Bitlis'ten Van'a doğru giderken, Van Gölü'nün kuzeyinde, gölün hemen kıyısında, Nemrut ve Süphan Dağları'nın arasındaki geniş düzlükte, yüzünü Van Gölü'ne dönmüş, sırtını Malazgirt Ovasına yaslamış, yemyeşil bir şehirle karşılaşırsınız. Burası, tarihte Kubbetü'l İslam olarak anılan 3 şehirden biri olan Ahlât'tır.







Asırlar içerisinde yüzlerce medeniyete ev sahipliği yapan bu mübarek şehir, bağrında binlerce şehidi taşımanın gururuyla mağrur ancak eski ihtişamlı günlerinin özlemiyle bir o kadar da hüzünlü durmaktadır. Çağrı Bey'in gelip konakladığı ve Türk'e yurt edinilmesine karar kıldığı, Sultan Alparslan'ın Malazgirt'te gitmeden önce soluklandığı ve güvenle istirahat buyurduğu, Ertuğrul Gazi Hazretlerini batıya uğurlamadan önce sırtını sıvazlayan, Yavuz Selim Han'a güvenle bağrını açıp, dert ortağı olan bu topraklarda uzun ya da kısa süreli binlerce yıldır hüküm süren bütün beylikler, boylar ve devletler muhteşem eserler bırakmışlardır.







Şehrin Tatvan tarafından (batı) girişinde, solda, genişçe bir meydanda, her biri bir adam boyundan daha yüksek, bengütaşları andıran, kale suru gibi heybetli taşlarla kaplı genişçe bir meydan dikkatinizi çeker... Ahlât müzesine bitişik genişçe bir kapıdan girilen Meydan Mezarlığı'nda ilerledikçe, mezar taşlarının heybetini gördükçe, tarihe ve Atalarınıza duyduğunuz saygı biraz daha artar...







Meydan mezarlığı ve kümbetler o kadar canlıdır ki, onların binlerce yıl öncesinden kaldığına inanasınız gelmez. İşgal zamanı yok edilmek için harcanan çabalara, sökülüp yol yapımında kullanılmalarına, desen ve işlemelerine verilen zararlara rağmen, Türk Devleti gibi dimdik ayaktalar... Ülke çapında çok fazla bilinmediğinden mi, magazinsel boyutu olmadığı için mi, yoksa bilinmesinin Milli Bilince katkısından korkulduğundan mıdır bilinmez, Ahlât Selçuklu Mezarlığı, Kümbetleri,

kaleleri pek fazla tanınmamaktadır.







Çağlar öncesinden, günümüzde olacakları görürcesine Kutlu Atalar "ileride bizim neslimizden bu toprakları yurt olarak kullanmaya devam edecek torunlarımızdan bu toprakları almak isteyen, soyu soysuz olan beylik ve aşiretler çıkarsa, bizim mezarlarımız tapu olsun" dercesine, şehrin her yanını devasa mezar taşlarıyla, kümbetlerle, kalelerle bezemişler, bu yurdu kıyamete kadar Türk yurdu olarak

sabitlemişleridir.







Bugün, Irak'ın kuzeyinde başlayan ve beynini petrole satmış yerli işbirlikçileri kullanarak, bağrımıza saplanmaya çalışılan bölücülük hançeriyle, bin yıllık Türk yurdu olan bu toprakları köksüz birkaç

aşirete peşkeş çekmeye çalışmaktadırlar. Oysa başta bu topraklarda yaşayan Asil Türk evlatları olmak üzere hiç kimse buna müsaade etmeyecektir.







Dört bir yanı Türk Milli Kültürünü yansıtan eserlerle bezeli Anadolu şehirlerini, eserlerini, medeniyetini tanıdıkça, bu coğrafyada oynanan oyunu daha iyi anlayacağımıza şüphe yoktur. Bizim olan bu topraklarda öten, uğursuz baykuş seslerine inat; halayıyla, toyuyla, en gür sedasıyla "bin yıldır buradayız, gelecek binlerce yılda burada olmaya devam edeceğiz" diye haykıran ve okulundan çarşısına, mahallesinden işyerlerine kadar "Selçuklu" ismini yaşatma çabasında olan yiğit Ahlatlılara binler selam ile...







Tanrı Türk’e Yar Olsun!



alperenburak67@hotmail.com