Türkiye her zaman büyük güçlerin menfaatleri doğrultusunda gözünü diktiği bir ülke olmuştur. Bu göz dikme olayı bazen 1. Dünya savaşı sonrasında olduğu gibi işgalle sonuçlanmış, büyük bir mücadeleye dönüşerek Türk Milleti”nin yeniden küllerinden doğmasına sebep olmuştur. Ancak bu işgal; ani ve birdenbire gelen bir faaliyet değildi. Gözlerini Osmanlı”ya dikmiş olan dış güçler daha öncede olduğu gibi ilk başta savaşla yıkamayacakları Türkleri nifak tohumları ve binbir türlü entrika ile zayıflatmaya çalışmışlardı. Osmanlı bünyesinde karmaşaları ve isyanları körükleyerek, satın aldığı ve devşirdiği devlet adamları ile tavizler verdirerek, Osmanlı”nın içinde bulunduğu zaaflardan yararlanarak Osmanlı”yı hasta adam şekline sokmak ve son olarak öldürücü darbeyi indirerek amaçlarına ulaşmak istemişlerdi. Ama başaramadılar. Mustafa Kemal”in ve silah arkadaşlarının arkasında yeniden şahlanan Türk Ulusu onlara geçit vermedi. Kaybettiler ama vazgeçmediler…



Arardan yıllar geçti, Atatürk döneminde istediklerini elde edemeyen batı dünyası Atatürk”ün vefatından sonra devşirebileceği ve yönlendirebileceği zayıf karakterli siyasetçi ve sözde aydınlar sayesinde yeniden faaliyetlerine başladı. Zaman değişti ancak dış güçlerin emelleri değişmedi…



Günümüzde ise yeniden tekkerrür eden bu hain tuzağın içindeyiz. Dış güçlerin faaliyetlerini hızlandırdığı, tavizkar ve yeteri kadar milli bilinçten yoksun bu siyasi otoritelerin varlığında Türkiye yeniden o karanlık günlere çekilmek isteniyor. Dış güçlerin en büyük silahı ise Türkiye içindeki satın aldığı veya devşirdiği kişi ve odaklar. AB ve yabancı fonlarından beslenen sözde sivil toplum kuruluşları, kendine sözde “ aydın” diyen satılmış kişilikler, yabancı destekli medya organları ve yine yabancı destekli bazı cemaatler ve hatta daha fazlası… Ellerindeki imkan ve dış destekle psikolojik ve karanlık savaşın tüm inceliklerini sergileyen bu odakların ana hedefi ise Türk Milleti”nin bilinci, Türk Milleti”nin benliği ve kimliği…



Ellerindeki medya gücünü habercilikten ziyade birer psikolojik savaş mekanizması şeklinde kullanan bu odakların ana amacı kitleleri kendi menfaatleri doğrultusunda yönlendirmek ve istedikleri kıvama getirmektir. Kendilerine sözde yazar,aydın,bilge kişi yakıştırmalarını yapan bazı kişi ve kurumlar sözde demokrasi ve barış yalanlarının ardına kürtçülük ve bölücülüğü saklamayı ihmal etmediler. Kandil dağında Pkk”lı hainlerle hatıra fotoğrafı çektirenler tüm yüzsüzlükleriyle Türk Milleti”nin en güvendiği kurum olan Türk Silahlı Kuvvetlerini halkın gözünde yıpratmaya çalışmaktan geri durmadı. Soros fonlarından beslenenler “şehitlik” kavramımızı tartışmaya açmaktan çekinmedi. Bazı gruplar kendi menfaatleri doğrultusunda propaganda ve manipülasyondan vazgeçmedi. Devlete hizmet vermiş insanları haklarında daha bir karar olmadan Pkk”lıların ve dönmelerin aklına uyarak karalamak yine onların kullandığı bir silahtı. Ahlak ve etik kavramlarını yerlebir eden bu odaklar hedef kendileri olunca masum ayağına yatmaktan ve demogojiden geri durmadılar. Onlar kendilerine göre yeri gelince en büyük demokrat, yeri gelince en büyük dindar, yeri gelince en büyük vatanseverdi. Ancak başkalarını sindirmek ve yıpratmak istediklerinde ne din, ne ahlak, ne etik, ne de adap onları bağlamadı. Çünkü herkesi bağlaması gereken kural ve kriterler kendileri hariç herkesi bağlardı, çünkü onlara kendilerince herşey mübahtı.



Türkiye insanların yeniden yalanlarla kandırıldığı, tavizlerin çözüm ve açılım şeklinde lanse edildiği bir dönemden geçiyor. Geçmiş tarihimize bakan herkes bu kıssadan bir hisse çıkartabilir. Geçmişte dış güçlerin ne yaptığını ve günümüzde yapılanlarla benzerliklerini kavrayabilir. Tarih bunun içindir.



Türk Milleti tarih boyunca düşmanlardan ziyade kendi içindeki hain ve bozgunculardan çekmiştir. Türk Milletini zayıf bırakan en büyük unsur düşmanın kudreti değil içimizdeki yabancı maşaları ve insanlarımızı yanlış yönlendirenlerdir. Türk insanı bu bülbül görünümlü kargalardan, alim kılıklı şeytanlardan arınmadığı müddetçe ne yazıkki acı çekmekten ve zayıf düşmekten kurtulamayacak. Bu durumda ancak insanlarımızın bilinçlenmesi ile atlatılabilir. Dost ve düşmanı, iyi ve kötüyü, doğru ve yanlışı ayırabilen bir Türk Milleti özündeki gücü bulacak ve layık olduğu seviyeye ulaşacaktır.

Tanrı Yüce Türk Milletini Korusun!



GENÇTÜRK