Nükleer Enerji ve Türkiye - Mete YÜKSEL - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









Nükleer Enerji ve Türkiye - Mete YÜKSEL
Tarih: 19.05.2010 > Kaç kez okundu? 3151

Paylaş




Nükleer güç kavramını duyduğumuz zaman gözümüzün önüne farklı imgeler gelebilir. Betondan yapılmış uzun soğutucu kuleler bunların başında sayılabilir. Bazı insanlar bu enerjiyi düşük maliyetli , fosil yakıtlara alternatif olduğu ve düşük emisyon oranlarına sahip olduğu için takdir ederken bazıları da Three Mile Island ve Çernobil kazalarından dolayı nükleer enerjinin olumsuz yönlerini ön plana çıkartmaktadır.

20 Aralık 1951”de ilk defa ABD “de nükleer enerjiden faydalanılmıştır. Ancak bu , sadece birkaç küçük ampülü yakabilecek kadar büyüklükte bir enerjiyi açığa çıkarmıştır. Daha sonra 1954 yılında İlk defa Rusya”da ticari amaçla elektrik enerjisi üreten APS-1 nükleer santrali devreye sokulmuştur. Bunu 1956 yılında İngiltere”nin devreye soktuğu santral izlemiştir.2010 ititbariyle dünya üzerinde 30 ülkede 437 nükleer güç ünitesi faaliyet göstermektedir.Bunlar , dünya elektrik ihtiyacının %15 “ini tek başına karşılamaktadır. Nükleer enerjiye bağlılık ülkelere göre değişiklik göstermektedir. Mesela Fransa “ da ülke elektriğinin %77 “si nükleer enerjiden gelmektedir. Litvanya bu sıralamada %65 “ lik oranla ikinci gelirken , ABD sahip olduğu 104 nükleer güç ünitesi ile tüm ülke ihtiyacının ancak %20 “sini karşılayabilmektedir. Nükleer kelimesinin çağrıştırdığı bütün kozmik enerjinin aksine , atom enerjisine bağlı olan nükleer güç üniteleri , kömür yakan santrallerden çok da farklı değildir. Kaynamış sudan çıkan basınçlı buhar , türbinleri harekete geçirmektedir. Burada temel fark , nükleer santrallerin suyu ısıtma yönteminin farklı olmasıdır. Eski santraller fosil yakıtları kullanırken , nükleer üniteler bir atomun ikiye ayrılması durumu olan nükleer fizyondan açığa çıkan ısıya ihtiyaç duymaktadır.

İsveç”te 1980”de yapılan referandum neticesinde ülkedeki tüm nükleer santralların 2010 yılında devreden çıkartılmalarına karar verilmiştir.Ancak bu karar şarta bağlanmıştır. Bu kararın uygulanması için ülkede işsizliğe ve pahalılığa sebep olmaması gerekmektedir. Nitekim karardan sonra İsveç”te Nükleer Santral devreden çıkartılmamıştır.İtalya ve Avusturya”da yapılan referandumlarda nükleer santral programları askıya alınmıştır. Ancak İtalya bu durumun ekonomiye verdiği zararı dikkate alarak 2010 yılında 4000 MWe”lik nükleer santralı işletmeye almayı planlamıştır. Ukrayna”da Çernobil Nükleer Santralı 4.ünitesinde meydana gelen kazadan sonra nükleer santralların kapatılması gündemde kalmış ancak bundan dolayı hiçbir ülkede nükleer santral kapatılmamıştır. Çernobil”in bir ünitesi ise halen çalışmaktadır. Japonya, G. Kore, Rusya, Çin ve Fransa”da nükleer santral adedini artırıcı programlar yapmışlar ve bunları uygulamaya koymuşlardır.

Düşük karbondioksit emisyonu ve %2 ekonomik büyüme esaslarına göre yapılan projeksiyonlara göre 2100 yılında nükleer kapasite mevcut kurulu gücün 10 katına, dünya elektrik üretimi payı da %17”den %46”ya çıkacağı hesaplanmıştır. Üst sınır tahmininde 2015 yılında dünyadaki nükleer santral gücü 473000 MWe kadar yükselmektedir.1993-2002 yılları arasında dünya enerji tüketimine gelebilecek ilave kapasitenin % 13 “ ü nükleer santrallardan sağlanmıştır. Diğer bir ifade ile nükleer santral kurulmasının terk edilmesi bir yana mevcut kapasite toplam enerji tüketiminin % 13 lük kısmını karşılayacak şekilde arttırılacaktır. Mevcut trendin devam etmesi halinde 2002 yılından sonrada yine nükleer enerji santrallarının inşasının devam edeceği söylenebilir.



Nükleer Reaktör Tipleri



NR(Nükleer Reaktör), basitçe, ısı üreten bir araçtır. Geleneksel kömür santrallerindeki kazanların yaptığı işi , burada reaktör yapar. Elektrik enerji üretimi açısından bakıldığında amaç su buharı üreterek büyük türbinleri döndürerek jeneratörler üzerinden elektrik enerjisi üretmektir.Yakıt olarak radyoaktif element olan uranyum kullanılmaktadır.Uranyum çekirdeklerinin parçalanması sonucu ortaya çıkan enerji ile ısı elde edilmektedir.Nükleer reaktörlerin ana bileşenleri aynıdır. Bu bileşenler, yakıt, yavaşlatıcı, soğutucu, kontrol çubukları ve diğer yardımcı sistemlerdir. Nükleer sistemler kullandıkları soğutucuya göre farklılık göstermektedir:



1. Su soğutmalı reaktörler



i. PWR(Pressurized water reactor - Basınçlı su reaktörü):En yaygın türdür. %50”lik bir paya sahiptir. Çoğunluğu ABD, Fransa ve Japonya”da yer alır.Çok yaygın kullanım sayesinde daha çok tecrübe edinilmiştir. Hafif su ucuzdur ve özellikleri iyi bilinmektedir.Daha küçük bir merkez vardır.Fizyon ürünleri birinci soğutma devresi içerisinde kalmaktadır. Dezavantajları olarak ;sistem basıncı yüksek olduğu için daha pahalı borulama ve basınç kabı gerektirir. Yakıt yüklemesi için reaktörün kapatılması gerekir. Zenginleştirilmiş(UO2) yakıta ihtiyaç duyar.

ii. BWR(Boiling water reactor): PWR”den sonra en yaygın türdür. PWR”den farkı soğutma suyunun daha düşük basınç altında tutulmasıdır.Hafif su ucuzdur ve özellikleri iyi bilinmektedir. Bazı ara ısı aktarma araçlarına gerek yoktur. Daha düşük sistem basıncı vardır. Soğutucu akış hızı değiştirilerek kaynama miktarı ve dolayısıyla güç seviyesi ayarlanabilir. Dezavantajları olarak; kaynamadan dolayı düşük güç üretim yoğunluğu söz konusudur. İki gazlı akıştan dolayı daha zor işletim mühendisliği söz konusudur.



iii. RBMK: Rusların geliştirdiği reaktördür. Çernobil reaktörü bu türdendir. 1986”daki kazadan sonra tercih edilmemektedir.



iv. VVER: Rusların geliştirdiği basınçlı su reaktörüdür. Çoğunlukla, Rusya ve Ukrayna”da bulunmaktadır. Türkiye verilen teklifte, VVER reaktör önerilmiştir. Ancak VVER reaktörleri, çağdaş güvenlik kriterlerine uymadığı gerekçesiyle Bulgaristan ve Slovakya”da kapatılmıştır.



2. Ağır Su soğutmalı reaktörler



i. CANDU(Pressurized heavy water reactor):Soğutucu olarak döteryum, ağır su kullanmaktadır. Kanada”ya özgü reaktörlerdir. Kanada elektrik ihtiyacının %17”sini karşılamaktadır. Ağır su , mükemmel bir moderatördür. Doğal uranyum dahil herhangi bir yakıt kullanabilir. Fizyon ürünleri birinci soğutma evresinde kalmaktadır. Çalışırken yakıt yüklemesi yapılabilir.Soğutucu kaybı durumunda moderatör fazla ısıyı çekmek için kullanılabilir. Dezavantajları olarak; ağır su maliyeti büyüktür. Yakıt yükleme işlemleri sırasında ağır su kaybına karşı sistem sızdırmazlığının sağlanması gerekmektedir. Birinci soğutma devre basıncı yüksektir.



3. Gaz soğutmalı reaktörler (GCR)

Yenilikçi reaktör tasarımlarından biri olan gaz soğutmalı reaktör çalışmaları 1950”lerde başlamış, bazı başarılar sağlanmıştır (MAGNOX, AGR, AVR, THTR). Gaz soğutmalı reaktörlerde, nükleer yakıtlarda üretilen enerji ,gaz formundaki akışkan kullanılarak çekilir.Nötronların yavaşlatılması için grafit kullanılır. Malzeme ve gaz türbini teknolojisindeki gelişmeler, bunları kullanan yenilikçi tasarımlarla yeniden cazip hale gelmiştir.



4. Ağır Metal soğutmalı reaktörler



Her ne kadar nükleer santraller konusunda olumlu görüşler de olsa olumsuz görüşler de bulunmaktadır. Türkiye güneş, su ve rüzgâr kaynakları ile başka ülkelerden çok daha şanslıyken, genç nüfusu için daha fazla istihdam üretmek zorundayken; dar ve kısıtlı mali kaynaklarını nükleer enerjiye yatırması kimi çevrelerden eleştiri almaktadır.Nükleer güç santralları kurulmasıyla ilgili en önemli sorunlardan biri , santrallerin hem kuruluş aşamasında hem de işletilmesi sırasında herhangi bir kamusal denetimin öngörülmemiş olmasıdır. Bu mevzuatla, Türkiye”nin ilk nükleer santralının kurulacak olduğu düşünüldüğünde, TAEK”e ilişkin hukuksal düzenlemeler de son derece yetersiz kalmaktadır. Bu bağlamda nükleer santrallerin olumsuz yanları şöyle sıralanabilir:

• İlk yatırım maliyetleri diğer yakıtlı santrallere göre çok daha pahalıdır.

• Yatırım dönemleri (8-12 yıl) çok uzundur.

• Yakıt yönünden tamamen dışa bağımlıdır.

• Atıkların korunması sorunlu ve pahalıdır.

• İşletilmeleri teknolojik riskler içermektedir.

• Ekonomik ömürleri dolunca, söküm maliyetleri ilk yatırım maliyetlerini aşabilmektedir.



Türkiye “nin Nükleer Enerji Serüveni



Türkiye “nin nükleer enerji serüveni 1950”li yıllarda başlar. 1955 “te “Atom Enerjisinin Barışçıl Amaçlarla Kullanılması “ amacıyla toplanan 1. Cenevre Konferansından sonra , Türkiye”de Başbakanlığa bağlı bir “Atom Enerjisi Komisyonu “ kurulur. 1957 yılında Türkiye BM”nin bir kuruluşu olan Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı üyesi olur. Türkiye”de ilk nükleer araştırmalar 1962”de İstanbul Küçükçekmece gölü kıyısında kurulan araştırma reaktörüyle başlar. 1970 yılında Türkiye Elektrik Kurumu kurulur . TEK”e bağlı Nükleer Enerji Dairesi 1972 yılında çalışmaya başlar.

1970”li yılların başında nükleer santral sahası için fizibilite ve yer araştırmalarına başlanır. Bu çalışmalar sırasında , nükleer santralin maliyet/fayda açısından kurulabileceği en uygun yerler olarak ; Mersin – Akkuyu , Sinop – İnceburun ve Kırklareli – İğneada sahaları olarak belirlenir. Türkiye , Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması olan NPT”yi 1980”de imzalayıp onaylayarak nükleer silah imal etmeyeceğini belirtir.

Eylül 1984”de , Başbakan Turgut Özal “ ın nükleer santrallerin imalatçı firmalarla oluşturulacak bir ortaklık vasıtasıyla kurulması , 15 yıl süreyle işletilmesi ve tüm borçların enerji satışlarıyla geri ödenmesinden sonra devredilmesi tarzında yaptığı öneri , nükleer santral projesine önemli bir boyut kazandırmıştır.

Türkiye”de 1986 yılında meydana gelen Çernobil nükleer santral kazasının yarattığı olumsuz ortam dolayısıyla nükleer santrallerle ilgili çalışmalar askıya alınmıştır. 1988 yılında TEK Nükleer Santraller Dairesi Başkanlığı kapatılmıştır. Ekim 1992 “de TEK , dünyadaki belli başlı nükleer santral imalatçısı firmalara mektup yazarak , 2002 yılında devreye girecek şekilde , bir veya iki üniteli nükleer santralin Türkiye”de anahtar teslim veya Yap – İşlet – Devret olarak kurulması için teknik ve mali konularda bilgi istemiştir. 2006 Nisan ayında , Türkiye”nin ilk nükleer santral sahası olarak Sinop”un seçildiği açıklanmıştır.

Türkiye”nin ilk nükleer santralını yapmaya niyetlenen Rusya, Atomstroyexport şirketinin Ciner”le yaptığı konsorsiyum aracılığıyla bu konudaki kararlılığını göstermiştir. İhalenin 2009 Kasım ayında iptal edilmesine karşın Moskova”da Putin”le nükleer santral imzası atılmış ve buna göre 10 Kasım 2010”da santralın yapımına başlanacaktır. Türkiye Elektrik Ticaret ve Taahhüt A.Ş. (TETAŞ) tarafından açılan ve Mersin Akkuyu”da inşa edilmesi öngörülen nükleer santral ihalesine tek teklif Rus-Türk ortaklığı Atomstroyexport-Inter Rao ve Park Grubu şirketlerinden Park Teknik”ten oluşan konsorsiyum vermiştir. Ancak bu ihale Danıştay”ın ihalenin kritik iki maddesi için yürütmeyi durdurma kararı vermesi sonucunda 2009 Kasım ayında iptal edilmiştir. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ise iptal kararının nükleer sürecini etkilemeyeceğini, sürecin ihale olmadan da devam edebileceğini söylemiştir. İhaleye katılan konsorsiyumda yer almamasına karşın Siemens de nükleer sürecinde yer alacak ve santralin yüzde 15-20”si Siemens”e verilecektir. Santralin yapım işlerinin yüzde 25-30”u Türk müteahhitlere verilecek ve santral için yakıt temini Rusya”dan yapılacak ve işlendikten sonra geri alım garantisi olacaktır. Bu konuda tek pürüz birim elektrik fiyatındaki anlaşmazlık olarak gözükmektedir. Daha önce 21.5 cent”den* verilen birim elektrik fiyatı nedeniyle önceki ihale süreci iptal edilmiş ve birim elektrik fiyatının makul bir seviyeye çekilmesi vurgulanmıştır. Türkiye ile Rusya arasında, Mersin Akkuyu”da yapılması için uzun süredir devam eden santral görüşmeleri anlaşmayla sonuçlanmıştır.Mayıs 2010”da imzalanan 17 anlaşmadan biri olan nükleer santral yapım anlaşması için, 12.35 cent”lik birim fiyat üzerinden anlaşmaya varılmıştır.

• Türkiye ile Rusya arasında, devletlerarası anlaşma ile yapılması kararlaştırılan Akkuyu Nükleer Santrali 4.800 megavat gücünde olacaktır. Yani, Atatürk Barajı”nın yaklaşık 3.6 katı elektrik üretecektir.

• Nükleer santralin yapımı için gerekli olan kaynak Rusya tarafından temin edilecektir.

• Türkiye üretilen elektriğin tamamını 15 yıl süresince alma garantisi vermektedir.

Yapılması planlanan ikinci nükleer santral yeri için de Sinop - İnceburun mevki belirlenmiştir. Sinop”ta yapılması öngörülen nükleer santral ile ilgili Türkiye ve Güney Kore arasında ikili işbirliğini geliştirmeye yönelik mutabakat zaptı imzalanmıştır. Güney Koreli KEPCO* ile nükleer santral yapımına ilişkin anlaşmanın , 3-4 ay içinde belirli olgunluğa getirilmesi planlanmaktadır. Anlaşmanın ardından teknik çalışma başlayacak, teknik çalışmaların olumlu sonuçlanması durumunda da iki ülke arasında daha önce Rusya ile olduğu gibi bir hükümetlerarası anlaşma imzalanacaktır.

Doğalgaz ve Türkiye-Rusya-Azerbaycan İlişkileri



Rusya, Nabucco ve benzeri projeleri devreden çıkarmak için elinden geleni yapmaktadır. Moskova”nın eline geçen bu yöndeki en büyük fırsat iki yıl önce Türkiye”nin Azerbaycan”la attığı yakınlaşma adımları olmuştur.Türkiye”nin, Dağlık Karabağ sorunu çözülmeden Ermenistan”la diyalog kurma girişiminde bulunmasını hakaret olarak algılayan Bakü”yle Ankara arasında ilişkiler bozulmuştur.Bu arada Rusya da Bakü”ye ihtiyacı olduğunda yanında olacağı mesajını göndererek, Şah Deniz II fiyat anlaşmasında söz hakkı sahibi olmuştur. Türkiye fiyatlarla ilgili ne zaman Azerbaycan”a ne zaman bir teklifte bulunsa Rusya daha iyi fiyat teklifleri sunarak Türkiye”yi devreden çıkarmıştır. Öte yandan Ermenistan üzerindeki etkisini kullanan Kremlin, normalleşme sürecini de kilitlemiştir.

Azerbaycan Enerji Bakanı Natık Aliyev, 5 Mayıs”ta Ankara”yla fiyat anlaşması konusunda son turları yaptıklarını açıklarken, STRATFOR”a konuşan bir kaynak, Erdoğan ve Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev arasında 1000 metreküp için 220 ile 270 dolar arasında bir fiyat için sözlü bir anlaşma yapıldığını söylemiştir. Rusya”nın 300 dolarlık fiyatının çok altında olan bu rakamların Medvedev”in ziyaretinin hemen öncesinde telaffuz edilmesi ise dikkat çekicidir. Moskova”nın bu müzakerelerde kolaylaştırıcı bir rol oynadığı ifade edilmektedir. Rusya Azeri gazının Nabucco üzerinden Avrupa”ya gitmesini istememekte ancak Moskova”nın Avrupa üzerindeki enerji baskısını biraz olsun hafifletip, Türkiye”yle yakın ilişkiler kurmak gibi planları olduğundan da bahsedilmektedir. Moskova ve Ankara, Türkiye”nin Interconnection Türkiye-Yunanistan-İtalya ve Poseidon hattına odaklanması üzerinde anlaşmıştır.

Rusya”nın Şah Deniz müzakerelerinde baskısını azaltmasının stratejik bir amaç doğrultusunda olduğu Medvedev”in Mayıs 2010 Türkiye ziyaretinde ortaya çıkmıştır. Rusya ve Türkiye arasında atılan iki dev imzayla enerji entegrasyonu adına büyük bir hamle yapılmış olmuştur. Nükleer santral projesinin maliyetinin 20 milyar dolar olduğu düşünüldüğünde, STRATFOR Rusya”nın bu planı hayata geçirip geçirmeyeceğinden şüphe etmektedir. Öte yandan imzalanan diğer anlaşmayla inşa edilmesi öngörülen boru hattı sayesinde İstanbul ve Çanakkale Boğazları”ndaki tanker trafiği azaltılacak ve bu iki projenin ilerleyen dönemdeki Türk ortaklarının AK Parti hükümetiyle yakın ilişkileri olan AKSA Enerji ve Çalık Holding olacağı görülmektedir. Rusya Devlet Başkanı Dimitriy Medvedev, Türkiye ziyareti çerçevesinde enerji başta olmak üzere 17 anlaşmaya imza atmıştır. Rusya Federasyonu Başbakan Yardımcısı İgor Seçin ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız”la birlikte, Esenboğa Havaalanı”nda yaptığı basın toplantısında, nükleer enerjide işbirliğinin devam ettiğini söylemiştir. Seçin “Nükleer santral inşaatı çalışmalarının yüzde 25-30”unu Türk firmalar yapacak” demiştir.Tarım, beyaz et, deniz ulaştırmasında işbirliğine varılmış ve gümrük kapıları konusunda olumlu gelişmeler beklenmektedir. Ayrıca doğalgaz fiyatları konusunda da bir ayarlamanın yapılması gündemdedir.



Nükleer Enerji ve Risk Faktörü

• Nükleer bilgi, elektrik üretmekte ya da nükleer patlayıcı maddeler üretmekte kullanılabilir. Sivil ve askeri kullanımın birbirinden ayrı olduğu aslı olmayan bir efsanedir. Pek çok ülke, başka ülkelerin “sivil amaçlarla“ oluşturduğu teknolojiden yararlanarak bomba imal etmiştir. Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması (NPT) “ayrım yapmaksızın, anlaşmaya üye tüm tarafların barışçıl amaçlarla nükleer enerji ile ilgili araştırma yapması, nükleer enerji üretmesi ve kullanması hakkını vazgeçilemez bir hak olarak“ garanti altına almaktadır. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA), silah üretimi ile bağlantılı bildirilmemiş etkinliklere dair kanıt bulmadığı sürece, İran dahil tüm üye ülkelerin uranyum zenginleştirme ve plütonyum ayrıştırma dahil nükleer teknolojilere erişim hakkı vardır.

• Nükleer tesisler ve radyoaktif atık nakliyesi teröristler için ana hedefleri oluşturmaktadır. Önemli miktarda plütonyum ya da yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyumun kaçırılması ve basit nükleer patlayıcı aygıtlarla gerçekleştirilen inandırıcı bir tehdit herhangi bir demokrasiye şimdiye dek örneği görülmemiş derecede meydan okuyabilir. Büyük bir yanmış yakıt ya da plütonyum deposuna yapılacak güçlü bir saldırı kısa ve uzun vadede ölümle sonuçlanan hastalıklara ve çevre kirliliğine sebebiyet vermekte ve Çernobil faciasını solda sıfır bırakacaktir.

• Nükleer yakıt “dönüşümü” aslı olmayan bir efsanedir. Nükleer sistem, sürekli olarak artan bir şekilde, uranyum madenlerinden, yeniden işleme denilen plütonyum ayrıştırma işlemine kadar olan her aşamada yüksek miktarda atık ortaya çıkmasına neden olur - ki dünyada şimdiden yüzlerce milyon ton atık birikimi oluşmuştur. Dünyadaki iki büyük plütonyum santrali, Sellafield (İngiltere) ve La Hague (Fransa), yüksek miktarda radyoaktivite yaymakta ve Avrupa”da birikmiş toplam dozun %80”den fazlasının kaynağıdır. Yüksek seviyede radyoaktivite yayan atıkların binlerce yıl boyunca güvenli olarak depolanması için henüz bir çözüm bulunamamıştır.

• Nükleer enerjinin bir kilovat-saatinin toplam maliyeti büyük ihtimalle hiçbir zaman bilinemeyecektir. Atık idaresi, tesislerin sökülmesi ve temizlik masrafları sürekli artmakta olup, pekçok ülkede enerji üretiminden elde edilen karlar özelleştirildiği halde maliyetlerin genellikle vergi mükellefleri tarafından karşılanması beklenmektedir. Ancak, birçok uluslararası mali değerlendirmeye göre, nükleer enerji açık farkla en pahalı enerji üretimidir. Yeni nükleer enerjinin rekabetçi olabilmesi için, devlet tarafından sübvanse edilmesi, özellikle de yüksek rakamlardaki mali ve ekonomik risklere karşı garanti sağlanması şarttır.

• Nükleer enerjiye yatırılmış her kuruş geri dönmemektedir çünkü aynı paranın enerji korumaya ve enerji verimliliğine yatırılmış olması durumunda daha fazla sera gazı azaltımı sağlayabilir. Büyük ölçekli enerji santralleri kapasite aşımına neden olmakta ve dolayısıyla yüksek şebeke kayıplarına ek olarak tüketimi teşviğe ve elektrik sarfiyatına yol açmaktadır. Nükleer enerji sürdürülemeyen enerjiye ve kaynak ithalatına olan bağımlılığı arttırmaktadır.

• Dünyadaki nükleer santraller hızla yaşlanmaktadır. 2015 yılına kadar 80 civarında ünite 40 yaşına varacaktır, 2025”de ise, 200 tane daha reaktör kırk yıldır çalışır durumda olacaktır. Şu andaki işleme ömrünü (22 yıl) ikiye katlamak mümkün olsa dahi, bu reaktörlerin 40 yaşında yenilenmeleri için 2015”e kadar her bir buçuk ayda, 2015 ila 2025 yılları arasında ise bir şebekeye yeni bir ünite bağlamak gerekmektedir. Nükleer enerji santrallerinin en az on yıllık hazırlık aşaması gözönünde bulundurulduğunda böyle bir planın gerçekleştirilmesi imkansızdır. 2025 yılına kadar Çin 20, diğer ülkeler ise birkaç ilave ünite inşa etseler bile işlemekte olan nükleer tesislerin sayısı düşmeye devam edecektir. İşleme ömrü ortalama 40 yılın çok üstüne çıkarılsa bile, bu durum ciddi nükleer güvenlik sorununa yeni bir boyut kazandıracaktır. Üstelik, 50 yaşındaki bir reaktörün "yeniden canlanma" terimi ile ne derece bağdaştığı sorusunu da gündeme getirecektir.

• Nükleer güç dünyadaki enerji hizmetlerinin yalnızca küçük bir kısmını kapsamaktadır: AB”de ticari enerjinin %6”sını, dünyada ise %2 civarında bir miktarını kapsamaktadır. Dünyanın en “nükleerleşmiş” ülkesi olan Fransa”da bile, fosil yakıtları ticari enerjinin %70”ini karşılarken, nükleer enerji yalnızca %17.5”ini karşılamaktadır. Nükleer enerji AB”yi enerji ithalatı açısından daha bağımsız hale getirmiş değildir, çünkü nükleer yakıt üretimi için gerekli olan uranyumun tamamını ithal etmek gerekmektedir.



Neden Nükleer Enerji?

Türkiye oldukça zengin hidrokarbon yataklarına sahip Ortadoğu ve Hazar bölgelerine yakın bir ülke olmasına rağmen, kendi enerji ihtiyacını büyük ölçüde ithalat yoluyla karşılamak zorundadır. Petrol ve doğal gaz fiyatlarında son birkaç yılda gözlenen istikrarsızlıklar ülkemizin petrol faturasını ağırlaştırmakta ve bütçe imkanlarını zorlamaktadır. Yakın zamanda tamamlanan bazı önemli petrol ve doğalgaz boru hatları projeleriyle (Mavi Akım ve Bakü-Ceyhan gibi) Türkiye adeta bir enerji koridoru haline gelmiş olsa da, ülkemizin doğalgaz ve petrol alanında birkaç ülkeye aşırı bağımlı olma gerçeği değişmemiştir. Üstelik doğal gazın Türkiye”nin elektrik üretimindeki payı da giderek artmaktadır. Oysa doğal gaz ve petrol fiyatlarındaki artışlar nedeniyle hem sanayicilerin kullandığı elektrik enerjisinin maliyeti hem de enerji kaynaklarının temininde ülkemizin dışarıya olan bağımlılığı artmaktadır. Bu nedenle Türkiye”nin kaynak çeşitliliğini ve arz güvenliğini artırıcı çok boyutlu bir enerji politikası geliştirmesi kaçınılmaz görünmektedir. Ekonomisi büyüyen ve nüfusu giderek artan Türkiye”nin toplam enerji ihtiyacı yıllık yüzde 8 oranında artmaktadır. Uzmanlarca yapılan projeksiyonlarda bugünkü elektrik tüketimi ve büyüme seviyesinin sürmesi halinde 2020”li yıllarda Türkiye”nin çok ciddi enerji açığıyla karşı karşıya kalacağı belirtilmektedir. Öte yandan Türkiye”nin, kendi ulusal güvenliği için enerji kaynakları temininde dışarıya olan bağımlılığını asgari düzeye indirmesi artık stratejik bir zorunluluktur. Ancak yapılması planlanan nükleer reaktörler için de yakıt temini ithalata endeksli olacak ve dışa bağımlılık artacak, ancak enerji çeşitliliği sağlanmış olacaktır. Rusya , bu konumda temel uranyum ihracatçısı ülke olarak gözükmekte ve Türkiye de yeni bir alıcı olarak ,enerji konusunda Rusya”ya daha da bağlı olacaktır. Bu noktada nükleer santrallerle enerji çeşitliliği sağlanırken ,enerji konusunda dışa bağımlılık da artacaktır.





Yorumlar









Aktif Ziyaretçi 37
Dün Tekil 1927
Bugün Tekil 1113
Toplam Tekil 4067247
IP 3.145.52.86






TURAN-SAM PRINTED ISSN: 1308-8041
TURAN-SAM ONLINE ISSN: 1309-4033
Journal is indexed by:





























10 Sevval 1445
Nisan 2024
P
S
P
C
Ct
P
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30


T rk hakanlar ve T rkmen Padi ahlar devlet i lerinde hatunun fikirlerini st n tutar.
(N ZAM L-M LK)


Ekle kar









Anasayfa - Amaç - Hedefimiz - Mefkuremiz - Faaliyetler - Yönetim - Yasal Uyarı - İletişim

Her Hakkı Saklıdır © 2007 - 2023 TURAN-SAM : TURAN Stratejik Araştırmalar Merkezi
Sayfa 1.597 saniyede oluşturulmuştur.

TURAN-SAM rssTURAN-SAM rss
Google Sitemap

"Bu site en iyi mozilla firefox'ta 1280x960 çözünürlükte görüntülenir."

Turan Portal v1.3 | Tasarım TURAN-SAM , Kodlama Serkan Aygün

Turan Nedir?, Bilimsel Dergiler, En popüler Bilimsel Dergi, Endeksli Bilimsel Dergiler, Saygın Bilimsel Dergi, Türk Dünyasının en popüler ve en saygın Bilimsel Hakemli Dergisi, SSCI, SCI, citation index, Turan, Türk Devletleri, Türk Birligi, Türk Dünyası, Türk Cumhuriyetleri, Türki Cumhuriyetler, Özerk Türkler, Öztürkler, Milliyetçi, Türkçü, Turancı, Turan Askerleri, ALLAH'ın askerleri, Turan Birliği, Panturan, Pantürk, Panturkist, Türk, Dünyası, Stratejik, CSR, SAM, Center for Strategical Researches, Araştırma, Merkezi, Türkiye, Ankara, İstanbul, Azer, Azeri, Azerbaycan, Bakü, Kazakistan, Alma-Ata, Astana, Kırgız, Bişkek, Kırgızistan, Özbekistan, Özbek, Taşkent, Türkmen, Türkmenistan, Turkmenistan, Aşxabad, Aşkabat, Ozbekistan, Kazakhstan, Uzbekistan, North, Cyprus, Kıbrıs, MHP, AKP, CHP, TURKEY, Turancılık, KKTC, Vatan, Ülke, Millet, Bayrak, Milliyet, Cumhuriyet, Respublika, Alparslan Türkeş, Atatürk, Elçibey, Bahçeli, Aytmatov, Bahtiyar Vahabzade, Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan, İsmail Gaspıralı, Gaspırinski, Nihal Atsız, Alptekin, Kürşad, Tarih, Kardeş, Xalq, Halk, Milletçi, Milliyetçi, Yürek, Ürek, Türklük, Beynelxalq, Arbitrli, Elmi, Jurnal, Nüfuzlu