LATİN AMERİKA’DA NELER OLDU? - Doç. Dr. Sait YILMAZ - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









LATİN AMERİKA’DA NELER OLDU? - Doç. Dr. Sait YILMAZ
Tarih: 08.05.2012 > Kaç kez okundu? 3927

Paylaş


Giriş

Latin Amerika, Batı yarımkürenin İspanyolca ve Portekiz¬ce konuşulan alanlarını, yani Meksika’yı, Orta ve Gü¬ney Amerika’nın büyük kesimlerini ve Batı Hint adaları¬nın bir bölümünü içerir. 15. yüzyılın sonlarında Avrupalılar bu alanları sömürgeleştirmeye başladığında, ileri derecede gelişmiş üç Kızılderili uygarlığı bulunmaktaydı. Orta Amerika’daki Mayalar ve Aztekler ile Peru’daki İnka uygarlığı ateşli silahları tanımadıkları için Avrupalılara karşı koyamadılar. Bu uygarlıkların İspanyollar tarafından yok edilmesi, dünya tarihinin en trajik olaylarındandır. 1492-1542 tarihlerinde yoğun bir İspanyol kolonileşmesi başlamış ve 300.000 İspanyol yeni dünyaya yerleşmiştir. 17. yüzyıldan itibaren ise özellikle İspanya, Portekiz ve İtalya’dan olmak üzere yaklaşık 20 milyon kişinin Avrupa’dan Orta ve Güney Amerika’ya göç etmiştir. Bugün Güney Amerika’da yaşayan yaklaşık 50 milyon kişinin kökenlerinin bu ülkelere dayandığı tahmin edilmektedir. Latin Amerika'yı arka bahçesi ilan eden ABD iki yüz yıldır kıta halklarıyla kirli yöntemlerle savaşmaktadır. ABD’nin kıta'da yaşanan yüzlerce askeri darbede doğrudan parmağı oldu . Bütün bunları gene demokrasi geliştirme ve özgürlükler adına yaptı. Latin Amerikalılar ise ABD’ye karşı kendini savunmak için ya diğer güçlerle işbirliğini denediler ya da içlerinden halk kahramanları çıkardılar. Bu makalede, Türk kamuoyu tarafından pek bilinmeyen ve hakkında nadir akademik çalışma yapılan Latin Amerika’da neler olup-bittiği üzerine odaklanacağız.

Monroe Doktrini ve Latin Amerika

ABD Cumhurbaşkanı Monroe, 2 Aralık 1823’de İspanya’nın yerini almak isteyen diğer Avrupa ülkelerinin Amerika kıta’sına müdahalesini caydırmak için iki husustan oluşan doktrinini açıkladı ; (1) Birleşik Amerika, Avrupa’nın işlerine karışmamaktadır. Avrupa’da Amerika’nın işlerine karışmamalı, uzak durmalıdır. (2) Eğer bir Avrupa devleti Amerika kıta’sına ayak basar ve sömürgecilik teşebbüsünde bulunursa, ABD bu hareketi düşmanca sayacak ve karşı duracaktır. Bunun üzerine, Avrupa devletleri Amerika kıta’sına gelmeye cesaret edemediler. 1820-1830 yılları arasında İspanyol sömürgeleri bağımsızlıklarını kazandılar. Monroe Doktrini ile Latin Amerika ABD'nin çıkar bölgesine dâhil edildi. Böylece, Meksika topraklarının üçte birinin bugün hala ABD sınırları arasında kalmasına yol açan “ABD sınırlarını Pasifik'ten Atlantik Okyanusu kıyılarına uzanan bir alana genişletme kaderiyle yükümlüdür” savı 1840'lar ve 50'ler boyunca genel kabul gördü. 19. yüzyıl boyunca ABD yönetimi çoğu kez, Monroe Doktrini’ne başvurarak Latin Amerika ülkelerine müdahalelerde bulundu; pek çok ülke defalarca işgale, darbeye, diktatörlere ve sivil savaşlara maruz kaldı. ABD’nin Amerika kıta’sındaki etkisi özel bir ilişki düzeni şeklinde ortaya çıkmıştır. 19. yüzyılın sonuna doğru ABD’nin hegemonyasında Amerika’nın birleşmesini öngören Pan-Amerikanizm fikri; ABD'nin sömürgeci bir imparatorluk kurması üzerine temellenen ve özellikle Jefferson tarafından geliştirilen bir yaklaşımdı.

20. yüzyılın başından itibaren ABD, Latin Amerika cumhuriyetlerinin iç işlerine daha müdahaleci bir tavır almaya başladı. ABD Başkanı Theodore Roosevelt yönetimi, Monroe Doktrini’nin kapsamını genişleterek, Orta ve Güney Amerika’da herhangi bir devlet toplumsal ve siyasal yapı bakımından ABD’nin güvenini kazanamayacak olursa, ABD’nin müdahale edeceğini açıkladı. Roosevelt’in Monroe Doktrini’nden çıkardığı bu netice “Roosevelt Corollary” ve bu siyasete bağlı oluşan hegemonya biçimiyse “Big stick” (Kalın sopa, zora dayalı siyasi güç) olarak anılmıştır. Kalın sopa politikasıyla ABD’nin bölgedeki varlığı perçinlenmiş; kıtaya Amerikan müdahalesi 1912’de Nikaragua, 1914’de Haiti, 1916’da Dominik Cumhuriyeti örnekleriyle sürmüştür. Bu müdahaleler daha sonra Muz Savaşları (Banana Wars) olarak anılmış ve Latin Amerika coğrafyası bu sebeplerle ABD’nin “arka bahçesi” olarak tanımlanmaya başlamıştır . Amerikan yönetimi, 1934’te Franklin D. Roosevelt’in Latin Amerika ülkeleriyle “iyi komşuluk politikası” ilan etmesinin ardından güney ülkelerine doğrudan müdahale yapmak yerine ABD yanlısı hareketlerin iktidara gelmesini destekleyen bir politika benimsemiştir.

Latin Amerika ülkeleri Birinci Dünya Savaşı’na kayıtsız kalarak ABD’yi gücendirmişlerdi. 20 ülkenin sadece 8’i Almanya’ya savaş ilan etmiş ve gene sadece Küba ve Brezilya müttefiklere aktif destek vermişti. Savaş yıllarında Latin Amerika ülkeleri hammadde satışı ile ekonomilerini geliştirdiler. Ancak, 1920’lerin ortasındaki ve sonundaki bunalım gıdayı özelleştirmenin yanlışlığını gösterdi. Bu dönemde çiftçiler umutsuz bir çabayla fiyatları yükseltmek için ekinlerini yok ederken, ekmek isyanları ve açların yürüyüşü olağan manzara haline geldi . 1920’lere gelindiğinde, Guatemala’da ABD’nin United Fruit Company şirketine “ahtapot” anlamına gelmek üzere, ‘El Pulpo’ deniliyordu. Şirketin koloni çağındaki uygulamaları çağrıştıran örgütlenmesi, uyguladığı yoğun çalışma koşulları ve çiftliklerinin faaliyet gösterdiği ülkelerdeki siyasi yapıya müdahalesi yüzünden ‘muz cumhuriyeti’ terimi ortaya çıkmıştır . ‘Muz cumhuriyeti’ deyimi, bugün “adaletsiz ve dışa bağımlı bir devlet idaresi” anlamına geliyor. Tarihteki gerçek ‘muz cumhuriyeti’ Guatemala olmuştur . İkinci Dünya Savaşı esnasında Washington, Uruguay hariç diğer tüm hükümetlerden müttefik olma desteği almış, Uruguay ise tarafsız olmayı seçmiş ve bu durum savaşın sonuna kadar devam etmişti. Bu yıllarda Latin Amerika’daki Almanlar ABD’ye gönderildi.

Soğuk Savaş Döneminde Latin Amerika

Soğuk Savaş boyunca ABD’nin korkusu komünizmin yayılması idi ve bu nedenle demokratik yollarla gelmiş olsa bile sol eğilimli ya da çıkarlarına uygun olmayan hükümetleri devirdiler. ABD, İkinci Dünya Savaşı sonrası arka bahçesi olarak gördüğü Latin Amerika’yı yeniden düzenlemek istiyordu. Bu amaçla 1947 yılında bu ülkelerle önce Rio Paktı ile “karşılıklı savunma anlaşması” yapma, bir yıl sonra da Amerikan Devletleri Örgütü’nü (OAS ) kurma yolunu seçti. Bu düzenlemeler aslında 1823’deki Monroe Doktrini’ne Soğuk Savaş içinde dönüşü temsil ediyordu. Amaç, kurulan askeri ortaklıklar vasıtası ile bu ülkelere komünizmin girmesini önlemekti. Uruguay ve Brezilya başta olmak üzere bir kaç ülke Amerikan askerlerinin ülkelerinde konuşlanmasını reddetti. 1947 yılında ABD nükleer bombardıman uçakları Uruguay üzerinde güç gösterisinde bulundu. Sonunda ülkeler askeri yardım karşılığında ABD’nin çok taraflı müdahalesini öngören 1947 Rio Anlaşmasını imzalamak zorunda kaldılar.

Soğuk Savaş döneminde güvenlik ve komünizmle mücadele ekseninde şekillenen bölgeye yönelik ABD politikaları, yine sert müdahaleleri beraberinde getirdi. Bu dönemde Latin Amerika ülkelerine neler olduğuna birkaç örnek verelim;

Bolivya’da sadece 1947-1952 arasında çoğu madenci ve tarım işçisi 30 bin kişi ABD destekli cuntalar tarafından katledildi. Cinayetlerin en önemlisi Che Guavera’nın 1967’de CIA ajanları ve Bolivya ordusu tarafından yaralıyken kurşuna dizilerek katledilmesidir.

El Salvador: Latin Amerika’nın cinayetler ülkesi olarak ün yapmıştır. 1979 yılından sonra CIA tarafından Arena partisiyle birlikte oluşturulan ölüm mangaları, toplam 70 bin kişiyi katletmiştir.

Guatemala: 1954 yılında CIA, ABD’nin United Fruit Company'ne ait toprakları millileştiren demokratik yollarla seçilmiş Başkan Jacobo Arbenz Guzmani hükümetini askeri darbe ile düşürdü. Darbe, Guatemala’da 40 yıl süren bir istikrarsızlık ve vahşet dönemi başlattı. CIA’nın organize ettiği askeri cunta ve onun takipçileri terör ve ölüm mangaları ile ülkede 30 yıl içinde askeri yönetim altında 100.000 kişi öldü .

Kolombiya: ABD şirketlerinin isteği üzerine CIA’nın Kolombiya devlet başkanı Gaitan’ı öldürmesiyle başlayan cunta ve cinayetler döneminde 300 binden fazla kişi öldürüldü. Kolombiya halkı, bugün hâlâ ABD ordusunun katliamlarıyla karşı karşıyadır.

Nikaragua: ABD’nin adamı, Latin Amerika tarihinin en kanlı diktatörlerinden Somoza’nın iktidarı 1979’da Sandinista gerillaları tarafından düşürüldü. 1985’e kadar geçen sürede Miami’de örgütlenen kontra çetelerinin saldırılarında 11 bin Nikaragualı yaşamını yitirdi.

Peru: Sadece 1980’den bu yana 30 bin kişi işkenceler ve kurşuna dizmeler yoluyla öldürülmüştür.

Şili: 1973’te general Pinochet iktidara getirildiği darbenin ilk gününde başta başkan Allende dahil olmak üzere toplam 35 binin üstünde insan işkencelerle, kurşuna dizmelerle katledildi, sakat bırakıldı.

Uruguay: ABD, 1964-1971 yılları arasında Uruguay seçimlerine el attı ve baskı politikalarını destekledi. ABD’nin Uruguay ordusu ile işbirliği neticesi; Uruguay, 1973-1985 yılları arasında askeri diktatörlüğün pençesine düştü .

1960’ların başında Başkan John F. Kennedy, Latin Amerika’yı “dünyanın en tehlikeli bölgesi” ilan etti. ABD politikalarının sonucunda bu “tehlikeli bölge”, Soğuk Savaş’ın en şiddetli hissedildiği bölgelerden biri haline geldi. 1977’de iktidara gelen Jimmy Carter’ın pasif politikalarının ardından 1981’de başkan olan Ronald Reagan, sağcı otoriter rejimlere kuvvetli desteği yeniledi. Ronald Reagan, Orta Amerika’daki reform hareketlerine karşı gizli bir savaş başlatmıştı. Reagan döneminde Orta Amerika, Nikaragua ve El Salvador'da baş gösteren ve uzun süren, kanlı iç savaşlarla sarsıldı. 1982 yılında Reagan’ın Falkland Savaşı’nda İngiltere’yi desteklemesi Nikaragua’da kontralara destek vererek Reagan’a yardım etmekte olan Arjantin’deki cuntayı gücendirdi. Arjantin istihbaratı, Honduras’ta da ABD büyükelçisi John Negroponte’nin emrinde çalışmıştı. Reagan, El Salvador ve Guatemala’daki otoriter rejimleri de destekliyordu.

Bugünkü Latin Amerika ve ABD

Sosyalist eğilimler son yılarda Latin Amerika’da yeniden canlanma dönemine girdi . 1980’lerde kendi demokrasi standardı ile sol gerilla gruplarına savaş açan Ronald Reagan’dan 20 yıl sonra Latin Amerika’ya sol hükümetler geri gelmeye başladı. Venezüella, Bolivya, Arjantin, Meksika ve Peru, sol eğilimlerin iktidara gelme şansı her zaman en çok olan ülkelerdir. Bu ülkelerde bugün ABD petrol şirketleri millileştirilirken Çin, Küba ve Venezüella ile birlikte Florida’ya 45 mil açıkta petrol aramaktadır . Latin Amerika halkları, tarihleri boyunca ABD’nin ekonomik ve siyasi politikalarından “doğrudan” etkilendiği için, bu coğrafyada “doğrudan” ABD’ye yönelik bir öfke ve sol eğilim çok güçlenmişti. Latin Amerika’nın birçok ülkesinin 1990’ların sonundan itibaren kitlesel ayaklanmalar, halk isyanları ve genel grevlere sahne olmasında, ABD politikalarına, özellikle de Washington Konsensüsü’nün serbest piyasa politikalarına karşı oluşan öfkenin büyük payı vardı. Soğuk Savaş sonrası uluslararası ortamda, ABD karşıtlığını kullanmak için, Chávez gibi popülist liderlerin eline büyük bir fırsat geçmiş oldu.

Son yıllardaki eğilim Latin Amerika ülkelerinin kendi aralarında ABD’yi dışarıda bırakarak siyasi ve ekonomik entegrasyonlarını derinleştirmeleri ve birlikte ABD’ye karşı direnmeleridir. ABD’nin hâlihazırdaki Latin Amerika politikasının iki ana unsuru vardır ; neoliberalizmi artırmak ve uyuşturucu ile mücadelede askeri yöntemleri geliştirmek. Gerçekte bu iki unsur iç içe birbirini desteklemekte ve ABD’nin bir yandan ülkelere nüfuz etme ve baskı yapma, diğer yandan istikrarsızlık için güvenlik problemleri oluşturmada koridor açmasına yaramaktadır. Bu koridorun sıklet merkezi Kolombiya’dan Orta Amerika ve Meksika’ya uzanmaktadır. 2002 yılında Venezüella’da Hugo Chavez’e karşı yapılan darbe girişimi, kıtada sadece ABD Başkanı Bush’tan destek gördü. CIA destekli darbenin arkasında ABD dışişlerinden (daha önce İran kontra olayında Kongre’yi yanıltan) Elliot Abrams vardı. ABD Ulusal Güvenlik Konseyi’nde “demokrasi, insan hakları ve uluslararası operasyonlar” direktörü olan Elliot Abrams, Amerika kıtasında Marksizmle mücadele teorisi olan ‘yarımkürecilik (hemispherism)’ teorisinin lideri idi. Abrams gibi bu işlerde ünlü olan John Negroponte 2002 yılında BM’ye elçi oldu.

Latin Amerika’da son yıllarda Venezüella’da Hugo Chavez ve Bolivya’da Evo Morales ile öne çıkan ABD politikalarına muhalefet ve anti-amerikancılık arttı. ABD düşmanları arasında Venezüella-Küba ekseni öne çıkmaktadır. Hugo Chávez, Ahmedinejat ile Tahran’da buluşmakta, Hizbullah’ı ülkeye davet etmekte, Kolombiya’daki FARC gerillalarına silah göndermektedir. Obama, iktidara geldiğinde geçmiş iktidarlardan farklı olduğunu göstermek için Amerikalılar Zirvesi’ni bekledi. ABD yönetimi, Küçük Mussolini olarak tanımladıkları Chavez’in Çin ile ilişkilerini geliştirmesini sabırla geçiştirdi . Suriye’de ölen 8.000 kişi için askeri müdahale gündeme gelirken Meksika’daki şiddet olaylarında 2006’dan beri 47.000 kişinin ölmesi ABD’de kimsenin umurunda değildir. Meksika Devlet Başkanı Felipe Calderón 22 Şubat 2011’de bir medya organına Meksika’nın uyuşturucu ile savaşına ABD’nin yeterince destek vermediği şeklinde açıklaması iki ülke arasında önemli bir kriz başlattı. Calderon’a göre Amerikalı diplomatlar ilişkilere zarar vermekte, Amerika’nın DEA, CIA ve ICE gibi federal kuruluşları ile ciddi koordinasyon problemleri yaşanmaktadır . İki ülke arasında derin bir karşılıklı güven sorunu vardır.

Latin Amerika’da Ekonomik Mücadele

1973 yılındaki petrol krizinden oldukça etkilenen Meksika’nın, 1983 yılında borçlarının faizini ödemeyi reddetmesi Latin Amerika borç krizini başlattı. Latin Amerika ülkeleri ithal ikameli sanayilerden ihracata dayalı sanayiye geçmeye başladılar. Küreselleşme tüm dünyayı sararken, 1990’larda hüküm süren Washington Konsensüsü ile Latin Amerika ülkeleri neo-liberal reformlara maruz kaldılar. 1994 yılında Miami’de yapılan ilk ‘Amerikalılar Zirvesi’ ile 2005 yılına kadar ‘Amerikalılar Serbest Ticaret Bölgesi (ALCA )’ kurulması kararlaştırıldı. ALCA, 1994 yılında ABD, Kanada ve Meksika tarafından uygulamaya geçirilen Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması’nın (NAFTA ) yaygınlaşmasını sağlayacaktı. NAFTA’nın hayata geçtiği 1 Ocak 1994 günü Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu, NAFTA ile sembolize edilen küreselleşme ve neo-liberalizme direnmek için kuruldu.

ABD için Latin Amerika ve Karayipler bölgesi, 600 milyon insan ve 3.5 trilyon dolarlık bir ekonomi demektir. ABD’nin ithal ettiği petrolün %30’u Latin Amerika’dan gelmektedir ve bu muhtemelen Ortadoğu’dan gelenden daha fazladır. ABD’nin ülke dışında doğan vatandaşlarının yarısından fazlası Latin Amerika ülkelerindendir. Latin Amerika ülkeleri ABD’nin ihracatının beş birini alır ve ithalatının beşte birini karşılar . ABD’ye göre bugün iki Latin Amerika’dan bahsedilebilir; biri yoksulluk, suç ve yozlaşma içinde ABD’ye düşman olanlar, diğerleri ise doğru mali politikalar ile borçlarını ve enflasyonu dizginlemiş, ticari liberalizasyona giden ülkeler. IMF’ye göre Latin Amerika GDP’sinin üçte ikisini beş ülke (Brezilya, Şili, Kolombiya, Meksika ve Peru) elinde tutmaktadır . Bunların içinde ABD ve IMF sevgisinde en önde giden Şili, NAFTA’ya en yakın adaydır. Meksika en zengin ülke olmasına rağmen ABD’ye petrol alımı, işçi dövizleri ve turizm bakımından oldukça bağımlıdır. Venezüella, Arjantin ve Ekvator’da sosyalist hükümetler iktidardadır. Peru, Panama ve Uruguay yaklaşık %9 büyüme hızı ile en hızlı büyüyen ülkelerdir.

Latin Amerika’da 2000’li yıllarda ikili serbest ticaret anlaşmaları ve bölgesel ekonomik entegrasyon gayretleri öne çıktı. 2005 yılında Mar del Plata’daki Amerikalılar Zirvesi’nde ALCA’nın yürürlükten kaldırılmasından sonra Bush yönetimi protesto edildi. Bush yönetimi neoliberal ekonomik entegrasyon için ikili serbest anlaşmalarına devam etti. Güney Amerika ve Andean ülkeleri buna MERCOSUR (Güney Amerika Ülkeleri Birliği) ile cevap verdi. MERCOSUR, 2014’e kadar hassas olmayan ürünler, 2019’a kadar ise hassas ürünler için de gümrük tariflerini kaldırmayı öngörmektedir. ALCA’nın kalkmasına Chavez, Venezüella, Küba ve Bolivya arasında bir ticaret anlaşması olan ALBA ile karşılık verdi. Diğer bir ekonomik anlaşma Dominik Cumhuriyeti ile Orta Amerika serbest ticaret anlaşmasının (CAFTA-DR) imzalanması oldu. Kanada ve Kosta Rika da farklı kombinasyonlar peşindedir. Şili’nin Brunei, Yeni Zelanda ve Singapur ile imzaladığı P4 serbest ticaret anlaşması, 2006 yılında yürürlüğe girdi. Bunun dışında Amerika kıtasındaki pek çok ülke aralarında “ikili yatırım anlaşmaları” imzaladı.

Sonuç

200 yıldır Latin Amerika’da çok şey değişti. Ancak, bugün de dış güçler Latin Amerika’da oldukça aktiftir. Sovyetlerin çözülüşünün ardından kendini dünyanın tek hâkimi gören ABD, "Soğuk Savaş" döneminden aşağı kalmayan politikalarını sürdürmeye devam etmektedir. Kendi halkı için "ulusal güvenlik" türünden gerekçeler, ABD saldırı politikası için bir kılıf işlevi görmektedir. Amerika’nın güvenliğine (çıkarlarına) karşı koyanlar geçmişte darbeler bugün ayaklandırılan halklar ile devrilmekte, direnenler “savaş suçlusu” ilan edilmektedir. Hâlbuki hukuksal açıdan bakıldığında, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana görev yapan her Amerikan başkanını uluslararası mahkemeye götürebilecek pek çok kesin kanıt vardır. Bu başkanların hepsi ya düpedüz savaş suçlusudur ya da ciddi savaş suçlarına karışmıştır. Bizlere sunulan "demokrasi" ve "özgürlük" söylemi ise dışarıdaki halkı uyutmak için, yani beyin yıkamaya yönelik bir temadan ibarettir. Gerçekte olan çevrenin sömürülmesi, bunun için yeni pazarlar yaratılması, özelleştirme yolu ile ülke kaynaklarına el konulurken, demokrasi söylemi ile ülkelerin iç parametrelerinin pro-amerikan kişilerce elde tutulmasıdır. İçişlerine başka devletler karıştığı sürece ve kendi doğal zenginliklerine sahip olamadıkça, tıpkı Ortadoğu ve dünyanın başka bölgelerinde de olduğu Latin Amerika'da da barış ve daha iyi bir yaşam uzak bir umut olmaktan öteye geçemeyecektir.

KAYNAKÇA

AKGEMİCİ, Esra: Chavez Döneminde Venezüella’nın ABD’ye Yönelik Dış Politikası, T.C. Ankara Üniversitesi S.B.E., Yüksek Lisans Tezi, (Ankara, 2011).

ARMAOĞLU, Fahir Armaoğlu: 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, (1914-1980), Cilt I, İş Bankası Kültür Yayınları, (1992, Ankara).

BLUM, William Blum: Rogue State: A Guide to the Worlds Only Superpower, Common Courage Press, (2005).

BUCHELİ, Marcelo: Bananas and Business: The United Fruit Company in Colombia: 1899-2000, New York University Press, (New York, 2005).

CHAREN, Mona: Obama Screws Up Latin American Policy, National Review, (August 25, 2009).

CHOMSKY, Noam: Year 501: The Conquest Continues, South End Press, (Boston, 1993).

CURRIE, Duncan: Latin America’s Progress, National Review Online, (June 8, 2009).

GALEANO, Eduardo: Century of the Wind and Faces & Masks, Pantheon Books, (New York, 1988).

GOODMAN, Amy: The real scandals of Obama's Latin America summit, Guardian, (April 19, 2012).

KAPLAN, Robert D.: With the Focus on Syria, Mexico Burns, STATFOR, (March 28, 2012).

KUDLOW, Larry: Communist Reincarnation in Latin America, (May 2, 2006).

LANGGUTH, A. J.: Hidden Terrors, Pantheon Books, (1978).

ROCK, David, and Fernando López-Alves: State-Building and Political Systems in Nineteenth-Century Argentina and Uruguay, Past and Present, Oxford University Press, (May 2000).

TÖRÜNER, Yaman: Çikita Muz Cumhuriyeti, Milliyet, (10 Ağustos 2009).

VILLIERS, Diana Negroponte: Crisis in the U.S.-Mexican Relationship, The Brookings Institution, (March 02, 2011).

ZEDILLO, Ernesto, Thomas R. Pickering: Pay Attention to Next-door Neighbors, The Miami Herald, (November 23, 2008).





Yorumlar









Aktif Ziyaretçi 28
Dün Tekil 1787
Bugün Tekil 1438
Toplam Tekil 4069359
IP 3.133.108.241






TURAN-SAM PRINTED ISSN: 1308-8041
TURAN-SAM ONLINE ISSN: 1309-4033
Journal is indexed by:





























11 Sevval 1445
Nisan 2024
P
S
P
C
Ct
P
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30


Sevgim - Millete!
Vurgunlu um - Azadl a ve adalete!
itaatim - Hocalar ma!
Borcum - Dostlar ma ve meslekta lar ma!
Nefretim - Yalanc lara ve iki y zl lere!

(Eb lfez EL BEY)


Ekle kar









Anasayfa - Amaç - Hedefimiz - Mefkuremiz - Faaliyetler - Yönetim - Yasal Uyarı - İletişim

Her Hakkı Saklıdır © 2007 - 2023 TURAN-SAM : TURAN Stratejik Araştırmalar Merkezi
Sayfa 1.978 saniyede oluşturulmuştur.

TURAN-SAM rssTURAN-SAM rss
Google Sitemap

"Bu site en iyi mozilla firefox'ta 1280x960 çözünürlükte görüntülenir."

Turan Portal v1.3 | Tasarım TURAN-SAM , Kodlama Serkan Aygün

Turan Nedir?, Bilimsel Dergiler, En popüler Bilimsel Dergi, Endeksli Bilimsel Dergiler, Saygın Bilimsel Dergi, Türk Dünyasının en popüler ve en saygın Bilimsel Hakemli Dergisi, SSCI, SCI, citation index, Turan, Türk Devletleri, Türk Birligi, Türk Dünyası, Türk Cumhuriyetleri, Türki Cumhuriyetler, Özerk Türkler, Öztürkler, Milliyetçi, Türkçü, Turancı, Turan Askerleri, ALLAH'ın askerleri, Turan Birliği, Panturan, Pantürk, Panturkist, Türk, Dünyası, Stratejik, CSR, SAM, Center for Strategical Researches, Araştırma, Merkezi, Türkiye, Ankara, İstanbul, Azer, Azeri, Azerbaycan, Bakü, Kazakistan, Alma-Ata, Astana, Kırgız, Bişkek, Kırgızistan, Özbekistan, Özbek, Taşkent, Türkmen, Türkmenistan, Turkmenistan, Aşxabad, Aşkabat, Ozbekistan, Kazakhstan, Uzbekistan, North, Cyprus, Kıbrıs, MHP, AKP, CHP, TURKEY, Turancılık, KKTC, Vatan, Ülke, Millet, Bayrak, Milliyet, Cumhuriyet, Respublika, Alparslan Türkeş, Atatürk, Elçibey, Bahçeli, Aytmatov, Bahtiyar Vahabzade, Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan, İsmail Gaspıralı, Gaspırinski, Nihal Atsız, Alptekin, Kürşad, Tarih, Kardeş, Xalq, Halk, Milletçi, Milliyetçi, Yürek, Ürek, Türklük, Beynelxalq, Arbitrli, Elmi, Jurnal, Nüfuzlu