SÖMÜRGECİLİĞİN PANZEHRİ - Yunus Emre UYAR - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









SÖMÜRGECİLİĞİN PANZEHRİ - Yunus Emre UYAR
Tarih: 11.09.2010 > Kaç kez okundu? 3188

Paylaş


Osmanlı Devleti nin dağılma süreci içinde karşılaşılan aşağıdaki iki durumun ortak özelliği, olayların geçtiği asırlardan itibaren belli başlı ideolojilerin milletlerin varlığını sürdürebilmesi noktasındaki etkilerinin devir içindeki yerini göstermek açısından önemlidir. Söz konusu ideolojilerden hangisinin devir ve sahalar içindeki konumunun ele alınacağı yazının gidişatında belli olacağından giriş kısmında açıklayarak yer kaplamaya gerek görmüyoruz. Söz konusu durumları sırasıyla ele alarak başlamak yerinde olacaktır.

Napolyon Bonapart komutasındaki Fransız ordusunun Mısır ı işgali sonrasında tarihe geçen ve bu yazının belkemiğini oluşturan bir hadise gerçekleşmişti. “Mısır da ilk Kur an-ı Kerim basımı 1798’de Napolyon Bonapart ın Kahire de kurduğu matbaada yapılmıştı. Burada basılan Kur an-ı kerim ve İslami kitaplar, Mısır halkına Fransız probagandası için bedava olarak dağıtılmıştı.”(1) Burada durup düşünmek gerek. Büyük bir Hristiyan devletin, büyük Hristiyan ordusunun, Hristiyan komutanı Napolyon işgal ettiği bir Müslüman ülkede böyle bir eyleme girişiyor. Hangi ideolojiye hizmet ederse etsin her akla ilk önce doğal olarak Napolyon’un Mısır’da kalıcı olmak amacıyla böyle bir tavır sergilediği gelecektir. Son derece doğrudur da; ancak bizi ilgilendiren bundan birkaç adım daha ötesidir.

Acaba niçin Fransızlar işgal ettikleri Müslüman Arap yurdunda Araplık değerleri ile ilgili neşriyata soyunmuyor? Bu sorunun yanıtı, işleyen akılları onca dini yayının Arap tarihinden, Arap milletinin benliğinden söz eden yayınların zaten olmayan tutulurluğunu tümüyle sıfıra indirgemek, art plana itmek niyetiyle hazırlandığı kanısına ulaştırıyor. Psikolojide buna zemine itme, de denir. (2) Alıcı kitlenin odaklanması istenenler çeşitli yöntemlerle şekil konumuna getirilirken, unutturulmak istenenler de arka plana itilmek suretiyle zemin konumuna getirilir. Böylelikle insan zihni, yapısı gereği zemine değil şekle odaklanır.

Bilindiği üzere o dönem Avrupalının başlıca amacı hızla gelişen sanayileri için hammadde ve ürünleri için pazar bulmak, yani sömürgeler edinmekti. Sömürgeciliğin doğasında olan bir durum onun hedef aldığı milletin değerlerine sahip olma çabasıdır. Yani basitçe örneklendirecek olursak, sömürgeci güç hedefinde olan ülkeye yerleşir, oranın kaynaklarına el koyar, bu kaynaklar orada yaşayan millete ait olduğuna, o milletin hayat damarları olduğuna göre sömürgeci taraf da doğrudan bu damarlara hücum ettiğinden en büyük zararı yok olma tehlikesiyle karşı karşıya gelen sömürülen millet görür. Sömürgeci zihniyet sömüreceği toprakların üstünde yaşayanların ne olduğunu pek de önemsemez aslında o tüm gücüyle maddeye odaklanmıştır. Bu yüzden asıl hedefte millet değil toprak vardır dense de bu yalnızca hammadde arayışındaki bir güç için geçerli olabilir. Oysa sömürgecilikte bir de pazar unsuru vardır. Pazarı da halk oluşturduğuna göre sömürgeci taraf için en az madenler, ormanlar vs. kadar millet de önemlidir.

Sömürgeciliğin asli hedefi toprak ve millet olduğundan olacak önündeki tek engel (toprak cansız bir varlık olduğundan) millet olarak görülmekte. İşte bu yüzden tarihi hadiselerin bizi ulaştırdığı gerçek sömürgeciliğin karşısındaki tek gücün millet olabileceğidir. Tabi herkes bilir ki dünya güçleriyle mücadele edecek olan bir millette her şeyden önce gerekli olan maneviyattır. Ancak milli maneviyattır. Dini maneviyattır demek elbet doğru olur; ancak gereken biçimde algılanamayan din sömürgecilik karşısında Magrib örneğini gösterir. Söz konusu coğrafya ve üzerinde yaşayan milyonlar sömürgeciliğe karşı yalnızca din silahına sarıldıklarından olacak yıllarca sömürülmekten kurtulamamışlardır. Çünkü bu durumda sömürülmeyi Müslümanlar için bir onursuzluk olarak gören İslam ı değil Napolyon un neşri olan İslam ı yaşayan kitleler topluma egemendir. Onlar için tek şart dine sövülmemesidir. Hiçbir akıl İslam gibi bir dinin Müslüman milletlerin Hıristiyanlar tarafından sömürülmesine karşı olmayacağını düşünemezken sözünü ettiğimiz kesimin tek derdi İslam a sövülmemesi olmuştu. Onlar için İslam ın cihat emri pek de önemli olmayacaktı ki dinlerine saygı gösterdiğini iddia edenlerin dinlerinin ve milletlerinin maddi değerlerini sömürmelerine ses çıkaracak bilince erişemediler. Bu nedenle Napolyon’un onlar için bastırdığı dini kitaplar onlara yetti de arttı bile.

Napolyon, üstün zekâsı sayesinde gittiği coğrafyada milliyet fikri uyanmadığından, insanlara dağıtacağı dini kitapların içeriğine bakılmaksızın kucaklanılacağını, gereklilikleri için yeterli tepki verilmeyeceğini görmüştü. İşte İslam ı böylesine bir bağnazlıkla yaşayanlar Fransız işgaline engel olamayan bir örnek oluşturdular.

Peki Napolyon Mısır da gerektiği gibi anlaşılmayacağını ve emirlerine (başlıca cihat) uyulmayacağını bildiği dini kitaplar yerine milli kitaplar yayınlasaydı ne olurdu diye durup düşünülürse? Sözgelimi büyük bir Arap tarihi, Arap milletinin Abbasilerden Emevilerden onların fetihlerinden, büyük medeniyetinden söz eden yayınları halka dağıtsaydı? Ya da bunları yapmasaydı; ancak o hiç anlaşılamayacak olan dini neşriyatı ön plana çıkararak zaten sönük olan milli neşriyatı tümüyle gölgede bırakmasaydı? Bu komutanın Mısır da intiharı olurdu. Çünkü böyle olunca kendisini tanıyan, geçmişte neler yapabildiğini anlayan Araplar gelecekte de yapabileceklerini keşfetme hususunda büyük yol kat ederlerdi. Bu onların milli hissiyatını uyandırır, onlara bir millet olma bilinci verirdi. Arapların kafasındaki şu olurdu: “Sömürgecilik bizim milletimize kast eden bir harekettir. Fransızlar da ülkemize milletimize yani varlığımıza kastetmek maksadıyla gelmişlerdir. Öyleyse milletimizin varlığını korumak gerekir.” İşte bu noktadan sonra milli bir uyanış başlar, bu uyanış eylem haline geçer ve Araplar tıpkı bu evreleri aşan Türkler gibi sömürülmenin önüne geçerlerdi.

Diğer olay yine Mısır dan. Bir öncekinin tam anlamıyla devamı niteliğinde. Halkı anlamadığı diniyle uyutarak işgali hazmettirme gayesindeki Fransız komutan daha Mısır yolunda şöyle bir bildiri hazırlıyor ve bunu tüm ülkeye duyuruyordu: “Ey Mısırlılar! Size benim buraya dininizi yıkmak için geldiğim söylenecektir. Bu açık bir yalandır, inanmayınız. Zalimlere benim buraya gaspedilmiş haklarınızı iade için geldiğimi, Allah a Memlükler den daha fazla inandığımı ve Hz. Muhammed ile hayranlığımı celbeden Kuran-ı Kerim e hürmetkar olduğumu söyleyiniz.” (3) Yukarıda yeterli bahis olduğundan bu sözleri yeniden yorumlamaya gerek yok. Amaç aynı, yöntem aynı, sonuç aynı.

Peki bir varsayım daha yapılırsa. Mesela Fransız komutan Mısır daki Araplara onların milli kimliklerine ve milletin değerlerine zarar vermeyeceğini iddia eden bir konuşma yapsaydı ne olurdu? Çok basit. Kendi milli kimliklerinin Fransızlar tarafından bile fark edildiğini, saygı gördüğünü düşünen Araplar kendilerine şu soruyu sorarlardı: “Elin gevurunun saygı gösterdiği, farkına vardığı Arap milli kimliği biz Arapların neden umurunda değil?” ve bu soruyla başlayan düşünce yine milli hislerin uyanmasıyla devam ederdi. Ancak milletin kaynaklarını sömürmek için milletin varlığını gölgede bırakmak için onca çaba gösteren Napolyon için bu tam bir delilik olurdu. Ama olmadı. Kimse milletin lafını bile etmedi. Kimse milletin bekasını düşünmedi yani milli düşünmedi.

İşte bu iki örnek bize Ziya GÖKALP in verdiği şu haklı örneği anımsatıyor: “Amerika nın Türkiye yi mandası altına almayı kabul etmemesi buradaki milli vicdanın şiddetini göstermesindendir. Oysaki İngilizlerle Fransızlar Arap ülkelerini mandaları altına almakta hiçbir sakınca görmediler. Çünkü Araplarda milli vicdanın henüz uyanmamış olduğunu biliyorlardı. ” (4) Bu örnek yazının ana fikrini özetleyici niteliktedir. Araplar Napolyon un dağıttığı dini(!) içerikli yayınlarla uyutulurken milli mücadele döneminde ülkemizde İrade-i Milliye, Hakimiyet-i Milliye gibi yayınlar çıkmaktaydı. İşte aradaki fark özetle buydu.

Sanayi Devrimi nden itibaren farklı sahalarda ve devirlerde yaşananlar öyle gösteriyor ki sömürme eylemi milletin olana yani milli olana kast eden bir eylem olduğundan, Türkiye gibi milli düşünmeyi başarabilen, milli olma ve davranma olan milliyetçiliği benimseyen kitleler sömürgeciliğe karşı çok sağlam bir silah edinerek sömürge olmaktan kurtulurlarken, bunu başaramayanlar, milliyet duygusunun önüne milliyetsiz bir dini geçirerek aslı kastedilen unsurun taraftarlığından uzak kalan milletler yüzyıllarca yayılmacı güçlerin pazarı olurken ülkeleri de hammadde kaynağı olmuştur. Milliyetsiz din dediğimiz de dini milliyetin önüne geçirmek veya tam tersini düşünmek değildir. Şükrü ALNIAÇIK ın da deyimi ile “İslamiyet’in yasakladığı kavimiyetçilikle, milliyetçiliği birbirine karıştıran”(5) mantık ve ilim dışı bir anlayıştır.

Yukarıda verilen örnek olaylardan günümüz Türkiye si için bir ders çıkarılmak istense özetle denebilir ki; Türk milleti Türk yurdunun üzerindeki sömürgecilik tehlikesine karşı, dünü, bugünü ve yarını çok iyi okuyan bir önderin, esas aldığı, kurtuluş için tek çare olduğunu anladığı milliyetçilik (ki bir Türk milliyetçiliği olduğundan Türkçülüktür) anlayışı, yani dünyayı milli olarak okuyabilme zihniyeti, bir başka deyişle sömürgeciliğin panzehiri olan bu düşünce sayesinde, liderliğini yaptığı Türk milletinin son büyük fiili sömürgecilik hareketine karşı koyması için gerekli çözümü bulmuş ve başarıyla uygulamıştır. Ancak askeri alandaki başarıyı doğal olarak yeterli görmeyen ulu önder bu başarının yeni kurulan cumhuriyetin tüm sahalarında sürdürülebilmesi için bu görüşü hem diğer bütün alanlara yaymış hem de ilkelerinden birincisi yaparak sürekliliğini sağlamıştır. Bugün de gizliden ya da açıktan büyük bir sömürgecilik hareketi devam ettiğine göre, Türk milleti buna karşı koymak için önceden denediği ve hayatını kurtarmasını sağlayan Türkçülük akımına sarılmak durumundadır. Tehlike seksen yıl öncesiyle aynıdır, o tehlike için hangi silahın kullanılmasını düşünmeye hiç gerek yoktur; çünkü zaten başarısı tümüyle kanıtlanmış bir silah vardır: Türkçülük. Zaten bu nedenle sömürgecilik tehdidinin ve onun ülkemizdeki temsilcilerinin baş düşmanı bu akım olmuştur. Saldırgan, Türk milletinin kendisine karşı koyabileceği tek silah olan milli düşünebilme yeteneğini elinden aldığında savunmasız kalan milleti kolayca yutabilecektir. Bu nedenle tıpkı Mısır da ve diğer hedef ülkelerde yaptığı gibi Türkiye de de doğrudan bu akıma savaş açmış, bu anlayışın karalanması için Türk milliyetçiliğini ve temsilcilerini karalamak konusunda azami gayret göstermiştir. Ancak bunla da yetinmeyip karaladığı bu kutsal fikriyatın tümüyle gölgeye itilmesi için milletimizi başka noktalara odaklamıştır. Bu noktalar İslam ı milliyeti hor gören bir din sananların taraftarlığını yaptığı siyasi İslamcılık, ekonomik olumsuzlukları bahane ederek taşanların, tek meseleyi işçi gündelikleri olarak gören dar çerçeveli zihniyetin yandaşı olduğu sosyalizm gibi zehirli düşünce akımları olmuştur.

Eğer Türk milleti siyasi İslamcılık, sosyalizm, komünizm, falanjizm vb. akımlara kapılarak, kendisini aynı saldırgana karşı başarıyla savunabilmiş anlayışın milli olma anlayışı olduğunu unutursa elindeki bu tek kurtarıcıyı bırakacak ve böylelikle kolayca sömürgeci güçlerin açık pazarı ve ham madde kaynağı haline gelebilecektir. Bunun için asrımızın Napolyonları şimdiden ülkemizde kendi anlayışıyla yoğurduğu, milliyeti yadsımak suretiyle İslam ın cihat emrine rağmen sömürgeciliğe karşı edilgenlik öğütleyen o dini kitapları dağıtmaya başlamıştır. Bu söz için kanıt sormak güncel yayınları takip edememekten kaynaklanır. Kuzeyli Napolyonlar ise zaten Prof. Dr. Mehmet Kaplan ın deyimiyle ülkemize istila ordularını göndermek yerine Nazım Hikmet gibi Marksist propagandacıları(6) göndermeye çoktan başlamıştı. Bütün bunlara rağmen hayatını önceden kurtarabilen ve yarın da kurtarabilecek olan tek silahın milli düşünmeyi esas alan Türk milliyetçiliği olduğunu aklından çıkarmamak her Türk vatandaşının görevidir.

Dipnotlar

1) Ahmet UÇAR, Yedikıta Dergisi, Osmanlıların Kuran-ı Kerim e hürmeti, sf:33, s.2, 2008, Ekim

2) Komisyon, Gelişim Psikolojisi, sf: 82, İhtiyaç Yay. Ankara, 2010

3) Murat BARDAKÇI, Haber Türk Gazetesi, Mısır ı İşgal Eden Napolyon Müslüman Oldum Demişti, sf:25, 21 Ağustos 2010

4) Ziya GÖKALP, Türkçülüğün Esasları, sf: sf:70, Kitap Zamanı Yay. İstanbul, 2008

5) Şükrü ALNIAÇIK, Haberiniz Olsun Gazetesi, Türk ün Resmi Tanımında Yapılan Ölümcül Hatalar, 16.06.2010

6) Prof. Dr. Mehmet KAPLAN, Kültür ve Dil, sf:127, Dergah Yay. İstanbul, 2008



Yunus Emre UYAR 11.09.10





Yorumlar









Aktif Ziyaretçi 45
Dün Tekil 1505
Bugün Tekil 1387
Toplam Tekil 4076168
IP 18.226.187.24






TURAN-SAM PRINTED ISSN: 1308-8041
TURAN-SAM ONLINE ISSN: 1309-4033
Journal is indexed by:





























16 Sevval 1445
Nisan 2024
P
S
P
C
Ct
P
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30


T rk milletindenim diyen insanlar her eyden nce ve mutlaka T rk e konu mal d r.
(Mustafa Kemal ATAT RK)


Ekle kar









Anasayfa - Amaç - Hedefimiz - Mefkuremiz - Faaliyetler - Yönetim - Yasal Uyarı - İletişim

Her Hakkı Saklıdır © 2007 - 2023 TURAN-SAM : TURAN Stratejik Araştırmalar Merkezi
Sayfa 1.192 saniyede oluşturulmuştur.

TURAN-SAM rssTURAN-SAM rss
Google Sitemap

"Bu site en iyi mozilla firefox'ta 1280x960 çözünürlükte görüntülenir."

Turan Portal v1.3 | Tasarım TURAN-SAM , Kodlama Serkan Aygün

Turan Nedir?, Bilimsel Dergiler, En popüler Bilimsel Dergi, Endeksli Bilimsel Dergiler, Saygın Bilimsel Dergi, Türk Dünyasının en popüler ve en saygın Bilimsel Hakemli Dergisi, SSCI, SCI, citation index, Turan, Türk Devletleri, Türk Birligi, Türk Dünyası, Türk Cumhuriyetleri, Türki Cumhuriyetler, Özerk Türkler, Öztürkler, Milliyetçi, Türkçü, Turancı, Turan Askerleri, ALLAH'ın askerleri, Turan Birliği, Panturan, Pantürk, Panturkist, Türk, Dünyası, Stratejik, CSR, SAM, Center for Strategical Researches, Araştırma, Merkezi, Türkiye, Ankara, İstanbul, Azer, Azeri, Azerbaycan, Bakü, Kazakistan, Alma-Ata, Astana, Kırgız, Bişkek, Kırgızistan, Özbekistan, Özbek, Taşkent, Türkmen, Türkmenistan, Turkmenistan, Aşxabad, Aşkabat, Ozbekistan, Kazakhstan, Uzbekistan, North, Cyprus, Kıbrıs, MHP, AKP, CHP, TURKEY, Turancılık, KKTC, Vatan, Ülke, Millet, Bayrak, Milliyet, Cumhuriyet, Respublika, Alparslan Türkeş, Atatürk, Elçibey, Bahçeli, Aytmatov, Bahtiyar Vahabzade, Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan, İsmail Gaspıralı, Gaspırinski, Nihal Atsız, Alptekin, Kürşad, Tarih, Kardeş, Xalq, Halk, Milletçi, Milliyetçi, Yürek, Ürek, Türklük, Beynelxalq, Arbitrli, Elmi, Jurnal, Nüfuzlu