Doğalgaza, elektriğe, suya, telefona, İnternet hattına zam var. Pirince, şekere, tuza, sebzeye, meyveye, una, oduna, kömüre zam var. Benzine zam var. Aklınıza gelen her şeye zam var. Memur, emekli, işçi maaşlarına ise sadece göz boyamalık bir zam oluyor. Libyalı muhaliflere bavul dolusu para dağıttık. Somali’ye her ne kadar vatandaşlarımızın gönüllerinden kopanlar götürüldüyse de Devletin veya benzinini devletin ödediği uçak ile, gemi ile, tırlar ile götürüldü. Allah kabul etsin. İran’dan almadığımız doğalgaz parasını tazminat olarak ödememiz söz konusu. İsrail 3 milyar doları cebe indirmiş ve heronlar ortada yok. Kazakistan’ın bize olan borçlarını sildik mi? Sildiysek helal olsun, hiç olmazsa Türk oğlu Türklerin borcunu sildik. Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar, Büyükelçiler özel uçaklarla gidiyorlar, geliyorlar, devlet sağ olsun. Hani zengin çocukları lüks arabalarında plakalarının üstüne yazdırmışlardır ‘’ Babam sağ olsun ’’ diye ve disko müziklerini de sonuna kadar açarlar ve sevgililerinin kapılarının önünden günde 40 defa geçerler. Hiç olmazsa 41 defa geçsinlerde ‘’ Maşallah! ’’ diyelim. Suriye’ye de yakında yaptırımlar uygulayacağız.Yaptırım uygulamak da kuru gürültüyle olmuyor. Ona da para lazım. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin garantörüyüz, bedava garantörlük olmuyor, çok pahalı bedeli var bunun. Şimdi de Güney Kıbrıs Rum Devleti orada petrol, doğalgaz arıyor diye, bizim harp uçakları, harp gemileri oralarda dolaşıp duruyorlar. Bir uçağın havada bir saat kalmasının, bir harp gemisinin denizde 1 saat kalmasının bedelini hiç düşündünüz mü? Yazmayayım moraliniz bozulur. Hücumbotlarda komutanlık yapan binbaşı bir sınıf arkadaşım, silah arkadaşım vardı. İmralı’daki padişah muamelesi gören herifi korumak için her gün İmralı etrafında karakol devriyesi geziyordu. Ondan başka fırkateyn, avcı bot, sahil güvenlik gemileri de vardı. Arkadaşım bir gün bana dert yanmıştı ve ‘’ Ben teröristin kıçının keyfi için, başının selameti için harp gemisi komutanı olmadım ’’ demişti ve bana cinayet şebekesinin, kiralık katil örgütünün kurucusu olan o herifin can güvenliğini sağlamak için Devletin ne kadar para harcadığının hesabını eline kalem, kağıt alıp göstermişti bir çayımı içerken. O görevden sonra onuruna yediremeyip istifa etmişti. Polisimiz biber gazı sıkıyor, su sıkıyor. O sıktıkları bile limon değil, pahalıya geliyor o sıkışlar. Ama en pahalısı terör bölgesinde uçakların, helikopterlerin, tankların oralarda sürekli gidip gelmesi ve atılan mermiler, atılan bombalar. Bunların hepsi para. Yakında öğrenci harçlarına, ev kiralarına, otel ve pansiyon yatak ücretlerine, aklınıza ne gelirse hepsine zam gelecektir. Ancak değirmenin suyu nereden, nasıl geliyor? Tanıdığım bir çok esnaf, memur, işçi, emekli borç içinde yüzüyor ve kredi kartı batağına gırtlaklarına kadar batmışlar. Kurtulmaları mümklün değil. Ödemeleri gereken asgari tutarı bile ödeyemiyorlar. Köylü parası olmadığı için köyünden dışarı çıkmaya korkuyor. Esnaf artık muhasebecilerine iflas bayrağını çekmelerini rica ediyor ve yerlerini dev alışveriş marketlerine veya hiper, süper marketlere terk ediyor. Memur ve işçi garibim sürekli bütçe hesabı yapıyor. İş adamları da kimisi fırsat bu fırsat deyip servetini ikiye, üçe, beşe katlıyor, kimisi de al gülüm, ver gülüm, al takke ver külah, Şaban’dan al, Osman’a giydir, çaktırmadan idare ediyor. Ama mevcut hükümet partisine lafım yok. Kuru gürültürü sevmem. Diğer muhalaefet partileri tek başlarına, 550 mevcut milletvekilleri ile iktidara gelselerdi ne yapacaklardı? Hiç bir şey! İşte bu yüzden, İbrahim Tatlıses’in sürpriz evliliği, Türk halkı, Türk medyası için, bu belirttiğim karın ağrısı, mide bulantısı konulardan daha önemli. Çünkü; Devleti temsil eden Hükümet her türlü heyecanımızı, hevesimizi, hayalimizi, beklentimizi yıllardır kursağımızda bıraktı. Ama İbrahim Tatlıses’e imparator, Müslim Gürses,Orhan Gencebay ve Ferdi Tayfur’a baba, Fatih Terim’e başka bir imparator dedi bu halk. Çünkü Devleti temsil eden hükümetler vatandaşın duygularına, düşüncelerine tercüman olamadılar.Yazar, gazeteci, aydın geçinen ballı kaymak içinde yüzen palavracı, yalaka, yağcı olan, kalem ve kamera sahibi medya maymunları ise, iktidarları yağlamaya devam ettiler. İktidarları yağlamayanlar, kendi patronlarını yağladılar. İmparatorlar, babalar ise en azından bu halka ‘’ Ah ulen ah! ’’ dedirttiler. Duygularına, düşüncelerine, hüzünlerine, öfkelerine tercüman oldular. Ancak;sanatçı da olsa, imparator da olsa, diva da olsa, kral da denilse, paşa lakabı da takılsa, bilmem ne kızı da denilse ; teröre, teröristlere şirin gözükmek için abuk subuk konuşan kimseler; artist, manken, şarkıcı olsalar da; bu milletin gözünde imparator, baba, kral, diva, güneş, paşa olamazlar. Birkaç fanatik hayranları bu lakapları bu gibilere yakıştırsa da, tarih eninde sonunda hak edilmeyen bu ünvanları, rozet gibi emanet yapıştırılan yerlerinden, yakalarından söküp çıkartacaktır. Biz zamla başlamıştık yazımıza! Yani biber gazıydı, mermiydi, savaş uçaklarının ve harp gemilerinin mazotuydu, Libyaya bahşişti, Suriyeye sadakaydı, Somaliye fitreydi, atılan top mermileriydi, füzeydi, roketti, siyasetçiler ve bürokratlar sürekli yurt dışındaydı derken; Türk vatandaşının duygularını, düşüncelerini, fikirlerini soran olmadı. Ama teröristlerin ve bölücülerin fikirlerini, duygularını, düşüncelerini hep sordu iktidardakiler. Amerikalıların, İngilizlerin, İsraillilerin, Rusların, Çinlilerin fikirlerini adeta nefes almadan dinlediler.Türk vatandaşı ne yer, ne içer, ne hisseder? Soran olmadı. İbrahim Tatlıses bu yüzden önemlidir. Müslim Gürses de bu sebepten çok önemlidir.