Türkiye ve Avrupa Birliği: Tarihin Işığında Gördüklerim - Prof. Dr. Cihan Dura - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









Türkiye ve Avrupa Birliği: Tarihin Işığında Gördüklerim - Prof. Dr. Cihan Dura
Tarih: 28.02.2009 > Kaç kez okundu? 3061

Paylaş


1838 Osmanlı-İngiliz Serbest Ticaret Antlaşması, Osmanlı ekonomisinde hemen her alanda son derecede zararlı sonuçlar doğurdu. Ekonomi ileri Avrupa ekonomilerinin açık pazarı haline geldi.

Devletin, bağımsız dış ticaret politikası oluşturma hakkı elinden alındı. Ticaret yabancı egemenliğine geçti. Mevcut sanayiler yok oldu. Sanayileşmenin ilerlemesi engellendi. Ekonomik bağımsızlık yitirildi.

Bütün bir XIX. yüzyıl boyunca başta İngiltere olmak üzere, başlıca sanayileşmiş ülkeler gelişirken, Osmanlı ekonomisi gerilemiştir. Bu bir tesadüf değildir. Çünkü emperyalizm mutlaka başkalarının kaybetmesi karşılığında hayat bulabilmektedir. Bunun başlıca aracı da “merdiveni itme” stratejisi ve bunun içerdiği “eşitsiz antlaşmalar”, bu antlaşmaların getirdiği borçlanmalar ve “yapısal reformlar”dır.

Tarihin bize öğrettikleri bunlar…

Kanı’mca Türkiye Avrupa Birliği (AB) ile ekonomik ilişkiler kurarken, örneğin gümrük birliğine giderken, bu tarihî verilerin ışığında hareket etmeliydi. Oysa böyle olmamıştır. 1838 antlaşmasının hemen hemen aynısı yine aynı ülkelerle imzalanmıştır. Tabii sonuçlar da aynı olacaktır. Bu görüşümün kanıtlarını aşağıda sunuyorum.

i) Gelişme Farklılığı: Türkiye-AB antlaşmaları farklı gelişme düzeyinde bulunan ülkeler arasında yapılmıştır. Eğer genç sanayiler tezini doğru kabul edersek, bundan Türkiye zararlı çıkacaktır. Elde edilen bazı sonuçlar bu durumu doğrulamaktadır.

İngiltere; ilk emperyalist ülke olarak kendi çıkarına olan değişiklikleri, Osmanlı’nın da çıkarına uygunmuş gibi gösterdi. “Açık pazar” ekonomisini kalkınmanın tek yolu olarak dayattı. “Büyük” Reşit Paşa; Osmanlı’nın “idam fermanı” olan 1838 Ticaret Anlaşması’nı, -tıpkı İsmet Paşa hükümetinin 1963 Antlaşmasını, DYP-SHP Koalisyon Hükümeti’nin 1995 Gümrük Birliği Antlaşması’nı imzalaması gibi- “kalkınmanın yolunu açacak” bir belge olarak imzaladı .

ii) Düzen Dayatma: Geçmişte nasıl Avrupa Türkiye’ye Tanzimat ve Islahat fermanları yoluyla kendi ekonomik ve sosyal düzenini dayatmışsa, bugün de “Almanya-Fransa-İngiltere” üçlüsü; Katılım Ortaklığı Belgesi ile, ulusal programlar ve uyum yasalarıyla kendi düzenini dayatmakta, kabul ettirmektedir.

Bu mekanizma yoluyla, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde görülmemiş bir hatâlar zinciri başlamıştır. Sonu belirsiz bir AB hayâli uğruna belirli çıkar çevrelerince bu mekanizmanın dişlileri arasına atılan Türkiye, her şeyinden, bütün birikiminden vazgeçiyor: Nesi var nesi yok değiştiriyor, bütün değerlerini terk ediyor, önüne ne konulursa hiç düşünmeden, körü körüne kabul ediyor. Türkiye “Atatürk Türkiye’si” olmaktan çıkıyor, kendine hızla yabancılaşıyor, sömürgeleşiyor.

iii) Dış Ticaret: 1995 Türkiye-AB Gümrük Birliği Antlaşması tıpkı 1838 Antlaşması gibi bir “eşitsiz antlaşma”dır. Çünkü gümrükler kaldırılmış, Türkiye’nin tarife özerkliği, kendi dış ticaret politikasını serbestçe belirleme hakkı elinden alınmıştır.

1995 Gümrük Birliği Antlaşması ile, Türkiye AB’nin bir açık pazarı haline gelmiştir. Avrupa kaynaklı her türlü mal Türkiye’ye serbestçe girebilmektedir. Bu mallarla rekabet edemeyen birçok sanayi tesisi kapanmaktadır. İç ticaret yabancıların eline geçmektedir. Bu, Batı’nın “merdiveni itme” politikasının günümüzdeki bir sonucudur.

iv) Dış Borçlanma: Türkiye’nin AB üyeliğine sıkı bir şekilde angaje olduğu 1990’lı yıllardan bu yana dış borçları da artmıştır. Bunda AB ile olan dış ticaret açığının katkısı olduğu tahmin edilebilir. Aynı sorunu Osmanlı da yaşamıştır. İhracattan sağlanan döviz gelirleri ithalat karşısında gittikçe yetersiz duruma geldikçe, Türkiye ceteris paribus dış borçlanma yoluna gitmek zorunda kalmıştır.

v) IMF ile İlişkiler: Türkiye’nin, dış borç ihtiyacının giderek şiddetlenmesi, IMF’nin kapısını çalması sonucunu doğurmuştur, tıpkı Osmanlı maliyesinin Düyunu Umumiye yönetimine boyun eğmesi gibi. Yapılan Stand-by antlaşmaları bu kuruluşun Türkiye’nin ekonomi politikalarına müdahale etmesi neticesini vermiş, böylece tıpkı 1800’lerde olduğu gibi yabancılar lehine politika değişikleri yapılmış, her türlü ödünün kapısı açılmıştır.

vi) Yabancı Sermaye: Türkiye 1995 Gümrük Birliği Antlaşması ve özellikle son dört yılda çıkarılan yasalar yoluyla, yabancı sermaye yatırımlarına elverişli bir yapıya kavuşturulmuştur. Sonuçta yabancı sermayeli şirket sayısı hızla artmaktadır, 500 büyük sanayi şirketi içindeki payları yüzde 30’a yaklaşıyor. 2006’da yabancı sermaye yatırımlarında bir sıçrama görülüyor. Böyle bir dönem 1800’lü yılların sonlarından itibaren Osmanlı zamanında da yaşanmıştır.

Ülkede yabancıların gittikçe güçlenmesi, daha fazla kârın daha fazla yurt dışına transferi, ekonomik kararlarda yabancıların yetkisinin artması, bir baskı grubu olarak güçlenmeleri sonucunu doğurmaktadır.

vii) Özelleştirme: Nasıl geçmişte İngiliz Hükümetinin hazırlattığı Hobart-Foster raporunda Osmanlı hükümetine özelleştirme dayatılmışsa, günümüzde de Türkiye’ye Katılım Ortaklığı Belgesi ile, ilerleme raporları ile, IMF ve Dünya Bankası’yla ilişkiler çerçevesinde özelleştirme dayatılmıştır.

viii) Yabancıya Toprak Satışı: İngiltere 1856 Islahat Fermanı ile, yabancıya toprak satışının serbest bırakılması taahhüdünü almıştı. İlgili yasa 1867’de çıkarıldı. Aynı süreci Türkiye de yaşamıştır. AB Türkiye’den yabancıya toprak satışını serbest bırakmasını istemiş, bu talebi son hükümet tarafından 2003 yılında yerine getirilmiştir. Geçmişte olduğu gibi bugün de Türk toprakları hızla AB yurttaşlarının eline geçmektedir.

ix) Tarım: Avrupa Birliği, Türkiye’ye kendi ekonomi politikalarını, bu arada tarım politikasını da dayatmaktadır. Bu politikaların gereği olarak tarım sektörümüzün üretim bileşimi değiştirilmekte, ona AB’nin ihtiyaçlarına uygun bir yapı kazandırılmaktadır. Bundan başka Türkiye tarımda kendine yeterli olma durumundan uzaklaşmaktadır.

x) Samimiyetsizlik: Tarihte Büyük Devletler Osmanlı’ya vaatte bulunmuşlar, onu Avrupa devleti sayacaklarını söylemişler, toprak bütünlüğünü garanti etmişler; ancak bu vaatlerinin tam tersini yapmışlardır. Bugün de tutumları farklı değildir: Türkiye’yi tam üye yapma konusunda samimî oldukları söylenemez. Artık herkes biliyor ki asıl niyetleri Türkiye’yi kendilerine “özel bir statü” ile bağlamak…

xi) Diğer Hususlar: Avrupa Birliği müktesebatına uyum yasaları Türkiye’yi şu tehlikelerle karşı karşıya getirmiştir:

- Etnik hareketler uyum yasaları sayesinde daha elverişli bir gelişme ortamına kavuştu. Ayrılıkçı hareketler yapay olarak körüklenmeye başladı.

- Uyum yasaları bölücülüğü cesaretlendirdi. Halkın Türkiye Cumhuriyeti’nin birlik ve bütünlüğüne olan inancını yıpratmaya başladı.

- Uyum yasaları ile birlikte, Türkiye’de misyonerlik faaliyetleri de hızlandı. Hıristiyanlık propagandası başta Doğu Karadeniz olmak üzere bütün Türkiye’de arttı.

- Devlet aleyhinde faaliyetleri tarihen sabit olan Fener Patrikliği ile Ermeni Patrikliği yeniden harekete geçti.

- Uyum yasaları sayesinde, kendi ülkelerinin çıkarlarına göre hareket eden, Batı kökenli yabancı vakıflar önemli imtiyazlar kopardılar ve hareket alanlarını genişlettiler.

- Uyum paketleri, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği’nin işlevlerini sınırlandırarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kendini savunma mekanizmalarından birini ortadan kaldırıldı. Devlet kendi güvenliğini sağlama konusunda acze düşürüldü.

Bu tehlikeli gelişmelerden birçoğu Osmanlı zamanında da yaşandı.

***

Günümüz Türkiye’sinde olup bitenle geçmişte olanlar arasında büyük benzerlikler var.

Tarihte eşitsiz antlaşmalar nispeten geri durumda olan ülkenin, örneğimizde Osmanlı Devleti’nin aleyhine sonuç vermiştir. Bugünkü Türkiye’de olacak olan da aynısıdır. Çünkü AB ile kurulu ilişkiler de eşitsiz ilişkilerdir.

Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri Avrupa Birliği ile ilişki kurarken, dış ekonomik ilişkiler politikasını belirlerken tarihte yaşadıklarımızı hesaba katmamakla büyük hatâ etmiştir.

Bilim “aynı koşullar bir araya gelince, sonuç da aynı olur” der.

Öyleyse Türkiye’de yakın gelecekte neler olacağını tahmin etmek zor değildir.

Dolayısiyle bu kez felaketi önleyebiliriz.

Ancak bir şartla…

Osmanlı’nın yaşadığı trajediyi unutmuyorsak, o felaket üzerinde sürekli kafa yoruyor, fikir geliştiriyor, Milletimizi de bıkmadan uyarıyor ve harekete geçiyorsak…





Yorumlar









Aktif Ziyaretçi 37
Dün Tekil 1097
Bugün Tekil 895
Toplam Tekil 4072822
IP 3.144.172.115






TURAN-SAM PRINTED ISSN: 1308-8041
TURAN-SAM ONLINE ISSN: 1309-4033
Journal is indexed by:





























14 Sevval 1445
Nisan 2024
P
S
P
C
Ct
P
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30


K peklerin dudaklar de di diye deniz kirlenmez.
(MEVLANA)


Ekle kar









Anasayfa - Amaç - Hedefimiz - Mefkuremiz - Faaliyetler - Yönetim - Yasal Uyarı - İletişim

Her Hakkı Saklıdır © 2007 - 2023 TURAN-SAM : TURAN Stratejik Araştırmalar Merkezi
Sayfa 1.597 saniyede oluşturulmuştur.

TURAN-SAM rssTURAN-SAM rss
Google Sitemap

"Bu site en iyi mozilla firefox'ta 1280x960 çözünürlükte görüntülenir."

Turan Portal v1.3 | Tasarım TURAN-SAM , Kodlama Serkan Aygün

Turan Nedir?, Bilimsel Dergiler, En popüler Bilimsel Dergi, Endeksli Bilimsel Dergiler, Saygın Bilimsel Dergi, Türk Dünyasının en popüler ve en saygın Bilimsel Hakemli Dergisi, SSCI, SCI, citation index, Turan, Türk Devletleri, Türk Birligi, Türk Dünyası, Türk Cumhuriyetleri, Türki Cumhuriyetler, Özerk Türkler, Öztürkler, Milliyetçi, Türkçü, Turancı, Turan Askerleri, ALLAH'ın askerleri, Turan Birliği, Panturan, Pantürk, Panturkist, Türk, Dünyası, Stratejik, CSR, SAM, Center for Strategical Researches, Araştırma, Merkezi, Türkiye, Ankara, İstanbul, Azer, Azeri, Azerbaycan, Bakü, Kazakistan, Alma-Ata, Astana, Kırgız, Bişkek, Kırgızistan, Özbekistan, Özbek, Taşkent, Türkmen, Türkmenistan, Turkmenistan, Aşxabad, Aşkabat, Ozbekistan, Kazakhstan, Uzbekistan, North, Cyprus, Kıbrıs, MHP, AKP, CHP, TURKEY, Turancılık, KKTC, Vatan, Ülke, Millet, Bayrak, Milliyet, Cumhuriyet, Respublika, Alparslan Türkeş, Atatürk, Elçibey, Bahçeli, Aytmatov, Bahtiyar Vahabzade, Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan, İsmail Gaspıralı, Gaspırinski, Nihal Atsız, Alptekin, Kürşad, Tarih, Kardeş, Xalq, Halk, Milletçi, Milliyetçi, Yürek, Ürek, Türklük, Beynelxalq, Arbitrli, Elmi, Jurnal, Nüfuzlu