17 Eylül 2010



Değerli okurlarımız, satırları okurken, miting şamatası sona ermiş ve “evet” kazanmıştır. Maalesef, gerilimli-kavgalı bir Ramazan geçirdik. Genel başkanlar, meydan meydan dolaşıp, gerilimi tırmandırdılar. Ülkenin huzurunu kaçırdılar. Birbirlerine ve karşı fikirde olanlara karşı, her türlü saygısızlığı icra ettiler. Hakaretler edildi, yuhlar çekildi. Fevkalade düzeysiz bir tablo çekildi.



Bu arada her türlü soytarılığın da yolu açıldı. İslamiyet”e hiç yakışmayan davranışlar sergilendi. İftar sofraları maskaralık haline dönüştürüldü.



Velhasıl, şu mübarek Ramazan Bayramı öncesi huzursuzluk ortamında AKP, CHP ve MHP genel başkanlarının vebali büyüktür. Bunu temizlemek, tekrar huzur ortamını sağlamak görevi de kendilerine düşmektedir.



İsteyen evet der, isteyen hayır. Herkesin fikrine saygı gösterilmelidir. Saldırgan, suçlayıcı, söz ve davranışlardan sakınılmalıdır.



Neticede; evetler fazla oldu diye, mucize kapıları açılmayacaktır. Hayırlar fazla çıksaydı, Türkiye batmayacaktı. Her yeni gün, yeni alternatiflerle doğacaktır. Ama, huzur ortamının yerini, kin, kavga, kargaşa, düşmanlık alırsa; Türkiye düşmanı, terörün patronu dış mihraklar (İsrail-Vatikan-AB-ABD) sevinçle el ovuşturacaklardır.



Üç genel başkana, çok önemli ve tarihi bir görev düşmektedir; barış, huzur, kardeşlik tabloları çizmek.



Elbette, ilk teşebbüsün, iktidar partisi genel başkanından gelmesi icap eder. Sayın Başbakan; Sn. Kılıçdaroğlu ve Sn. Bahçeli ile görüşmelidir. Bayram sonrası ziyareti yapılmalıdır. Hatta, üçü birlikte, yemek yemeli; halka moral vermelidirler. (Lütfen duygularımızla hareket etmeyelim. Gönlümüzü ve aklımızı ön plana çıkaralım. Ülkesini seven, gelecek için endişe duyan herkes, sizden bunu beklemektedir. Mütevazi olmak kimseye bir şey kaybettirmez. Aksine çok şey kazandırır.)



Türkiye”yi parçalamak isteyen sırtlanları ve dahildeki uşaklarını sevindirmeyiniz. Hain senaryolarına güç katmayınız.



Herkes biliyor ki; Türkiye”nin Kürt sorunu yoktur. Terörün amacı Kürt hakları filan değildir. Amaç, o bölgede “Büyük Ermenistan” projesini gerçekleştirmektir. Yani, problem iç değil, dış kaynaklıdır.



Bölgede Devlet otoritesi tam anlamı ile sağlansa; terörün gerçek patronları ile (Dünya kamu oyu önünde) ciddi bir mücadele verilse; terörün (kamu ihaleleri, Gümrük kaçakçılıkları, haraç toplama vb. yollarla sağlandığı) kaynaklarının önü kesilse; başarı sağlanacaktır. Devamlı olarak kin, bölücülük, hukuksuzluk, baskı ve şantaj kusan ağızlar da kapanacaktır. BDP denen bölücü organizasyonun ve haddini bilmez bazı belediye başkanlarının, (sadece tehdite dayanan) etkileri bitecektir. Arkalarında kimse kalmayacaktır. (Referandum günü, bölgede ciddi bir güvenlik ortamı olmadığı için boykotçu sayısı bu düzeye ulaşmıştır. Gerekli güvenlik tedbirleri alınsa, terörist mihraklara meydan kalmazdı.)



Seçime, daha bir yıl vardır. Ülkeyi, bu süre içinde, devamlı gerileme/kavgaya mahkum etmeye kimsenin hakkı yoktur.



Bu konuda, medyaya da görev düşmektedir. Kavgayı, yeterince körüklediniz. Olayları, söz ve davranışları yeterince abarttınız. Genel başkanlara yeterince gaz verdiniz. Her gün saatlerce, referandum gerilimi ile halkı perişan ettiniz, karamsarlığa ittiniz. Birazcık vatan sevginiz varsa, şimdi de huzur ortamı için gayret gösteriniz. Kavgalara gerilimlere, ekran ve sahifelerinizi kapatınız.



Rabbim, bize cennet gibi bir vatan, çok zengin imkanlar lütfetmiş. Ama, hala fakiriz, perişanız az gelişmiş bir ülkeyiz. Bunun sebebi; kötü yönetimler ve (asırlardır bizi perişan eden) sen, ben kavgalarıdır. Dostluğa, kardeşliğe ve hoşgörüye sırtımızı dönmüş olmamızdır.





Milli Güvenlik Kurulu”nun üyeleri, (Sn. Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar ve Komutanlar) vahim tabloyu titiz biçimde etüd etmeli; Güneydoğu”da devlet otoritesini sağlamayı, en önemli ve acil görev saymalıdırlar.



(Not: AKP”nin bölge milletvekillerinin, hiçbir gücü olmadığı da ortaya çıkmıştır. Bu kadar taviz, her türlü kanunsuzluğa göz yumma, ihale ve gümrük kaçakçılığına geçit vermenin de bir yararı olmamıştır.)



Bu arada, Sn. Kılıçdaroğlu”na tertiplenen komploya çok üzüldüğümü belirtmek isterim. “Oy vermeme” olayı, basit bir konu, bir hata değildir. Bir komplodur. Genel Başkan”ın itibarına darbe vurmak için tertiplenmiştir.



Hiçbir genel başkan, seçmen askılarını kontrol etmez. Bu görev, Özel Kalem”ine ve İl Başkanı”na aittir. Zira, genel başkanın, böyle teferruata ayıracak vakti olmaz.



Kaldı ki; İl Başkanlığı, genel başkanın nerede ve saat kaçta oy vereceğini medyaya ve emniyete bildirir. Yanında, kimlerin olacağını tespit eder. Ayrıca, (birtakım zavallı, geri zekalı, saygısız tiplerin yapabileceği densizliklere karşı, tedbir olmak üzere) belirli sayıda partiliyi, orada hazır bulundurur. Sırada beklerken de, yalnız kalmamasını sağlar.



Belediye Başkanlığım döneminde, özel kalemim ve yardımcılarım, böyle yaptılar. Koskoca Ana Muhalefet Partisi”nde, bu kadarcık titizliği gösterebilecek insanlar yok mudur?



Kimse, Sn. Kılıçdaroğlu”nu tenkit etmemelidir. Aksine, çevresinin kimlerle çevrilmiş bulunduğunu görmelidir.



Bu kadar koşturan, didinen birisine, bu kalleşlik yapılmamalıydı…