AKP’nin Sadaka Demokrasisi - Prof. Dr. Cihan Dura - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









AKP’nin Sadaka Demokrasisi - Prof. Dr. Cihan Dura
Tarih: 05.01.2009 > Kaç kez okundu? 2992

Paylaş


Çoğumuz Türkiye’de demokrasi olduğunu sanırız. Oysa bu doğru değildir. Atatürk demokrasi rejiminin güzel bir tanımını yapmıştır:

Halk için, halk içinde, halkla beraber. Bir tanımı da şudur: Halkın, iradesini ortaya koyarak kendisini yönetmesi. Bu ifadelerde gerçek demokrasinin tanımı yapılmıştır. Gerçek demokrasinin olmazsa olmaz koşullarından biri “bireyin oyunu özgürce kullanması”dır. İradesini saptırıcı herhangi bir baskı olmamalıdır üzerinde. Oysa Türkiye’de durum böyle değildir, gerçek demokrasi olmadığına dair belirtiler var ülkemizde. Neden bu böyledir? Çeşitli sebeplerden, gerçek demokrasinin koşullarının yerine getirilmemesinden dolayı… Bunlardan biri -son yıllarda güçlü bir faktör olarak ortaya çıkan- yoksul seçmen kitlelerine yönelik AKP tarzı “sadaka dağıtım” sistemidir. Başka bir deyişle milyonlarca seçmenin bir siyasal parti tarafından, AKP tarafından âdeta ianeye, sadakaya muhtaç ve mahkûm hale getirilmiş olmasıdır. Bu uygulama ile seçmen iradesi baskı altına alınarak, oy kararı üzerine ipotek konmuş oluyor.

I) MEKANİZMA NASIL İŞLİYOR?

A) Mekanizmanın işleyişini anlamamız için insanın ihtiyaçlar hiyerarşisi olgusundan hareket etmemiz gerekiyor. Öyleyse önce bu olguyu kısaca açıklayalım.

Amerikalı psikolog Abraham H. Maslow’un (1908-1970) “ihtiyaçlar hiyerarşisi teorisi”ne göre, insan davranışlarını yönlendiren en önemli etken, insan ihtiyaçlarıdır. İnsan ihtiyaçları üst üste beş basamak halinde sıralanabilir. En aşağıdan yukarıya doğru bir hiyerarşi söz konusu olup bunun anlamı şudur: İnsanlar yüksek seviyeli ihtiyaçları ortaya çıkmadan önce alt seviyede bulunan ihtiyaçlarını tatmin etmek zorundadır. İnsanın belli bir andaki davranışını “motive” eden, güdüleyen ihtiyaç; o anda duymakta olduğu, henüz tatmin edilmemiş olan ihtiyaçtır. Bu ihtiyaç giderilmedikçe, üst düzeyde olana ilgisiz kalır. Biraz kabaca ama, şu atasözümüz çok iyi anlatıyor bu teorinin ana fikrini: Aç ayı oynamaz (İnsanın eğlence ihtiyacını karşılamak için, önce beslenme ihtiyacını karşılamış, yani karnının doymuş olması lazım).

Maslow’a göre en alttan en yükseğe doğru beş ihtiyaç seviyesi (basamağı) şunlardır:

- Fizyolojik ihtiyaçlar (Beslenme, giyim, dinlenme, barınma-konut, ,…)

- Güvenlik ihtiyacı (Fizikî güvenlik, gelecek garantisi, düzen ve istikrar, tasarruf, sağlık, sigorta, eğitim ve öğretim.,…)

- Sosyal ihtiyaçlar (Sevme-sevilme, arkadaşlık, ilgi görme, bir gruba üyelik, bağlanma,…)

- Benliğe yönelik ihtiyaçlar (Kendi kendini sayma, başkaları tarafından sayılma, güçlülük, takdir görme, başarı, prestij, ün,…)

- Kendini gerçekleştirme ihtiyacı (Öz potansiyelini eyleme dönüştürme, yaratıcı gücünü ortaya koyma, büyük işler yapma).

Bu teoriden konumuz bakımından çıkarabileceğimiz önemli bir sonuç şudur:

İnsan önce fizyolojik ihtiyaçları ile güvenlik ihtiyaçlarını tatmin etmeye yönelir. Her şeyden önce karnı doyurulmalı, sırtı pek olmalı, güvenli bir yerde barınmalı, sağlıklı olmalı, geleceğe güvenle bakmalıdır. Eğer insan açsa, çıplaksa, barınacağı bir konutu yoksa, sağlıksızsa, geleceğini karanlık görüyorsa; insan hakları, özgürlükler, hele hele düşünce özgürlüğü lafta kalır. Birey gerçek özgürlüğe, düşünce özgürlüğüne, haklarının bilincine ihtiyaç tatmininin üst basamaklarına tırmandıkça, özellikle son basamakta ulaşır. Aç ve çıplak olan, yurtsuz, sağlıksız olan, özgür olamaz; istediğin kadar düşünce özgürlüğü tanıyın ona, düşünemez bile. Öyleyse insan haklarını, düşünme özgürlüğünü, … tam olarak gerçekleştirmek için önce insanın zorunlu ihtiyaçlarını karşılamak, güvenliğini sağlamak gerekir. Atatürk bu gerçeği yıllar önce şöyle ifade etmiştir: “İnsan maddi, fikri, sosyal hayat vasıtalarından yoksun, zaruretler içinde kalırsa, hayatta ümitsizliğe düşer, gözlerini geleceğe çevirmeksizin yaşar. İncele ve araştırma (tetebbu) için fırsat bulamaz. Kendisinde fikir hayatı durur. Hayat onun için bir esaret olur. İradesinden bile vazgeçmeye mecbur olabilir”.

Peki, bu temel (zorunlu) ihtiyaçlar nasıl karşılanacak? Tabiî önce gündeme getirilecekler, ön plana çıkarılacak; ardından, çözüm için sürekli çaba harcanacak! Aydınlar, bilim adamları, politikacılar kürsülerde, mecliste, açık oturumlarda, üniversitelerde,… bunları tartışacaklar. En başta hükümet yurttaşı iş sahibi ve yeterli gelir sahibi yapacak. Ne var ki böyle bir açılım, Türkiye gibi sanayileşmesi engellenmiş ülkelerde gerçekleştirilemiyor, hattâ bazen hükümetlerin işine gelmiyor.

B) Peki, mekanizma nasıl işliyor? Şimdi o konuya geliyoruz.

Yukarıdaki açıklamalardan anlıyoruz ki bir insanın en başta gelen haklarından biri çalışma hakkıdır, temel ihtiyaçlarını kendi alın teriyle karşılama hakkıdır. Başkasının sadakasına muhtaç olmadan, iş sahibi olup insan gibi karnını doyurmak, kendi hayatını onuruyla kazanmaktan ileri bir insan hakkı olabilir mi? Ne var ki vahşi kapitalizmin geçerli olduğu ülkelerde hükümetler bu hakka gerekli önemi ve önceliği vermiyor. AKP iktidarının da yaptığı budur. Yurttaşın en temel hakkının gereğini yerine getirmiyor: Ona iş bulmuyor, onu yoksul bırakıyor. Vatandaş, geliri çok az olduğundan temel ihtiyaçlarını tatminde büyük zorluklarla karşılaşıyor. Bu böyle sürecek olsa, hiçbir parti uzun boylu iktidarda kalamaz. Ancak AKP, kurnaz, bir çıkış yolu bulmuş. Başka bir deyişle seçmenin çaresizliğini politik bir fırsata çevirmiş bulunuyor: İş sahibi yapmadığı, sosyal güvenliğini sağlamadığı seçmenlere “yardım” adı altında sadaka dağıtıyor! Vatandaş artık onuruyla çalışıp kazanma hakkından habersiz ya da bu hakkını unutmuş, bir dilenci gibi elini açmış temel ihtiyaçlarının karşılanmasını siyasal bir partiden bekliyor! Böyle bir sürecin en önemli sonucu şudur: Seçmen sürekli bir şekilde bir parti tarafından esir alınmış oluyor. Yurttaş iş bulmaktan, yeterli bir gelirden, sosyal güvenceden umudunu kesmiş, “aman bu yardımlar kesilmesin” diyerek oyunu yine aynı partiye, AKP’ye hiç düşünmeden veriyor. Çünkü seçmen iradesi, ağır bir baskı altına alınmıştır, saptırılıyor. Yurttaş serbestçe ne düşünebiliyor ne muhakeme edebiliyor. Sevdiği bir gruba üyelik,kendini sayma,başarı,önemli işler yapma gibi ihtiyaçlara sıra hiçbir zaman gelmiyor.

Sonra, diğer partilerin böyle bir imkânı yok. Devlet kaynakları kullanıldığından haksız bir rekabet de ortaya çıkıyor. Bağımlılık zamanla kalıcılaşıyor.

II) YARDIM TÜRLERİ VE MİKTARLARI

Kurulan “sadaka sistemi”nin içerdiği yardımların ana merkezi AKP partisi ve hükümetidir. Ancak yardımlar -çoğu AKP’li olan- belediyeler, gönüllü kuruluşlar, kimi sivil toplum örgütleri tarafından da yapılıyor. Bu örgütlerden sadeceDeniz Feneri Derneği 2007 yılı Ocak-Ekim döneminde toplam 96 485 807 YTL tutarında yardım yapmıştır. Bu derneğin AKP ile, onun fanatik destekleyicisi Kanal 7 ile ilişkisi herkesçe bilinmektedir.

Sonuçta başlı başına bir “yardım ekonomisi”, daha doğrusu bir “sadaka ekonomisi”doğmuş bulunuyor. Sadaka ekonomisinin kendisini en fazla gösterdiği dönemler dinî bayramlarla seçim dönemleridir.

1) Söz konusu yardımları aşağıdaki başlıklar altında toplayabiliriz[1]:

a) 1 000 000’un üzerinde yurttaşa yapılan yardımlar

- Kömür yardımları (2006 yılında toplam 1 731 528 aileye),

- Şartlı Nakit Transferi (eğitim yardımı ve sağlık yardımı, 1 147 614 çocuğa).

b) 500 000’in üzerinde yurttaşa yapılan yardımlar

- Öğrenci yardımları (605 211 öğrenciye),

- Valiliklerce verilen öğle yemeği uygulaması (2005-2006 yılları arasında toplam 580 126 öğrenciye),

c) 100 000’in altında yurttaşa yapılan yardımla

- Sağlık yardımları (2006 sonu itibariyle 81 000 kişiye),

- Barınma yardımları (toplam 18 108 kişiye),

- Ücretsiz taşıma uygulaması (16 171 kişiye),

- Doğal âfet yardımları (2 854 kişiye).

2) Sağlık, gıda, kömür, eğitim, giyim, para gibi birçok temel ihtiyaca yönelik olarak gerçekleştirilen yardımlar trilyonluk bütçelere ulaşıyor. Devlet yardımları Valilikler ve Belediyeler tarafından yürütülüyor. Valilikler tarafından organize edilen Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarınca 2006 yılında sadece Ramazan Bayramı’nda 100 milyon YTL, Kurban Bayramı’nda ise 50 milyon YTL tutarında ayni ve nakdi yardım yapılmıştır. Yine aynı dönem itibariyle aynı vakıflar aracılığıyla yapılan yardımların maddi karşılığı 350 milyon YTL’yi aşıyor.

III) YEŞİL KART

Yeşil kart sahiplerine sosyal ihtiyaçlardan sağlık hizmeti sunulmaktadır.

Yeşil kart uygulaması 1991 yılında başlatıldı. Uygulama kapsamında ödeme gücü olmayan, hiçbir sosyal güvenlik sisteminden yararlanmayan vatandaşların tedavi giderleri Devlet tarafından karşılanıyor.

Yeşil kart uygulaması kuşkusuz sosyal adaletle yakından ilgilidir. Ancak demokrasi rejimini zedeleyen bir yönü olduğu da bir gerçek. Bununla ilgili bazı ipuçlarını AKP’nin uygulamalarına yakından bakarak yakalayabiliriz.

A) AKP hükümeti yeşil kartları son genel seçimden hemen sonra iptal etme yoluna gitti. İptal edilen kart sayısı 5.3 milyon... Yerel seçime doğru ise yeniden dağıtmaya başladı. Kart iptali ve ardından yeniden dağıtım için ileri sürülen gerekçe şu: Daha önce kartlar gerekli araştırma yapılmadan dağıtıldığından, gerçek hak sahiplerinin yanı sıra gerçek dışı beyanlarla da kart alınmıştır. Bu sonuncuların iptal edilmesi gerekiyordu. Ancak çok geçmeden uygulamanın yeniden gevşetildiği anlaşılıyor: Sağlık Bakanlığı " AKP’ye oy getirmesi özellikle istenen illerde"fazla prosedüre gerek bırakmadan, isteyene yeşil kart vermektedir bugün. İptaller sonrası yaklaşık 8 milyon 700 bine düşen aktif yeşil kartlı sayısı, son verilere göre 9 milyon 260 bine yükseldi. Sonuçta yeşil kartlı sayısında yaklaşık yarım milyon artış sağlanmış bulunuyor.

En yüksek yeşil kartlı sayısı Urfa’nındır, bu ili Van ve Diyarbakır izliyor. Söz konusu her ilde yeşil kartlı sayısı ortalama 500 bin civarındadır. İşin anlamlı yönü bu artışın, son birkaç ayda kaydedilmiş olması. Yorumlar şöyle: Kendisine fazla oy çıkmayan illerdeki belediyeleri "2009 yerel seçiminde mutlaka kazanma" hedefini koyan AKP kart iptallerinin üzerinden belli bir zaman geçtikten sonra yeniden harekete geçti. Buralardaki yurttaşlara, fazla prosedüre ve araştırmaya gerek kalmaksızın yeşil kart dağıtmaya başladı[2].

B) Bu tür yardımların bir siyasal parti ile sıkı bir şekilde bağlantılı olarak yapılmasının en önemli sakıncası -yukarda belirttim- seçmen iradesinin zamanla o parti lehine koşullandırılmasıdır. Tabii başka zararlar da söz konusu: Halkın tembelliğe ve tufeyliliğe alıştırılması gibi. Bu tezin kanıtı olabilecek bir gözlem şudur: Adıyaman Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Zafer Ersoy’a göre, bölgr sanayicileri çalıştıracak eleman bulmakta zorlanıyormuş. Son yıllarda yeşil kartı olanlara tanınan hakların ve yapılan çeşitli yardımların yeşil karta olan talebi artırdığını, kart sahibi bir kişinin çocuklarına okuma yardımı verildiğini, aileye kömür ve gıda yardımı yapıldığını, bu kişilerin sınırsız sağlık hizmetinden yararlandığını ifade eden Ersoy, şöyle konuşmuş:’’Bunlar iyi gelişmeler tabii ki, ancak olayın bir de görünmeyen yüzü var. O da insanlarımızın tembelliğe alışması ve çalışmaktan kaçması. Yeşil kart yüzünden sanayiciler çalıştıracak eleman bulamıyor. Şu anda Organize sanayi bölgesindeki fabrikalarda çalışan binlerce işçi, patronların ’sizin sigortanızı yapayım’ teklifine ’hayır’ diyor. Bunun sebebi, sigortaları yapıldığı zaman yeşil kartları iptal olacak, devletin kendilerine tanıdığı haklardan faydalanamayacaklar” [3].

IV) KÖMÜR YARDIMI

Kömür yardımı Bakanlar Kurulu kararları doğrultusunda Türkiye Kömür İşletmeleri koordinatörlüğünde yine “yoksul aileler”e -yani işsiz ya da gelir düzeyi çok düşük seçmenlere- yapılmaktadır. Bakanlar Kurulu’nun 22 Eylül 2003 tarihli kararıyla fakir ailelere yapılmaya başlanan bu yardımdan, son 5 yılda toplam 8,1 milyon aile yararlanmıştır. Dağıtılan toplam kömür 5,9 milyon ton olup Hazine`ye maliyeti yaklaşık 1 milyar 8 milyon YTL’dir. Ülke çapında kömür yardımı yapılan aile sayısı 2003 yılında 1.1 milyon iken, 2007 yılında yaklaşık 1.9 milyona yükselmiştir.

Bu yardım uygulamasının anlamlı bir yönü de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, kömür yardımının, devlet teşkilatında önemli görevlerde bulunan bürokratlar tarafından fakir fukaranın evlerine kadar gidilerek yapılması talimatını vermiş olmasıdır: "Vatandaşın senin kapına gelmesini bekleme, sen irtibat kur. Gerektiğinde vali ya da kaymakam olarak sen fakir fukaranın evine gideceksin, kamyonla yardımı taşıyacaksın.”

AKP’ye yakınlığıyla tanınan İTO Başkanı Murat Yalçıntaş da ücretsiz kömür dağıtımına özel sektörün de dahil edilmesini önermiştir.

Ancak her şeyin bir bedeli vardır, tabiî bu uygulamanın da... Okuduğunuz yazıda bizi ilgilendiren bedel, demokrasinin bir koşulunun esaslı şekilde örselenmesidir. Bu konuya aşağıda döneceğim. Ancak burada bir diğer sakıncasına değinmeden geçemeyeceğim. Liberal ve serbest piyasacı AKP hükümeti söz konusu yardımları -ekonomiden sürüp çıkarmaya çalıştığı- devletin sırtından, hem de öyle ölçüsüzce yapmaktadır ki, ilgili devlet kurumunu sonunda neredeyse çökme noktasına getirmiş bulunuyor. Gerçekten AKP hükümetinin devlet eliyle 2003 yılından beri dağıttığı kömürler yüzünden, Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ) sonunda batma noktasına gelmiştir. Kömür yardımı paralarını Hazine’den gecikmeli olarak aldığı için borçlanmak zorunda kalan Türkiye Kömür İşletmeleri’nin finansman giderleri bir yıl içinde yüzde 631 artmıştır. Kurum 2007 yılında 1.470 000 ton kömürü ihtiyaç sahiplerine ulaştırmıştır. Ancak kömür bedellerini vaktinde alamamış, kısa vadeli yabancı kaynak kullanmak zorunda kalmıştır. Hazine’nin “2007 Yılı Kamu İşletmeleri Raporu”na göre, borçlar nedeniyle ağır faiz yükü altına giren TKİ’nin 2007 yılı ticari banka kredi borcu bir önceki yıla göre yüzde 69 artış göstererek 529 milyon YTL’ye ulaşmıştır[4].

V) SEÇMEN NEDEN AKP’YE MAHKÛM?

Değerli bir yazarımız, Mehmet Tezkan, AKP’nin bir “yardım” düzeni kurarak seçmenleri nasıl etki altına aldığını, nasıl kendisine “mahkûm ” hale getirdiğini bir yazısında[5] çok güzel anlatmış; yazıyı özetliyorum:

AKP öyle bir sistem kurdu ki insanları kendine mahkûm etti, tıpkı tarikat örgütlenmesi gibi… Yoksul semtlere girerek kendilerine yakın bulduklarına, bizden dediklerine her türlü yardımı yaptılar.

Dibe vurmuş Türkiye’yi iyi tahlil ettiler. Kömür, un, şeker, pirinç gibi temel ihtiyaçların hepsini karşıladılar. Para yardımı, ilaç yardımı, giyim yardımı yaptılar. Nikâh, sünnet düğünü de cabası… Bisiklet bile dağıttılar.

İşin sırrı sadece bu mu? Değil…

Yardım alanlar sürekli olarak “yardıma muhtaç” hale getirildi. Yıllar geçti ama, vatandaşın ekonomik durumunda pek bir değişiklik olmadı. Bu yönde büyük bir çaba harcamadı AKP. Üç kuruş kazanan yine üç kuruş alıyor. İşsiz olan, büyük bir olasılıkla yine işsiz. Kişi başına düşen gelir yükseldi ama, bu artış dar gelirlinin cebine girmedi. Büyük kitleler hep yerinde saydı.

Peki o zaman neden AKP’ye oy veriyorlar? Şundan dolayı: Seçmen diyor ki eskiden yoksuldum, şimdi de yoksulum. Ama arada bir fark var. AKP ihtiyaçlarımı karşılıyor. Aç değilim, açıkta değilim. Kışın soğuktan titremiyorum. Et yemesem de bulgurum var.

Şimdi bu durumdaki bir aileyi düşünün. Çocuğunu okula gönderiyor, kitap parası vermiyor. Önlük parası vermiyor. Ayakkabı, palto yardımı alıyor. Kömürü geliyor, sobası yanıyor. Karnı bir şekilde doyuyor. O aileden sandığa gidenler kime oy verir?

Elbette AKP’ye!...

AKP yardım ekonomisini yerel yönetimlerin sırtından döndürüyor. Gerçi kömür valiler, kaymakamlar tarafından dağıtılıyor ama yapılan yardım AKP’nin hanesine yazılıyor.

İnsanlarla konuştuğunuz zaman çoğu şikâyetçi. Ama hepsi “Allah’a şükür” diyor.

Biat et, yardımı al. Durum böyle. Oy veren mahkûm hale gelmiş.

V) YORUM VE SONUÇ

Ulaştığım yorum ve sonuçları aşağıda sunuyorum:

1)İşsiz ve yoksul olan insan özgür değildir. Çünkü zorunlu ihtiyaçlarını karşılamak, hayatını sürdürmek için başkalarına muhtaçtır. Sürekli muhtaçlık seçmenin özgürce düşünüp serbestçe karar vermesini önler, siyasal tercihini oy sandığına serbest iradesiyle yansıtamaz.

2) Gerçek demokrasinin önkoşulları vardır. Bunlardan biri seçmenin, oyunu bilinçli olarak kullanmasıdır. “Seçmen bilinçli olmalıdır ki oyunu ulusal çıkarları, sınıfsal ve kişisel konumunu gözeterek kullanabilsin.” [6] Gayet açıktır ki en temel ihtiyaçlarının karşılanmasını başkasının insafından bekleyen bir seçmen, oy verirken ulusal çıkarları, sınıfsal konumunu hesaba katamaz, oyunu bilinçli kullanamaz.

3) Birileri AKP tarzı yardım sistemini, sosyal devletle ilişkilendirerek savunabilir, oysa hiçbir ilgisi yoktur. Sosyal devlet anlayışı, devlete, sosyal bakımdan zayıf sınıflara yardım ederek sosyal adaleti ve insan onuruna yaraşır bir yaşam düzeyini sağlama ödevini yükler. Bu ödev devletin sosyal ve ekonomik yaşama müdahale etmesini zorunlu kılar. Oysa AKP’nin uygulamasında bunların hiçbiri yoktur. Onun yaptığı “oy avcılığı”ndan başka bir şey değildir. Sistem devletle değil, parti ile ilikilendirilmektedir.

4) Eğer bu yardımlar vatandaşa sosyal devlet kapsamında, yasal bir hak olarak yapılmış olsa, yurttaş da bunu bilse, elbette demokratik rejimin işlemesi açısından bir sakıncadan söz edilemez. Çünkü seçmen şöyle düşünecektir: Bu yardımlar bana devletim tarafından yapılmaktadır. Yasaldır, kimseye karşı boynum eğik değildir ve iktidarın değişmesi beni bu haktan yoksun bırakamaz. Öyleyse oyumu serbestçe, yarın aç ve çıplak kalma korkusundan âzâde olarak kullanabilirim.

5) AKP’nin geliştirdiği sadaka ekonomisi aynı zamanda bir politik yozlaşmaya, “hizmet kayırmacılığı”na işaret eder. Hizmet kayırmacılığı, siyasal iktidarın gelecek seçimlerde yeniden iktidar olmak amacıyla bütçe ödeneklerini oylarını maksimumlaştıracak şekilde seçim bölgelerine tahsis etmesi, bu yoldan bütçe kaynaklarını yağmalamasıdır[7].

Sadaka ekonomisinin bir sakıncası da vatandaşı aylaklığa alıştırmasıdır. Ayrıca vatandaşlar arasında ayrımcılığa, partiler arasında haksız rekabete sebep olmaktadır.

6) AKP iktidarı neden böyle sakat bir yola gitmiştir, iki sebep akla geliyor:

- Ekonomide yeterli istihdam yaratmaktan umudunu kesmiştir. Ancak iktidarda da kalmak istiyor. Kendi bulduğu ya da Atlantik ötesinden kulağına fısıldanan çözüm şudur: İş yaratamıyorsan, seçmenin gelirini artıramıyorsan, o zaman devlet imkânları ile onun temel ihtiyaçlarını karşıla, seçmeni memnun et, oyunu da al. Seçmen sadaka dağıtımını senin partinden bilsin. Dağıtımı sürekli kılarsan, oy akışı da sürekli olacaktır.

- İkincisi: AKP özellikle iş alanı açmıyor, özellikle en yoksul kitlelerin gelirini artırmıyor. Çünkü bu yola gitse, yurttaş ona muhtaç olmaktan çıkacak. “İş sahibiyim, kendim kazanıyor, kendim yiyorum. Kimseye muhtaç değilim, oy kararımı serbestçe verebilirim” diyecektir. Oysa sadakaya bağlanınca, kendini mevcut iktidara, AKP’ye bağımlı hissedecektir.

Ulaştığım ana sonuç ise şudur: AKP’nin son seçimde aldığı %47 oy, halkın gerçek iradesini temsil etmemektedir. Öyleyse Türkiye’deki rejim de gerçek ve tam bir demokrasi değildir. Bir “sadaka demokrasisi” olup başlıca sorumlusu da mevcut AKP iktidarıdır.

[1] Yaşar Can, “Sosyal Devletten Sadaka Devlete”, http://www.acikistihbarat.com/Haberler.asp?haber=7642

(9.5.2008)

[2] Zeynep Şahin, “AKP’den Yeşil Kart ’Rüşveti’, Cumhuriyet, 26.3.2008

[3] Yaşar Can, a.g.m.

[4] Cumhuriyet, 3.9.2008

[5] Mehmet Tezkan, “AKP’nin Oyu Düşüyor mu?”, Vatan, 12.10.2008.

[6] Çetin Yetkin, “Atatürk İlke ve Devrimlerinin Ortak Amacı”, YAR Müdafaai Hukuk dergisi, S. 121, Ekim 2008.

[7] Coşkun C. Aktan, Politik Yozlaşma ve Kleptokrasi, Afa Yayınları, İst., 1992, s.32.





Yorumlar









Aktif Ziyaretçi 26
Dün Tekil 1927
Bugün Tekil 1180
Toplam Tekil 4067315
IP 3.22.181.209






TURAN-SAM PRINTED ISSN: 1308-8041
TURAN-SAM ONLINE ISSN: 1309-4033
Journal is indexed by:





























10 Sevval 1445
Nisan 2024
P
S
P
C
Ct
P
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30


T rk hakanlar ve T rkmen Padi ahlar devlet i lerinde hatunun fikirlerini st n tutar.
(N ZAM L-M LK)


Ekle kar









Anasayfa - Amaç - Hedefimiz - Mefkuremiz - Faaliyetler - Yönetim - Yasal Uyarı - İletişim

Her Hakkı Saklıdır © 2007 - 2023 TURAN-SAM : TURAN Stratejik Araştırmalar Merkezi
Sayfa 1.096 saniyede oluşturulmuştur.

TURAN-SAM rssTURAN-SAM rss
Google Sitemap

"Bu site en iyi mozilla firefox'ta 1280x960 çözünürlükte görüntülenir."

Turan Portal v1.3 | Tasarım TURAN-SAM , Kodlama Serkan Aygün

Turan Nedir?, Bilimsel Dergiler, En popüler Bilimsel Dergi, Endeksli Bilimsel Dergiler, Saygın Bilimsel Dergi, Türk Dünyasının en popüler ve en saygın Bilimsel Hakemli Dergisi, SSCI, SCI, citation index, Turan, Türk Devletleri, Türk Birligi, Türk Dünyası, Türk Cumhuriyetleri, Türki Cumhuriyetler, Özerk Türkler, Öztürkler, Milliyetçi, Türkçü, Turancı, Turan Askerleri, ALLAH'ın askerleri, Turan Birliği, Panturan, Pantürk, Panturkist, Türk, Dünyası, Stratejik, CSR, SAM, Center for Strategical Researches, Araştırma, Merkezi, Türkiye, Ankara, İstanbul, Azer, Azeri, Azerbaycan, Bakü, Kazakistan, Alma-Ata, Astana, Kırgız, Bişkek, Kırgızistan, Özbekistan, Özbek, Taşkent, Türkmen, Türkmenistan, Turkmenistan, Aşxabad, Aşkabat, Ozbekistan, Kazakhstan, Uzbekistan, North, Cyprus, Kıbrıs, MHP, AKP, CHP, TURKEY, Turancılık, KKTC, Vatan, Ülke, Millet, Bayrak, Milliyet, Cumhuriyet, Respublika, Alparslan Türkeş, Atatürk, Elçibey, Bahçeli, Aytmatov, Bahtiyar Vahabzade, Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan, İsmail Gaspıralı, Gaspırinski, Nihal Atsız, Alptekin, Kürşad, Tarih, Kardeş, Xalq, Halk, Milletçi, Milliyetçi, Yürek, Ürek, Türklük, Beynelxalq, Arbitrli, Elmi, Jurnal, Nüfuzlu