Yabancı Sermayenin Sakıncalarına Yeni Kanıtlar-1 - Prof. Dr. Cihan Dura - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









Yabancı Sermayenin Sakıncalarına Yeni Kanıtlar-1 - Prof. Dr. Cihan Dura
Tarih: 17.03.2009 > Kaç kez okundu? 3216

Paylaş


Batı emperyalizmi yoksul ülkelerin kaynaklarını, birikmiş sermayesini yatırım yoluyla ele geçirir. Özelleştirme bu el koymanın araçlarından biri, küreselleşme ise albenili maskesidir.

Emperyalizmin her ülkede işbirlikçileri vardır, tabiî Türkiye’de de. Bunlar -doğal olarak- yabancı sermayenin hep olumlu izlenimini veren yönlerini öne çıkarır ve överler. Oysa yabancı sermayenin sakıncaları vardır, hem de son derecede önemli olan sakıncaları... Sanayileşmesini yüksek oranda ulusal kaynaklara dayandıramayan Türkiye gibi ülkelere, yabancı sermaye yalnızca felaket getirir. Dünyada yabancı sermaye ile kalkınmış tek bir ülke yoktur.

Yabancı sermayenin olumsuz etkilerinden başlıcaları şunlardır: Bağımsızlığın yok olması, düalizm, dış bağımlılık, haksız rekabet, dış dengesizlik, teknolojik bağımlılık, kalkınmanın engellenmesi. Türkiye’ye yabancı sermaye girdikçe, bu etkiler kaçınılmaz olarak ortaya çıkmış ve çıkmaktadır, tahribatlarını yapmaktadır. Ben bunlardan iki etkiye dair yeni kanıtlar sunacağım bu yazımda. Bu etkiler bağımsızlığın yok olması ile teknolojik bağımlılıktır.

A) Türkiye Bağımsızlığını Kaybediyor

Türkiye gibi sanayileşmesi engellenmiş ülkelere plansız olarak, ölçüsüzce, büyük boyutlarda sokulan yabancı sermaye; ulusal işletmeler üzerinde denetim kurarak, üretim sektörlerine el koyarak ulusal ekonomiyi ele geçirir. Böyle bir durum ülkenin ekonomik ve siyasal bağımsızlığının yok olması demektir. Bu takdirde ülke bağımsız ekonomi politikaları izleyemeyeceği gibi, siyasal kurumlar da yabancıların kontrolüne geçecektir. Yabancı sermayenin özellikle kimya, demir-çelik, petrol, enerji, ulaştırma, iletişim gibi kilit sanayilerde yatırım yapması halinde, tehlikenin boyutları çok daha geniş olacaktır.

Ne yazık ki özellikle AKP iktidarı ile birlikte, 2003’den bu yana Türkiye’nin başına gelen budur. Bu durumun pek çok kanıtını daha önceki yazılarımda sundum. Şimdi bu kanıtlara aşağıdakileri ekliyorum.

1) Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği (TGSD) Başkanı Ahmet Nakkaş, tekstil ve hazır giyim sektörünün 6 aylık değerlendirmesinin yapıldığı bir toplantıda şunları söylemiştir:

Türkiye tekstilde yol ayrımının eşiğindedir. Hükümetle birlikte oluşturulan Strateji Eylem Planı’nın uygulanmasında bugüne kadar yol alınamamıştır. Bu planda ‘can suyu’ olarak nitelediğimiz önlemler hemen uygulanmadığı takdirde orta ve uzun vadeli önlemlerin uygulanabileceği bir sektör kalmayacaktır. Bu eylem planının gecikmesinden dolayı sektör pek çok sorun yaşıyor, iç piyasada büyük bir durgunluk vardır. Sektör ihracatta dördüncü sıraya gerilemiştir, son 4 yıl içinde 10 bine yakın firma kapanmıştır. Organik pamuk üretimini her geçen gün düşürüp, ithalatı canlı tutarak, enerjiye peş peşe zam yaparak Anadolu’yu bir yana bırakıp Mısır gibi ülkelere gidilmesini teşvik ederek arzu edilen büyümeyi yakalamak mümkün değildir. Uygulanan politikaların bu şekilde devam etmesi durumunda Türk reel sektörünün yüzde 90’ı yabancılaşacaktır. “Bu iyi bir şey mi? Bence iyi değil” [Tercüman, 25.7.2008]

2) Şimdi, Girne Üniversitesi’nden iki değerli araştırmacının bir analizinde gördüğüm hayli çarpıcı kanıtları sunuyorum. Fatih Bali ve Onur Dinç Türkiye’ye özelleştirmeler yoluyla sokulan yabancı sermayenin, bankacılık, para piyasaları, iletişim, limanlar, büyük kamu kuruluşları açısından ekonomik ve siyasal bağımsızlığımız üzerinde yaptığı tahribatı bir makalelerinde[1] gayet çarpıcı bir şekilde dile getirmişlerdir, bazı bulgu ve yorumlarımı da ekleyerek aşağıda özetliyorum.

a) Bankacılık sektöründe, Demirbank, Sitebank, Yapı ve Kredi Bankası, Adabank, Bank Ekspres (Yeni adı Tekfenbank), Denizbank, Şekerbank, Sümerbank gibi bankalar Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ve TMSF tarafından yabancılara satılmıştır. Buna, yabancılara özel sektör tarafından satılan bankalar da eklendiğinde bankacılık sisteminin yabancıların eline geçmekte olduğu rahatlıkla söylenebilir. 2007 itibariyle Türkiye bankacılık sisteminde yabancı payı %42,5’dir.

Bankacılık sisteminin yabancıların eline geçmesi şu olumsuz sonuçları doğurmaktadır:

-Türk ekonomisinin yabancılar tarafından kontrol edilmesine olanak sağlanmıştır. Çünkü bankaların kredi verdiği reel sektör şirketlerinin yazgısı yabancıların eline geçmektedir.

-Finans sektöründe hâkimiyeti ele geçirmiş olan yabancı sermaye, ekonomide hangi sektörün öne çıkarılacağı, hangi sektörün ihmal ve tasfiye edileceği konusunda söz sahibi olmuştur.

-Bu hâkimiyet aynı zamanda para piyasaları ile iç borç sisteminin de yabancı bankaların denetimine geçmesi anlamına gelmektedir.

-Bankacılık sektörünü ele geçiren yabancı sermaye Türkiye’yi, ekonomik açıdan, kırılgan ve dışa muhtaç bir ülke hale getirebilecek bir potansiyel elde etmiş bulunmaktadır.

Bundan önceki bir yazımda[2] bankaların yabancılara satılmasının ne büyük bir hata olduğunu şöyle açıklamıştım:

“Sadece bankacılık sektörümüz değil, tarımı ile, sanayi ile, diğer hizmet sektörleri ile bütün bir Türk ekonomisi yabancıların kontrolü altına girmektedir. Daha somut bir anlatımla, Türk bankalarına 20-25 milyar dolar yatıran yabancı sermaye, Türk halkının trilyon dolarlık aktifini kontrol edecek bir konuma gelmiş olmaktadır. Çünkü bankaların kredi verdiği reel sektör şirketlerinin kaderi yabancıların eline geçmiş oluyor. Finans sektöründe hâkimiyeti ele geçiren yabancı sermaye, ekonomide hangi sektörün öne çıkartılacağı, hangi sektörün ihmal ve tasfiye edileceği konusunda söz sahibi oluyor. Bu hâkimiyet aynı zamanda para piyasaları (kısa vadeli fonlar) ile iç borç sisteminin de yabancı bankaların denetimine geçmesi anlamına geliyor. Türkiye’de gidiş ne yazık ki bu yöndedir. Bu aynı zamanda bir millî politika oluşturulmasının da artık imkânsız hale gelmesi demektir”.

b) İletişim sektöründe, Türk Telekom, Telsim, Teletaş ve Türk Kablo yabancılara satılan kamu kuruluşları arasında bulunmaktadır. İletişimde yabancılaşmanın bağımsızlık açısından sakıncaları şunlardır:

-İletişim sektörünün yabancıların eline geçmesi, ulusal güvenliğin tehlikeye atılması potansiyeli taşımaktadır.

- Yabancılar, istedikleri zaman, Türkiye’nin en zor dönemlerinde bile iletişimi engelleyebilir, hattâ kesebilirler.

-Yabancı şirketler ihtiyaç duydukları bilgilere yasal olmayan yollardan ulaşabilme gibi birçok hususta imkâna kavuşmuşlardır.

c) Denizcilik sektöründe, İzmir, İskenderun, Mersin, Yarımca gibi limanların da sadece ticarî açıdan değerlendirilerek yabancılara satılmaları, Türkiye’nin güvenlik ve egemenlik haklarını zaafa uğratabilecek bir potansiyel taşımaktadır.

d) İstanbul Sanayi Odası’nın her yıl saptadığı Türkiye’nin 500 Büyük Firması arasına giren Petkim, Tüpraş, Telekom, Tekel, Türkiye Şeker Fabrikaları, çimento fabrikaları gibi büyük kamu kuruluşlarını satın alan yabancılar:

- Ülke içerisinde çok güçlü bir konuma ulaşmıştır, ulaşacaktır.

-Yabancı şirketlerin bir kısmı iç pazardaki tekel konumlarından yararlanarak birçok konuda belirleyici olacaktır.

Ekonomik bağımlılık, beraberinde siyasi bağımlılığı da getirecektir. Bu bağımlılık ülke politikalarının ve kalkınma planlarının, yabancı kapitalistlerin izniyle, onların isteğine uygun olarak yönlendirilmesine yol açacaktır.

3) Yabancı bankalar son zamanlarda çok farklı bir yoldan da sermaye stokumuza, fabrikalarımıza el koyma fırsatı yakalamıştır. Bu imkân, borcunu ödemediği için icralık olan yerli tesislerle ilgili olarak karşımıza çıkıyor. Geçen yılın sonunda bir gazetede “Bankalar, Fabrikalara El Koymaya Başladı” başlığıyla şu haber yer alıyordu:

“Bankalar, borcunu ödemediği için icralık olan fabrikaları satın almaya başladı. Bursa Adliyesi’nde bir günde biri fabrika iki ayrı gayrimenkul, yapılan açık artırmayla ipotek alacaklısı bankalar tarafından satın alındı. Verdikleri kredileri tahsil edemeyen bankalar, ipotek altına aldıkları gayrimenkullere el koymaya başladı.

Bursa Adliyesi’ndeki icra müdürlüklerinde, bir günde biri fabrika diğeri de iş yeri iki ayrı gayrimenkulün açık artırma ile satışı yapıldı. Normalde satışlar onlarca kişinin katılımıyla kıran kırana geçerken, bu kez açık artırmaya sadece ipotek alacaklısı olan banka katıldı” [Milli Gazete, 2.12.2008].

Bu tür kritik satışlar şüphesiz burada verdiğim örnekten ibaret değil. Eğer alıcı banka yabancı sermayeli ise, milli servetten bir unsur daha yabancının servetine eklenmiş oluyor. Bu tür satışlar arttıkça, yabancıların Türkiye’nin bugünü ve geleceği hakkındaki söz hakları daha da genişleyecektir.

4) Yabancılar Türkiye’de yalnız sigorta, banka, aracı kurumları değil, borçlanma politikalarını belirleyen piyasa yapıcılığını da ele geçirmiş bulunuyor. Bu bulguya geçen yıla ait şu gözlemden ulaşıyoruz:

Finansbank’taki Fiba Holding’e ait son hisse de Yunan ortağı NBG’ye satılması kararı ile bir bankanın daha tamamı yabancıların eline geçmiş oldu. NBG’nin Finansbank’taki payı böylece yüzde 99’a yükseldi. Sonuçta borsada işlem gören bankaların halka açık olan kısımlarıyla birlikte yabancıların sektördeki ağırlığı yüzde 50’yi aştı. Hazine ihalelerinde ayrıcalık tanınan 12 bankanın arasında yerli sayısı 4’te kalırken, 8’i yabancı ortaklı.

Asıl önemli değişiklik borsadaki hisselerle birlikte yabancıların piyasa yapıcılığı sistemindeki payının yüzde 60’ı geçmesi oldu. Bu gelişme şu anlama geliyor: Bankacılık ve sigorta sektörlerinin ardından, Türkiye ekonomisi ve borçlanma politikalarında kritik öneme sahip olan piyasa yapıcılığında da yabancılar hâkimiyeti ele geçirmiş oldu. Hazine Müsteşarlığı’nın tespit ettiği 12 piyasa yapıcı bankadaki yabancı ortaklık oranı yüzde 50’yi buldu. Akbank, Fortisbank, Finansbank, Garanti Bankası, Halkbank, İş bankası, Yapı Kredi Bankası, Vakıfbank’ın da aralarında bulunduğu İMKB’de işlem gören bankaların halka açık kısımları da dikkate alındığında yabancıların piyasa yapıcılığındaki oranı yüzde 60’ı aştı.

Hazine’nin geçen ay açıkladığı, 2008-2009 döneminde “Piyasa Yapıcısı” olarak faaliyet göstermesi uygun görülen bankalar şunlar: Akbank, Deutsche Bank, Finansbank, Fortisbank, HSBC Bank, ING Bank, Ziraat Bankası, Garanti Bankası, Halk Bankası, İş Bankası, Vakıflar Bankası, Yapı ve Kredi Bankası.

En son Fiba Holding’in Finansbank’ta kalan yüzde 9.7’lik hissesinin de 697 milyon dolara bankanın ana hissedarı National Bank of Greece (NBG) tarafından satın alınmaya karar verilmesinin ardından, yabancıların piyasa yapıcılığı sistemindeki hâkimiyeti iyice pekişti [Necdet Çalışkan, Cumhuriyet, 26.9.2008]

Türkiye’de yabancı sermaye girişi ne yazık ki ekonomik ve siyasal bağımsızlığın yitirilmesi sonucunu vermektedir. Bu felaketin baş müsebbibleri ise AKP iktidarı ve kadroları ile bunların marifetleri karşısında sus pus oturan sözde aydınlardır.

Yazımın kalan kısmını önümüzdeki günlerde sunacağım.

Kaynakça:

[1] Fatih Bali v Onur Dinç, “Türkiye’deki Özelleştirmelerde Yabancı Sermayenin Payı”,

http://www.gau.edu.tr/PDF-Files/JSAS_003_05_PDF/JASA_003_05_10_Bali.pdf (4.3.2009)

[2] Cihan Dura, “Bankaların Yabancıların Eline Geçmesi Neden Tehlikelidir?” http://www.21yyte.org/tr/yazi.aspx?ID=859&kat=16





Yorumlar









Aktif Ziyaretçi 28
Dün Tekil 1787
Bugün Tekil 451
Toplam Tekil 4068372
IP 13.58.36.141






TURAN-SAM PRINTED ISSN: 1308-8041
TURAN-SAM ONLINE ISSN: 1309-4033
Journal is indexed by:





























11 Sevval 1445
Nisan 2024
P
S
P
C
Ct
P
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30


Sevgim - Millete!
Vurgunlu um - Azadl a ve adalete!
itaatim - Hocalar ma!
Borcum - Dostlar ma ve meslekta lar ma!
Nefretim - Yalanc lara ve iki y zl lere!

(Eb lfez EL BEY)


Ekle kar









Anasayfa - Amaç - Hedefimiz - Mefkuremiz - Faaliyetler - Yönetim - Yasal Uyarı - İletişim

Her Hakkı Saklıdır © 2007 - 2023 TURAN-SAM : TURAN Stratejik Araştırmalar Merkezi
Sayfa 1.502 saniyede oluşturulmuştur.

TURAN-SAM rssTURAN-SAM rss
Google Sitemap

"Bu site en iyi mozilla firefox'ta 1280x960 çözünürlükte görüntülenir."

Turan Portal v1.3 | Tasarım TURAN-SAM , Kodlama Serkan Aygün

Turan Nedir?, Bilimsel Dergiler, En popüler Bilimsel Dergi, Endeksli Bilimsel Dergiler, Saygın Bilimsel Dergi, Türk Dünyasının en popüler ve en saygın Bilimsel Hakemli Dergisi, SSCI, SCI, citation index, Turan, Türk Devletleri, Türk Birligi, Türk Dünyası, Türk Cumhuriyetleri, Türki Cumhuriyetler, Özerk Türkler, Öztürkler, Milliyetçi, Türkçü, Turancı, Turan Askerleri, ALLAH'ın askerleri, Turan Birliği, Panturan, Pantürk, Panturkist, Türk, Dünyası, Stratejik, CSR, SAM, Center for Strategical Researches, Araştırma, Merkezi, Türkiye, Ankara, İstanbul, Azer, Azeri, Azerbaycan, Bakü, Kazakistan, Alma-Ata, Astana, Kırgız, Bişkek, Kırgızistan, Özbekistan, Özbek, Taşkent, Türkmen, Türkmenistan, Turkmenistan, Aşxabad, Aşkabat, Ozbekistan, Kazakhstan, Uzbekistan, North, Cyprus, Kıbrıs, MHP, AKP, CHP, TURKEY, Turancılık, KKTC, Vatan, Ülke, Millet, Bayrak, Milliyet, Cumhuriyet, Respublika, Alparslan Türkeş, Atatürk, Elçibey, Bahçeli, Aytmatov, Bahtiyar Vahabzade, Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan, İsmail Gaspıralı, Gaspırinski, Nihal Atsız, Alptekin, Kürşad, Tarih, Kardeş, Xalq, Halk, Milletçi, Milliyetçi, Yürek, Ürek, Türklük, Beynelxalq, Arbitrli, Elmi, Jurnal, Nüfuzlu