ANADOLU’NUN KİLİDİ ANİ’DEN MALAZGİRT’E - Dr. İmbat MUĞLU - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









ANADOLU’NUN KİLİDİ ANİ’DEN MALAZGİRT’E - Dr. İmbat MUĞLU
Tarih: 31.08.2018 > Kaç kez okundu? 556

Paylaş


Ani Şehri; Kars’ın doğusunda, şehir merkezinden 44 kilometre uzaklıktaki Ocaklı Köyü sınırları içinde bulunmaktadır.Yerleşim ve savunmaya çok elverişli topografyası nedeniyle tarih öncesi dönemlerden itibaren çeşitli kültürlere ev sahipliği yapmıştır. Ortaçağ Döneminde önemli bir ticaret yolu olan İpek Yolu’nun Kafkaslardan Anadolu’ya ilk giriş noktasında kurulmuş olan kent, bu dönemde büyük bir gelişme göstererek bölgenin politik, kültürel ve ekonomik merkezi konumuna yükselmiştir. Ani, büyük oranda ayakta kalmış olan etkileyici surları, dini ve sivil mimarlık örnekleri ve şehir planlaması ile Ortaçağ kentinin bir özeti niteliğindedir. Ani’de tarih boyunca süren çok kültürlülük buradaki dini ve sivil mimarinin biçimlenmesinde de etkili olmuştur. Selçukluların Anadolu’ya ilk akınları, 1016- 1021 tarihleri arasındadır. İlk olarak Çağrı Bey, maiyetindeki kalabalık bir kuvvetle Horasan, Rey ve Azerbaycan üzerinden Anadolu’ya keşif seferleri düzenlemiş, Anadolu halkı ilk kez gördükleri Türkler karşısında büyük korkuya kapılmış, bu uzun saçlı ve heybetli adamların süratli atlar üzerinde, ellerindeki yaylarla hedefi vurabilmeleri onları hayli ürkütmüştü. Doğu Anadolu’yu baştan aşağı gezen Çağrı Bey, bu keşiflerle Anadolu’nun yurt tutmak için çok uygun bir yer olduğunu ve orada kendilerine karşı koyabilecek bir kuvvetin olmadığını anlamıştı. 1045 yılında Bizans hakimiyetine giren şehir, askeri manada daha da güçlendirilerek imparatorluğun doğudaki en sağlam sınır şehri olmuştur. Ayrıca şehrin bulunduğu bölgedeki tüm hazine burada toplanmaktaydı. Anadolu’ya yönelmiş Selçukluların hedefi haline gelen bu önemli şehir ilk olarak Tuğrul bey'in gönderdiği Yakuti tarafından 1057 yılında kuşatılmış fakat şehrin müstahkem yapısı sebebiyle alınamamıştır. Sultan Tuğrul Bey’in 4 Eylül 1063’te vefat etmesi üzerine Selçuklu beyleri arasında başlayan savaşı, Merv Meliki olan Çağrı Bey’in oğlu Sultan Alparslan (1063-1072) kazanarak 1064 yılının ilk günlerinde amcazadesi olan Kutalmış’ı da yenip, bertaraf edince, başkent Rey’e gelerek tahta çıkmıştı. Sultan Alparslan tahta çıkışının ardından vezir Amidü’l -mülk ’ü tutuklatıp onun yerine Nizamü’l mülk’ü göreve getirdi.Ardından para kestirip cülûsunu da Halife El-Kaa’im bi’Emrillâh’a (1031-1075) tasdik ettirdikten sonra;merhum babası Çağrı Bey’in 1018 -1021 yıllarında Van Gölü çevresi ve Anı Vilayeti doğusunda yaptığı akınlarda yerleşecek yurt arayan Türkmen/Oğuzlar için en elverişli “Yurt” olacağını, bir vasiyet olarak öğrendiğinde, ilk işi, “Rum (Anadolu) Seferi”ne çıkmak oldu.

Sultan Alparslan hükümdarlığı süresince devletin batı yönüne daha çok önem verdi, batıda fetih, doğuda ise genellikle asayişi sağlama amacı güttü. Sultan Alparslan 1064 yılında Ani şehrini kuşatmıştır.Güçlü savunmaya sahip, üç tarafı Arpaçay nehri ile çevrili, yüksek surlara sahip olan ve kimsenin kuşatmaya yanaşamadığı alınamaz denilen Ani şehrini Sultan Alparslan büyük mancınıkları sayesinde yirmi beş günde ele geçirmiştir. Dönemin imparatorluk şehri olan Ani’nin fethedilmesi İslam aleminde büyük bir sevinç, Hristiyan dünyasında ise büyük bir üzüntüye yol açmıştır.

İbnü’l Esir’de Anı’nın Fethi şöyle ifade edilir: “Sultan Anı şehrine hareket etti. Oraya varınca şehrin müstahkem ve ele geçirilmeyecek vaziyette olduğunu gördü.Dörtte üçü Aras nehriyle çevriliydi, öbür tarafında ise çok sert akan derin bir nehir vardı. Nehre büyük taşlar atılsa bile sürüp götürüyordu. Şehre giden yol üzerinde sert ve sağlam taşlardan yapılı bir surun bulunduğu hendekten geçiliyordu. Anı büyük ve mamur bir şehirdi. Nüfusu kalabalıktı, beşyüzü aşkın kilisesi vardı.Sultan Alparslan burayı kuşatıp, sıkıştırdı.Fakat Müslümanlar şehrin müstahkem bir yapıya sahip olduğunu görünce buranın fethedilmesinden umut kesmişlerdi.Sultan, ahşap bir burç yaptırıp içini savaşçılarla doldurdu, üzerine mancınıklar ve okçular yerleştirdi. Böylece Müslümanlar surların üzerinden Rumları görebildiler. Müslümanlar surları delmek amacıyla ilerlerken, Allah’ın bir lütfû olarak hiç hesap etmedikleri bir hadise vuku buldu ve durup dururken surlardan bir parça yıkıldı. Bunun üzerine Müslümanlar içeri girip şehir halkından sayısız adam öldürdüler; öyle ki, pek çok Müslüman ölülerin çokluğundan dolayı içeri giremediler. Yaklaşık öldürdükleri kadar da esir aldılar . Bu fetihle beraber Anadolu’nun fethi kolaylaşır. Bu büyük fetih sonucunda Abbasi Halifesi Kaim bi-Emrillah, Sultan Alparslan’a ‘’Ebu’l Feth (Fetihlerin Babası) ’’ unvanını vermiştir. 16 Ağustos 1064 yılında Ani’yi fetheden Sultan Alparslan, katedrali camiye çevirerek 20 Ağustos Cuma günü Ani’de ilk Cuma namazını kılmıştır. Sultan, şehirden ayrılırken şehrin yeniden inşasını istemiş ve şehrin idaresini Şeddadoğulları’ndan Manuçehr’e bırakmıştır.1065 sonbaharında büyük bir ordu ile Hârizm’e hareket eden Alparslan, Mangışlak taraflarında kervanlara saldıran, kargaşa çıkaran asileri uzaklaştırdı. Daha sonra Kıpçakları itaat altına alarak doğuya yöneldi ve Mâverâünnehir’e girdi. Cend şehrinde bulunan atası Selçuk Bey’in mezarını ziyaret etti. Cend topraklarını Selçuklulara bağlayarak seferini tamamladı. Alparslan’ın asayişi sağlamak amacıyla başlattığı doğu seferi, Hazar denizinden Taşkent’e kadar bütün toprakların büyük bir kısmı savaşmaya dahi gerek kalmadan Selçuklu hâkimiyetine girmesiyle sonuçlandı.Sultan Alparslan, 1068 yılı başlarında ikinci Kafkasya seferine çıktı. Amacı Azerbaycan’ı tamamen Selçuklulara bağlamaktı. Bu seferde Tiflis dahil Azerbaycan şehirleri fethedildi.

Anadolu’nun ellerinden gittiğini gören Bizans, imparatoriçe ile evlenerek tahta geçen Roman Diyojen’i kurtarıcı olarak gördü. Roman Diyojen, 1068 baharında çoğunluğu ücretli askerlerden oluşan bir ordu ile Anadolu seferine çıktı. Roman Diyojen, Orta Anadolu üzerinden güneye inip Suriye yolunda stratejik değeri olan Menbiç Kalesi’ni fethederek geri döndü. Ardından yapılan iki sefere rağmen netice alınamadı. Bunun üzerine Diyojen, Türk meselesini kökünden halletmek üzere büyük bir orduyla yalnız Anadolu’yu akıncılardan temizlemek değil, İran içlerine yürüyerek Selçuklu başkentini de zaptetmek amacıyla 13 Mart 1071 günü dördüncü seferine çıktı.Sultan Alparslan, bu sırada Suriye’de Fâtımîler ile mücadele ediyordu. Çünkü Tuğrul Bey’den beri Selçukluların kurmaya çalıştığı İslâm dünyasındaki dinî-siyasî birlik, Fâtımîlerin aksi yöndeki çabaları sebebiyle gerçekleşemiyordu. Sultan Alparslan, Suriye’de iken gelen Bizans elçisi imparatorun Malazgirt ve Ahlat’a karşılık, Menbiç’i Selçuklulara bırakmak istediğini bildirdi. Teklifi kabul etmeyen Sultan Alparslan, büyük bir Bizans ordusunun geldiği istihbaratı üzerine, ordusunun bir bölümünü Şam’ı fethetmek üzere Suriye’de bırakarak Musul’a geçti. Burada Selçuklu ordusunun yaşlı ve yorgun askerleri terhis edilip yerlerine zinde kuvvetler alındı ve çeşitli savaş hazırlıkları yapıldı.

26 Ağustos 1071 Cuma günü Malazgirt ovasında yapılan meydan savaşında Selçukluların kazandığı büyük zafer Türklere Anadolu kapılarını açarak dünya tarihine tesir etti.Artuk, Mengücük, Saltuk, Dânişmend ve diğer Türk beylerinin güçleriyle birlikte Bizans kuvvetlerinin ancak dörtte birine denk gelmesine rağmen Selçuklu ordusu moral gücünün yüksekliği, taktik üstünlük, Sultan Alparslan’ın konuşması ve savaş esnasında Peçenek (Kuman), Uz (Oğuz) kuvvetlerinin Selçuklu safına geçmesi sayesinde savaşı kazandı. Bizans ordusu pek çoğu ücretli, aralarında dil, din, ortak gaye gibi birleştirici unsurlar olmayan kuvvetlerden oluşuyordu. Selçuklu ordusu yalnız Müslüman Türklerden ibaretti. Bizans kumandanları arasında rekabet ve çeşitli fikir ayrılıkları bulunurken Selçuklu kumandanları, Alparslan’ın etrafında kenetlenmişti. Bizans ordusunun manevra kabiliyeti zayıf, ağır teçhizatlı birliklerine karşı Türk kuvvetlerinin hafif teçhizatlı, manevra kabiliyeti yüksek süvari kıtalarından meydana gelmiş olması, savaşın seyri ve sonucunu etkiledi. Savaşın kazanılmasında en önemli neden Sultan Alparslan’ın Türklerin tarih boyunca kara ve deniz savaşlarında kullandıkları, Kurt Kapanı (Turan, Hilal Taktiği) taktiğini kullanması oldu.Sultan Alparslan, savaştan sonra Romen Diyojen’i şeref misafiri olarak ağırladı. İki hükümdar arasında dostluk kuruldu ve bir barış antlaşması imzalandı. Ancak Roman Diyojen’in gıyabında tahttan indirilmesi ve bir süre sonra 4 Ağustos 1072’de öldürülmesi üzerine bu antlaşma hükümleri uygulanamadı.Sultan Alparslan, Roman Diyojen’in acıklı ölümüne çok üzüldü ve barış antlaşmasının geçersiz olduğunu ilân ederek Bizans üzerine bir ordu gönderdi. Kendisi de 200 bin kişilik ordusuyla Türkistan seferine çıktı. Bu seferin sebebi Selçuklu Devleti’ni tehdit eden Karahanlıları tamamen ortadan kaldırmaktı.

Ceyhun Nehri’ni geçen Selçuklu ordusu, Karahanlı ülkesinde serbestçe ilerlemeye devam ederken, yolları üzerindeki Barzam Kalesi direnmeyi sürdürür. Hemen başlatılan muhasarayı gören kale kumandanı Hasan Sabbah’ın Haşhaşi tarikatına mensup Yusuf Harezmî, direnmenin imkȃnsızlığı karşısında sultana bir suikast planı hazırlayarak teslim olmaya karar verir. Teslim olan Yusuf, sultanın huzuruna çıkarıldığında, çizmesinde sakladığı bıçak ile sultanın üzerine saldırır. Alp Arslan ağır yaralanır. Yusuf, orada bulunan hizmetliler tarafından derhâl öldürülür. Ancak sultan, almış olduğu yaradan kurtulamayarak dört gün sonra, 25 Kasım 1072’de kırk üç yaşındayken ölür ve Merv şehrine gömülür. Sultan Alp Arslan, bıçaklanmanın ardından etrafındaki adamlarına, ibret ve nasihat dolu şu son sözleri söyler:“Her ne zaman düşman üzerine azmetsem Allahutaala Hazretlerinden yardım isterdim. Dün bir tepe üzerine çıktığımda askerimin çokluğundan, ordumun ağırlığından bana, ayağımın altındaki dağ çalkalanıyor gibi geldi. Kuvvetimle mağrur oldum.

Kendi kendime, ‘Ben dünyanın padişahıyım.Bana kim galebe edebilir!’ dedim. Bugün, Cenab-ı Hak en âciz bir kulu ile beni âciz kıldı.”

Alp Arslan çok cesur bir komutan, üstün yaratılışlı bir hükümdardı. Genç yaşta ölmeseydi büyük cihangir olabilirdi. Öldürüldüğünde henüz 40’lı yaşların başındaydı.

Fakat, sekiz küsur yıl süren hükümdarlık döneminde, Yavuz Sultan Selim gibi(1512-1520), tarihî büyük vazifesini başarmıştı. Bu münasebetle kendisine “Cihan Sultanı”, Ebȗ’l-Feth” (Fetihlerin Babası) ve “Sultanü’l-ȃdil” lakapları verilmiştir.





Yorumlar









Aktif Ziyaretçi 32
Dün Tekil 1927
Bugün Tekil 205
Toplam Tekil 4066340
IP 18.223.172.252






TURAN-SAM PRINTED ISSN: 1308-8041
TURAN-SAM ONLINE ISSN: 1309-4033
Journal is indexed by:





























10 Sevval 1445
Nisan 2024
P
S
P
C
Ct
P
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30


T rk hakanlar ve T rkmen Padi ahlar devlet i lerinde hatunun fikirlerini st n tutar.
(N ZAM L-M LK)


Ekle kar









Anasayfa - Amaç - Hedefimiz - Mefkuremiz - Faaliyetler - Yönetim - Yasal Uyarı - İletişim

Her Hakkı Saklıdır © 2007 - 2023 TURAN-SAM : TURAN Stratejik Araştırmalar Merkezi
Sayfa 1.502 saniyede oluşturulmuştur.

TURAN-SAM rssTURAN-SAM rss
Google Sitemap

"Bu site en iyi mozilla firefox'ta 1280x960 çözünürlükte görüntülenir."

Turan Portal v1.3 | Tasarım TURAN-SAM , Kodlama Serkan Aygün

Turan Nedir?, Bilimsel Dergiler, En popüler Bilimsel Dergi, Endeksli Bilimsel Dergiler, Saygın Bilimsel Dergi, Türk Dünyasının en popüler ve en saygın Bilimsel Hakemli Dergisi, SSCI, SCI, citation index, Turan, Türk Devletleri, Türk Birligi, Türk Dünyası, Türk Cumhuriyetleri, Türki Cumhuriyetler, Özerk Türkler, Öztürkler, Milliyetçi, Türkçü, Turancı, Turan Askerleri, ALLAH'ın askerleri, Turan Birliği, Panturan, Pantürk, Panturkist, Türk, Dünyası, Stratejik, CSR, SAM, Center for Strategical Researches, Araştırma, Merkezi, Türkiye, Ankara, İstanbul, Azer, Azeri, Azerbaycan, Bakü, Kazakistan, Alma-Ata, Astana, Kırgız, Bişkek, Kırgızistan, Özbekistan, Özbek, Taşkent, Türkmen, Türkmenistan, Turkmenistan, Aşxabad, Aşkabat, Ozbekistan, Kazakhstan, Uzbekistan, North, Cyprus, Kıbrıs, MHP, AKP, CHP, TURKEY, Turancılık, KKTC, Vatan, Ülke, Millet, Bayrak, Milliyet, Cumhuriyet, Respublika, Alparslan Türkeş, Atatürk, Elçibey, Bahçeli, Aytmatov, Bahtiyar Vahabzade, Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan, İsmail Gaspıralı, Gaspırinski, Nihal Atsız, Alptekin, Kürşad, Tarih, Kardeş, Xalq, Halk, Milletçi, Milliyetçi, Yürek, Ürek, Türklük, Beynelxalq, Arbitrli, Elmi, Jurnal, Nüfuzlu