HANEFİ AVCI KİTABINI OKUMADIYSANIZ BUNU OKUYUN - Kür Şad ÖZKAYNAR - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









HANEFİ AVCI KİTABINI OKUMADIYSANIZ BUNU OKUYUN - Kür Şad ÖZKAYNAR
Tarih: 15.09.2010 > Kaç kez okundu? 3436

Paylaş


Bizler ülkede olup bitenleri daha sağlıklı gördüğümüzü, bize anlatılanı değil de resmin tamamını gördüğümüzü iddia eden insanlarız. Ve kendine güvenen her insan gibi yanılmakla memuruz. Son günlerde kendime duyduğum güven dolayısıyla yine bir olay başıma geldi, Haliç’in suları kaynayıp, sel olup başımdan aşağı döküldü. Basın ve medyadaki rüzgar nedeniyle Hanefi Avcı’nın “Haliç’te Yaşayan Simonlar” adlı eserini sorup soruşturdum, bulup buluşturdum. Bu esnada takipden de vazgeçmedim. Acaba kitabı tam bitiren var mı diye? Tamamını okuyup da detaylı bir inceleme yazısı göremeyince, iş başa düştü deyip başladım okumaya. Düşmanımın düşmanı dostumdur mantığında, okyanus ötesindeki hocalığı şaibeli şahıs ve adamları hakkında bakalım ne yazmışlar dedim. Kitabı alma amacım da bu idi. Acaba bizim bildiklerimiz ve hissettiklerimiz hakkında Avcı n e yazmıştı?



Kitabın ilk 346 sayfasını meraklılarına söyleyeyim, hiç okumasanız da olur. Görev yapan herkesin başına gelen normal olayların anlatımından ibaret. Biraz da klasik kahramanlık hikayeleri… Sayfa 346’da “Devlet Nedir? Yetkileri Ne Olmalı?” başlığına geldiğinizde kitap başlıyor. Bizim Devlet geleneğimizle gurur duymamıza rağmen, Avcı’nın bizimle aynı görüşte olmadığını anlıyoruz.



“Tarihin erken dönemlerinde devlet, Batı’da derebeylerinin, Boğu’da ve bizde aşiret, boy, kabile reisinin topraklara zorla el koymasıyla ve bu topaklar üzerinde yaşayan insanlar üzerinde hak iddia etmesiyle ortaya çıkmıştır (s.347)” diyen Avcı’nın Devlet ile ilgili bu baskıcı ve zorba devlet anlayışının tesadüf olmadığını, bu cümlelerin ilerideki sayfalarda belirttiği düşüncelerin ön hazırlığı olduğunu sonradan anlıyorsunuz. Sayın Avcı’nın Devlete ve Anayasa’ya bakışı da çok uzakta değil, sayfa 351’de diyor ki “Bugün için Türkiye Cumhuriyeti Anayasasındaki bazı hususları değişmez kurallara bağlamak da asla akılla izah edilecek bir konu değildir”. Kendisi burada bu maddeleri zaten halkın hiçbir zaman değiştirmeyi düşünmeyeceğini savunarak bu ifadeyi kullanıyor. Ancak PKK ve BDP’nin bu üç madd e konusundaki tavrını unutmuş görünüyor. Baydemir’in ikinci bayraktan bahsettiği, diğer vekillerin ikinci dilin anayasaya girmesi gerektiğini söylediği bugünlerde Avcı’nın yanıldığını görüyoruz.



Sonra yavaş yavaş ve inceden inceden Avcı’nın “demokratik açılımdan” bahsettiğini görüyoruz. Gerekçelerinin başında ise şu düşünce var: “Ülkemizde PKK olduğu için mi silahla nöbet tutuluyor? Yoksa silahla nöbet tutulduğu için mi PKK var? Yani, bir terör örgütü var olduğu için mi devlet baskıcı bir tutum içinde, yoksa devletin baskıcı tutumu nedeniyle mi böyle bir terör örgütü ortaya çıktı? Bu soruların cevabını iyi düşünerek vermemiz gerekiyor (s. 357)”. Oysa o bölgede yaşayan halkın üzerlerinde hiç baskı kurulmazken, Milli Mücadele sırasında Türk Milleti dünya devletleri ile çarpışırken, bırakın baskı kurmayı, kendini kurtarmaya uğraşırken çıkan isyanları hepimiz biliyoruz. Tüm bunlar tarihi vesikalarla sabittir.



Avcı’nın Devlet ve kurumları ile olan inci tanesi düşünceleri burada da bitmiyor. Sayfa 357’de Türk Ordusu ile ilgili düşüncelerinin kısa bir özetini veriyor: “kalkınmış ülkelerdeki sokak ve caddelerde hiçbir zaman resmi geçitler göremezsiniz, basında askeri güçleri öne çıkaran haberler yer almaz, ordu mensupları beyanatlar vererek etkin olduklarını göstermez”.



Devleti suçlu, yapılan her şeyin yanlış olduğu görüşlerini desteklemek istercesine bazı itiraflarda da bulunuyor kendisi. Örneğin sayfa 360’da “1988 yılından başlayıp 1995 yılında fiilen bıraktığım dinleme ve izleme işlemleri dolayısıyla binlerce telefonun dinlenmesine karar verdim ama bir iki istisna dışında mahkeme kararı aldığımızı hatırlamıyorum” diyen Avcı’ya hesap soracak delikanlı savcı var mıdır bilmiyorum. Şimdi iki arada bir derede kaldım. Savcıları göreve çağırsam terör örgütünü dinlemiş bir adamı tutuklatmaya çalıştığım için vatan haini olacağım. Ama Avcı’nın burada kendi şahsında devleti ve kurumları suçlu duruma düşürdüğünü nasıl izah edeceğim, kime anlatacağım bilmiyorum.



Kurumlarda ve devlette yapılan yanlışlıkları anlatma gayretindeki Avcı’nın ast-üst ilişkilerini anlatırken verdiği örnek de dikkate değer. Astın üstü överken kendini aşağıladığı, kişiliksiz bir hale dönüştüğünü söyleyen (artık burada kendi astlarını mı kastediyor, kendisi bir ast iken şahsını mı öyle hissetti bilmiyorum) Avcı sayfa 361’de şöyle bir örnek veriyor: “Benzer bir durum bayramlarda ve törenlerde yapılan Mustafa Kemal Atatürk övgüleri için de söz konusuydu. Resmi bayramlardaki törenlerde Atatürk övgüleri öyle bir abartılır ki bir taraftan Mustafa Kemal göklere çıkarılırken, diğer taraftan da milleti ve tüm değerleri yok sayılır, neredeyse sıfır seviyesine indirilirdi”. Atatürk’ün göklere çıkarılırken Türk Milletinin sıfır seviyesine indirildiği, aşağılandığı bir kutlama bir program hatırlıyor musunuz? Ben hatırlayamadım da. Peki ast-üst ilişkisi ve Atatürk sevgisi arasındaki illiyet nedir, anlayan var mı? Ben anlamadım.



Sayfa 369’dan itibaren Avcı baklayı ağzından çıkarıyor. Hem de ne bakla. Noktasına virgülüne dokunmadan buraya alıyorum: “Kürt açılımı, güneydoğu açılımı, demokratik açılım… Adına ister Kürt sorunu, ister Güneydoğu sorunu, ister PKK sorunu densin, hepsi de aynı sorunu işaret etmektedir. (Aslında bu kullanımlar arasında çok fark var ama o ayrı bir yazı konusu. K. Özkaynar). Meselenin bugün gelmiş olduğu aşamada, tüm taraflar tek bir çözüm yöntemine mecbur olduklarının farkındadırlar: sorunları diyalogla, barış içinde çözme yöntemi olarak demokratik açılım”. “PKK denilince önemli olan Öcalan’ın kendisidir. Öcalan’ın yaşaması ve ileriki süreçte hapisten kurtulup dışarı çıkması ancak açılımın başarısı ile mümkündür”



Devlet ile PKK’nın anlaşmasının her iki taraf için de ne kadar kârlı olduğunu bu ve benzeri ifadelerle ispatlamaya çalışan Avcı devam ediyor. Hatta Öcalan’ın siyasi yaşamını bile planlıyor. “Düşük de olsa en iyi ihtimalle 10 yıl daha cezaevinde kalacaktır, Güneydoğu huzura kavuşursa kısa süre içinde dışarı çıkıp, siyasi faaliyetlere devam etmesi ve umduğu noktalara gelmesi ihtimali çok yüksektir (s. 370).” Burada Avcı’ya şunları sormak gerekir. Bahsettiğiniz 10 yıllık süre hangi bilgilerinize dayanmaktadır. Demokratik açılım projesinde bizim bilmediğimiz, sizin bildiğiniz vaatler mi vardır? Güneydoğu huzura kavuşunca, Öcalan sayesinde mi olacaktır? Öcalan’ın katliamlarının cezası sadece özel yemek ve doktorlarla besiye çekilmiş olmak mıdır? Bahsettiğiniz Öcalan’ın gelmesi gereken ya da umduğu noktalar nedir, hangi makamlardır? Bu soru ların cevapları maalesef kitapta mevcut değildir.



Sorunun çözümü için üçlü sac ayağı öngören Avcı bunları sırasıyla PKK, Ordu ve Hükümet olarak sıralamakta (s. 370-371), PKK’nın yukarıdaki gerekçelerle, demokratik açılıma mecbur olduğunu ifade etmektedir. Yıllardan boşaltılan köyleri ve yapılanları sıralayan Avcı Orduya da şu cümle ile yol göstermektedir: “Ordunun bölgede barış ve huzurun temini için demokratik açılım yönteminden başka çaresi yoktur”. Hükümetin de ekonomik olarak bu mücadeleyi yürütemeyeceğini ifade eden, “silahlı çatışmaları devam ettirme lüksü ve ihtimali yoktur” diyen Avcı ilginçtir ki demokratik açılımın ne olduğu, içeriği hakkında hiçbir bilgi vermemektedir.



Tayyip Hükümetinin referandum öncesi Milletten çekinerek itiraf etmediğini Avcı açıklıkla dile getiriyor. Aşağıdaki satırları ise ne zaman yazdığı merak konusu: “Şimdi de Öcalan ve PKK ile görüşülemez deniyor. Peki kiminle görüşülecek? Sorun oradaki sıradan halk değil ki. Sorun davanın şahsında somutlaştığı Öcalan ve örgüttür. Onlarla görüşülmeden hangi sorun halledilebilir (…) bugün için PKK demek Öcalan demektir. Bu açıdan muhatap Öcalan’dır. Öcalan muhatap alınmadan da hiçbir sorun halledilemez. Sorunun kendisi tüm açıklığıyla ortadayken, karşımızdaki güç bu kişiyse onu dikkate almadan hiçbir sorun çözümlenemez (…) Öcalan yarın da yine etkili olacak; Güneydo ğu’da veya Kürtlerle ilgili bir adım atacak herkes, eninde sonunda bu kişiyi hesaba katmak mecburiyetindedir, hatta onun desteğini almaya da mecburdur. O’na muhtaçtır (s. 373-374)”.



Kitap öyle bir sıralamada yazılmış ki ilk 350 sayfa terör konusunda nasıl bilgili olduğunu, ne kadar tecrübeli ve bu işin içinde olduğunu, özel sırlara vakıf olduğunu anlatan Avcı, sözü demokratik açılımla bağlıyor ve “Ona muhtacız” ifadesi ile bitiriyor. Burası benim şok olduğum, sözün bittiği yer. Bundan ötesinde ne yazılır, ne yapılır bilmiyorum.



Bugün kitabın ikinci bölümüne yani Cemaat bölümüne geçeceğim. Aslında kitabın tamamını okumadan bunları yazmak istemedim. Ancak buraya kadar bilinçli olarak yapılmış konu bütünlüğünü ve yazım şeklini herkesin görmesini istedim. Saygılarımla.







Kür Şad ÖZKAYNAR - Sivas





Yorumlar









Aktif Ziyaretçi 38
Dün Tekil 1388
Bugün Tekil 1371
Toplam Tekil 4062761
IP 3.17.150.163






TURAN-SAM PRINTED ISSN: 1308-8041
TURAN-SAM ONLINE ISSN: 1309-4033
Journal is indexed by:





























7 Sevval 1445
Nisan 2024
P
S
P
C
Ct
P
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30


K rler ar s nda ayna satma, sa rlar ar s nda gazel atma.
(MEVLANA)


Ekle kar









Anasayfa - Amaç - Hedefimiz - Mefkuremiz - Faaliyetler - Yönetim - Yasal Uyarı - İletişim

Her Hakkı Saklıdır © 2007 - 2023 TURAN-SAM : TURAN Stratejik Araştırmalar Merkezi
Sayfa 1.215 saniyede oluşturulmuştur.

TURAN-SAM rssTURAN-SAM rss
Google Sitemap

"Bu site en iyi mozilla firefox'ta 1280x960 çözünürlükte görüntülenir."

Turan Portal v1.3 | Tasarım TURAN-SAM , Kodlama Serkan Aygün

Turan Nedir?, Bilimsel Dergiler, En popüler Bilimsel Dergi, Endeksli Bilimsel Dergiler, Saygın Bilimsel Dergi, Türk Dünyasının en popüler ve en saygın Bilimsel Hakemli Dergisi, SSCI, SCI, citation index, Turan, Türk Devletleri, Türk Birligi, Türk Dünyası, Türk Cumhuriyetleri, Türki Cumhuriyetler, Özerk Türkler, Öztürkler, Milliyetçi, Türkçü, Turancı, Turan Askerleri, ALLAH'ın askerleri, Turan Birliği, Panturan, Pantürk, Panturkist, Türk, Dünyası, Stratejik, CSR, SAM, Center for Strategical Researches, Araştırma, Merkezi, Türkiye, Ankara, İstanbul, Azer, Azeri, Azerbaycan, Bakü, Kazakistan, Alma-Ata, Astana, Kırgız, Bişkek, Kırgızistan, Özbekistan, Özbek, Taşkent, Türkmen, Türkmenistan, Turkmenistan, Aşxabad, Aşkabat, Ozbekistan, Kazakhstan, Uzbekistan, North, Cyprus, Kıbrıs, MHP, AKP, CHP, TURKEY, Turancılık, KKTC, Vatan, Ülke, Millet, Bayrak, Milliyet, Cumhuriyet, Respublika, Alparslan Türkeş, Atatürk, Elçibey, Bahçeli, Aytmatov, Bahtiyar Vahabzade, Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan, İsmail Gaspıralı, Gaspırinski, Nihal Atsız, Alptekin, Kürşad, Tarih, Kardeş, Xalq, Halk, Milletçi, Milliyetçi, Yürek, Ürek, Türklük, Beynelxalq, Arbitrli, Elmi, Jurnal, Nüfuzlu