani dış politika anlayışımızda köklü düzenlemelere ihtiyaç vardır. Dış politikada başarılı olmak için içeride güçlü olmak gerekir. Milli güç unsurlarının birbiriyle işbirliği içinde çalışmasını sağlayacak siyasi güç unsurumuz zayıf olduğu sürece dış politikada başarılı sonuçlar beklenemez. Yani iç siyaset başarılı değilse, dış siyasetten başarı beklenemez.



Dünyanın merkezindeki coğrafi konumu ile Türkiye çok yönlü dış politikalar izleyebilecek bir özelliğe sahiptir. Türkiye’nin gerek jeopolitik konumu ve gerekse sahip olduğu milli güç potansiyeli bu coğrafyada kendisine dış politika açısından önemli seçenekler sunmaktadır. Çünkü Türkiye; Asya, Avrupa, Akdeniz, Karadeniz, Balkan, Kafkasya, Ortadoğu, NATO ve bir İslam ükesidir. Ayrıca Türk Cumhuriyetleri arasında yer alan bir Türk Ülkesidir.



Türkiye; bu çok yönlü, çok taraflı seçenekleri dolayısıyla bölgesinde güç dengelerini sağlayabilecek stratejik bölge hakimiyeti için aktif rol üstlenebilecek kadar güçlüdür. Türkiye’yi yönetenler bu büyük gücün farkında olmak ve dünyanın yeniden yapılandırılmasında Türkiyenin ağırlığını her platformda hissettirmek zorundadırlar.







Muhteşem bir kurtuluş mücadelesi sonunda kazandığımız uluslararası siyasi haklarımızı belgeleyen Lozan ülkemiz üzerindeki gizli emelleri bulunan küresel güçlerin önündeki en önemli engeldir. Bu tarihi belgeye sımsıkı sarıldığımız takdirde kazanımlarımızdan tek çakıl taşını dahi kaybetmeyiz. Ülkemiz üzerinde küresel mimarların kendi menfaatleri yönündeki çabalar sürdükçe biz Lozan'ı ortaya çıkarmalı ve bizi bilmeyenlerin kafalarına vurmalıyız.