İsrail’in Filistin’deki Katliamları Neden Durmuyor? - Dr. Tahir Tamer Kumkale - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









İsrail’in Filistin’deki Katliamları Neden Durmuyor? - Dr. Tahir Tamer Kumkale
Tarih: 03.01.2009 > Kaç kez okundu? 2941

Paylaş


2008’in son günlerinde insanlık âlemi Filistin’in Gazze şehrinden gelen korkunç görüntülerle sarsıldı. İsrail ordusunun acımasız saldırıları ile yerle bir olan Filistin toprakları yerde ölü yatan evlatlarının kanlarıyla bir kez daha sulandı.

İsrail Başbakanı Ehud Olmert, Dışişleri Bakanı Tzipi Livni, Savunma Bakanı Ehud Barak, Genelkurmay Başkanı Gabi Aşkenazi’nin yaptığı toplantıdan barış değil, savaşa devam emri çıktı. Gazze’den Hamas saldırıları devam ettiği müddetçe İsrail’in askeri operasyonunun genişleyeceği vurgulandı.

Ateş yine düştüğü yeri yaktı. Konuya zaten duyarsız olan İslam âlemi sessizliğini korurken Hıristiyanlar Noel kutlamalarına devam etti. Türkiye başta olmak üzere çevre ülkelerinin gerek yönetim ve gerekse halklarından çıkan katliamı kınayan sesler yaptırım gücü olmayan nafile hareketler olarak kaldı.

Çünkü bu saldırılar ne ilktir ve nede sonuncu olacaktır. 60 yıldır bu ve benzeri görüntüleri bölge halkları ile birlikte dünya kamuoyu da kanıksamıştır.

Çünkü her defasında Amerikanın destek verdiği İsrail her türlü hukuk ve insanlık kurallarının dışında cereyan eden saldırılarına sonuna kadar devam etmiştir. Hiçbir kural İsrail saldırılarını önleyememiştir.

Peki, nedir bu seri katliamların sebebi?

Ne zamana kadar bu saldırılar devam edecektir?

Dünyada bu kuralsız şiddete dur diyebilecek bir otorite yok mudur?

İşte bu sorular Filistin topraklarında 60 yıl önce İsrail devletinin kurulmasından beri cevap aramaktadır. Sonuç kocaman bir sıfırdır. İsrail’in arkasındaki ABD desteği devam ettiği sürece sorun devam edecektir..

Şimdi, bu konunun Türkiye için ne anlam ifade ettiğini görelim ve neler yapabiliriz sorusunun cevabını irdeleyelim..

Filistin, Hıristiyanlar, Müslümanlar ve Museviler için kutsal ve her ne sebeple olursa olsun vazgeçilemeyecek bir bölgedir. Kudüs başta olmak üzere üç din için özellik arz eden kutsal yerler bu bölge sınırları içindedir. Bölge inanç, kültür ve ırk olarak dünyanın en karmaşık ve renkli yerlerinden biridir. Bölgenin gerçek sahibinin kendileri olduğu savına şiddetle sahip çıkan toplumların, diğerleri üzerinde üstünlük kurmaya çalışması ile başlayan çatışmalarda Filistin halkı daima kan, gözyaşı ve şiddet görmüştür.

Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi ile 1517’de tamamen Türk hâkimiyetine giren bölgede tam dört yüz yıl gerçek bir barış süreci yaşanmıştır. Bölge insanı her alanda zengin, müreffeh ve güvenli bir yaşam sürmüştür. Üç dine mensup Filistin halkı burada birbirleri ile aralarında en küçük bir çatışma olmadan sanki tek bir millet gibi yaşamışlardır.

Osmanlı’nın en zayıf devrinde Padişah II nci Abdülhamit’ten Osmanlı borçlarının karşılığı olarak Filistin’den toprak talep eden Yahudilerin bu isteğine Padişah şiddetle karşı çıkmıştır. Bu yüzden Yahudilerin hayalleri ancak 1948’de gerçekleşmiştir. İkinci Cihan Harbi’nin Naziler tarafından ezilen mazlum milleti Yahudilerin Tevrat’ta vaat edildiği iddia edilen topraklara gelmesiyle başlayan savaş bölgede hiç bitmemiştir. Kurulduğu günden itibaren İsrail Devleti’nin yönetimine daima savaşı körükleyecek tarzda ismi terörle birlikte anılmış kişiler gelmiştir.

ABD, İsrail’i her alanda desteklemiştir. Bu destek; ABD bütçesinden yapılan büyük maddi yardımlar yanında, bölge ticaretini yönlendirmesi ve bölgeyi denetim altında tutması için ticari, askeri, siyasi, sosyal ve kültürel yardımlar şeklinde aratarak devam etmiştir.

Bölgede kan ve gözyaşının durması için BM başta olmak üzere pek çok uluslararası kuruluş tarafından yüzlerce karar alınmıştır. Fakat bunlardan hiçbiri İsrail tarafından uygulanmamıştır. Bundan sonra da uygulanması beklenmemelidir.

Birleşmiş Milletlerin 1967 yılında aldığı 242 Sayılı Karar ile; İsrail’in 1967 yılı öncesi topraklara çekilmesi; Filistin Devletinin kurulması; Arap Ülkelerinin İsrail’i tanıması kararlaştırılarak bölgeye barış getirilmesi öngörülmesine rağmen geçen 43 yılda çatışmalar hiç durmamış aksine şiddetlenmiştir.

Bugün fiziki olarak İsrail’i durdurabilecek tek güç ABD’dir. Bunun bilincinde olan AB ülkeleri kendi menfaatlerine uyduğundan sessiz kalarak katliamları seyretmektedir. İsrail’i durdurabilecek ABD Başkanının bu görevde daha fazla kalması mümkün değildir. Onun için ABD devreye kesinlikle giremez. Sadece basit kınama mesajları ile olayları geçiştirir ve İsrail’i desteklemeye devam eder.

Peki, ABD bunu niye yapar?

- Çünkü dünya hakimi olmak için petrolü üzerinde bulunduran ve bu petrolün pazarlaması için kritik deniz geçitlerine sahip stratejik önemi haiz kritik Ortadoğu’da bölgesinde ABD huzur ve istikrar istemez.

- Çünkü dünya imparatorluğunu kurmak hedefi olan ABD’nin bu bölgede hiç bir zaman vazgeçemeyeceği büyük maddi çıkarları vardır.

- Çünkü ABD, petrolün sürekli çıkartılması ve kendi kontrolü altında bulunmasını ister. Bunun için bölge halkının birbiri ile devamlı çıkar çatışması içinde tutularak zayıflamasını, 1920’lerde İngiltere’nin halklar arasında yarattığı nifak tohumlarının canlı kalmasını ister.

ABD’lerinin bu istekleri ve davranışları çok normaldir. Jeopolitik ilminin doğal bir neticesidir. Zaten bu büyüklükte bir devletin başka bir alternatifi de yoktur.

Ortadoğu’da huzur ve istikrar ortamı, ABD’nin bölgeye rahatça gelmesine ve milli çıkarlarını kontrol edebilmesine en büyük engeldir. Bunun için en güzel çareyi, tamamının Müslümanlarla meskûn olduğu bölgeyi huzur adası şeklinde idare eden otoritelerin ortadan kaldırılmasında bulmuştur.

İşte, İsrail’in kurulması ile son derece insancıl(!) yaklaşımlarla (kutsal kitaplarda vaat edildiği iddiası ile) sapsağlam vücuda bütün bünyeyi etkileyecek mikrop salınmıştır. Hastalanan bünyeyi tedavi edecek doktorda her zaman ABD olmuştur. Bunun böyle devam edeceği de açıkça görülmektedir. Bu bakımdan bölgeye uzun bir süre barış ve sükûnetin gelmesini beklemek sadece saflık ve hayalperestliktir.

Bugün İsrail’de dört bir yanından, pek çok ayrı kültürden sadece Musevi dinine inandıkları için göç eden insanlar yaşamaktadır. Bugün dünyanın şeriat ile idare edilen tek dinci ve ırkçı yönetimi İsrail’dedir. Dört bir yanı Müslüman halklarla çevrili İsrail Devletinin başka dinlere ve milletlere bağımsızlık tanıması ve bir arada yaşaması da kısa dönemde mümkün görülmemektedir.

İsrail Devleti, kendilerini 60 yıldır kabul etmeyen çevre ülkelerine rağmen kendisini bölgenin tek hâkimi olarak görmeğe ve bölge ülkelerine kendini silah zoruyla kabul ettirmeye çalışmaktadır. İsrail halkı tam 60 yıldır savaş şartlarını yaşamaktadır. Aslında devamlı savaş şartları altında beka sorunu yaşayan İsrail halkının barış ve huzura en az çevre ülkeleri kadar ihtiyacı vardır. İsrail’in barış şartlarını kendisinin sağlaması mümkün değildir. Mutlaka bölgesel güçlerden yardım ve destek almak zorundadır.

İsrail bu güne kadar bu desteği sadece ABD’den gördüğünü sanmaktadır. Oysa ABD ile İsrail’in Ortadoğu’daki menfaatleri örtüşmemekte, aksine çatışmaktadır.. Çünkü Ortadoğu’da barış ve istikrar ortamı ABD’nin işine gelmemektedir.

Bu durumda barış ve huzur umutları ABD’lerine dur diyebilecek ve bölgedeki ABD ve AB menfaatlerine set çekebilecek bir güç ortaya çıkana kadar, yani bölgede güç dengesi tesis edilene kadar askıya alınacaktır. Bu ise çok uzun bir süreci gerektirmektedir.

Şimdi meselenin bir diğer yanına bakalım...

Arap ülkeleri neden bir şey yapamıyor?

Bunların toplam gücü İsrail’in onlarca katı değil mi?

Araplar bir araya gelerek asırlarca huzur içinde yaşadıkları ata topraklarından İsrail’i atamazlar mı?

Geçen 60 yıl içinde bu soruların cevabı verilmiştir. Çünkü Araplar İsrail’i Filistin topraklarından atmak üzere pek çok kez bir araya geldiler ve birlikte saldırdılar. Fakat her saldırı sonunda daha fazla toprak kaybettiler. Günümüze gelindiğinde tamamen ABD güdümüne giren petrol zengini kral ve şeyhlerin ( diktatörce) yönetimindeki Arap dünyasının böyle bir teşkilatlanma içine girmesi ve müşterek bir cephe oluşturarak hareket etmeleri de yakın vadede mümkün görülmemektedir.

Peki, çözüm yok mudur? Çözüm hep çözümsüzlük mü olacaktır?

Çözüm bölge ülkelerinin birliğinden ve bölgesel güç olarak bir çatı altında asgari mutabakat ile toplanmalarından geçmektedir. Osmanlı bunu yapmıştır. İsrail yöneticilerinin ağzından dökülen "Osmanlı’nın bir manga ile sağladığı istikrarı biz bir ordu ile sağlayamıyoruz" şeklindeki acı yakınması, belki de sorunun çözümü için yol gösterici bir ışık olacaktır.

Bu topraklar Filistinlilerindir. Filistinliler; Yahudi’dir, Müslüman’dır, Hıristiyan’dır. İnançları farklı bile olsa, ayni ortak ve yakın kültüre sahip birbirleri ile kaynaşarak binlerce yıl birlikte yaşamış olan ayni halktır. Bu halkın aralarındaki ayrılık suni’dir. Bu halklar bir büyük üst yönetim (otorite) altında binlerce yıl bir arada barış içinde yaşayabileceklerini ispat etmişlerdir. O halde yine yaşayabilirler. Bu ise halklar ve halkları temsil eden liderler arasında çok büyük bir uzlaşı ve diyalogu gerektirmektedir.

Bu büyük uzlaşının gerçekleşme yeri; Camp David, Londra, Berlin, Paris değildir. Çünkü bu merkezler bu bölgeye daima kan, şiddet ve gözyaşı getirmişlerdir. Bu çok doğal bir gelişmedir. Bölgenin karmaşık ve bulanık görüntüsü onların milli menfaatleri icabıdır. Onlar daima barıştan değil, savaştan medet umarlar.

Burnumuzun dibinde birbiri ile çatışan, bizim iki eski tebaamız olan ve gücümüzü çok iyi tanıyan iki millet vardır. Biz bu milletleri asırlarca kendi aralarında hiç bir çatışma olmadan ve refah içinde yönettik. Neden bu milletler arasında bizi doğrudan ilgilendiren bir barış sürecinin başlatılmasında hiç bir katkımız olmadı. Veya olamadı?.

Amerika; okyanus ötesinden buradaki milli menfaati için geliyor. Çaba harcıyor. Uğraşıyor. Bizim bu konuda iki dost ve kardeş millete arabuluculuk yapabileceğimiz aklımıza dahi gelmiyor.

Ortadoğu- Balkanlar- Kafkaslar gibi sorun yumağı olan bir bölgede yer alan Türkiye; bölgede barış, huzur, güvenlik ile ülkelerarası koordinasyonu temin edecek tek devlettir. Türkiye bunu yerine getirecek potansiyele sahiptir. Yeter ki, sınırların dışını görebilecek kadar öngörüye sahip yöneticilere sahip olalım.

Ortadoğu’daki bütün olayların çözüm yeri Ankara’dır.

Ankara; bölgedeki güç dengeleri ile tarafsız bir politika uygulayarak barışı sağlayıp uzlaşmayı gerçekleştirecek tek güçtür.

Bu bölgedeki istikrar ve huzur ortamı en çok Türkiye’nin menfaatinedir.

Ankara; kendisinden beklenen bölgesel güç özelliğini kullanarak daha fazla kan dökülmeden derhal devreye girmeli ve bölge politikalarını kendisi yönlendirmelidir.

Bunun için birilerinden fikir ve icazet almaya ihtiyacımız yoktur. Yeterli devlet tecrübemiz ve istediklerimizi gerçekleştirebilecek potansiyel gücümüz vardır.

Yöneticilerimizin kendi gücümüzü görme ve kendi başımıza dış desteksiz hareket edebileceğimizi anlamaları zamanı gelmiştir. Biz devreye girmediğimiz takdirde şu anda ise dökülen ve daha da döküleceği kesin olarak belli olan kanları seyretmekten başka yapılacak fazla bir yoktur.





Yorumlar









Aktif Ziyaretçi 51
Dün Tekil 1505
Bugün Tekil 1405
Toplam Tekil 4076186
IP 18.223.21.5






TURAN-SAM PRINTED ISSN: 1308-8041
TURAN-SAM ONLINE ISSN: 1309-4033
Journal is indexed by:





























16 Sevval 1445
Nisan 2024
P
S
P
C
Ct
P
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30


T rk milletindenim diyen insanlar her eyden nce ve mutlaka T rk e konu mal d r.
(Mustafa Kemal ATAT RK)


Ekle kar









Anasayfa - Amaç - Hedefimiz - Mefkuremiz - Faaliyetler - Yönetim - Yasal Uyarı - İletişim

Her Hakkı Saklıdır © 2007 - 2023 TURAN-SAM : TURAN Stratejik Araştırmalar Merkezi
Sayfa 1.907 saniyede oluşturulmuştur.

TURAN-SAM rssTURAN-SAM rss
Google Sitemap

"Bu site en iyi mozilla firefox'ta 1280x960 çözünürlükte görüntülenir."

Turan Portal v1.3 | Tasarım TURAN-SAM , Kodlama Serkan Aygün

Turan Nedir?, Bilimsel Dergiler, En popüler Bilimsel Dergi, Endeksli Bilimsel Dergiler, Saygın Bilimsel Dergi, Türk Dünyasının en popüler ve en saygın Bilimsel Hakemli Dergisi, SSCI, SCI, citation index, Turan, Türk Devletleri, Türk Birligi, Türk Dünyası, Türk Cumhuriyetleri, Türki Cumhuriyetler, Özerk Türkler, Öztürkler, Milliyetçi, Türkçü, Turancı, Turan Askerleri, ALLAH'ın askerleri, Turan Birliği, Panturan, Pantürk, Panturkist, Türk, Dünyası, Stratejik, CSR, SAM, Center for Strategical Researches, Araştırma, Merkezi, Türkiye, Ankara, İstanbul, Azer, Azeri, Azerbaycan, Bakü, Kazakistan, Alma-Ata, Astana, Kırgız, Bişkek, Kırgızistan, Özbekistan, Özbek, Taşkent, Türkmen, Türkmenistan, Turkmenistan, Aşxabad, Aşkabat, Ozbekistan, Kazakhstan, Uzbekistan, North, Cyprus, Kıbrıs, MHP, AKP, CHP, TURKEY, Turancılık, KKTC, Vatan, Ülke, Millet, Bayrak, Milliyet, Cumhuriyet, Respublika, Alparslan Türkeş, Atatürk, Elçibey, Bahçeli, Aytmatov, Bahtiyar Vahabzade, Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan, İsmail Gaspıralı, Gaspırinski, Nihal Atsız, Alptekin, Kürşad, Tarih, Kardeş, Xalq, Halk, Milletçi, Milliyetçi, Yürek, Ürek, Türklük, Beynelxalq, Arbitrli, Elmi, Jurnal, Nüfuzlu