Türkiye’de Aydın Sorunu: Anti-Türk Elit - İkbal Vurucu - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









Türkiye’de Aydın Sorunu: Anti-Türk Elit - İkbal Vurucu
Tarih: 11.03.2009 > Kaç kez okundu? 3766

Paylaş


Demokrasi bu ülkede niye bir türlü kendi kalıbına oturmamaktadır? Niye sürekli olarak demokrasi sorunu yaşıyoruz? Ben bunun cevabını bu yazımda çok geniş bir şekilde açıklamayacağım.

Sadece en önemli faktörlerin başında gördüğüm kompleks bir yapının parçası olarak “aydın sorunu”nda görmekteyim.

Bu yazıyı kaleme aldığımda en uygun başlığın ne olabileceği konusunda büyük bir tereddüt geçirdim. Başlık ile anlatmak istediğim konu arasında bir bağlantı kurulamaması veya konu edindiğim aktörlerin sınırlaması beni büyük bir düşünceye sevk etti.

Aslında davranış kodları, eylem biçimleri, bazı olay ve olgular karşısındaki tavırlarıyla standart bir davranış örüntüsüne sahip araştırma nesnemi oluşturan bu aydın grubunun adlandırılmasında bir sorun yaşadım. Bu sorunun kaynağı ise, belli nitelikle haiz bir ideolojiye mensup aydınlar değildir. Aslında belirli bir düşünme biçimiyle öne çıkmış olmaları onların hangi kategoride değerlendirilmesi gerektiğinde beni kararsızlığa itti. Yazımızın başlığını İkinci Cumhuriyetçi, Batıcı aydınlar olarak da adlandırabilirdim, fakat sorun bu aydınları aşan bir boyut sergilemektedir.

Başlıktaki “Anti-Türk Elit” kavramını bilinçli bir tercih olarak kullanıyorum. Bu kavramlarla kastettiğim ne tek başına Marksist, Liberal, Sağcı, Ulusalcı ne de İslamcıdır. Bir ilke olarak asla belli bir ideolojiye mensup olan bireyleri toptan bir suçlama ve tenkidi tasvip etmemekteyiz.

Bireyler en sağlam ve somut eleştiri nesnesidir. Burada eleştiri konum açısından içerisinde liberal, Marksist olduğu gibi, ortak bir motif olarak bazı sorunlar üzerine düşünme eylemlerini yoğunlaştırdıkları için özelde II. Cumhuriyetçi ve genelde de tamamına yakının ortak bir özelliği olarak Batı(cı)lılaştırmacı temayülleri söz konusudur.

Eleştirimin merkezinde Türk kimliği karşıtlığını bir düşünme biçimi haline getirmiş olan her gruptan aydının yer aldığı zihinlere yöneltiyorum. Türk kültürel ve siyasal varlığına çoğu zaman açıkça ifade edilmese de artık aşina kılınmış olan “ötekileştirme” girişimi çözümlenmesi gereken bir sorundur. Bu da büyük ölçüde aydın sosyolojisinin tarihsel perspektiften ele alınmasıyla işlevsel çözümlemelere ulaşabiliriz. Anti-Türk elitin hitap ettiği toplumsal kitlenin de büyük ölçüde Türk olduğuna göre bu da başlı başına bir sorunsaldır. Bu konu ise ayrıca müstakil bir başka yazı konusudur.

Türkiyeli aydınların kendilerini tanımlama konusunda zamana ve mekâna göre değişen bir zihinsel yapıya müteallik olması tanımların önemsizleşmesi gibi bir sorunu da beraberinde getirmiştir. Bizim için aslolan bireyin kendini nasıl tanımladığı değil, düşünme biçimi ve eylemlerinin çıkarımlarına göre bir kategoriye “dışarıdan” yerleştirilmesidir.

Zihinsel algılama referanslarımızda solculuk ile liberallik zıt koşullamaya vurgu yapar. Bu kavramların karşıladığı eylem ve düşünüş biçimlerinin rahmi olan Batıda her bir kavram sistematik düşünceye mündemiçtir ve kendi çizginde eleştirel bir yaklaşımı temsil eder. Birbirilerinin düşünsel birikimlerinden sonuna kadar faydalanmakla birlikte birbirlerinin sınırlarına dahil olmazlar. Fakat aynı düşünce dairesi içerisinde vurgu yapılan unsurlarda bir değişiklik olur. Mesela bir liberal için aslolan bütün boyutlarıyla bireysel özgürlük ve liberal demokrasi, liberal ekonomi iken son dönemde yaygınlaşan liberal bir yaklaşımda bireyselliğin yanında sosyalliğe de vurgunun artması o bireyin kendisini Marksist olarak adlandırmasını gerektirmez. Çünkü merkezi öğe bireysellik iken bu merkeziliğin nirengi noktasından sosyalliğe bir vurgu söz konusudur.

Marksizm’de Batıda pek çok farklı düşünce biçimi ortaya çıkarmıştır. Genel olarak birbirilerine zıt yaklaşımlar olarak görülecek olsa da aynı merkezi referanslardan farklı toplumsal ve kültürel boyutların değerlendirilmesi söz konusu olur. Bu aydınlar Marksistlerdir. Kimi klasik kimi neo-Marksist’tir. Başka bir adla kendilerini tanımlamazlar. Marksist düşüncede bireyselliğe vurgunun artması bunların kendilerini liberal olarak adlandırması söz konusu olmaz. Farklı çatışma kurumları geliştiren Marksistler Karl Marks’a olan eleştirel yaklaşımlarının bir sonucudur.

Türkiye’de aydın sorunun olarak adlandırabileceğimiz çok ciddi boyuta bir sorunun varlığı söz konusundur. Bir ülkenin toplumsal ve kültürel yapısı içerisinde bu seçkinci-aydın sınıfın veya tabakanın işlev ve önemini göz önünde bulundurulduğunda bir toplumsal tabakanın nasıl bir sorun nesnesi olduğu merak edilebilir.

Söz konusu aydınlar, aslında kendilerine atfettiğimiz bu “aydın” sıfatını ne ölçüde karşıladığı da ayrıca tartışmalıdır. Fakat şu anda meramımızın anlaşılmasında işlevsel bir önemdedir.

Modernleşme tarihimiz boyunca bu büyük değişim ve dönüşümün aktörleri ve yürütücüleri olarak aydınlar “entelektüel”, “düşünür”, “bilim adamı” vasıflarından daha çok gazeteci karakterleri farklılaştırıcı ve belirleyici bir unsur olmuştur. Aydın tabakanın bu niteliği değişmeden Cumhuriyete de tevarüs etmiştir. Cumhuriyetin ideolog kadrosu bile “Kadro” hareketi örneğinde görüldüğü gibi zihni sorunları kendine meşgale edinen değil günü birlik düşünen ve yorumlar ortaya koyan siyasi iktidara eklemlenmiş, yüzeyselliği ön plana çıkan gruplardır.

İki yüz yıl yakın bir zamandır öykündüğümüz batının entelektüel ve aydınları karşısında o niteliklere matuf bir kitleye sahip olmamamızın sebebi üzerine düşünecek olursak toplumsal yapıdaki aydın sınıf ihtiyacını genellikle Batıda okumuş gelmiş ve bu özelliğine bağlı olarak statü edinmiş gazeteci-bürokrat eylemcilerde bulabiliriz. Muhalif unsur olarak sürgüne gönderilenlerinin bile devletten aylıklı olması yani iktidara eklemlenmesi bu erkten bağımsız bir varlık sergileyememesi gibi bir sonuç doğurmuştur.

Batıda entelektüeller ve akademik camia ciddi bir toplumsal, siyasi, kültürel dönüşüm yaratarak dinamikler oluşturup bunları harekete geçirirken ve eleştiri gelenekleri tamamen sistematik bir görünüm arz ederken Türkiye’de böyle bir köklü, radikal değişim ve dönüşüm yaratacak ortam oluşturulamamıştır.

Modernleşme sonucunda peyda olan Türk aydının en bariz niteliği nominalizme mündemiç olmasıdır. Tamamen zihinde var olan ve dünyada somut bir karşılığı mevcut olmayan anlamlar evreni. İlkeler bazında bir içselleştirme değil görünürlük bazında bir tavır alma söz konusudur. İlkeler soyuttur ve bireyin öznelliğine bağlı olarak bir değişim sergilemez. Dışarıdaki nesnel gerçeklik ile bireyin tahayyülündeki gerçek arasında kesişmez uçurumlar mevcuttur.

Türkiye yüzyıllardır modernizm, Batılılaşma çabalarına rağmen sadece “bilim ve teknik” alanlarında değil bilim ve düşüncenin disiplin ve özünü de benimseyememiştir. Bütün benimseme boyutu “nominalizm” ile sınırlı kalmıştır. Öznenin kendini tanımladığı “isim” ve “sıfat” öznenin öznelliğiyle mündemiç kılınmıştır. Mesela özne kendini “Marksist” olarak adlandırmışsa o birey Marksist tanımlanması için yeterli görülmüştür. Düşünce biçimi, eylemleri, toplumsal yapıdaki işlevselliğinin bu tanımlamayla tamlaşıp tamlaşmadığı tartışılmamıştır. Büyük ihtimalle gerek Cemil Meriç gerekse Kemal Tahir’in “solcu”, “sağcı” içeriklendirmelerindeki “yanlışlığa” yaptıkları vurgu bundan kaynaklanmaktadır.

Somutlaştıracak olursak; Batıcı anti-Türk elit Orhan Pamuk’un sarf ettiği sözlerden dolayı bunu bir “düşünce ve ifade özgürlüğü” bağlamında değerlendirirken, Ozan Arif’in bir şiirinden dolayı “şiddetle” aleyhinde bulunulması veya aynı şekilde Leyla Zana’nın açık ve inkarı kabil olmayan PKK terörünü destekleyen beyanları karşında düşünce özgürlüğünü argümanı dillendirilirken, Banu Avar’ın sadece Batıyı eleştiren programından dolayı aynı aydın grubunca tenkit içermeyen aksine hakaret, görevden alınmasını talep etme, konuşmasının kısıtlanması gibi düşünsel ve fiziki şiddete uğraması Türkiyeli aydının nominalist karakterine örnektir.





Yorumlar









Aktif Ziyaretçi 33
Dün Tekil 1505
Bugün Tekil 1469
Toplam Tekil 4076250
IP 18.118.12.101






TURAN-SAM PRINTED ISSN: 1308-8041
TURAN-SAM ONLINE ISSN: 1309-4033
Journal is indexed by:





























16 Sevval 1445
Nisan 2024
P
S
P
C
Ct
P
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30


T rk milletindenim diyen insanlar her eyden nce ve mutlaka T rk e konu mal d r.
(Mustafa Kemal ATAT RK)


Ekle kar









Anasayfa - Amaç - Hedefimiz - Mefkuremiz - Faaliyetler - Yönetim - Yasal Uyarı - İletişim

Her Hakkı Saklıdır © 2007 - 2023 TURAN-SAM : TURAN Stratejik Araştırmalar Merkezi
Sayfa 1.192 saniyede oluşturulmuştur.

TURAN-SAM rssTURAN-SAM rss
Google Sitemap

"Bu site en iyi mozilla firefox'ta 1280x960 çözünürlükte görüntülenir."

Turan Portal v1.3 | Tasarım TURAN-SAM , Kodlama Serkan Aygün

Turan Nedir?, Bilimsel Dergiler, En popüler Bilimsel Dergi, Endeksli Bilimsel Dergiler, Saygın Bilimsel Dergi, Türk Dünyasının en popüler ve en saygın Bilimsel Hakemli Dergisi, SSCI, SCI, citation index, Turan, Türk Devletleri, Türk Birligi, Türk Dünyası, Türk Cumhuriyetleri, Türki Cumhuriyetler, Özerk Türkler, Öztürkler, Milliyetçi, Türkçü, Turancı, Turan Askerleri, ALLAH'ın askerleri, Turan Birliği, Panturan, Pantürk, Panturkist, Türk, Dünyası, Stratejik, CSR, SAM, Center for Strategical Researches, Araştırma, Merkezi, Türkiye, Ankara, İstanbul, Azer, Azeri, Azerbaycan, Bakü, Kazakistan, Alma-Ata, Astana, Kırgız, Bişkek, Kırgızistan, Özbekistan, Özbek, Taşkent, Türkmen, Türkmenistan, Turkmenistan, Aşxabad, Aşkabat, Ozbekistan, Kazakhstan, Uzbekistan, North, Cyprus, Kıbrıs, MHP, AKP, CHP, TURKEY, Turancılık, KKTC, Vatan, Ülke, Millet, Bayrak, Milliyet, Cumhuriyet, Respublika, Alparslan Türkeş, Atatürk, Elçibey, Bahçeli, Aytmatov, Bahtiyar Vahabzade, Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan, İsmail Gaspıralı, Gaspırinski, Nihal Atsız, Alptekin, Kürşad, Tarih, Kardeş, Xalq, Halk, Milletçi, Milliyetçi, Yürek, Ürek, Türklük, Beynelxalq, Arbitrli, Elmi, Jurnal, Nüfuzlu