YÖK’ün Kuruluş Yıl Dönümü ve Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ün Amerika’daki Türk Bilim İnsanları ile Yaptığı Görüşme ve Bu Görüşmenin Doğurduğu Beklentiler.... - Prof. Dr. İbrahim ORTAŞ - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









YÖK’ün Kuruluş Yıl Dönümü ve Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ün Amerika’daki Türk Bilim İnsanları ile Yaptığı Görüşme ve Bu Görüşmenin Doğurduğu Beklentiler.... - Prof. Dr. İbrahim ORTAŞ
Tarih: 06.11.2010 > Kaç kez okundu? 2931

Paylaş


Çukurova Üniversitesi, iortas@cu.edu.tr



Türkiye Bilime Önem Vermek İstediğini Gösterecek mi?

Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül, bu yılki Birleşmiş Milletler toplantısına katılması nedeniyle Eylül ayının son günlerinde Amerika Birleşik Devletleri’ndeydi.

Bu bağlamda Sayın Cumhurbaşkanının gezisine katılan refakatçi köşe yazarlarından öğrendiğimiz kadarıyla New York’taki Columbia Üniversitesi’nde verdiği konferanstan ayrı olarak, Amerika Birleşik Devletleri’nin Harvard, MIT, Yale gibi en iyi üniversitelerinin bulunduğu Boston kentindeki Türk bilim insanları ile buluşmuştur. Bildiğim kadarı ile uzun zamandır ilk kez Cumhurbaşkanı düzeyinde yurtdışında Nobel ödülü alacak konuma gelmiş bilim insanları ile görüşülmektedir. Bu buluşmayı birkaç bakımdan önemsedim. Birincisi, böyle bir toplantının Cumhurbaşkanının programı içine alınması. Bu tarzda bir toplantı ülkemiz devlet görevlilerinin bilime önem vermek istediklerinin bir göstergesidir. İkincisi, Türkiye’de eğitim almış ve kendisini geliştirmiş ancak yurtdışında bilimsel çalışmalarını sürdüren bilim insanlarına sahip çıkıldığını ve onları unutmadığımızı göstermesidir. Üçüncüsü de, bu toplantının çok sayıda bilim insanımızın ve öğrencimizin bilimsel çalışma ortamı olarak gelişmiş ülkeleri seçiyor olması ve onların buradan ülkemiz bilimine arzu edilir ölçüde yarımcı olamamalarının nedenlerine yönelik konuşma ve sohbetlerin yapılabilmesi için bir ortam yaratmış olmasıdır.

Bu mesajları toplantıya katılan Türkiye Büyükelçisi Namık Tan’ın söylediği “Türkiye’yi asıl siz temsil ediyorsunuz, biz de sizin hizmetinizdeyiz” cümlesinden çıkarabiliriz. Yine öğrendiğimize göre Türkiye’nin Boston da bir konsolosluk açtığı ve Başkonsolos olarak Murat Lütem’in atandığı ve konsolosun önemli görevlerinden birinin de ABD’nin önemli üniversitelerinin bulunduğu bu bilim-eğitim merkezlerindeki Türk bilim insanlarıyla ilgilenmek olduğunun ifade edilmesidir.



Yurtdışında Tahmin Edilenden Daha Çok Yetişmiş İnsanımız Var

Yalnızca Boston da değil, Amerika genelinde gerçekten çok sayıda değerli Türk bilim insanının üniversite ve özel sektörde olduğunu, Amerika’daki değişik üniversitelerde bulunduğum dönemlerde gözlemledim. Şu anda araştırmacı ve misafir profesör olarak bulunduğum Ohio State Üniversitesi’nde çok başarılı bilim insanları ile tanıştım. Tarım, Temel bilimler, Mühendislik (Kimya, Nükleer, Elektrik Elektronik, Makine), Diş Hekimliği bölümlerinde olan her biri kendi alanında çok çok başarılı hocalarımızı tanıyınca insan gururlanıyor. Tabii birde çoğunluğu ODTÜ, Boğaziçi Üniversitesi mezunu olan ve Amerika’da Yüksek Lisans ve doktora yapmış veya Amerika’da iş olanağı bulmuş çok sayıda nitelikli insanlar bulunmaktadır. İyi eğitim almış ancak bir şekilde ülkemizden kopup, buralarda yaşayan insanların her birinin ülkemizin eksik veya işletilemeyen üniversiteleri ile ilgili olumsuz bir anlatımları vardır. Yine de gönlüm ülkemizin kaynaklarıyla yetişen ve dünyanın en iyi üniversitelerine girebilme yeteneği olan başarılı insanlarımızı, ülkemize çekebilecek mekanizmaların bulunmasından yana. Bu arkadaşlar ile karşılaştığımda hep içimden geçen şey, “ keşke bu insanlar yurtdışında değil de ülkemizdeki üniversitelerde veya iş sektöründe olsalar” demek oluyor. Belki ülkemiz bu insanlarla beraber, su anki durumundan daha ileride olurdu.



Üç Konu (Öğrenci, Bilim insanı ve Üst Yönetici Belirleme Şekli ) Önemli

Öğrenci, Öğretim Üyesi ve Üst Yönetici Belirlemede İlke ve Liyakat Gelişmiş Üniversitelerin En önemli Özelliğidir

Avrupa ve Amerika’da ve diğer gelişmiş ülkelerde üniversiteler ile ilgili edindiğim izlenim başarılı ve uluslar arası alanda saygın üniversitelerin en önemli üç özelliği, iyi öğrenci alabilmesi, öğretim üyesini alırken ölçüt ve liyakate bakması ve en önemlisi de, yöneticilerinin göreve getirilirken liyakat ve bilimsel geçmişlerinin ön planda tutulmasıdır. Genel bir ilke olarak bir kurumun ayakta kalması ve sürdürülebilirliğini geliştirerek ileriye taşıması, en büyüğünden en küçüğüne kadar orada çalışanların başarı ve yeteneğine bağlıdır. Eğer kurumlar bünyelerine sürekli yetenekli ve çalışkan insanlar katmıyorlarsa veya yöneticileri yaratıcı ve yetenekli değilse, bu kurumlar batmaya mahkûm olacaktır.

1) Üniversitelerin iyi öğrenciyi seçmemesi veya sıralamaya dayalı yerleştirmenin üniversitelerin tercihleri dışında gelişmesi çoğu zaman üniversitelerin istenilen kalitede öğrenci almasını engellemektedir. İyi öğrenci almayan üniversitede dinamizm ve üniversitelik ortamı yaratılamaz.

2) Ülkemiz üniversitelerinin en ciddi sorunlarından birisi, öğretim üyesi alınırken ilke ve bilimsel liyakatten çok kişisel tercihler, tarafgirlikler ve diğer nepotist yaklaşımların daha on planda tutuluyor olmasıdır. Hele son yıllarda ülkemiz üniversitelerinde yapılan üst yönetim seçimleri, yeni açılan üniversiteler nedeniyle adata dağıtılan akademik kadrolar ve hiçbir ilkesi ve gereği olmadan düzenlenen akademik kadro ilanları üniversitelerimizin omurgasını kırmış ve kalitesini iyice düşürmüştür. Ohio State Üniversitesinde bir akademik bölüme alınacak öğretim üyesi (yarımcı doçent, doçent, profesör) için uygulanan yöntemi ve başvuranlarda aranılan koşulları görünce Amerikan Üniversitelerinin başarısının sırlarından birinin akademik ölçüt ve liyakate verilen önem olduğunu bir kez daha anlamış oldum.

3) Üçüncü önemli konu maalesef üniversitelerimizde adı seçim olan ancak YÖK ve Cumhurbaşkanlığı makamı düzeyinde en yüksek oyu alan adayların sıralamalarının değişikliğe uğraması üniversitelerde ciddi yönetim zafiyetlerine neden olmuştur.

Hele işin içine bir de siyasetin karışıyor olduğu izleniminin verilmesi işi iyice güvensizliğe ve verimsizliğe itmektedir. Seçim önemli, ancak seçimin nitelikli olması gerekir. Mevcut hali ile mahalli idare seçimlerini hiç aratmayan üniversite seçimlerinin anabilim dalından rektör seçimine kadar mutlaka bilimsel liyakat ve ilkelere bağlanması artık kaçınılmaz olmuştur. Aksi takdirde üniversiteler zarar görmektedir.

Hiçbir niteliğin aranmadığı seçimler üniversitelerde bilimsel verimliliği ve kaliteyi artırmamıştır. Tam tersine uzun sürede izleri kalacak zararlar vermiştir.

Üniversite seçimleri en azından niteliğe ve ilkelere bağlı olarak yapılmalı ve seçilen aday da doğrudan atanmalıdır. Bir başka kurumu ve makama yeniden adayın durumu değerlendirilmek üzere gönderilmemelidir. Sonuçlar YÖK, Milli Eğitim Bakanı ve Cumhurbaşkanı makamı tarafından ancak onaylanabilir. Yoksa ileride istenmeyen süreçlerin yaşanmasına neden olacaktır. Nihayetinde bugün üniversitelerde her düzeydeki yönetim organlarında arzu edilmeyen bir çok sorun yaşanmaktadır.

Dünyadaki uygulamalar, her üniversitenin yönetim ilkeleri olduğu, her önüne gelenin yönetici yapılmadığı, aday kriterlerini belirlerken kılı kırk yaracak şekilde titiz davranıldığını daha önceki yazılarımda epey bahsetmiştim.. Yöneticilerin ve akademik kadroların acık ilanla dünyanın her ülkesinden başvuruların yapılmasına olanak veren ve kişisel başarı dosyaları kadar bilgi, birikim ve yeni katacakları enerjileri dikkate alınmaktadır. Akademik alt birimlerde seçimlerin niteliğe bağlı olduğu, genelde en iyi insanlarını enstitü başlarına getirdikleri görülmektedir.

Abbas Güçlü 30 Ekim 2010 Milliyet gazetesindeki köşesinde “Hiçbir yönetim tecrübesi olmayan, bilimsel yeterliliği vasatın da altında olan isimlerin seçim kazanması, o üniversiteyi en iyi şekilde yöneteceği anlamına gelmez” ifadesini kullanıyor.

Umarım Amerikan üniversitelerinin başarısının nedenleri arasında önemli yer tutan bu konuları Amerika’daki bilim insanı meslektaşlarımız görüşmeleri sırasında Cumhurbaşkanımıza iletmişlerdir.



Devlet Yurtdışındaki Bilim İnsanlarına Bundan Sonra Sahip Çıkacak mı?

Toplantıda Cumhurbaşkanı “Türkiye’nin yıllardır ihmal ettiği yurtdışındaki bilim insanlarına artık daha çok ilgi göstereceğini” belirtmiş. Toplantıya ismini basından duyduğumuz ve zaman zaman en çok makale üreten ve atıf alan bilimcilerimizden Harvard Üniversitesi Genetik Bilimler Bölümü Başkanı Prof. Dr. Gökhan Hotamışligil, MIT Ekonomi Bölümünden Prof. Dr. Daron Acemoğlu, George Washington Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Murat Tarımcılar bulunmuşlar. Toplantıdan yansıyan bilgiye göre, Nobel alma düzeyine gelmiş bilim adamlarına yaptığı konuşmasında Cumhurbaşkanı "Siz bu konuda yapacağınızı yaptınız, kulvara girdiniz, şimdi sıra, üstüne düşenleri yapması gereken devlette" ifadesini kullanmış. Tabii Amerikan Devleti mi yoksa Türkiye Cumhuriyeti devleti mi üzerine düşeni yapacak. Ülkemizin gurur duyması gereken konu bilimsel rekabetin yüksek olduğu bir ortamda kendilerini kanıtlamaları ve bulundukları birimlerde yönetici konumuna kadar gelmiş bilim insanlarını çıkarabiliyor olmasıdır. Görebildiğim kadarı ile yabancı bilim insanları burada gerçekten Amerikalı meslektaşlarından daha çok çalışkan ve üretken.



Bilim Dünyasına Biraz Daha İlgi Gösterilmeli

Her biri kendi alanında başarılı bu kişiler genelde bulundukları kürsülerin veya birimlerin yöneticisidirler. İleride Ohio State Üniversitesi ile ilgili gözlem ve derlediğim bilgileri yazacağım. Amerika’da bilimin bu denli ilerlemesinin en önemli özelliği, hangi din, dil, topluluk veya görüşten olmanızın fark etmemesi, yalnızca başarılı olup olmadığınıza ve yenilik getirip getirmediğinize bakılmasıdır. Benim birlikte çalıştığım Hint asıllı Prof. Dr. Lal. Nobel ödülüne layık görülen MB iklim komitesi üyesi olan Dr. Lal yabancı diye küçümsenmiyor. Başarılı olduğu için bölümü, fakültesi ve Rektörü tarafından el üstünde tutuluyor. Aynı anda çok sayıda projede çok sayıda öğrenciyi ve doktora ötesi araştırma elemanı çalıştırıyor ve aynı oranda da bilimsel bilgi üretiyor. Amerikalıların bölümde kendilerine gösterdiği saygıyı görünce, ülkemizde yaşadığımız bir eksiği daha iyi anladım. Amerika’nın bu açık bilim politikası Türkiye’den gelen çok sayıda başarılı yetenekli insanın buralarda kendisini gerçekleştirme şansı bulmasına neden olsa gerek diye düşünüyorum.

Kendi kendime acaba bu insanlar ülkemizde olsa bu denli değer görürler mi? Eminim ki bu kişiler ne kadar yetenekli olurlarsa olsunlar ülkemizde bu denli kendilerini gerçekleştirecek ortam bulamayacaklardır. Türkiye’nin yurtdışındaki bu bilim temsilcileri ile konuştuğunuzda çoğunun öncelikle Türkiye’de çalışmak istedikleri ancak birimlere bir türlü yerleşmeyen çalışma disiplininin olmayışı, bilimsel liyakatin çok oy hesabına dayalı küçük nepotist yöneticilik yaklaşımları ve bilimsel isteklendirme yerine daha çok baskılamayı öne çıkaran YÖK sisteminin oluşturduğu üniversite yönetimleri başarılı kişilerin motivasyonunu frenlemektedir. Ayrıca bir türlü yaratılamayan üniversitelilik iklimi ve ortamının sunamadığı ifade özgürlüğü sorunu yetenekli kişileri ülkemiz dışına yönlendirmekte veya küstürmektedir.



Yurtdışındaki Bilim İnsanları İle Organik Bağ Kurulmalı

Ülkemizin yetiştirdiği ve dışarıda çok başarılı çalışma yapan bilim insanlarından ülkemizin yararlanması için bir şeylerin yapılması gerekir. Yaz okullarının açılarak, yurtdışındaki bilim insanlarının en azından yazları ülkemize davet edilmeleri, seminer vermeleri, ortak projelere uzman olarak dâhil edilmeleri ve Lisansüstü öğrencilere jüri üyesi olarak katılmaları sağlanabilinir. Böylece beyin göçü “beyin dolaşımına” dönüşmüş olur. Birçok ülke sanırım bu tür etkinlikleri yapıyor. Son yıllarda çok sayıda Çinli ve Hintlinin ülkeleri ile daha sıkı ilişki içinde oldukları hatta ülkelerinin aldığı bazı önlemler ile daha sıkı ilişki geliştirmekte olduklarını biliyoruz.

Bu bağlamda ülkemizin kendi bilim insanlarına yurtiçinde ve yurtdışında da olsalar sahip çıkması ve onların bilgi ve deneyimlerinden yararlanılması için önemli adımlar atılması gerektiği düşüncesindeyim. Amerika’da görevli ve enerji konusunda çalışan bir Türk bilim insanı hocamızın enerji santraller konusunda yakin zamanlarda Türkiye'de yaptığı çalışma gezileri sonrası anlattıkları bir örnek olarak alınırsa, Türkiye’de devlet kurumlarında görev yapan bazı idarecilerin yurt dışındaki bilim insanlarının deneyim ve bilgilerinden çok ta yararlanmak niyetinde olmadıkları söylenebilir.



Bilim Ortamı ve Atmosferi Yaratılması Kaçınılmaz

Umarım Sayın Cumhurbaşkanı aynı zamanda eski bir akademisyen olması sıfatıyla edindiği izlenimleri ülkemizdeki ilgililere aktaracaktır. Bu bağlamda Sayın Cumhurbaşkanı’nın bilim insanları ile bir araya gelmesini önemsedim. Bilimcilerimizin Sayın Cumhurbaşkanı’na içinde bulundukları çalışma ortamının Türkiye’de sağlanması konusunda öneri götürüp götürmediklerini bilemiyoruz. Türkiye’nin de önünün açılması için mutlaka üniversitelerin ve bilimin önünün açılması gerektiği konusunda bir talepleri olup olmadığını da merak ediyorum. Ayrıca, Amerika Birleşik Devletleri’nde YÖK diye bir kurumun olmadığını, üniversitelerin mütevelli heyeti tarafında yönetiliyor olsa da bizim üniversitelerimiz ile kıyaslandığında daha bağımsız olduğunu, Amerikan üniversitelerinde bilim adamı seçiminin liyakate bağlı olduğunu, Üniversitelerin kaynak sorunu yaşamadığını veya proje bulma kaynaklarının çeşitliliği, sanayi üniversite iş birlikteliliklerini anlatıp anlatmadıklarını da bilemiyorum.

Batı üniversitelerinde ek-ders gibi bir işlemin olmadığı ayrıca öğretim üyelerinin maaşları bilim alanlarına ve ölçülebilir başarı ölçütlerine göre değiştiğini de sanırım Sayın Cumhurbaşkanına anlatılmıştır.



YÖK’ün Kuruluş Yıl Dönümünde Yeninden Üniversite Reformunu Konuşmak

Beklentim, üniversitelerimizin dünya ölçeğinde bir konuma gelmesi için yeni bir yapılanmaya gitmesidir. Artık YÖK’ün ülkemiz yüksek öğretiminin sorunlarını çözmede yetersiz kaldığı ve değişmesi gerektiği her düzeyde yüksek sesle dillendiriliyor. Türkiye gibi büyük bir potansiyeli olan ülkenin, geleceğinin bilimde ileri bir düzeye ulaşmaktan geçtiğini kabul ederek, özerk üniversite yönetimine geçip bilim ortamının genişletilmesini sağlaması gerekmektedir. Üniversite yönetimlerinin ve işleyiş mekanizmaları artık bilimsel liyakate dayalı hale getirilmelidir.

On yıl önce “Türkiye Üniversitelerinin Sorunları” konusunda yazdığım bir yazı dizisinde işlediğim konuların aynen devam ettiği görülüyor. Türk üniversiteleri niceliksel olarak büyümüş gözüküyor, ancak aynı şeyi kalite ve nitelik olarak söyleyebilir miyiz?



Yeni Bir Üniversite Yasası Kaçınılmaz Olmuştur

Bu bağlamda Cumhurbaşkanın Amerika’daki Türk bilim insanları ile yaptığı toplantı ve oluşan olumlu havanın ülkemizdeki yansımasının ise kurulduğu günden bu yana sürekli eleştiri konusu olan YÖK’ün yerine yeni bir üniversite yasasının yapılanması beklentisini doğurmaktadır. Umarım bu toplantı bu bağlamda yaralı olmuştur.

YÖK’ün kuruluş yıl dönümünde artık devletin ve üniversitelerin konuyu açık ve ön yargılardan uzak olarak tartışması ve ülkemizi geleceğe taşıyacak bir yapıya geçmesi gerekir. Hükümet ve muhalefetin artık bu konuda anlaşması ve yeni bir üniversite reformunu hayata geçirme zamanı gelmiş ve geçmiştir. Türkiye'nin geleceği eğitim ve üniversitelerinin yetiştireceği insan potansiyeline bağlıdır. Türkiye siyaset üstü bir anlayışla yeni bir üniversite yasasını benimseyip özerk üniversite ortamı sağlayabilirse önümüzdeki on yıllarda dünyada kendinse bir yer edine bilir. Aksi takdirde hep yaşadığımız sorunlar ile uğraşır dururuz.



30 Ekim 2010, Cumartesi, Columbus OHIO ABD





Yorumlar









Aktif Ziyaretçi 33
Dün Tekil 1787
Bugün Tekil 1348
Toplam Tekil 4069269
IP 52.14.130.13






TURAN-SAM PRINTED ISSN: 1308-8041
TURAN-SAM ONLINE ISSN: 1309-4033
Journal is indexed by:





























11 Sevval 1445
Nisan 2024
P
S
P
C
Ct
P
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30


Sevgim - Millete!
Vurgunlu um - Azadl a ve adalete!
itaatim - Hocalar ma!
Borcum - Dostlar ma ve meslekta lar ma!
Nefretim - Yalanc lara ve iki y zl lere!

(Eb lfez EL BEY)


Ekle kar









Anasayfa - Amaç - Hedefimiz - Mefkuremiz - Faaliyetler - Yönetim - Yasal Uyarı - İletişim

Her Hakkı Saklıdır © 2007 - 2023 TURAN-SAM : TURAN Stratejik Araştırmalar Merkezi
Sayfa 1.001 saniyede oluşturulmuştur.

TURAN-SAM rssTURAN-SAM rss
Google Sitemap

"Bu site en iyi mozilla firefox'ta 1280x960 çözünürlükte görüntülenir."

Turan Portal v1.3 | Tasarım TURAN-SAM , Kodlama Serkan Aygün

Turan Nedir?, Bilimsel Dergiler, En popüler Bilimsel Dergi, Endeksli Bilimsel Dergiler, Saygın Bilimsel Dergi, Türk Dünyasının en popüler ve en saygın Bilimsel Hakemli Dergisi, SSCI, SCI, citation index, Turan, Türk Devletleri, Türk Birligi, Türk Dünyası, Türk Cumhuriyetleri, Türki Cumhuriyetler, Özerk Türkler, Öztürkler, Milliyetçi, Türkçü, Turancı, Turan Askerleri, ALLAH'ın askerleri, Turan Birliği, Panturan, Pantürk, Panturkist, Türk, Dünyası, Stratejik, CSR, SAM, Center for Strategical Researches, Araştırma, Merkezi, Türkiye, Ankara, İstanbul, Azer, Azeri, Azerbaycan, Bakü, Kazakistan, Alma-Ata, Astana, Kırgız, Bişkek, Kırgızistan, Özbekistan, Özbek, Taşkent, Türkmen, Türkmenistan, Turkmenistan, Aşxabad, Aşkabat, Ozbekistan, Kazakhstan, Uzbekistan, North, Cyprus, Kıbrıs, MHP, AKP, CHP, TURKEY, Turancılık, KKTC, Vatan, Ülke, Millet, Bayrak, Milliyet, Cumhuriyet, Respublika, Alparslan Türkeş, Atatürk, Elçibey, Bahçeli, Aytmatov, Bahtiyar Vahabzade, Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan, İsmail Gaspıralı, Gaspırinski, Nihal Atsız, Alptekin, Kürşad, Tarih, Kardeş, Xalq, Halk, Milletçi, Milliyetçi, Yürek, Ürek, Türklük, Beynelxalq, Arbitrli, Elmi, Jurnal, Nüfuzlu