Anadolu Basını, bir ustası, Cahit Çelebi’yi de sonsuzluğa uğurladı - Prof. Dr. İsa KAYACAN - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









Anadolu Basını, bir ustası, Cahit Çelebi’yi de sonsuzluğa uğurladı - Prof. Dr. İsa KAYACAN
Tarih: 26.01.2012 > Kaç kez okundu? 3041

Paylaş


Milli mücadelenin kazanılmasında harcı olan Anadolu Basını, binlerce ustanın yetişmesinde, yetiştirilmesinde okul olmuştur, olmaya devam etmektedir. 1960’lı yıllardan itibaren, Anadolu Basınıyla, Anadolu Basın mensuplarıyla iç içe olma gayreti içindeki bir kalem sahibi olarak, Anadolu Gazetecileri arasında yüzlerce basın mensubu, gazeteci tanıdım. Hele, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünde çalıştığım yıllarda, düzenlediğimiz Anadolu Basını Bölge toplantılarında bu sayı arttı, binlere ulaştı.

1970’li yılların başında, Anadolu’da yayınlanan gazetelerde yazı ve şiirlerimin yer aldığı gazeteler arasında Bitlis Birlik Gazetesi de vardır. Bu Gazete’nin kimliğinde Cahit Çelebi adı da geçiyordu. O yıllarda önce Bitlis Birlik gazetesiyle, sonra 1980’li yılların ortalarında Anadolu Basınının sorunlarının tespiti için gittiğimiz iller arasında yer alan Bitlis ve öteki illerde yaptığımız çalışmalar sırasında, Bitlis’te beş minareyi seyrettik Vehbi Çelebi öncülüğünde. Sonra, Ankara’da Anadolu Basın Birliği bünyesindeki çalışmalar içinde Cahit beyle birlikte olduk.

Cahit Çelebi arkadaşımızın, Bitlis’ten ayrılması gerektiği gerçeğini yakinen bilenlerdenim. Tekirdağ’a nakledip, kuruluşu eski bir gazete olan Tekirdağ Yeni İnan’ı devraldı. Ailesiyle birlikte bu gazeteyle bütünleşti Cahit Çelebi. O’nun deyimiyle, “Avrupalı oldu”. “Nereden geldim?” diyen kendini bilmezlere “Nereden geldiğini” anlatan, anlamlı cevaplar verdi. Ankara’ya gelişlerinde fırsat buldukça buluşur, dertleşirdik. Birbirimizi sever ve sayardık. Gazetesinin ilk sayfasındaki “Kıssadan-hisse” köşesinde, kısa ama anlaşılır mesajlar veren yazıları dikkat çekerdi. Tekirdağ’a birkaç kez gittiğimde, gazetesinin idarehanesinde saatlerce konuştuk, dertleştik. Çocukları aile fertlerim gibi bana yakındılar. Ağabey Vehbi Çelebi, soyadları gibi Çelebiydi.

Tekirdağ Yeni İnan gazetesinde yıllarca günlük yazdım. Son yıllarda ara vermiştim. Gazetenin 20 Ocak 2012 tarih ve 17 bin 225 nci sayısı, logosu siyah alarak yayınlanmıştı. Bana, Ankara’ya posta yoluyla gelişinde beş-altı gün geçiyordu.

“Acımız büyük- Gazetemiz sahibi Cahit Çelebi’yi kaybettik” manşetiyle karşılayınca, gözlerime inanamadım, baktım, tekrar baktım.. Okudum, doğruydu. Usta gazeteci Cahit Çelebi vefatla aramızdan ayrılmıştı. Cahit Çelebi kimdi?..Cevaplayalım:

Cahit Çelebi: 1940 yılında Bitlis’te doğdu. 1956 yılında Yeşil Bitlis Gazetesinde çalışmaya başladı. 1965 yılında Bitlis’te yayınlanan üç ayrı gazetenin birleşmesini sağlayarak “Bitlis Birlik” Gazetesini kurdu. Sahibi olduğu bu gazetenin başyazarlığını 1978 yılına kadar sürdürdü. Hobi olarak, kayak sporuyla yakından ilgilenen Cahit Çelebi, 1965- 1978 yılları arasında Bitlis’te Kayak Kulübü Başkanlığı, kayak öğretmenliği ve Kayak Federasyonu üyeliği yaptı.

Yerel gazeteciliğinin yanında, TRT’nin, İstanbul’daki pek çok gazeteyle, Anadolu Ajansı’nın Muhabirliğini yapan, 1978 yılında Tekirdağ’a göç ederek, 1952 yılında kurulan Yeni İnan Gazetesini imtiyaz ve tesisleriyle birlikte satın alan;, Basın Şeref kartı sahibi olan Cahit Çelebi, gazetedeki Hak’tan ve halktan yana uyguladığı yayın politikasıyla “marka” bir gazete, gazetecilik anlayışı ortaya koydu.

Bir süredir rahatsız olduğu hastalıktan kurtulamayarak 18 Ocak 2012 tarihinde vefat eden, Cahit Çelebi’nin cenazesi 19 Ocak 2012 tarihinde Tekirdağ Ortacami’de ikinci namazından sonra kılınan cenaze namazının ardından şehir eski Mezarlığında toprağa verildi.



* 1985 yılında tanıştığım Cahit Çelebi’yle, kesintisiz 27 yıl kardeşliğimiz devam etti (Hakkı Sarıgül),

* Cahit ağabeyimiz, çok sevdiği gazeteciliği, Tekirdağ ve Tekirdağlıların iyiliği ve kamu menfaatleri için kullandı (Mustafa Çetin)

* Cahit Çelebi, basının ve gazeteciliğin onurunu her ortamda, her şeye rağmen koruyabilen, Anadolu Basınının usta kalemlerinin başında geliyordu (İsa Kayacan) ***

Cumhuriyetin aydın eğitimcilerinden:

Öğretmen Nadir Şener Hatunoğlu

Prof. Dr. İSA KAYACAN

1970’li yıllardan bu yana tanıdığım, cumhuriyetimizin aydın öğretmenlerinden, başöğretmenlerinden Nadir Şener Hatunoğlu hoca, yetiştirdiği binlerce öğrencisiyle, ülkemiz eğitimine, kültürüne ve sosyal hayatına değerli hizmetlerde bulundu, bulunmaya devam ediyor.

Matematik alanında icadları bulunan, Nadir Şener Hatunoğlu, öğrencileriyle öylesine bütünleşmiştir ki, nerede, nasıl, hangi ortamda olursa olsun, öğrencileriyle yan yana geldi mi, bir masa etrafında buluşdu mu, gözlerinin içi güler, gençleşir, gençleşir bir delikanlı edasıyla “Öğretmen Nadir Şener Hatunoğlu” selamı verir. Bu genel görüntü O’na çok yakışır.

Nadir Şener Hatunoğlu hocanın; “Sayın Kayacan; bildiğiniz üzere öğretmen, sadece konusunu bilen değil, aynı zamanda kişiliğidir. On iki yıl önce Prof. Dr. Tosun Terzioğlu’na 23.08.2000 tarihide bir mektup yazmıştım. Şimdilerde öğretmen seçiminde örnek olur diye güncelledim ve ‘mersinogretmenokulu.net’ sitesine gönderdim” notuyla bana ulaştırdığı satırlar:

Matematik eğitim-öğretiminde, öğretmen faktörüne değinen görüşlerinizi, herkes sıfır farklı benimser. Ben doğrularınızı yinelemek yerine, somutlaştıran olaylar sunmak istiyorum size. Biliyorsunuz; öğretmenlik mesleğinin bir boyutu da kişilik’tir. Anlatacağım olaylar, bu kapsamdadır. Parantez içi olarak şunu vurgulamak gerekiyor; olaylarda kişi ve/veya kurum adlarının anılma nedeni, öykülerin sanal olmadığını kanıtlamaktır.

OLAY:1- Yıl 1979-80 olmalı. Okul, Ankara Fen Lisesi. Okulun iştah kabartan olanakları, bir matematik öğretmeninin torpille atanmasına yol açar.

Öğretmen ders anlatmaktadır. Öğrencinin biri, belki problemi irdeleyen ya da başka çözüm yolu öneren bir soru yöneltir…Öğretmen tahta başında uğraşır; ama bir türlü işin içinden sıyrılamaz. Olabilir..Ancak öğretmen çocuğu mim’ler.Akşam evde, çocuk için özel bir soru düzenler. Ertesi gün O’nu sözlüye kaldırır. Çocuk bilemez. Bu da olabilir. Olabilir de; öğretmenin bir de hıncını örste döverek:

-Baak; gördün mü; sen de bunu çözemedin! diyerek rahatlamış.

OLAY: 2- Yıl 1957.Yer, Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü. Metot öğretmenimiz, Naşit Sarıca. (Sonradan parlamenter.) Bize doğruyu öğretmek için şu olayı anlattı:

Milli Eğitim müdürüydüm. Kulağıma geldi ki bir matematik öğretmeni, ders yılı başında FEN kolunu seçen öğrencilerin yarısından çoğunu ürkütmüş. (Deyim kendisinindir.n.ş.h.) Örneğin çocuğun birine demiş ki: “Ne o Ahmet; sen de mi fen’i seçtin! Ne casaretle! Matematikten aldığın sıfırları unuttun mu!?” demiş. Doğal olarak çocuk da mühendislik hayalini çöpe atıp, bölüm değiştirmiş. Sakın ola ki sizler böyle davranmayasınız!..

OLAY:3- 1957’li E.Hv. Generalden dinlemiştim. Okul, Kuleli A.Lisesi. Ders matematik. Bir öğrenci sözlü sınava kalkmış. Çocuk ipin ucunu yakalamış; adım adım çözüme yaklaşırken, öğretmen huzursuzlanmış. Bir elinin içiyle öteki elinin arkasını şaplatarak dövünmeye başlamış:

Yahu şuna bak hele; çözecek be, çözecek! Eyvah!.

OLAY: 4- Yıl 1959. Yer, Kars- Kâzım Karabekir (Kılavuz) öğretmen okulu. öğretmen- öğrenci, kardeş ilişkisi içinde. Her şey saydam. Yeni mezun genç bir arkadaşım, (Ben beş yıl kıdemliydim.) yazılı kağıtlarını sınıfa götürerek, çocukların notlarını okumuş. Bu arada itirazı olanların kâğıtlarını sınıf huzurunda yeniden incelemiş. Ancak öğrencinin biri, sınıf huzurunda mahçup olmamak için olacak ki, öğretmen sınıftan çıktıktan sonra izleyip, lokalin bahçesinde arkadaşımızın yanına yanaştı. Yazılı kağıdını tek başına görmek istediğini söyledi. Arkadaş kağıdı çocukla birlikte incelerken birden şöyle dedi çocuğa:

-Bak koçum; işte şurada çuvallamışsın!

Ben kıdemliyim ya; ayrıca da kardeş gibiyiz. Hemen bilgiçlik tasladım:

-Briçte yanlış kağıt çıktığımızda bize” çuvalladın! de ama, sakın çocuklara bir daha öyle deme; olmaz mı?

Efsane Eğitimci “Koca Müdür”

Mithat Erden’in anıları

Prof. Dr. İSA KAYACAN

Geçmişte yaşanılanların ‘not’ olarak tutulması, gelecekteki değerlendirilmeleriyle ilgili çalışmalar, ortaya konulanlar önemlilik taşır, anlam zenginliği içinde karşımıza çıkarlar, çıkarılırlar.

“Anı” olarak kabul ettiklerimiz, zaman içinde farklı boyutlara ulaşırlar. Her insanın, her kalem sahibinin, anılarını yazabilmesi, gün yüzüne çıkarabilmesi kolay değildir.

Ancak, Mithat Erden hoca yaradılışında olanlar, o yetenek, azim ve kararlılık içinde olanlar, yaşadıklarını anılara dönüştürebilirler, geleceğe ışık olabilirler, ışık tutabilirler.

Mithat Erden hoca, 04 Nisan 1921 tarihinde Siirt’te dünyaya geldi. Çocukluk, gençlik-öğrencilik yıllarından sonra eğitim ordumuzun güçlü komutanları, efsane isimleri arasında yer aldı. Kuruculuğunu yaptığı, ortaokul seviyesindeki eğitim kurumlarında hep öncülük etti, başöğretmen olarak adlandırıldı, ödüllendirildi.

Bu başarı dolu öğretmenlik, kurucu müdürlük ve yöneticilik günlerine ilişkin yüzlerce olayı üzülerek, sevinerek, mutluluk duyarak yaşadı. Sandıklı, Tefenni, Osmaneli Ortaokullarının kurucu müdürü olarak, öğrencileriyle, halkla toplumun diğer kesimleriyle içiçe oldu.

Bendenizin de Mithat Erden hocadan sonraki yıllarda mezun olduğum Tefenni Ortaokulundaki günleriyle ilgili anılarını satır satır, kelime kelime okudum. Yakinen bildiğim Tefenni Ortaokuluyla ilgili ortamdaki fotoğraf görüntülerinin, Mithat Erden hocanın zihninde, tespitlerinde şekillenip netleşirken, Mithat Erden öncülüğünün netliğini yan yana getirip, değerlendirdim, alkışladım.

O, Mithat Erden hoca, 29–30 yaşlarında, çiçeği burnunda bir eğitimci, gittiği, çalıştığı yerlerde “Koca Müdür” olarak adlandırılıyor, hitap ediliyor. O, Mithat Erden hoca kuruculuğunu yaptığı ortaokullarda sıfırdan işe başlıyor, temel atıyor, sevgi binaları yükseltiyor, canlı, çalışır, örnek gösterilir kuruluşların ortaya çıkmasını sağlıyor.. Cumhuriyetin aydın öğretmenlerinden, yöneticilerinden biri olduğunu, önde gelenlerden biri olduğunu gösteriyor, öğrencileriyle, öğretmen arkadaşlarıyla, çevre halkıyla bütünleşiyor.

Anılarını kaleme alırken, böbürlenmeyen, öğrencileriyle aynı seviyede yürüyen, öğretmen arkadaşlarının başarılarına destek olan çoğunluğu köy kökenli öğrencilerinin velileriyle sürekli görüşen, yoksulluğun temelindeki sıkıntılardan hareket ederek, başarıya giden yoldaki desteklerini esirgemeyen bir öğretmen, yönetici Mithat Erden kalemiyle, güçlü bir anlatımla kitaplaşanlar.

Mithat Erden hocanın tespitleri doğru, kalemi netlik içinde, cümleleri herkesin anlayabileceği bir anlatım düzeyini koruyor. Bu genel görüntü, yazılan, ortaya konulan, kitaplaştırılan anıların geleceğe taşınması bakımından kolaylık sağlıyor, inandırıcılıklarıyla karşımıza çıkıyor.

Mithat Erden hocanın anıları arasındaki gezintinizde görürsünüz: O, eğitim camiası dışındaki çalıştığı kuruluşlarda da hep dürüst, doğrudan, doğrulardan yana tavır koymuş, hayalinde bulunan matbaa kuruluşunu gerçekleştirdikten sonra, devredilmesiyle ilgili anlatımlarında da gerçekçilikten ayrılmamıştır.

Kayboluşların önlenmesi olarak görülen yazdığı, yayınladığı, kalıcılıklarını sağladığı anılarıyla Türk Eğitim ve çalışma hayatı tarihlerine ışık tutan, örnek olan, “Efsane eğitimci, Koca Müdür”, yönetici, dürüst, örnek insan Mithat Erden hocamızı kutluyor, sevgi saygılarımı sunuyorum efendim.

Doç.Dr. Recep Rehimli’den:

Azerbaycan Devlet Personel Yönetimi

Prof. Dr. İSA KAYACAN

Kitaplar, dergiler..Değişik noktalardan bana ulaşan, ulaştırılan kitaplar.Prof. Dr. Hayrettin İvgin dostumun bana ulaştırdığı. Doç. Dr. Recep Rehimli imzalı bir kitap. Adı: Azerbaycan Devlet Personel Yönetimi.

256 sayfayla şekillenen kitap, Azerbaycan kamu personel yönetimi sistemi hakkında detaylı bilgilerin getirilişini sağlaması bakımından önem taşıyor. Ankara’da Kültür Ajans Yayınlarının 128 ncisi olarak günyüzü gören kitap; Monografik bir inceleme olarak sunuluyor. Azerbaycan Devlet Personel Yönetimi Sisteminin çağdaş, bilimsel, teorik açıdan araştırılmasına yönelik bir yayın olarak görülüyor.

Dört bölümden meydana gelen kitap; Bağımsızlıktan önceki dönemden söz ederek başlanılmış. Tarihsel gelişme sürecinde Azerbaycan Kamu Personel Sistemi detaylarıyla sayfalara dökülmüş.

Bağımsızlıktan sonraki dönem hakkında da geniş bilgi verilmekte. Temel haklardan, çalışma hakkından, daha pek çok “hak”dan sözediliyor. Devlet memurlarının ödev ve sorumlulukları sıralanıyor. Denetimin tanımı ve amacı hakkında bilgilendirme yapılıyor.

Devlet memurlarının yönetim dışı denetimi; Siyasi ve yargı denetimi de, hiyerarşik denetim ve idari teftiş şeklinde sıralanmakta.

Doç. Dr. Recep Rehimli’nin iki sayfalık bir önsözü var. Önsözün bir yerinde; “Azerbaycan’da kamu personel sisteminin yeniden oluşturulması ve bu alanda reformların yapılması sürecinde dikkatli olunması gerekmektedir” deniliyor.

Sayfa 38’de başlayan “Siyasal yapı” dan söz edelim kısaca, giriş olarak;

18 Ekim 1991 tarihinde kabul edilmiş, Azerbaycan Cumhuriyeti Bağımsızlık Beyannamesinin 13. maddesinin 3. fıkrasına göre: Yüce yürütme yetkisi Azerbaycan Cumhurbaşkanına mahsustur. Aynı zamanda 1995 yılında kabul edilen devletin en önemli varlık nedenlerinden biri olan, daha doğrusu devleti hukuka bağlayan Azerbaycan Anayasasının 7,8 ve 99. maddelerine göre, Azerbaycan Cumhurbaşkanı hem devlet başkanı hem de yürütmenin başıdır.

Azerbaycan’da ilk parlamentarizm tecrübesi 20.. yüzyılın başında yaşanmıştır. Azerbaycan Demokratik Cumhuriyetinin mevcut olduğu 23 ayda, yani 28 Mayıs 1918’den, 28 Nisan 1920’ye kadar olan kısa bir devrede milli parlamentonun oluşturulması ve dönem için demokratik ilkelere esaslanan 21 Temmuz 1919 tarihinde parlamento seçimlerinin yapılmasıyla ilgili yasanın kabul edilmesi Azerbaycan tarihinde parlamentarizmin formalaşması ve gelişmesi için önemli adım sayılabilir.

1991 yılında yeniden bağımsızlığına kavuşan Azerbaycan Cumhuriyeti Milli Meclisi 125 milletvekilinden ibarettir.

GÜNÜN SÖZLERİ:

1- Bir günlük adalet, 60 yıllık ibadetten faziletlidir (Hazreti Muhammed)

2- Adalet olmadan düzen olmaz (Camuş)

3- Yasama, yürütme, yargı içiçe geçmişse, Anayasa yok demektir (Rousseau)

4- Haksızlık yapıp, herkesle birlikte olmaktansa, adaletli davranıp, tek başına kalmak daha iyidir (Gandhi)

5- Medeniyetin ilk şartı adalettir (Freud)

Mustafa Kemal Atatürk:

Şiir dildir, dilin özüdür

Prof. Dr. İSA KAYACAN

Bize ulaşan dokümanlar, kaynakları itibariyle önemlilik kazanıyor, bu önemliliğiyle değerlendirmelerimiz arasında yer alıyor.

20 Kasım 2011 tarihinde, Ankara’da, Ahmet Sevgi Kültür Evi’nde gerçekleştirilen, “Şiir ve Musiki” konulu toplantıya katılanlardan, İmar ve İskan eski Bakanlarımızdan, sayın Selahattin Babüroğlu tarafından bize ulaştırılan iki ayrı dokümandan, araştırma ve değerlendirmeden bazı satırlar, mısralar aktarmak istiyorum efendim:

Selahattin Babüroğlu hoca, 19 Mart 2011 tarihli bir toplantıdan, dostlarıyla bir araya geldiği, gelindiği toplantıdan söz ederek söze başlıyor. “Sanatçılar olmasaydı, canlılar arasında ayrıcalıklı yerimizi alabilir miydik?” diye sorduktan sonra sayfalara döktüğü görüşlerini şöyle sürdürüyor:

“Değerli dostlarım; Büyük senarist Gazi Mustafa Kemalimiz bir toplantısında, şair kime denir sorusunu sorduğunda, gelen yanıtların hepsini dinler. Toplantıda bulunan bir kişinin; ‘şiir söyleyene şair denilir’ sözünü duyunca, Atatürk gülümser, ‘işte aradığım cevap budur’ der. Çünkü şiir yazılmaz, söylenir.

Mustafa Kemal Atatürk’ün bir diğer ifadesi de; ‘Hiçbir şiir ilk mısra denilen sihirli duygudan, büsbütün uzak duramaz. Şiir dildir, dilin özüdür’ olmuştur”.

Selahattin Babüroğlu hoca, “Ben de; Şiir bireyseldir, vasıtasızdır. Doğrudan şimşek gibi çıkar, gelip söylenir düşüncesindeyim” diye ilavede bulunuyor.

Anlatımlardan almaya, nakletmeye devam ediyoruz: Ruslar Birinci Dünya Savaşında Erzurum’u işgal etmişti. Bizim Erzurum’da da sıkışınca “Yoğurt koydum dolaba” türküsü ile idare ediliyor. Ta ki bizim kuşağın Edebiyat öğretmeni, o ünlü hocamız Sıtkı Dursunoğlu’nu Milli Marş gibi söylediğimiz aşağıdaki şiiri yazana kadar:

Tarihler ağlar, vatan yanarken,

El’ler öz yurdunda nara atarken

Ufukta ümit nuru parlarken,

İlk sesi haykıran yüce Erzurum.

Selahattin Babüroğlu hocanın bize getirdiği, verdiği 16.11.2011 tarihinin taşıyıcısı “Sessizlik” başlığı altındaki Yüksek İnşaat Mühendisi Cahit Ürün imzalı uzunca bir şiir var. “Dedenin özlemi” başlıklı 11 ayrı dörtlükten oluşan bu şiirden:

Büyüdüler, kanatlandı uçtular,

Sıra ile birer birer yuvadan,

Şimdi onlar, ana-baba oldular,

Böyle kurmuş düzeni yaradan.



Her birinin okul çağı su gibi,

Aktı geçti gözlerimin önünden,

Birde baktık ev kurmanın telaşı!,

Kalan ise bir resim düğünden.

WEB ::: isakayacan.blogspot.com





Yorumlar









Aktif Ziyaretçi 27
Dün Tekil 1097
Bugün Tekil 391
Toplam Tekil 4072319
IP 18.117.251.51






TURAN-SAM PRINTED ISSN: 1308-8041
TURAN-SAM ONLINE ISSN: 1309-4033
Journal is indexed by:





























14 Sevval 1445
Nisan 2024
P
S
P
C
Ct
P
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30


K peklerin dudaklar de di diye deniz kirlenmez.
(MEVLANA)


Ekle kar









Anasayfa - Amaç - Hedefimiz - Mefkuremiz - Faaliyetler - Yönetim - Yasal Uyarı - İletişim

Her Hakkı Saklıdır © 2007 - 2023 TURAN-SAM : TURAN Stratejik Araştırmalar Merkezi
Sayfa 1.692 saniyede oluşturulmuştur.

TURAN-SAM rssTURAN-SAM rss
Google Sitemap

"Bu site en iyi mozilla firefox'ta 1280x960 çözünürlükte görüntülenir."

Turan Portal v1.3 | Tasarım TURAN-SAM , Kodlama Serkan Aygün

Turan Nedir?, Bilimsel Dergiler, En popüler Bilimsel Dergi, Endeksli Bilimsel Dergiler, Saygın Bilimsel Dergi, Türk Dünyasının en popüler ve en saygın Bilimsel Hakemli Dergisi, SSCI, SCI, citation index, Turan, Türk Devletleri, Türk Birligi, Türk Dünyası, Türk Cumhuriyetleri, Türki Cumhuriyetler, Özerk Türkler, Öztürkler, Milliyetçi, Türkçü, Turancı, Turan Askerleri, ALLAH'ın askerleri, Turan Birliği, Panturan, Pantürk, Panturkist, Türk, Dünyası, Stratejik, CSR, SAM, Center for Strategical Researches, Araştırma, Merkezi, Türkiye, Ankara, İstanbul, Azer, Azeri, Azerbaycan, Bakü, Kazakistan, Alma-Ata, Astana, Kırgız, Bişkek, Kırgızistan, Özbekistan, Özbek, Taşkent, Türkmen, Türkmenistan, Turkmenistan, Aşxabad, Aşkabat, Ozbekistan, Kazakhstan, Uzbekistan, North, Cyprus, Kıbrıs, MHP, AKP, CHP, TURKEY, Turancılık, KKTC, Vatan, Ülke, Millet, Bayrak, Milliyet, Cumhuriyet, Respublika, Alparslan Türkeş, Atatürk, Elçibey, Bahçeli, Aytmatov, Bahtiyar Vahabzade, Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan, İsmail Gaspıralı, Gaspırinski, Nihal Atsız, Alptekin, Kürşad, Tarih, Kardeş, Xalq, Halk, Milletçi, Milliyetçi, Yürek, Ürek, Türklük, Beynelxalq, Arbitrli, Elmi, Jurnal, Nüfuzlu