Uluslararası Yasal Düzenlemelere Göre İnsan Ticareti ve Eski Doğu Bloku Ülkelerinde İnsan Ticareti - Ekber NECEFOV - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









Uluslararası Yasal Düzenlemelere Göre İnsan Ticareti ve Eski Doğu Bloku Ülkelerinde İnsan Ticareti - Ekber NECEFOV
Tarih: 23.08.2011 > Kaç kez okundu? 5559

Paylaş


Son dönemlerde uluslararası anlamda karşılaşılan iki büyük (diğeri göç hareketleri) sorundan birisi olan insan ticareti dünyada değişen sosyal ve ekonomik yaşamın gündeme getirdiği bir problemdir. Özellikle küreselleşmeyle birlikte küesel bir suç olarak algılanan insan ticareti yine aynı ölçüde küresel bir faaliyet alanına dönüşmüştür.

Boyutları artık yüz binleri aşan bu ticaretin önlenmesi için bir dizi uluslararası anlaşmalar gerçekleştirilse de karşısı alınmaz biçimde artmaktadır. Son yıllarda yapılan çalışmalara göre dünyada her yıl yaklaşık 600 binle 2 milyon arasında kadın, erkek ve çocuk bu ticaretin kurbanına çevrilmektedir. Büyük ölçüde fuhuş sektöründe zorla çalıştırılan bu insanlardan başka amaçlar içinde yararlanılmaktadır. Buraya emeğin istismarı, cinsi istismar, organ kaçakçılığı gibi yasadışı faaliyet alanları da dahildir.

Yapılan çalışmalara göre, günümüzde 137 ülkede insan ticareti yapılmaktadır. Ama araştırmacılar her bir insan ticareti vakasının kendine ait özellikleri olduklarını belirterek, insan ticaretinin bir suç olmaktan öteye giderek bir süreç halını aldığını dile getirirler.

Bu ticaretin amaç ve nedenleri de çeşitlidir. Araştırmacılar insan ticaretinin Sovyet Bloku ülkelerinin çöküşünden sonra hızlı biçimde artış gösterildiğine dikkat çekerek, özellikle eğitim düzeyi yüksek ülkelerde bu suçun artış göstermesine şaşırdıklarını belirtler. Suç nedenleri ve suça zorlayan nedenler çeşitli olunca hukuksal olarak insan ticareti anlayışına bir sınır belirlemek pek kolay olmamaktadır. Bundan dolayı araştırmaçılar öncelikle “insan ticareti” tanımının anlaşılması gerektiğine dikkat çekirler.







İnsan Ticareti Tanımı

İnsan ticareti kavram olarak 2000 yılında Birleşmiş Milletler tarafından uluslararası anlam kazandı. Bu karar “Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek İnsan Ticaretinin, Özellikle Kadın ve Çocuk Ticaretinin Önlenmesine, Durdurulmasına ve Cezalandırılmasına İlişkin Protokol”ü adını taşıyor. 2000 yılında alınan bu karar İtalya’nın Palermo şehrinde imzaya açılmış olup, 2003 yılında yürürlüğe girmiştir. Bu kararı Palermo Protokolü olarak da tanımlıyorlar.

Protokolün 3. Maddesi insan ticareti kavramını şöyle tanımlamaktadır: “İnsan ticareti, kuvvet kullanarak veya kuvvet kullanma tehdidi ile veya diğer bir biçimde zorlama, kaçırma, hile, aldatma, nüfuzu kötüye kullanma, kişinin çaresizliğinden yararlanma veya başkası üzerinde denetim yetkisi olan kişilerin rızasını kazanmak için o kişiye veya başkalarına kazanç veya çıkar sağlama yoluyla kişilerin istismar amaçlı temini, bir yerden bir yere taşınması, devredilmesi, barındırılması vya teslim alınması anlamına gelir. İstismar terimi, asgari olarak, başkalarının fuhuşunu istismar edilmesini veya cinsel istismarın başka biçimlerini, zorla çalışmasyı veya hizmet etmeyi, esareti veya esaret benzeri uygulamaları, kulluğu veya organların alınmasını içermektedir”.

İnsan ticaretine uluslararası anlamda ortak bir tanım kazandırılmasına rağmen, suçun kendi tanımı ve unsurları konusunda bir dizi anlaşmazlıklar yaşanmaktadır. Her şeyden önce, insan ticareti olgusu birey, kurum ve hükümetler bazında farklı algılanmaktadır. Söz konusu insan ticareti olunca organize suç, yasadışı göç, zorla çalıştırma, kadına karşı şiddet, eşit olmayan koşullarda ekonomik yapılanma ve yoksulluk gibi olgularla direk bağlantılı olan insan ticareti arasında ayrımı yapma bir hayli zordur. Örneğin, insan ticareti mağduru birinin kimlik belgeleri çeşitli yollarla elinden alındığı için bu şahıs aynı zamanda yasadışı göç ve göçmen kaçakçılık statüsüne girmektedir. Bundan dolayı son yıllarda uluslararası anlamda göçmen kaçakçılığının göç sürecine ait bir kavram, insan ticaretinin ise insan hakları ile ilgili başka bir kavramda ele alınmasına çalışılmaktadır.

İnsan Ticaretinin Türleri

İnsan ticareti yukarıda da belirtildiyi gibi tam somut bir kavram olmadığı için bu ticaretin türlerinden söz edilmektedir. Örneğin, insan ticareti baskı veya sömürüye maruz bırakılan kişilerin cinsiyetleri, yaşları gibi özellikleri ile baskı veya sömürünün amacına ilişkin farklılaşmalara ayrılmaktadır. İnsan ticareti genelde organ ve dokuların yasadışı nakli, zorla çalıştırma, işgücü sömürüsü ve cinsel sömürü gibi amaçlarla gerçekleştirilmektedir. Sömürünün amacı değiştikce mağdurun cinsiyeti ve yaşı da farklılık göstermektedir. Buna göre insan ticareti kadın ticareti, çocuk ticareti, beden ticareti, organ ticareti, emek ticareti gibi çeşitli isimlendirmeler altında sınıflandırılıyor. Bu sınıflandırmalar arasında insan ticareti denince akla ilk ve özellikle kadın ticareti gelmektedir. Çünkü insan ticareti arasında en yaygın olanı cinsi ve hizmeti istismar amacıyla kadın ticareti ön plana çıkmaktadır.

İnsan ticareti mağdurlarının %80 gibi büyük bir oranıı kadın ticareti teşkil ediyor. Denile bilir ki insan ticareti genelde kadın ticareti tanımı etrafında şekillenen bir yasadışı ticaret çeşididir.

Çeşitli biçimlerde ve çeşitli yollardan aldatılarak bu ticaretin kurbanlarına çevrilen kadınlar yaşamın hemen hemen her alanında istismara maruz bırakılırlar. Bakıcılık, bahçivanlık, garsonluk, ev hizmetleri, dadılık, fahişelik, hatta eş olarak satılma gibi kadının emek ve bedeninin farklı anlamlarda istismarı kadın ticaretinin en belirleyici özellikleridir. Bu ticaretin kapsamına giren çeşitli ortaklıklar göz önüne alındığında en pahalı ticareti biçimi olarak karşımıza çıkan kadın ticaretinde kişi başına masraflar 3 bin ila 60 bin dollar arasında değişmektedir. Mağduru tam bir meta haline getiren bu süreçte en büyük baskı unsuru ticaret kurbanının tüm kimlik belgelerinin ele geçirilmesi ve bunun ona karşı baskı unsuruna dönüştürülmesidir.

Kadın ticaretinin mağdurları hayat riski en yüksek fiziki ve psikoloji ortamlarda çalıştırılmaktadırlar. Bu anlamda onların kendilerini cinsi ve maddi olarak savunma şansları da sıfıra indirilmektedir. Büyük oranda yasadışı fuhuş sektörü içine çekilen bu mağdurların birçoğu AİDS ve diğer bulaşıcı cinsi hastalıklar taşımakta, istenmeyen hamilelik ve psikoloji travma halleri geçirmektedirler. Bu gibi sorunlar Latin Amerika, Asya ve Orta Afrika ülkelerinden olan mağdur kadınlarda had safhadadır. Bu insanlar özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere sevk ediliyor, doğal olarak cinsi, bedeni ve psikolojik olarak hiç tanımadıkları farklı bir kimliğin ve ülkenin insanlarının piskoloji tesirleri altında kalırlar. Bu gibi ülkelerde çocuk fahişeliğinin de daha sık rastlanılır olması, hatta Güneydoğu Asya’nın bazı ülkelerinde seks turizminin biçimlenmesi büyük bir mağdurlar ordusu yaratmaktadır.

İnsan ticaretinin en yaygın ikinci türü çocuk ticaretidir. Burada “çocuk” tanımı BM (Birleşmiş Milletler Örgütü) tanımladığı şekilde 18 yaşından küçükleri kapsamaktadır. Sonuçları bakımından daha vahim olayların karşılaşıldığı bu ticaretin mağdurları farklı amaçlarla istismar edilmekteler. Çocuk ticareti genelde çocukların cinsel amçlı kullanımı, pornografi, zorla çalıştırma, işgücü sömürüsü ve organ nakli gibi farklı amaçlara yöneliktir. Kendini savunma açısından büyük risk taşıyan çocukların böyle bir ticaretin içine çekilmesi insanlık dışı durumların da ortaya çıkmasına neden olmaktadır. IOM (Uluslararası Göç Örgütü) raporlarına göre, çocuk ticaretinin kurbanlarını genelde yoksul ülkelerde sokakta yaşayan çocuklar oluşturmaktadır. Bu nedenden IOM 2006 raporunda sokakta yaşayan çocukların büyük risk altında oldukları beliritilmektedir.

Çocuk pornografisi teknolojisinin gelişimi ve internet kullanımının yaygınlaşması ile birlikte günümüzde en fazla yasadışı kazanç elde edilen alanlardan biri haline gelmektedir. Artık Tayland, Endonezya, Hindistan, Filipinler ve Brazilya gibi ülkeler çocuk fahişelerin yoğun olarak görüldüğü ülkeler hesap edilmektedir. Bu ülkelerde bu yolla elde edilen gelirin epey yüksek olduğu ve yasadışı bir sektöre dönüştüğü kaydedilir.

İnsan ticaretinin diğer türleri arasında kölelik, organ-doku ticareti gibi türler de ön sırada yer almaktadır. Bunlardan kölelik en eski insan ticareti biçimi olup, günümüzde de sürdürülmektedir. Bunun başlıca nedeni geçim şansı olmayan ailelerin kendi çocuklarını köle olarak satması gösteriliyor. Bu yollarla satın alınan çocuklar yasadışı işlerde kullanılmakta, özellikle de hırsızlığa, dilençiliğe, kapkaççılığa ve diğer suçlara alet edilmekteler. Türkiye ve bir çok Doğu ülkesinde ise henüz okul yaşındaki kız çocuklarının zorla belli miktar para karşılığında evlendirilmeleri de bu kapsama girmektedir. Organ ticaretine gelince son yıllarda akıl almaz biçimde artan bu suç, artık uluslararası anlamda büyük bir yasadışı ticarete dönüşmüştür. Organını satan kişiye 3 bin ile 5 bin arası paranın ödenildiğini, alıcıların ise 200 bin dolar kazandığını hesaba alarsak bu ticaret insan ticaretinin diğer türleri arasında en fazla gelir getirmektedir. Bu da, bu suça eğilimi ve teşviki artımaktadır. Öte yandan bir sıra ülkelerin içinde bulunduğu koşullar bazı kimseleri kendi organını vermeğe istek yaratmaktadır. Bu açıdan organ ticaretine kaynak olan ülkelerin genellikle milli gelirin oldukça düşük olduğu Asya, Afrika, Güney Amerika ile Doğu Avrupa ülekeleri olduğu görülmektedir.



İnsan Ticaretinin Nedenleri

R. Atasü-Topçuoğlu konuya ilişkin bir çalışmasında insan ticaretinin nedenleriyle ilgili temel beş neden belirlemiştir. Bu nedenler şöyle sıralanabilir:

1. Kaynak ülkedeki kötü ekonomik ve sosyal koşullar, savaş, şiddet, yoksulluk ve daha iyi olanaklara kavuşma arzusu insanları göçe itmektedir.

2. Eşlerde ve aile üyelerinde alkol bağımlılığı, aile içi şiddet, aileden kaçış arzusunu artırmaktadır.

3. Ancak, birçok ülkenin uyguladığı katı göçmenlik yasaları yasal göçü zorlaştırmaktadır.

4. Kaçak göçe olan talep, göçmen kaçakçılığını karlı bir iş ve bir organize suç haline getirmiştir.

5. Bu nedenle yasal olmayan bir iş kolu, bir para kazanma alanı oluşmaktadır.

Bütün bunlar insan ticaretinin karmaşık ve çok boyutlu nedenler zincirinden kaynaklandığını ortaya koyar. Siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel faktörler ve bunların birbiriyle etkileşiminin her biri bu anlamda önemli rol oynamaktadır. Küresel boyut kazanmış insan ticareti yoksulluğun, insan hakları ihlallerinin ve cinsiyet ayrımcılığının bir ürünü olarak sömürünün çeşitli türlerine maruz kalan insanlara olan talebe cevap vermektedir. Bu açıdan bakıldığında yukarıda belirtilen nedenlerin insan ticaretinde kapsayıcı olmadığı da anlaşılacaktır. Örneğin, ekonomik nedenlerden söz edilerken, dünyada küreselleşen bir ekonomi alanıyla birlikte küresel yeraltı ekonomisinden de söz edilmektedir, ki bu da insan ticareti gibi yasadışı ticaret çeşitleriyle hızla büyükmektedir. Yine bazı ülkelerdeki yasal ve politik ndenler de insan ticaretinin gelişimine ortam hazırlamaktadır.



İnsan Ticareti Hakkında Uluslarlarası Yasal Düzenlemeler

İnsan ticareti aslında köleliğin ortadan kaldırılması amacıyla XIX. Yüzyıldan beri başlatılan bir takım girişimlerle uluslararası boyut kazanmıştır. XX. Yüzyılın başlarından itibaren ise bu konu uluslararası bir konu olarak kavranılmış ve 1904 tarihinde “Beyaz Kadın Ticaretinin Yasaklanmasına Dair Uluslararası Sözleşme” ile ilk hukuksal anlamına kavuşmuştur. Amma söz konusu sözleşmede cezalara yer verilmediğinden mesele 1910 yılında gerçekleştirilen “Beyaz Kadın Ticaretinin Yasaklanmasına İlişkin Uluslararası Anlaşma” ile yeniden gündeme getirilmiştir. Doğal olarak söz konusu dönemlerde “uluslararası” kavramı pek bağlayıcı bir hüküm ifade etmediğinden insan ticaretine ilişkin söz konusu bu iki anlaşmanın etkisi pek olmamıştır.

Birinci Dünya Savaşının sona ermesi ve Milletler Cemiyetinin kurulmasıyla konu yeniden gündeme gelmiş ve cemiyet 1921 tarihli “Kadın ve Çocuk Ticaretinin Yasaklanmasına Dair Sözleşme” ve 1933 tarihli “Tüm Yaşlarda Kadın Ticaretinin Yasaklanmasına Dair Uluslararası Sözleşme” adı altında iki önemli karar çıkartmıştır. Milletler Cemiyetinin Birleşmiş Milletlere dönüşmesinden sonraki tarihte ise insan ticareti yeniden güneme gelmiş ve BM 1949 yılında “İnsan Ticaretinin ve İnsanların Fuhuş Yoluyla Sömürülmesinin Yasaklanmasına Dair Sözleşme” kararını imzaya açmıştır. Bu sonuncu yasa ilk defa meseleni cinsiyet ayrımı yapmadan direkt “insan” kimliği ile ilişkilendirmiştir.

Amma söz konusu yasaların pek geçerli olmadığını da belirtmek gerekmektedir. 90’lı yıllarda değişen dünya düzeni, Sovyet Blokunun çöküşü, siyasi ve ekonomik ilişkilerle birlikte sosyal ilişkilerin de küresel boyutlar kazanmaya başlaması ve tüm bu değişmelerin gölgesinde insan ticaretinin büyük bir artış göstermesi, göçmen kaçakçılığın uluslararası sorun halini alması, organ ticareti gerçeğinin ortaya çıkması meseleni yeniden BM gündemine getirmişti. Bu anlamda 2000 yılında “Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ne Ek İnsan Ticaretinin, Özellikle Kadın ve Çocuk Ticaretinin Önlenmesine, Durdurulmasına ve Cezalandırılmasına İlişkin Protokol” BM-ni oluşturan ülkelerinin imzasına açılmıştır. Palermo Protokolü olarak 2003 yılında yasa hukuki anlamını kazanmış ve 2007 yılında ilk defa insan ticareti kavramı uluslararası hukuk kapsamına alınmıştır.

Protokolün ilk iki maddesi amaç, kadın ve çocuklara önem verilmesi, insan ticaretinin önlenmesine ilişkin açıklayıcı ifadelere yer verdikten sonra, 3. Maddede “insan ticareti” kavramına açıklık getirilmektedir. 6. Madde ise insan ticareti mağdurlarının korunmasını esas alır.

Şunu da belirtelim ki, protokolün temelinde BM örgütünün 1948 yılında kabul ettiği “İnsan Hakları Beyannamesi” yer almaktadır. Nitekim, insan ticareti mağdurlarının haklarının korunması da bu beyanname kapsamında değerlendirmeye alınmıştır. Bunun gibi örgütün 1976 yılında yürürlüğe koyduğu “Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi” de bu maddede belirleyicidir. Aynı ölçüde örgütün 1979 tarihli kısa adı CEDAW olan “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi” ve 1989 tarihli “Çocuk Hakları” sözleşmeleri de Palermo Protokolünün hukuksal temelini güclendirici anlaşmalar arasında yer alır. Bu kapsamda değerlendirilecekse BM örgütünün kabul ettiği “çalışma örgütü sözleşmeleri” de insan ticaretinin yasaklanmasının uluslararası yasal konumunda belirlenmesinde hukuksal zemin oluşturmaktadır.



Uluslararası Teşkilatlara Göre Dünyada İnsan Ticareti

BM-in aldığı kararlara rağmen insan ticaretinin tanımı konusunda yaşanan zorlukların yanı sıra, insan ticaretinin boyutlarını ortaya çıkaracak düzenli istatistiki çalışmaların gerçekleştirilmesi de pek mümkün değildir. Bu zorluk henüz bir çok ülkenin insan ticareti konusunda gerekli hukuki düzenlemeleri gerçekleştirmemiş olmasıdır. Diğer bir engelleyici etken olarak insan ticareti sorununa yasalarına yer veren ülkelerin insan ticaretini farklı boyutlara ele almasından kaynaklanmaktadır. İşte bu gibi hukuksal sorunlar, dünyada insan ticaretinin boyutunu ve mağdurlarının durumunu net biçimde tespit etmeği güçleştirmektedir. Hollanda İnsan Ticareti Raportörü insan ticareti mağdurlarının sadece %5-i hakkında bilgi sahibi olduklarını belirtmesi bu zoruluğu açıkça ortaya koymaktadır. UNODC (Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi) 2006 yılına ilişkin raporunda sadece Almanya’da 2006 yılında kayıtlara geçen mağdur sayısının 926 olduğunu, gerçek rakamın ise 2 bin ile 20 bin arasında değiştiğini kaydetmiştir.

Amma Uluslararası Göç Örgütünün raporlarında açıklanan rakamlar korkunç bir tablonu ortaya çıkartmaktadır. Bu raporlara göre, genel anlamda her yıl dünyada 700 bin ile 2 milyon arasında kişi insan ticaretinin kurbanına çevrilmektedir. ABD Dışişleri Bakanlığının her yıl yayımladığı insan ticareti raporunda ise bu rakam yıllık 600 bin ila 800 bin arasında değişmektedir. Söz konusu raporlarda insan ticareti kurbanlarının %80-ni kadınlar ve kız çocukları teşkil ediyor. Kız çocuklarını insan ticareti mağduru çocuklar kapsamında değerlendirecek olursa bu oran %50-i bulmaktadır. Anlaşılan, insan ticareti mağdurları genelde kadın ve çocuklardan oluşmaktadır. Bunu ABŞ Dışişler Bakanlığının 2006 İnsan Ticareti Raporu da doğrulamaktadır.

Uluslararası Çalışma Örgütünün raporları ise söz konusu verilen rakamlardan defalarca büyük bir rakamı ortaya koymaktadır. Örgütün raporlarına göre, günümüzde dünyada zorla çalışmaya maruz bırakılan insan sayısı 12,3 milyon kişi teşkil ediyor. Bunun ise 2,5 milyonunu insan ticareti kurbanları oluşturmaktadır. Söz konusu rakamın da %43-ü cinsel istismarın kurbanı olmaktadır. Raporda insan ticaretinin en yaygın olduğu bölge olarak Asya-Pasifik ülkeleri gösterilmeiştir. İlginç olan örgüt raporunda sadece hedef ülkelerdeki durumu tespit edebilmiş, Afrika ve Latin Amerika ülkelerinin gerçek görünümünü yansıtamadığını belirtmiştir. Örneğin, örgütün raporunda Afrika kıtasından 130 bin mağdurun olduğu belirtilmektedir, ki bu rakam söz edilen ülkelerdeki insan ticareti mağdurları sayısından on defa az olduğu aktarılır. Örgütün 2005 yılı raporuna göre, dünyadaki insan ticareti mağdurlarının genel görünümü şöyledir:



Bölgeler Mağdurların sayı

1. Asya-Pasifik 1.360.000

2. Gelişmiş Ülkeler 270.000

3. Latin Amerika ülkeleri 250.000

4. Orta Doğu ve Kuzey Afrika 230.000

5. Gelişmekte olan ülkeler 200.000

6. Afrika 130.000

Toplam 2.450.000



Raporda insan ticareti yoluyla elde edilen kazancın boyutları da yaklaşık olarak hesaplanmağa çalışılmıştır. Buna göre, genel anlamda zorla çalışma kapsamında elde edilen yıllık kazanç 28 milyar dolar teşkil ederken, bunun 4 milyar doları (yaklaşık olarak) insan ticaretinden elde edilen kazancın payına düşmektedir.



Bölgeler İnsan Ticareti Mağdurları Yıllık Gelir (US $)

1. Gelişmiş ülkeler 73.133 2.235.000

2. Latin Amerika ülekelri 217.470 776.000

3. Orta Doğu ve Kuzey Afrika 203.029 475.000

4. Asya-Pasifi 408.969 168.000

5. Gelişmekte olan ülkeler 59.096 139.000

6. Afrika 112.444 40.000

Toplam 1.075.140 3.834.000



Cinsel yolla elde edilen yıllık kazanç ve ülkelere göre paylaşımı aşağıdaki çizelgedeki gibidir:



Bölgeler Cinsel istismar mağdurları Yıllık Gelir (US $)

1. Gelişmiş ülkeler 197.585 12.277.712

2. Asya-Pasifik 953.598 9.535.980

3. Gelişmekte olan ülkeler 139.697 3.282.867

4. Orta Doğu ve Kuzey Afrika 22.948 1.032.660

5.Latin Amerika ülkeleri 31.420 571.844

6. Afrika 11.835 118.345

Toplam 1.357.082 27.819.408



Bu veriler, insan ticaretinin dünyada yasadışı ekonomiler arasında en büyük kazanç getiren ekonomi hesap edilebileceğini göstermektedir. Raporda 2.450.000 insan ticareti mağdurundan sadece 1 milyon ile 1,3 milyon kişinin getirdiği yıllık kazanç hesaplandığı dikkate alınırsa bu rakamın iki katına çıkacağı ihtimal edilmektedir.



Eski Doğu Bloku Ülkelerinde İnsan Ticareti

Sovyetler Birliği’nin (SSCB) dağılmasını takip eden yıllarda söz konusu bölge ülkelerinde ve SSCB baskısı altında yer alan Doğu Avrupa sosyalist ülkelerinde bir dizi ekonomik, siyasi, sosyal sorunlar da açığa çıktı. Özellikle 90’lı yıllarda bölge ülkelerinin geçirdiği ağır ekonomik krizler ve siyasi anlaşmazlıklar büyük toplumsal sorunlara neden oldu. Eğitim düzeyi yüksek hesap edilmesine karşılık bu ülkelerin içine düştüğü ekonomik ve sosyal sorunlar refah düzeyi belli bir oranda olan insanların iktisadi ve kültürel yaşamında büyük ve onarılması güç problemlere yol açtı. Bu durum insan ticaretinde de kendi etkisi gösterdi. Böylece, 1904 yılında yasaklanmasında sonra “Beyaz Kadın ticareti” anlayışı yeniden insan ticaretinde belirleyici kavram haline geldi.

Bu durum sadece Rusya, Ukrayna ve Beyaz Rusya gibi ülkelerin yanı sıra Müslüman kimlikli eski sosyalist ülkelerini de derinden etkilemiştir. Özellikle Ermenistan, Gürcistan, Kazakistan ve Tacikistan’ın insan ticaretinde sıkça hallanmağa başladı. Buraya ekonomik anlamda SSCB tarafından giderleri karşılanan Doğu Avrupa eski sosyalist ülkelerinden Romanya, Polonya ve Bulgarıstan’ı da dahil edebiliriz. Aslında SSCB ve Doğu Avrupa Sosyalist Blokunun çöküşü uluslararası göç harekatını hızlandırdı.

Sovyetler Birliğinin çöküşü yeni bir ticaret çeşitinin şekillenmesine yol açtı. “Mekik ticareti” adı verilen bu ticaret, Eski Sovyetler Birliği ile Asya, Orta Doğu ve Avrupa’daki birçok ülke arasında eski Sovyet yurttaşlarını talepleri etrafında kümelenen dinamik bir tüketim malları piyasasını teşkil edirdi. Bu ticaret ilişkilerinin temel aktörleri olan Rusça konuşan “alışveriş turistleri” ya da Eski SSCB yurttaşı bavul turistleri ülkelerinden getirdikleri malları diğer ülkelerde satmakta, bir kısmı ise hem satış yapmaka, hem de geldikleri ülkeden satın aldıkları malları kendi ülkelerinde perakendeci veya toptancı pazarlarda ya da bazen büfelerde ve dükkanlarda satmaktalardı. Bu ticari ilişkileri tanzim edecek ve ya tekelinde bulunduracak şirketler ağının oluşma sürecine kadar Rus dilli ve eksen (bu dili toplumlararası ünsiyet aracı olarak kulanan) ülkelerin geniş bir insan gücü söz konusu bu “mekik” ve “bavul” ticaretinde yer aldılar. Yeni bir insani ilişkiler ve toplumsal tanışmalar sürecini de peşinden getiren bu durum, bölge ülkelerinden yapılacak göçü de etkiledi. 2005 yılı IOM (Uluslararası Göç Örgütü) raporlarına göre, dünyada 175 milyon kişi kendi ülkeleri dışında yaşamaktadır. Bu rakamın üçte birinin sanayileşmiş ve Eski Sovyet Bloku ülkelerinin payına düşmesi düşündürücüdür. Bu göç kitlesi arasında cinsi istismar kapsamına giren kişiler de yer alır.

SSCB-nin çöküşünden ciddi biçimde etikilenen ülkeler arasında yer alan Türkiye’de “yabançı uyruklu kadınlar”, “rus kadınları” ve özellikle de “nataşa” gibi tanımların ortaya çıkması yasadışı göç ve insan ticareti konusunda bir ipucu vermektedir. Ticaretin gölgesinde gelişen yeni ilişkiler ağında Türkiye’de, İtalya’da, Almaniya’da fuhuş sektörü içine sokulan, ev hizmeti, dadılık gibi meslekler altında çalıştıkları süsü verilen cinsi istismarın mağduru çok sayıda Rus kadını bulunmaktadır. 1995 yılında Türkiye’de kaçak göçmen olarak yakalanan Eski Sovyet Bloku ülkesinden gelenlerin sayısı 11.362 iken, bunların ciddi bir biçimi fuhuş sektöründe çalıştıırlan kadınlar teşkil ediyordu. 2000 yılında bu rakam 94.514 kişi idi. Bu sayının da önemli bir kısmını kadınların oluşturması dikkat çekmektedir. Zeynep Şahin’in açıklamasına göre “bu ülkelerden gelen göçmenler ticaretin yanı sıra ev hizmetçiliği, çocuk bakımı, tekstil gibi işlerle uğraşmakta, istismara ve fuhuşa uyğun ortam oluşturulabilen eğlence ve turizm sektöründe çalışmaktadır”. Bu anlmada Rusya, Ukrayna, Moldova, Beyaz Rusya, Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan, Romanya gibi ülkelerden 1990 yılı sonrasında gelen göçmenlerin insan ticareti yoluyla Türkiye, Birleşmiş Arap Emirlikleri, Lübnan gibi ülkelerde çalıştıkları veya çalıştırıldıkları bilinmektedir. Bu ülkelerden gelen kişilerin ezici çoğunluğunun kadınlardan oluşması da bir başka belirtilmesi gereken husustur. Sibel Aydın’ın da belirttiği gibi, “uluslararası alanda en çok kar getiren bu ağın kazancını fuhuş sektörüne sürüklenmeye çalışan kadınlar da çok artıracaktır”.

1990’lı yılların başında Türkiye, Almanya, Norveç ve Fillandiya ile başlayan Sovyet Böloku ülkeleri arasındaki “bavul ticareti”nin akışı zamanla “dişi” bir nitelik kazanmağa başlamış ve insan ticaretini beslemiştir. Burada karşılıklı meraklar ve ilgiler de göz ardı edilmemlidir. Tek düzeyli Eski Sovyet yaşam anlayışının taşıyıcıları olan bu insanlar bulundukları (gelişmiş kapitalist ve gelişmekte olan) ülkelerin renkli yaşam anlayışarı ve ortamlarında etkilenmekte, söz konusu Eski Sovyet Bloku kadınları olunca kendi cinselliklerini bu zenginliği ve farklılığı paylaşımın kolay ve doğal yolu olarak algılamaktaydılar. Onların bu hassasiyeti artık bu tarihte ciddi bir şekil alan illegal aktiviteleri (ev hizmetleri ve d. gibi) kaçakçılık ve insan ticareti gibi yeni bir sürecin içine taşımaktaydı.

Belirtilen illegal aktiviteler kapsamında 2000 ila 2005 yılları arasında Türkiye’ye yasadışı yollardan gelmiş ve Türk polisi ve güvenlik gücleri tarafından yakalanarak haklarında işlem yapılmış Eski Sovyet Bloku göçmenlerinin (büyük bir çoğunluğunu kadınlar teşkil ediyor) sayısı dikkat çekicidir:



Uyruğu 2000 2001 2002 2003 2004 2005 Toplam

Moldova 8.312 11.454 9.611 7.728 5.728 3.462 46.295

Rus 4.565 3.893 2.139 2.130 1.266 1.152 15.134

Romen 4.500 4.883 2.674 2.785 1.785 1.274 17.901

Gürci 3.300 2.693 3.115 1.826 2.294 2.348 15.576

Azeri 2.262 2.426 2.349 1.608 1.591 1.410 11.646

Bulgar 1.699 1.923 3.132 986 550 363 8.656

Özbek 587 535 533 584 714 662 3.605

Kazak 294 489 396 414 367 296 2.256

Kırgız 200 161 274 285 410 333 1.364



Türkiye dahil bir çok Avrupa ülkesinin iç hukukunda göçmen kaçakçılık ile insan ticareti suçları arasında belirli düzenlemelerin 2002 yılında sonra yapılmış olması, bu tarihten önceki yıllarda Eski Sovyet Bloku ülkelerinden yasadışı yollarla gelen insanların statüsünün de belirlenmesini zorlaştırmıştır. Özellikle 2005 yılından sonra Avrupa genelinde Rusya, Moldova, Ukrayna, Gürcistan, Romanya ve Ermenistan gibi ülkelerden yapılan insan ticaretinin konumu ve boyutları belirlenmeye başlanmıştır. Örneğin, Türkiye’de 2006 yılından itabern konuya ilişkin hazırlanan raporlarda Eski Sovyet Bloku ülkelerinden yapılan insan ticaretinin niteliğinin belirlendiğini görüyoruz. Bu anlamda TÜSİAD’ın 2006 yılı raporu dikkat çekicidir. Bu raporda daha ziyade Eski Sovyet Bloku ülkeleri kastedilerek “yasadışı göçmenler, genellikle Türkiye’de ev içi hizmeti, tekstil, inşaat, turizm, fuhuş ve eğlence gibi sektörlerde kayıt dışı” çalıştıkları kaydedilmektedir.

Türkiye’nin trustik açıdan dikkat çeken bir ülke olması, diğer taraftan bir sıra Orta Doğu ülkeleriyle komşuluğu bu ülkenin Eski Sovyet Bloku ülkelerinden yapılan insan ticaretinde de geçiş konumunda bulunmasına yola açmaktadır. Orta Doğu ülkeleri arasında Abu Dabi ve Dubai kim Birleşmiş Arap Emirliklerinin “beyaz kadın” ticaretinde cazibe merkezi olması Moldova, Bulgarıstan, Beyaz Rusya, Ukrayna’dan gelen kadınların bu ülkeye gitmesine Türkiye aktarma rolünü oynamaktadır. Durumun ciddiliyini anlayan Türkiye yönetimi de bu konuda bir dizi önlemeler geliştirmiştir.

Türkiye, insan ticaretini önleyen Palermo Protokolüne en erken imza atmış ülkelerden biri hesap eidlir. 2002 yılında itibaren ise Türkiye’de insan ticaretine karşı ciddi adımalr atılmağa başlanmıştır. Bu kapsamda 2002 yılında Dışişleri Bakanlığının denetiminde İnsan Ticareti ile Mücadele Ulusal Görev Gücü kurulmuştur. 2005 yılında ise Jandarma Genel Komutanlığı tarafından 100 bini Türkçe, 25 bini İngilizce ve 25 Rusça olmak üzere “İnsan Ticareti ile Mücadele Broşürü” basılarak ilgili karakollara ve insan ticareti vakaları rastlanılan illere dağıtılmıştır. Söz konusu broşürün Rusça hazırlanması Türkiye’de insan ticaretinin kaynakları arasında Eski Sovyet Bloku ülkelerin ağırlığında kaynaklanmaktadır.



Sonuç

Küreselleşen dünyamızda ulusal değerlerin ve güçlerin yerini daha global değerlerin ve güçlerin alması ortak ekonomik bir ağın kurulması, ortak askeri ittifakların şekillenmesi, paylaşılabilir insani kültürel ve sosyal değerlerin ön plana çıkarılmasyıla birlikte illegal güclerin ve aktivitelerin de küreselleştiğine tanıklık ediyoruz. Terrör, küresel mafya, göçmen kaçakçılık gibi yasadışı güclerin ve vakaların yanı sıra insan ticareti de küresel boyut kazanmıştır. Bu anlamda 2000 yılında imzaya açılan ve Palermo Protokolü adını alan insan ticareti ile mücadele kapsamında uluslararası yasa 2007 yılında itibaren yürürlüğe girmiştir. Buna rağmen insan ticaretinin önlenememesi ve boyutlarının her geçen yıl daha da genişletmesi söz konusu bu yasadışı vaakanın ciddi güclerin denetiminde uluslararası bir ticaret kaynağı olduğunu göstermektedir. Asya-Pasifik’ten Avrupa’ya, Afrika’dan Latın Amerika’ya, Orta Doğu’dan Amerika’ya kadar dünyanın her alanını etikelyen ve yakından ilgilendiren bu uluslararası suçun milyonları aşan mağduru bulunmaktadır. Genelde kadın ve kız çocuklarının ticareti üzerinde yoğunlaşan bu çirkin ve insan onurunu alçaltan ticaret çeşidi kaçak işçilik, çocuk emeğinden yararlanma, küçük kız çocuklarının cinsel istismar, özellikle de organ-doku nakli gibi bir çok türleri ile gittikçe yaygınlık kazanmaktadır.

Sovyetler Birliği ve Sovyet Blokunun çöküşü bu ticaretin yaygınlaşmasına kendi etkisini göstermiş, insan ticaretinin alanının ve akışının genişlenmesine yol açmıştır. Coğrafi açıdan merkezi konumda bulunan Türkiye de bu durumdan yakından etkilenmekte ve bu sorunun içinde yer almaktadır.





Kaynakça

Atasü-Topçuoğlu R., Türkiye’de İnsan Ticareti: Müracaatçı Profili, Sığınma Evi Hizmetleri ve Sosyal Hizmet Önerileri, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2007

Aydın S., Post-Sosyalist Ülkelerde Açığa Çıkan İşgücü ve Trabzon’da Yabancı Uyruklu Kadın Olgusu, Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Ensititüsü Sosyoloji Anabilim Dalı, Muğla 2006.

Besler P., Forced Labour and Human Trafficking: Estimating the Profits, International Labour Organization, Geneva 2005

Bolat G., Dünyada ve Türkiye’de İnsan Ticareti, Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2005

Çınar Ş. Y., İnternational Organizations and Human Rights: The Case of International Organization for Migration (IOM) as part of Counter Trafficking Efforts in Turkey (Uluslararası Örgütler ve İnsan Hakları: Türkiye’de İnsan Ticareti ile Mücadele Kapsamında Uluslararası Göç Örgütü (IOM) Örneği), A Thesis Submitted to the Graduate School of Social Sciences of Middle East Techical University Yüksek Lisans Tezi, Nov. 2008.

Erder S., “Uluslararası Göçte Yeni Eğilimler: Türkiye “Göç Alan” Ülke Mi?”, Mübeccel Kıray İçin Yazılar kitabı içinde, İstanbul: Bağlam Yay., 2000

Güral D., “İnsan Ticareti Mağdurları”, Uluslararası Göç Sempozyumu’nda sunulan bildiriler, 8-11 Aralık 2005, Zeytunburnu Belediye Başkanlığı, Yayın No:6, İstanbul 2006

İntergration of the Human Rights of Women and Gender Perspective, Report of the Special Rappoteur on the human rights aspects of the victims of trafficking in persons, especially women and children, U.N. Economic and Social Council, 2006.

Kaşka S., “Ev İçi Hizmetlerinin Küreselleşmesi ve Türkiye’deki Göçmenler”, Tes-İş Dergisi, 2005 Ekim sayısı

Resource Book for Law Enforcement Officers on Good Practices in Combating Child Trafficking, IOM (İnternatonal Organization for Mifration), Vienna 2006

Şahin Z., “Türkiye’ye Yönelik Dış Göçteki Değişim ve Süreklilik”, 2004, s. 8. – www.stradigma.com

Şen F. Y., Dünya ve Türkiye Perspektifinde Göçmen Kaçakçılığı, İnsan Ticareti Organ Doku Ticareti, Ankara: KOM/TADOS Yay, 2006

The United States Department of State, 2006

Türkiye Avrupa Birliği İlişkileri Bağlamında Uluslararası Göç Tartışmaları, TÜSİAD 2006 Yılı Raporu, Yayın No: TÜSİAD-T/2006-12/427, İstanbul 2006

Vural D. G., Uluslararası Göçmen Kaçakçılığı ve İnsan Ticareti, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, İsparta 2007.

Yenal D., “İnformel Ekonominin Uluslararasılaşması: Bavul Ticareti ve Laleli Örneği”, Defter, sayı: 35, İstanbul: Metis Yay., 1999

Yükseker D., Laleli-Moskva Mekiği/Kayıt Dışı Ticaret ve Cinsiyet İlişkileri, İstanbul: İletişim Yay., 2003

www.hrweb.org. 2007.

www.jandarma.tsk.mil.tr.2007

www.un.org. 2007

www.undp.ro 2007.





Yorumlar









Aktif Ziyaretçi 46
Dün Tekil 1505
Bugün Tekil 1651
Toplam Tekil 4076432
IP 3.145.130.31






TURAN-SAM PRINTED ISSN: 1308-8041
TURAN-SAM ONLINE ISSN: 1309-4033
Journal is indexed by:





























16 Sevval 1445
Nisan 2024
P
S
P
C
Ct
P
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30


T rk milletindenim diyen insanlar her eyden nce ve mutlaka T rk e konu mal d r.
(Mustafa Kemal ATAT RK)


Ekle kar









Anasayfa - Amaç - Hedefimiz - Mefkuremiz - Faaliyetler - Yönetim - Yasal Uyarı - İletişim

Her Hakkı Saklıdır © 2007 - 2023 TURAN-SAM : TURAN Stratejik Araştırmalar Merkezi
Sayfa 1.502 saniyede oluşturulmuştur.

TURAN-SAM rssTURAN-SAM rss
Google Sitemap

"Bu site en iyi mozilla firefox'ta 1280x960 çözünürlükte görüntülenir."

Turan Portal v1.3 | Tasarım TURAN-SAM , Kodlama Serkan Aygün

Turan Nedir?, Bilimsel Dergiler, En popüler Bilimsel Dergi, Endeksli Bilimsel Dergiler, Saygın Bilimsel Dergi, Türk Dünyasının en popüler ve en saygın Bilimsel Hakemli Dergisi, SSCI, SCI, citation index, Turan, Türk Devletleri, Türk Birligi, Türk Dünyası, Türk Cumhuriyetleri, Türki Cumhuriyetler, Özerk Türkler, Öztürkler, Milliyetçi, Türkçü, Turancı, Turan Askerleri, ALLAH'ın askerleri, Turan Birliği, Panturan, Pantürk, Panturkist, Türk, Dünyası, Stratejik, CSR, SAM, Center for Strategical Researches, Araştırma, Merkezi, Türkiye, Ankara, İstanbul, Azer, Azeri, Azerbaycan, Bakü, Kazakistan, Alma-Ata, Astana, Kırgız, Bişkek, Kırgızistan, Özbekistan, Özbek, Taşkent, Türkmen, Türkmenistan, Turkmenistan, Aşxabad, Aşkabat, Ozbekistan, Kazakhstan, Uzbekistan, North, Cyprus, Kıbrıs, MHP, AKP, CHP, TURKEY, Turancılık, KKTC, Vatan, Ülke, Millet, Bayrak, Milliyet, Cumhuriyet, Respublika, Alparslan Türkeş, Atatürk, Elçibey, Bahçeli, Aytmatov, Bahtiyar Vahabzade, Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan, İsmail Gaspıralı, Gaspırinski, Nihal Atsız, Alptekin, Kürşad, Tarih, Kardeş, Xalq, Halk, Milletçi, Milliyetçi, Yürek, Ürek, Türklük, Beynelxalq, Arbitrli, Elmi, Jurnal, Nüfuzlu