Dünyamız 1980’li yılların sonundan itibaren hızlı ve çok önemli değişikliklere sahne olmuş ve dünyada yeni bir yapılanma olgusu ortaya çıkmıştır:



Bir yandan rekabet avantajı ve Pazar genişliği açısından küreselleşme, diğer yandan ekonomik imkanların birleştirilerek tek bir ekonomik güç oluşturma açısından bölgeselleşme, bugün dünya ekonomisinin iki temel özelliği haline gelmiştir. Özellikle, bölgesel ekonomik gruplaşmalar olgusu, dünya için yeni bir ekonomik harita çizmektedir. Bu haritanın sınırları, ekonomik gruplara dahil olmak isteyen yeni ülkelerin talepleriyle devamlı bir gelişme göstermektedir.



Küreselleşme, pazarın dünya ölçeğinde büyümesi, ulusal sınırların dışına çıkması, dünyanın tek Pazar haline gelme olayıdır. Değişen gelişen dünyamızda küreselleşme kaçınılmaz bir hal almıştır. Küreselleşme ile beraber dünya bir bütün olarak düşünülmeye başlamıştır. Bugün bir ülkenin küreselleşme dışında kalması pratikte pek mümkün gibi görünmemektedir. Nicelik olarak küreselleşme ticaret, sermaye akımları, yatırımlar ve insanların ülkeler arasındaki dolaşımında meydana gelen artışı ifade etmektedir.



Niteliksel olarak ise, politik, ekonomik ve sosyal süreçleri kapsar. Yani diyebiliriz ki, sınırlara tabi olmayan dünya ekonomisi ortaya çıktı. Küreselleşme ile birlikte artık ulus devlet yok olmaya başlamıştır. Artık bir değil birden fazla ülkenin geleceği söz konusudur. Dar kalıplarla düşünmek yerine daha geniş açılardan olaylara bakmamız gerekmektedir.

Gelişen piyasalar olarak anılan orta ve ortanın biraz üstündeki gelişme düzeyindeki üçüncü dünya ülkeleri merkez ülkeler için yeni yatırım alanları olarak ortaya çıktı. Orta gelişme düzeyindeki ülkeler sermaye hareketlerini serbest bıraktılar. Sermaye giriş ve çıkışı üzerindeki kontrollerini yitirdiler.



Dünyanın her yerinde istediği gibi üretim yapabilmek istediği gibi mal ve hizmet satmak ve daha önemlisi, istenildiği gibi sıcak para denilen spekülatif parasını bütün dünyada dolaştırmak, en yüksek kâr oranı neredeyse, anında oraya ulaşmaktır. Sermaye kendi güvenliğini, kârını gerçekleştirmek için dünyadaki bütün engellerin kaldırılmasını istemektedir.



Devletin gücünü zayıflatmak için AB, Nafta, Uzak Doğu Pasifik Birliği adı altında bir takım birleşmeler olmuştur. Bütün dünyada yerli sermaye yabancı sermayeye kucak açmıştır. Yerli ve yabancı ayrımı anlamsızlaşmıştır. Demokrasi bugün daha anlamlı bir hale gelmiştir. Az gelişmiş ülkeler halklarının demokrasi adımlarını tam atmaları gerekir.



Bağımsız devlet, kendi halkının çıkarlarını tam olarak koruyabilen devlettir. Dünyadan kopuk yaşamak değildir.



Yukarıda vermiş olduğum örnekler itibari ile,küreselleşme ve akabinde sermeyenin sınırları kaldırması, ülkelerde stratejik ve kültürel alanlarda egemen olması, millet,ulus ve kültür ayrıcalıklarını kaldırıp tek dünya milleti yaratma hedefine doğru gitmektedir.



Kaçınılmaz olan küreselleşme ve sermayenin dolaşımı karşısında,Milli siyaset güden ülke içerisindeki siyasi aktörlerin,statükoculuğu bırakıp, kaçınılmaz hale gelen sistemin içerisinde yapıcı bir rol oynamaya soyunmaları, kültür,dil, Milli Şuur fikrini her platformda, doğru bir şekilde bilimsel tabanda tüm dünyaya haykırmaları gerekmektedir.



Küreselleşme ve sermaye dolaşımı yükselirken, tam karşısında yükselen milletin tarihsel değerlerini, günün çağdaş bilimsel olanakları ile yoğurup bu konuda çalışma yapan düşünen yazan, oz-an kültürü olan kesimin elinden tutmak gelecek zaman diliminde, sonuçsuz bir hedefe doğru giden dünya düzeninin en azından milli kimlik ve kültürü asimle etmesine engel olunması, sermayenin ve küreselleşmenin hedeflediği yeni millet oluşturma sürecinde, ülke olarak direksiyonu ve yönetimi lokal olarak ele alıp hakim olduğumuz bu alanda koruya bildiğimiz değerleri korumalıyız.



Aksi takdirde gelecek yüzyılda tarihi ve kültürel kimliği ile bir Türk Milletinden söz etmek mümkün olmayacaktır.



Tüm Siyasi otoriteler STK kuruluşları, sermaye ve küresel sistemin lider aktörlerine biat etmiş Kültürel ve Milli kaleler zapt edilmiştir, hizmet ettikleri batı entegrasyonlu bu yapılanmalar, millet olma huzurunu geçmişte çok yaşamış dünyada varolma nedeni haline gelmemize yardımcı olmuştur.



Gelinen nokta,geçmişteki varlığımızı inkarla asimle edilen, yeni dünya düzeninde farklı kültür ve ekonomi ile yoğrulan ve bu farklı kültürlere bağımlı kılınan, asil geçmişi kültürü olan Asimle edilerek kabuk değiştirmesi için, her 5 yılda bir virüs enjekte edilip zehirlenen bir Milletiz.



Titreyip kendimize gelip,Çağ ile entegrasyon halinde olup,kendi panzehirimizi yapmalıyız, aksi takdirde gelecek yüzyılda sadece bu coğrafyada yaşayan toplumun canlıları olarak, biyoloji derslerinde konu halinde okunacağız.



Saygılarımla



Emrah BEKCİ

Araştırmacı Yazar