Terörist İsrail ve Yandaşları - Doç. Dr. Abbas KARAAĞAÇLI - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









Terörist İsrail ve Yandaşları - Doç. Dr. Abbas KARAAĞAÇLI
Tarih: 09.06.2010 > Kaç kez okundu? 2979

Paylaş


08.06.2010 - 18:16 .

Haydut, sahte ve terörist İsrail Devleti utanmadan, arlanmadan küstahça yalanlar söyleyerek yaptığı insanlık dışı terör eylemini haklı çıkarmaya çalışıyor. İnsani yardım kafilesine katılanların ülkelerine dönmesiyle faşist İsrail komandolarının silahsız ve sivil aktivistlere karşı uyguladığı vahşetin ayrıntılarını kamuoyuyla paylaşmaları neticesinde bütün dünyada Siyonist rejime karşı büyük tepkiler meydana gelmeye başlamıştır. Doğudan Batı”ya ,Müslüman, Hıristiyan ve hatta duyarlı Yahudilerin katıldıkları bu protesto eylemleri ve mitinglerinde, bu insanlık dışı terörist saldırı kınanıyor ve Siyonist rejim lanetleniyor. Avrupa”nın göbeğinden Asya”nın içlerine kader gençler ve kadınlar ay yıldızlı bayrağımızın süslediği tişörtler giyerek haklılığımızı haykırmaktadırlar.

Bildiğimiz gibi Siyonist ideolojinin önderleri başından beri uluslararası finans ve sermaye hareketlerinin yanı sıra, uluslararası medya ve iletişim ağlarını da tekellerinde tutmayı hedef edinmiş ve belli bir ölçüde de dünya medyasına hâkim olmuşlardır. Kurdurulduğundan beri, bu sahte devletin bütün katliam, soykırım, insanlık dışı uygulamalar, ,kimyasal, biyolojik ve benzeri yasaklanmış silahların kullanımında, sivillere yönelik, ,işkence ,zülüm ve baskılarında yani bütün yasadışı eylemlerine bu Siyonist yandaşı medya uyduruk bahaneler ve kılıf aramaya çalışmıştır. Siyonist devletin yüzde yüz haksız olduğu son terörist eylem de bu çerçevede bazı Batılı devletlerin kitle iletişim araçlarında saptırmaya, meşru müdafaa konumuna sokularak aklanma yolu güdülmektedir. Oysa ki eskilerin deyimiyle mızrak artık çuvala sığmamaktadır.

Ülkemizde de kimi köşe yazarı ve yorumcu; İHH eylemlerini ve ideolojisini sorgulayarak hedef saptırmaya ve böylece Siyonist devletin terör eylemini hafifletmeye ve bir nebze de olsa haklı göstermeye yönelik çabalamaktadırlar. Doğrudan doğruya teröristlere arka çıkanların yanı sıra kimi yazarlar da bu olayı değerlendirirken bütün dünyanın nefretle kınadığı bu vahşeti kınarlarken ama diye devam ederek saldırgan kan emici Siyonistlerle, tek suçları masumane insanlık uğruna hiçbir beklenti gütmeden dünyanın dört bir yanında ihtiyacı olan insanların yardımına koşanları aynı kefeye koyarak, Siyonist devletin propagandasına yardımcı oluyorlar. Ama diye başlayan cümleler en hafif deyimle iki yüzlülüğün göstergesidir.

Beni çileden çıkaran taraflı yaklaşımlardan biri de devamlı olarak one minute olayından beri İsrail devletinin her türlü diplomatik nezaketsizliği, küstahlığı, baskıyı, şiddeti , vahşeti ve normal bir devletin yapmaması gereken işleri yaptığında bu devletin yaptıklarını eleştirenlere ; İsrail Devleti ve İsrailliler bunu unutmaz, mutlaka ülkemizi cezalandırır diyerek saçma sapan bir fikir ileri sürülerek psikolojik savaş yöntemlerinden birini kullanmaktadırlar. Siyonist yandaşları bu gibi propaganda içerikli tezleri kamuoyuna pompalayarak Türkiye”yi zayıf ve çaresiz; İsrail Devleti”ni ise güçlü ve kudretli gösterme peşindedirler.

Devletimiz güçlüdür, bölgemizin en istikrarlı ve güven duyulan devletidir. Ekonomisi, yetişmiş insan gücü, müteşebbis ruhu, zengin tarihi, ordusu, sanayisi ve devlet geleneğiyle örnek ve gelişmiş bir devlettir. Uyguladığı atak ve aktif dış politikasıyla dostlarını sevince düşmanlarını mateme boğmuştur. Yaşadığımız bölgenin en karmaşık ve çözümsüz ihtilaf ve sorunlarına çözüm arayışlarını sürdüren, bu doğrultuda Ankara ve İstanbul”da zirveler düzenleyen , mekik diplomasi sürdüren ve pek çoğunun çözümünde belli mesafeler alınmasını sağlayan devletimiz, en son İran Nükleer Takas Anlaşması”nın hazırlanma ve imzalanma sürecini başarıyla sürdürmüş ve böylece kendi çıkarları doğrultusunda bölgenin istikrarsızlığından medet umanlara hayal kırıklığı yaşatmıştır.

Bütün dünyada İsrail Devleti”nin yaptığı bu terörist saldırı protesto edilmektedir. Hemen hemen hepsinde ülkemizin şanlı bayrağı, Filistin Bayrağı”nın yanı sıra yüz binlerce dünya vatandaşının omuzlarında dalgalanmaktadır. Bütün bu eylemler sırasında İsrail Bayrakları ve Siyonist liderlerin portreleri ve kuklaları ateşe verilmektedir. Bundan birkaç sene önce Suriye”nin, Lübnan”ın Yemen”in, Fas”ın, İran”ın ve diğer bölge ülkelerinin başkentlerinde al bayrağımızın yanı sıra devlet adamlarımızın portrelerinin yüz binlerce kişinin omzunda taşınmasını hayal bile edemezdik. Herhangi bir tarihi anlaşmazlık veya bölgesel rekabetlerden dolayı ülkemize yönelik olumsuz bir tavır içinde bulunan komşu Arap Devletleri”nin halklarının nezdinde Başbakanımız ulusal kahraman konumuna yükselmiştir. İran”ın başkenti Tahran”daki Büyükelçiliğimiz, İranlılar tarafından çiçek yağmuruna tutulmuştur. Batıda da her protesto ve mitingde ülkemizin bayrağı taşınmaktadır. İsrail Devleti milyonlar tarafından lanetlenirken, ülkemiz kitlelerin başının tacı olmuştur.

Gazze sorununun başından beri aslında bütün bu insani yardım kampanyalarına ve İsrail”in Gazze”ye uyguladığı açık hapishane muamelesine gönülden destek veren, Siyonist İsrail Devleti”nin uyguladığı baskı ve zulme direnen Hamas ve Hizbullah gibi direniş örgütlerine batının gözüyle terörist muamelesi yapan kimi yorumcular, şimdi de devletimizi pasif davranmakla suçlamaktadırlar. Bu ikiyüzlü yaklaşımın altında devletimizin dik ve sağlam duruşuna yönelik bir komplo var gibi geliyor bana. Terör olayının başından beri İsrail Devleti”ne yönelik dengeli, tutarlı ve kontrollü bir sindirme politikası uygulanmaktadır. Olayın ilk gününde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, ülkemizin girişimiyle toplanmıştır. Beklediğimiz gibi bir karar çıkmasa da başkanlık bildirisinde ilk kez İsrail Devleti eleştirilmiştir. B.M. Genel Sekreteri tarafından olayı araştırmak üzere bağımsız bir komisyon oluşturulması tezi ortaya atılmıştır. Muhtemelen, İsrail Devleti suçlarının ortaya çıkmaması için bu komisyona karşı çıkacaktır, bu da onları dünya kamuoyunda daha da yalnızlaştıracaktır. En önemlisi İsrail Devleti”nin aktivistleri yargılama ve hapse atma girişimi Dışişleri Bakanımızın ültimatomuyla boşa çıkmıştır. İsrail Devleti, Gazze”ye yönelik insanlık dışı muhasarasını sürdüremeyecektir.

Ülkemiz olayın başından itibaren soğukkanlı ve devletimizin ciddiyetine yakışacak bir şekilde krizi yönetmiştir. Şehitlerimizi, yaralılarımızı ve bütün aktivistleri ülke ayrımı yapmaksızın İsrail”den tahliye etmiş, içeride de her türlü provokasyona karşın Musevi vatandaşlarımızın mabetleri ve bulundukları mekânların güvenliği sağlanmıştır. Dünya kamuoyunda ülkemizi zor duruma sokmak için İsrail gizli istihbarat örgütleri, Yahudi vatandaşlarımıza yönelik provokatif eylemler gerçekleştirebilirler. İsrail Devleti Sözcüleri Mavi Marmara gemisinde silah ve cephane bulunduğuna yönelik bazı yalan savlar ortaya atmışlardır. Unutulmamalıdır ki, bu gemilerin yükleri ülkemizin gümrük yetkilileri tarafından titizlikle denetimden geçirilerek yola çıkmalarına izin verilmiştir.

İsrail ordusu savaş gemileri, hücumbotlar, savaş helikopterleri ve ağır silahlarla donatılmış komandolarıyla açık denizde çok uluslu bir insani yardım konvoyuna saldırmış, yakın mesafeden ateş ederek masum insanları katletmiş, yaralamış, esir almış, kötü muamele yaparak özel eşyaları dahil her şeylerine el koymuş ve bütün bu insanlık suçunu işlediği sürede gemilerde bulunan gazetecilerin ve diğer eylemcilerin dünyayla irtibatını keserek sansür uygulamıştır. Ülkemiz adli tıp kurumunda muayene edilen şehitlerimizin otopsisi ve yaralıların tedavisi sırasında, öldürülenler ve yaralılar üzerine şimdiye kadar kullanılmayan ve tanınmayan silahlarla yakın mesafeden ateş ediği anlaşılmıştır.

Bir zamanlar, zalim bir hükümdarın acımasızlığıyla ilgili küçük bir hikâye duymuştum. Hükümdar, komutanlarının acıma duygusunu ölçerken sormuş: savaşlar sırasında hiç karşınızdakine acıdığınız oldu mu? Biri hariç hepsi olumsuz cevap verince, hükümdar olayı anlatmasını istemiş. Komutan demiş ki: Efendimiz bir savaş sırasında karşıma doğum zamanı gelmiş, hamile bir bayan çıktı. Hükümdar: yoksa acıyıp öldürmedin mi? diye sormuş. Komutan: Olur mu efendimiz? Hemen kılıcımı çekip karnını yardım ve bebek yere düştü. Tam bebeği de öldüreceğim anda bebek kılıcımın ucunu meme sanıp yalamaya başladı, bir an tereddüt ettim, ama sonra onu da öldürdüm. Hükümdar komutanını anlık bu tereddüdünden dolayı yufka yürekli bulup öldürülmesi emrini vermiş. Evrensel insan hakları uygulamalarının ve savaş hukukunun uluslararası anlaşmalarla güvence altına alındığı günümüz dünyasında açık denizlerde masum, silahsız ve sivil insani yardım eylemcilerinin gemisine, savaş gemileri, hücumbotlar ve helikopterlerle saldıran Siyonist askerler son model silahlarıyla yakın mesafeden hedef alarak katliam yapmalarıyla bu hikayeyi bana anımsattılar.. 19 yaşındaki Furkan Doğan”ı acımasızca katleden bu katiller yaraladıkları sivillere tıbbi yardımı bile engellemiş ve uluslararası yasaları hiçe sayarak yaralılara kelepçe takmış, işkence etmişlerdir. Bir adi hırsız gibi fotoğraf makinelerine, kameralarına hatta paralarına bile el koymuşlardır. Üstelik bu katiller ülkelerinde kahraman muamelesi görüp, onlardan altı aktivisti öldürmesiyle övünen birine Başbakan tarafından cesaret madalyası verilerek taltif edilmiştir. Bundan önce de yazdığım gibi, Sabra ve Şatilla”da, Beyrut”ta, Deir Yasin ve Cenin”de katliamlara imza atanlar, masum ve sivil insanları öldürenler daha sonra ödül olarak ülkelerinin en üst makamlarına getirilmişlerdir.

İsrail devleti fena halde yakalanmıştır. Kimse ama kimse onu aklamaya çalışmasın. İnandırıcı olmuyor. Üstelik deyim yerindeyse takke düştü kel göründü misali keli de göründü, boşa kürek çekerek ve Siyonist Devleti savunarak ve yaptıklarını haklı çıkarmaya çalışarak kendinizi daha da rezil etmeyin.