İlhan Karaçay'dan Ocak 2018 Bülteni - TURAN-SAM : TURAN Stratejik Ara?t?rmalar Merkezi - http://www.turansam.org









İlhan Karaçay'dan Ocak 2018 Bülteni
Tarih: 08.02.2018 > Kaç kez okundu? 1488

Paylaş


İlhan Karaçay'dan Ocak 2018 Bülteni

1- İlhan Karaçay kavgaların neresinde?

2- Corendon reklamı

3- Fotoğraftaki ünlüyü tanıdınız mı?

4- Sabri Kenan Bağcı için gökyüzü de gözyaşı döktü

5- Özcan Hıdır'ın kitapları büyük ilgi görüyor

6- Neder (alçak) De Telegraaf

7- Türk iş dünyası ve sivil toplum kuruluşlarının temsicileri Leiden'de toplandı

8- Türkiye-ABD ihtilafına Rusya'nın esprili yaklaşımı

9- Turizmcilerimiz Avrupa Fuarlarında aradıklarını buluyorlar mı?

10- Turizmin fenomeni: Hüseyin Baraner



*****

Gazeteci.nl'de yılın röportajı



Hollanda’ya Türk işçi göçü, 1960’lı yılların başında başlamıştır. İki ülke arasındaki işçi sözleşmesi ise 1964 yılında imzalanmıştır. Yani tam 54 yıl önce.

Türkler, Hollanda’daki zorlu yılları atlatıp, kendi sorunlarını halletmeye başlayıp refaha kavuştuktan sonra siyasi ve dini bir kutuplaşma içine girdiler.

1980 darbesi öncesinde başlayan bu kutuplaşmalar günümüze kadar devam etti. Türkler arasındaki kutuplaşmaların ortadan kaldırılması için devletimiz tarafından hiçbir girişim olmadı. Bazı akil insanlarımızın kısıtlı gayretleri de sorunun çözümlenmesine yetmedi.

Hollanda Türk göçü tarihinde, adı en çok geçmiş ve geçecek olan ve adı Hollanda ile özdeşleşmiş olan gazeteci ilhan Karaçay da bu akil insanlardan biri. İlhan Karaçay gerek ilk dönemlerde ve gerekse şimdilerde, pek çok konuda başrol oynayan isimlerden biri. Bu nedenle, Karaçay ile bu konuları içeren bu röportajı gerçekleştirdik.



Gazeteci.nl: İlhan Bey, Hollanda’da yaşadığınız süre içinde pek çok olayı yaşayarak yazdınız ve görüntülediniz. Hollanda’daki Türkler arasında meydana gelen olaylar içinde kavgalar da var. Nedir bu kavgaların içyüzü?

İlhan Karaçay: ”Hollanda’daki 50 yılı aşkın zaman biriminde, burada yaşayan Türk kökenliler arasında yaşanan, siyasi, dini ve dünyevi anlaşmazlıklar çoğu zaman çok can sıkıcı olömuştur. Yaratılmış olan biz insanlar, karekter ve huy olarak, tüm canlılardan daha farklıyızdır. Bizi yaratan, diğer canlılarla barışık bir yaşam sürmemizi istemiş olmasına rağmen biz insanlar, birbirimize şiddet uygulayarak üstünlük sağlamaya çalışmışızdır. Vahşi doğayı bilmem ama, biz insanlar önce kendimiz ile, sonra da diğer insanlar ile barışık olmalıyız. Yaşadığımız gök kubbenin altında, kimsenin kimseden üstünlüğü olmamalıdır. Bunun aksi, bizi barışa değil, savaşa götürür. Anlaşamayan insanların, aralarındaki ihtiafı çözmek için saygın aracılara veya yargıçlara ihtiyaç vardır. Ama ne yazık ki, bazı insanları ne saygın arabulucular ve ne de yargıçlar barıştıramıyorlar.”





Gazeteci.nl: İlk yıllarınızdan biraz söz eder misiniz?

İlhan Karaçay: ”1966 yılında 4 ay turist olarak kalıp Türkiye’ye geri döndüğüm ve sonradan 1967 yılının 10 kasımında yeniden geldiğim Hollanda’da, tam 51 yıldır yaşıyorum. Buraya gelir gelmez başladığım gazetecilik yaşamımda, ilişki içinde olduğum yurttaşlarım arasında, ne dini ve ne de siyasi bir farklılık gözetmeden iş yaptım. Yardımlarına koştuğum yurttaşlarımız arasında da ayrımcılık yapmadım. İlk yıllarda büyük zorluklar çeken yurttaşlarımıza, sadece yayın yoluyla değil, kişi ve mercilerle bizzat temas kurarak yardımcı olmaya çalışıyordum. Gazetelere yazıyor ve televizyonlarda programlar yapıyordum. Epeyi de ünlenmiştim. Eee, insan halidir, kimi uzun burnumu, kimi saç özürlülüğümü öne sürerek beğenmemiş olacağı gibi, beni beğenen ve takdir edenler olmuştur.” Yurttaşlarımızın bir kısmı, Hollanda’daki sorunların hafiflemesinden sonra, buradaki sorunları bir kenara bırakıp, anavatandaki siyasi ve dini çekişmelere odaklanmışlardı. Sağcı ve solcu kavgası buralara da sıçramıştı.”

Gazeteci.nl: Neydi bu sağcılık ve solculuk konusu?

İlhan Karaçay: ”İsterseniz önce, bu sağ ve sol kavramının nereden kaynaklandığını anlatayım: Fransa’nın bilmem kaçıncı Kralı Louis’in , meclis kararlarını sürekli veto etmesini önlemek için özel bir oturum yapılıyor. Değişime açık olmayan muhafazakar kesimle, monarşiyi destekleyen, kralın veto hakkının olmasını isteyen ve genel anlamda toplumun kaymak tabakasında olan insanlar ‘sağ’ tarafa oturdular.O zamanki toplum düzeninin ilerici görüşlü burjuvazi temsilcileri, köylü hakkını ve ileriyi savunan, değişimi isteyen temsilciler de ‘sol’ tarafa oturdular. Anlayacağınız, o günden bu güne, ileriyi, değişimi, yeniliği, hak ve özgürlüğü, en önemlisi ise herkesin eşit olduğunu savunan insanlara ‘solcu’, muhafazakar olan, değişime, yeniliğe, hak ve özgürlüklere ve eşitliğe yakın olmayan insanlar da ‘sağcı’ olarak nitelenmeye başlandı. Tabii ki bu anlatım, Amerika’da başka, Asya’da başka ve Avrupa’da başka türlü de yorumlanıyor.”



Gazeteci.nl: O dönemlerde Hollanda’daki Türkler’in durumu neydi?

– ”O zamanlar, işte böyle sağcı ve solcu diye nitelenenler arasında kıyasıya bir çekişme başlamıştı. Türkiye’deki anarşik cinayetler korkusu, Utrecht’te bir futbol maçı sonrasında yaşanan cinayet ile Hollanda’ya da taşınmıştı. Zira o zaman, siyaseti futbola karıştırmak istemeyen Muzaffer Çavuşoğlu adlı bir gencimiz, bir siyasi grubun gadrine uğramış ve futbol sahasında öldürülmüştü.”

Gazeteci.nl: Bu olay karşısında sizin tutumunuz neydi?

İlhan Karaçay: ”O zamanki siyasi çekişmeler cereyan ederken, ben bu çekişmelerde ne sağcılardan yana oldum ne de solculardan yana. Böyle olunca da, beni kendilerinden olmadığım için, iki grup da düşman belledi. Özellikle ‘Düşman’ diye yazdım. Zira Hollanda polisi, beni önce sağcıların, bir yıl sonra da solcuların öldüreceği ihbarları ile iki defa korumaya almak istemişti. Ben her iki koruma isteğini ret etmiştim. ‘Benim yurttaşlarım bana kızarlar ama, beni öldürecek derecede düşmanlık yapmadığım için bunu yapmazlar’ dedim. Buna rağmen polis beni, kurşun geçirmez çelik yelek giymem için zorladı. Aylarca kilolarca ağılıktaki çelik yelek ile dolaştım. Ne mutlu ki bana hiçbir saldırı olmadı ve o yıllar mazide kaldı.”

Gazeteci.nl: Yanlış istifhamları ortadan kaldırmak için soruyorum. O zaman İslam’a bakışınız nasıldı?

İlhan Karaçay: ”Hollanda’da, İslam inancında olan Müslümanlar, namaz kılmak için önce mescit yerleri, sonra da cami isteğinde bulundular. Müslümanlar dernekleşmeye başladılar. Dernekler kuruldu. Daha sonra dernekleri bir çatı altında toplayan Federasyon kuruldu. Daha sonra da Federasyonlar’ın birleştiği Konfederasyon kuruldu. İbrahim Görmez, hem federasyonda ve hem de konfederasyonda başkanlık yapmıştı. Ben o zamanlar gerek televizyondaki yayınlarımda ve gerekse Hürriyet’teki yayınlarımda hep yurttaşlarımızdan yana oldum ve destekledim. Ülkede, Katolikler, Protestanlar, Evangelistler ve Yahudiler için TV ve Radyo yayınları vardı ama Müslümanlar için yoktu. Bunun mücadelesi başladı. Ben yukarıdaki tüm faaliyetlerde gerek gazetemde ve gerekse TV programlarımda hep destekçi oldum. Ama ne yazık ki, o zamanlar Hürriyet gazetesini düşman, Tercüman gazetesini dost bilen bazı kişiler, bana çok uzak durdukları için beni anlayamadılar.”

Gazeteci.nl: Sizin NOS’ta Pasaport programını yaptığınız dönemde, Hollanda televizyonunda YONEKO adlı bir film yayınlanmıştı. O kunuyu burada açıklar mısınız?



İlhan Karaçay: ”1978 yılının mayıs ayında, EO adli Evangelist TV İstasyonunun, sırf Hıristiyan propagandası yapılan YONEKO adlı İngilizce bir filmin, özellikle Türkçe alt yazılı yayınlayacağını öğrendiğim zaman, gerek kendi TV yayınımda ve gerekse Hürriyet’te ‘Neden ille de Türkçe’ diye protesto etmiştim. Ama ne yazık ki sırf Tercüman okuyan ve benim yayınlarımdan habersiz olanlar, NOS Televizyonunda çalıştığım için, o yayını da benim yaptığımı sanarak bana çok ağır ve çirkin iki mektup göndermişlerdi. Zıra, Türkiye’de o zaman TRT ne ise, burada da NOS televizyonunun konumunu aynı zannedenler, diğer yayın kurumlarının kendi ideoloji ve inançları doğrultusunda yayın yaptıklarını bilmiyorlardı. Her televizyon kanalında yayınlanan programda benim parmağım olduğunu sanıyorlardı.”

Gazeteci.nl: Sonrasında hakkınızdaki fikirler değişti mi?

İlhan Karaçay: ”Tabii ki. Gün geldi, yukarıda anlattığım bilinmeyenler, bilinir hale geldi. Ne mutlu ki, o zamanlar Türk İslam ve Kültür Dernekleri Federasyonu Başkanlığı ve İslam Yayın Kurumu Başkanlığı yapmış olan İbrahim Görmez, ‘Senin değerini o zaman bilemedik. Nifakçılar seni hedef almışlardı. Şimdi senin İslam’a ve devletimize ne kadar yararlı olduğunu daha iyi anladık.’ deme medeniyetini gösterdi. Sağolsun İbrahim Görmez…” Hollanda’da, geçmişte yapmış olduğunuz toplumsal ve bireysel yardım faaliyetlerinize biraz sonra gireceğim. Şu anda yaşananlar çok önemli.”

Gazeteci.nl: Nedir şimdi yaşananlar ve nedir bu kavgalarda sizin yeriniz?

İlhan Karaçay: ”O zamanki kavgalarda, yerimin ne olduğu anlaşılmıştır sanırım. ‘Ne sağcıyım ne solcu, futbolcuyum futbolcu’ yakıştırmasına uygun bir yerdeydim. Bazıları buna ‘renksizlik’ diyordu ama, benim ne kadar renkli olduğumu bilenler de vardı. İçinde bulunduğumuz kavgalara ve bu kavgalarda benim yerimin ne olduğuna gelince: Refah düzeyi artan yurttaşlarımız, buradaki sorunlarından bir nebze kurtulduktan sonra, particiliği, inanç ayrıcalığını ve hatta Türkiye’deki futbol takımı sevdasını abartılı bir hale getirdiler. Daha önce bu konularda arada bir tartışanlar, sosyal medyanın yaygınlaşmasından sonra, birbirlerine hakaret etmeye başladılar. Eski dostlar düşman olmaya başladı. Bırakın siyasi ve dini düşünceyi, Fenerbahçeli ile Galatasaraylı bile birbirlerine düşman oldular. Ben Beşiktaşlı olduğum halde, Hollanda Beşiktaşlılar Derneği’ne üye bile olmadım. Çünkü ben işimde tarafsızlığımı inandırıcı bir şekilde ortaya koymalıydım.”

Gazeteci.nl: Son günlerdeki kargaşa hakkında neler diyeceksiniz?

İlhan Karaçay: ”15 Temmuz darbe girişiminden sonra ise, bir Erdoğancı-Fetöcü kavgası patlak verdi. Gruplar arasında çekişmeler ve hatta ufak tefek atışmalar meydana geldi. Hollanda’yı yönetenler bu durumdan rahatsız oldu. Araştırmalar yapıldı. Türk kuruluşlarından beşi, Başbakan yardımcısı Ascher’in emriyle araştırıldı. Pek çok konuda polis devreye girdi. Bakanlık ve istihbarat elemanları Türkler arasında mekik dokumaya başladı. Sonra şikayetler, dedikodular ve iftiralar baş gösterdi. Türkler, sosyal medyada birbirleri ile kabaca tartışmaya başladılar. Herkes birbirini suçluyor ve bir paye yakıştırıyordu. Tam anlamıyla, çok rahatsız edici bir durum söz konusuydu. Eskiden komuşularıyla muhabbet içinde yaşayan insanlarımız, şimdi o komuşularının yarısını kaybetmiş durumda. İnsanlar birbirlerine düşman gibi bakıyorlar.”

Gazeteci.nl: Sosyal medyada da bir kavga sürüp gidiyor. Nedir buradaki sorun?

İlhan Karaçay: “Yukarıdaki olumsuzluklar yetmezmiş gibi, eline kalem alan (Daha doğrusu bilgisayar veya akıllı telefon kullanan) bir yığın insan yorumlar yazmaya başladılar. Kimi Facebook’ta, kimi Instagram’da, kimi WhatsAap’ta, kimi Twitter’de ve Messenger’de yazıp yazıp gönderiyordu. Tabii ki bu ara kendi web sitelerini yayına sokmuş olanlar da vardı. Elindeki kara kalemi istediklerininin üzerine çalıyorlardı. Naçizane şahsım için bile bazen olumsuz satırlar yazılıyordu. Ben bunları hiç sorun yapmıyordum. Benim için olumsuz yazanlar ile temasa geçiyor, biraraya geliyor ve olumsuzlukları düzeltme yoluna gitmeyi tercih ediyordum. Zira ben, eskiden olduğu gibi, şimdi de hiçbir yurttaşım ile kavgalı olmayı ve kavgalı kalmayı tercih etmiyorum. Kendi meselelerimi, kendime özgü tavır ve hareketlerimle halletmeye çalışıyorum.”

Gazeteci.nl: Siz bu konularda akıllı davranıyorsunuz. Peki diğerleri ne yapıyorlar?

İlhan Karaçay: ”Ne var ki, aynı yayınlardan rahatsız olan bazı dostlar, web sitelerinde kendilerini yeren kişilere karşı harekete geçtiler. ‘Kamuoyuna’ diye bildiriler yayınladılar ve kendileri için kötü yazanlara karşı sert yanıt verdiler. İşte o saatten sonra olanlar oldu. Bu kez web sitesi yazarları karşı hücuma geçti. Ama yazılanlar arasındaki kelimeler yenilir içilir cinsten değildi. Ağır hakaretler ve kişisel ailevi suçlamalar çok can sıktı. ‘Kamuoyuna’ duyurusunu yazanlar, daha sonra bunu bir imza kampanyasına dönüştürdü. Site yazarları bu kez imza atanlara saldırdı. Tabii ki tüm bu olanlar, Hollanda’yı yönetenlerin gözünden kaçmadı. İstihbaratçılar, patronlarına bilgi vermek için bu konuyu da araştırmaya başladılar bile.”

Gazeteci.nl: Bu konuda sizin görüşünüz nedir?

İlhan Karaçay: ”Yalan söylemeyeyim. ‘Kamuoyuna’ diye başlayan bildiriye neden imza atmadığımı soranlar olduğu gibi, ‘imza atma’ diyenler de oldu. Ben her iki tarafa da, kimsenin etkisi altında kalmayacağımı, her hareketimi kendi sağduyumla yapacağımı ve bu gidişatın hiç hoş olmadığını ve hatta çok kötü olduğunu belirttim. Bu sorunun küfürleşme ve yargıyla çözümleneceğine inanmıyorum. Benim aleyhime de yazılanlar olduğu halde, bu sorunun diyalog ile çözüleceğine inanıyorum.”

Gazeteci.nl: Siz bu konuda nerede duruyorsunuz?

İlhan Karaçay: ”Akil bir dost bana şu tavsiyede bulundu: ”Bak İlhan, sen her zaman olduğu gibi bu kavganın dışındasın ve hatta üstündesin. Yoluna böyle devam et.”. Ben de tıpkı 51

yıldır yaptığım gibi, yurttaşlarımız arasında gelişmekte olan bu kavgaların dışında kalıyorum. Bana, eskiden olduğu gibi ‘Renksiz ve korkak’ diyenler çıkacaktır. Ama beni yakından tanıyanlar ne kadar renkli ve ne kadar da cesur olduğumu ifade edeceklerdir. Zira ben, Hollanda’daki Türkler’in tarihi yazıldığı zaman, İlhan Karaçay adının tertemiz yazılması dilemekteyim.”

Medya kontrol edilecek!

Gazeteci.nl: Hollanda ve Avrupa’daki ana akım medya ve sosyal medya konusundaki son durum nedir, önlemler alınıyor mu?

İlhan Karaçay: ”Sosyal medyada hakaret ve iftira içeren yayınların ortadan kaldırılması için Avrupa Birliği ülkeleri ortak bir çalışma içine girdiler. Facebook, Twitter, Instagram, WhatsAap ve Messenger aracılığı ile yapılan hakaretlerin, bir hafta içinde kaldırılmaması halinde büyük cezalar konulacak. Ayrıca, Hollanda’nın üçüncü büyük gazetesi De Volkskrant, I&O Araştırma şirketine ,‘Yalan haberlerin toplumsal tartışmalara etkisi’ konulu bir araştırma yaptırdı. Annieke Kranenberg tarafından kaleme alınan araştırma sonuçlarına göre, her üç Hollandalı’dan birisi, yalan haberle doğru haber arasındaki farkı ayıramıyor. Araştırmaya katılanlardan sadece yüzde 29’u, yalan haber ile doğru haberin farkına varabiliyor. Hollandalılar’ın yüzde 82 gibi ezici bir çoğunluğunun yalan haberlerden rahatsız oldukları, yalan haberlerin, demokrasi ve hukuk devletinin işleyişini tehdit ettiğini söylüyorlar. Okuyucunun genelde şuurlu olduğu, her habere hemen inanmayacağının altı çiziliyor. Örneğin, okuyucunun kendi ifadesine göre, Facebook’da yayınlanan haberlerin yüzde 71’i yanlış olabilir.”

Gazeteci.nl: Peki, diğer Avrupa ülkeleri ne yapıyorlar bu konuda?

İlhan Karaçay: ”Yalan haberler, diğer Avrupa ülkelerinde de buradan farklı değil elbette. Yalan haberler ile mücadelede Hollanda ağır davranırken, Fransa ve Almanya sert önlemler alıyorlar. Geçen ay Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, yalan haberlerle ilgili yeni bir yasanın yürürlüğe gireceğini söyledi. Macron’un seçimler sürecinde yalan haberlerden canı yanmıştı tabiiki. Almanya da geçtiğimiz günlerde konuyla ilgili bir yasa sundu. Sosyal medyada nefret içeren haberleri yayından kaldırmayanlara ağır para cezası verilecek ve hesapları kapatılacak. Sahte ve yalan haberler için, Avrupa Komisyonu bu yıl bir dizi yaptırımlar getirecek. Komisyon, alanında uzman olan 39 kişi tesbit ederek çalışmalarına başladı. Brüksel’in vereceği karar, Avrupa ülkelerini harekete geçirecektir.Kişilerin yalan haberler karşısında zarar görmemesi, toplumsal düzeni zedelememesi, hukuken keskin önlemler alınması, hiç kimsenin yalan haberlerle başkalarının yaşam hakkını engellememesi için önlemler alınıyor.”

Gazeteci.nl: Sosyal medyada en çok rahatsızlık veren konu nedir?

İlhan Karaçay: “Bazı haber portallarını yönetenler, birisi hakkında kötü düşünülmesi için, kendi görüşlerinde ziyade, tribünlerde oturan hayalı insanları konuşturarak haber yapıyorlar. Ama artık bu taktiğe kimse inanmamaktadır. Bu konuya dikkat edilmesini ve insanları sırf intikam almak için karalama kampanyası yapılmamasını diliyorum.”

En Son Gelişme

Gazeteci.nl: Türkiyemizdeki son gelişmeler hakkında da anlaşmazlık çıktı. Bu durm Türkiye’deki siyasetçiler arasında tatsızlık yaratıyor. Suriye’ye ‘Zeytindalı Çıkarması’. konusunda neler oluyor?

İlhan Karaçay: ”Milli bir dava olan bu girişim için, HDP haricindeki tüm siyasi partilerimiz onay verdi. Onay verildi ama, kurcalayıcı medya yine polemik yaratacak girişimlerde bulundu ve siyasileri değişik açılardan konuşturmaya başladı. Dava milliydi ve onay almıştı. Ama, geçmişteki dış politikamız eleştirilmeye başlanınca, siyasilerimiz yeniden bir ağız dalaşına girdiler. (Bu konuda HDP’lileri kastetmiyorum). Siyasiler ağız dalaşına girince, yurttaşlar da konuşmaya ve yazmaya başladılar. Sosyal medya üzerinden yine hakaretler yağmaya başladı. Biri diğerine ‘Vatan haini’ diyor, diğeri de, ‘Çıkarcı sömürücü’ yanıtını veriyor. Kişisel sataşmalar da cabası. Milli bir davada bile, çirkin siyasete başvuranlar, yurttaşlarımız arasındaki dostluk bağlarını bir kez daha çözülemeyecek düğüm haline getirdiler. Yazık, hem de çok yazık. ‘Sonumuz hayırlı olur inşallah’ diyerek sözlerimi tamamlıyorum.”

Geçmişte yaşananlar

Gazeteci.nl: Şimdi biraz da geçmişteki toplumsal hizmetlerinizden söz edelim. Hoofddorp’ta Türkler’in bir fabrikada boykot eylemi yaşanmıştı. O sorunu siz çözmüştünüz. Anlatır mısınız?





İlhan Karaçay: ”1975 yılında, Hoofddorp’taki Dam Chips adlı fabrikada 160 Türk işçisi işgal eylemi başlatmıştı. İsveren Türkler’in işine derhal son vermişti ama Türkler fabrikayı terk etmiyorlardı. Olay Hollanda parlamentosunda konu olmuştu. Medya sırf bu konuyla meşguldu. Sendikaların girişimleri fayda etmiyordu. Türkler’in ikamet ettikleri Haarlem kentine gittim. Türkler ile uzun uzun konuştum. Daha sonra fabrikanın patronunu aradım ve olayı her iki tarafı mutlu edecek bir şekilde sonlandıracağımı bildirdim. Patron önce görüşmeyi kabul etmedi. Birkaç kez daha aradım. Sonunda kabul etti. Türkler ile fabrikada toplandık. Sonuçta barışı sağladık. Ertesi gün Hollanda medyası, ‘Hiç kimsenin yapamadığını, Türkler’in ombudsmanı gazeteci İlhan Karaçay yaptı ve barış sağlandı’ haberini yayınladılar.”





Gazeteci.nl: Hollanda Kraliçesi Juliana’ya yazdığınız bir mektup hafızlardan silinmedi. Neydi o kunu?

İlhan Karaçay: ”1975 yılının mart ayında, Helmond kentindeki bir okulda Türk öğrencilere büyük bir haksızlık yapılmıştı. O zamanlar her cumartesi günü Türk çocuklarına Türkçe ders ve İslam dini öğretiliyordu. Okul yönetimi bu durumu yasaklamıştı. Hollanda yine ayağa kalkmıştı. İşte o zaman ben Kraliçe Juliana’ya bir mektup yazmıştım. O mektup da Hollanda medyasında geniş yer buldu ve sonra da dersler yeniden başladı.



Gazeteci.nl: Sizin kaçak işçilere af konusunda da çalışmalarınız oldu. Anlatır mısınız?

İlhan Karaçay: ”1973 yılında, Hollanda’da ikamet ve çalışma izni olmayan ve ‘Kaçak işçi’ olarak adlandırılan insanlar için genel bir af verilmesi için bir komisyon oluşturmuştuk. Ben o zaman bu af için ‘Generaal pardon’ sözcüğünü seçmiştim. Bu sözcük Hollandalılar’ın diline pelesenk olmuştu. O zaman Hollanda’da çok ünlü bir İspanyol asıllı sendikacı vardı. Daha sonra ülkesine dönen ve orada Bakan olan bu ünlü sendikacı da bana ‘Bay General Pardon’

adını yakıştırmıştı. O çalışmalar semersini vermiş ve daha sonra kaçak işçiler için af çıkmıştı.”





Gazeteci.nl: Hollanda hükümeti, Türkiye’de yaşayan Türk çocukları için daha az çocuk ödeneği verilmesini istenmişti. Bu konuyu da anlatır mısınız?

İlhan Karaçay: ”1976 yılında, Hollanda Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nda bir komisyonda yer almıştım. O zamanki hükümet, Türkler’in Türkiye’de yaşayan çocukları için, normalden daha düşük çocuk parası ödeneği verilmesi için bir çalışma yapıyordu. Gerekçe: Türkiye’de süt, sebze ve meyve daha ucuzdu. Ben ise o komisyonda, Türk çocuklarının Türkiye’de daha ucuz yaşamadıklarını, aksine, ebeveynler Avrupa’da olduğu için, Türkiye’de bıraktıkları çocuklar için daha fazla para harcadıklarını anlatmıştım. Benim anlatımım, hükümetin bu plandan vaz geçmesi için yeterli olmuştu.”



Gazeteci.nl: Bir de Zwarte Markt (Kara Pazar) konusu var. Neydi o konu?

İlhan Karaçay: ”1983 yılında, Beverwijk’te kurulan dünyanın en büyük pazar yerinin kuruluş çalışmalarında ben de yer almıştım. Hollandalı girişimci Bart van Kampen pzarcılık yapıyordu. Zaandam kentindeki Bruynzeel fabrikasının avlusunda pazarcılık yapan Türkler’e yasak gelince, Bart van Kampen bana gelmiş ve Beverwijk kasabasındaki pazar yerinde Türkler’e yer vermek istediğini belirtmişti. Ben o zaman tanıdığım pazarcı Türkler’e ulaştığım gibi, Hürriyet ve Tercüman gazetelerine verdiğim ilanlar ve her tarafa astırdığım afişler ile büyük bir reklam kampanyası başlatmıştım. Daha sonra da Türkiye’den getirdiğimiz sanatçılarla bedava konserler ile binlerce Türk’ü pazar yerine çekmeye başladık. Dünyanın en büyük pazar yeri diyebileceğimiz bu yer, her hafta polis baskınıyla kapatılıyordu. O zaman pazar yerinde 100’ü aşkın Türk standı vardı.”





“Polis baskınlarından kurtulabilmek için bir komisyon oluşturduk ve zamanın İçişleri Bakanı’a gittik. Bakan, ‘Nuh’ diyor ama ‘Peygamber’ demiyordu. Pazar gününün insanlar için istirahat günü olduğunda israr ediyordu. O sırada ben söz aldım: ‘Sayın Bakan, Scheveningen, Noordwijk ve Katwijk gibi yerlerde pazar günü dükkanlar neden açık’ diye sordum. Bakan tam istediğim yantı verdi: ”Oradaki dükkanlar yabancılar için açık.” Ben de cevabı hemen yapıştırdım: ‘İyi ama sayın Bakan, Kara Pazar denen yere hep yabancılar geliyor. Yabancıların Hollanda’da yararlanabilecekleri rekreasyon yerleri çok kısıtlı. Pazar yerine gelen yabancılar çocukları ile birlikte eğlenebiliyorlar. Ayrıcai yüzden fazla Türk işyeri açmış ve yüzlercesine de iş imkanı sağlamış durumda. Beni dikkatle dinleyen Bakan, elini masaya vurarak ani ve kesin kararını verdi: ”O zaman sadece Türk pazarı açık kalabilir.”

“Komisyondaki Hollandalılar itiraz edecek oldular ama, araya girerek, ‘Durun itiraz etmeyin. Bugün Türk pazarına izin verildi, yarın da Hollanda pazarına izin çıkar’ dedim. Daha sonraki aylarda gerek belediye ile ve gerekse Bakanlık mensuplarıyla yapılan görüşmelerden sonra Hollanda pazarı da açık kaldı. Ve o günden sonra Türk pazarı cumartesi ve pazar günleri hala faaliyet gösteriyor.”





Gazeteci.nl: Bir de pazar yerindeki Türkler’in boykot eylemi vardı?

İlhan Karaçay: ”Türk pazarcılar, pazar yeri sahibi Van kampen’in kira sözleşmelerinden hoşnut değildiler. Başı çeken bir Türk pazarcı, Türkler’e ‘Boykot’ kararı aldırdı. Ertesi gün pazar yerine gelenler pazara giremediler. Uzaklardan pazar yerine gelenler boşuna gelmiş oldular. Kaldı ki, pazarın tanıtımı için büyük emek ve masraf sarfedilmişti. Pazar yeri sahibi Bart van Kampen.ikinci hafta da boykotu sürdürmesi beklenen Türkler’i bu fikirden va geçirmek için beni aradı. Cumayı cumartesiye bağlayan gece pazar yerine gittim. Türk esnafı bir araya getirdim ve pazar yerine gelen binlerce kişinin bu hafta da geri dönmesi halinde, pazara bundan sonra hiç kimsenin gelmeyeceğini ve sonunda herkesin kaybedeceğini belirttim. Başı çeken Türk itiraz eder gibi oldu ama, esnafın büyük çoğunluğu bana inandı ve boykot sona erdi. Ertesi sabah beni arayan van kampen banka hesabımı istedi. Bana gece çalışması için bir honorerya gönderecekti. Kendisine teşekkür ettim ve havale edeceği parayı ret ettim.”

İlhan Karaçay’ın 2002 yılında Kraliçe Beatrix’e yazdığı, 2017 yılında da şimdiki Başbakan Rutte’ye yazdığı mektuplar da, Türk ve Hollanda toplumunun barış içinde yaşayabilmeleri için, iyi niyetle yazılmış mektuplardı.

Hollanda’daki yaşamı boyunca, toplumsal konularda olduğu gibi, bireysel konularda da pek çok çalışmaları olan Karaçay, yurttaşları için işveren kapılarında, hastane kapılarında, karakol kapılarında ve akla gelemeyecek bir çok kapıda mücadele verdi. Karaçay’ın bu faaliyetleri tabii ki Hollanda-Türk tarihinde yerini alacaktır.





*****









*****





Yukarıdaki fotoğrafta gördüğünüz fanatik Brezilya hayranının kim olduğunu biliyor musunuz?

1982 Dünya Futbol Şampiyonası sırasında İspanya'da çektiğim bu fotoğraftaki ünlüyü tanımadıysanız gelecek ayki bültenimi bekleyiniz.

Tanıdıysanız bana yazınız. Ödüllendireceğim...

*****

Sabri Kenan Bağcı için gökyüzü de gözyaşı döktü

HOLLANDA TÜRKLERİ EN BÜYÜK BAŞKANLARINI KAYBETTİ

Önce Türk gençlerinin, sonra da Türk yaşlıların kahramanıydı



İlhan KARAÇAY yazdı:

2018 Ocak ayı sonunda hayata gözlerini kapatan Sabri Kenan Bağcı'nın cenaze töreni, yoğun bir yağmur altında yapıldı. Hollanda'nın dört bir yanından ve hatta Almanya, Belçika, Fransa ve Türkiye'den gelen dostlarının gözyaşlarına, gökyüzünden akan yaşlar da sel gibi akıp gitti.

Sabri Kenan Bağcı'nın cenaze törenini yazımın alt kesiminde geniş bir şekilde

okuyabileceksiniz.

Sabri Kenan Bağcı'nın geçmişi

Sabri Kenan Bağcı'yı 1972 yılında 26 yaşında bir delikanlıyken tanımıştım.

Hollanda'da yaşayan Türkler içinde 'En sosyalist' olanıydı. Türkiye'deki antidemokratik konuları gündeme getirmek isteyen Hollanda medyasının,

'En çok konuşturduğu' adamdı. Sabri Kenan Bağcı çok iyi niyetle eleştiriler yapıyordu ama, Hollanda medyası Sabri Kenan Bağcı'nın söylemlerini çarpıtarak yayınlıyordu. Vatanını ve milletini çok seven Bağcı ile bu konuyu görüşürken dikkatli olmasını tavsiye eymiştim.

Sabri Kenan Bağcı'nın Hollanda medyası için iyi bir kaynak olmasının en büyük nedeni, O'nun, ülkedeki en büyük işçi sendikasında çalışıyor olmasıydı.

Sabri Kenan Bağcı, sendikal yaşamını noktalamamıştı ama, o zamanlar yeni kurulan 'Yabancı İşçiler Vakfı'nda görev yapmaya başlamıştı.



İşte tam o sıralarda, Hollanda futbol takımlarında forma giyemeyen Türk gençlerinin futboldan yararlanabilmeleri için bir 'Türk Futbol Ligi' kurmayı planlamıştık. Bunun için öncelikle bir Federasyon gerekliydi. Federasyonumuzu kurduk. Federasyonumuzun Danışma Kurulu'nda gazeteci arkadaşlarımla birlikte, Büyükelçimiz ve Başkonsolosumuz da yer almıştı. Ama bize bir de Başkan lazımdı. Bu başkanın, sosyal demokrat görüşlü, iyi bir ismi olan, vatanını ve milletini çok sevdiğine inandığımız Sabri Kenan Bağcı olmasında fikir birliği yapmıştık. Sabri Kenan Bağcı'nın başkanlığındaki Hollanda Türk Spor ve Kültür Dernekleri Federasyonu, ilk iş olarak Hollanda Futbol Federasyonu'na 'Özel Üye' olmuştu. Hollanda futbol takımlarında ayrımcılık nedeniyle yer bulamayan Türkler, ülkenin dört bir yanında kendi kulüplerini kurmuşlardı. Türk Ligi için Hollanda'nın çeşitli yerlerinden tam 64 Türk futbol kulübü başvurmuştu. O zaman en çok dikkat edilmesi gereken nokta, futbola siyasetin karıştırılmamasıydı. Kulüp isimleri siyasi ve bölgesel çağrışım yapmamalıydı. Bu nedenle, siyasi çağrım yapan kulüp isimleri değiştiriliyor ve hatta şehir isimleri bile sakıncalı bulunuyordu.

Gruplar halinde başlayan Hollanda Türk Futbol Ligi, yıllarca devam etmişti.

Sabri Kenan Bağcı'nın, Hollanda'daki Türk futboluna ve kültürüne hizmeti, son nefesini verene kadar devam etti.



Sabri Kenan Bağcı (sağda), Hollanda Türk Spor ve Kültür Kulüpleri Federasyonu'nun kuruluşu sırasında Türk medya mensuplarıyla görülüyor

Sabri Kenan Bağcı'yı daha sonra, Türkler İçin Danışma Kurulu'nun 'Başkan' koltuğunda gördük. Bu kurum, Hollanda'da faaliyet gösteren, çeşitli siyasi ve dini görüşlerdeki 9 Federasyon'un bir çatı altında birleşmesiyle oluşmuştu.

Sabri Kenan Bağcı, dönemsel başkanlık koltuğuna, Hollanda Türk Spor ve Kültür Kulüpleri Federasyonu'nu temsilen oturmuştu.



Sabri Kenan Bağcı Kraliyet nişanını aldığı gün, eşi Mesude ile soldaki fotoğrafı çektirmişti. Sağdaki fotoğrafta ise kızı Leyla ile birlikte

Sabri Kenan Bağcı, yaşamının son yıllarında, Hollanda'daki yaşlı Türkler'e hizmet etmeyi de ihmal etmemişti. Birinci kuşak Türk göçmenlerin sorunları ile ilgilenmek için kurulan Hollanda Yaşlılar Federasyonu'nun başkanlığını da üstlenen Bağcı, önce Türk gençlerine, daha sonra da yaşlı Türkler'e sağladığı yararlar göz önünde tutularak Kraliyet Şövalyesi nişanına layık görüldü.

Bağcı'nın kızı Leyla, babasının futbol aşkına ayak uydurdu ve kendisi de çocukluğundan itibaren futbol oynamaya başladı. Kaleciliği seçen Leyla, 18 yaşında iken Hollanda Kadın Milli Futbol takımına çağrıldı. Ama Leyla, Hollanda'nın portakal renkli forması yerine ay yıldızlı Türk formasını tercih etti ve milli oldu.

Belçika'nın Standard Liege kadın takımının kalesini de yıllarca koruyan Leyla Bağcı, Türkiye, Almanya, Belçika ve Hollanda medyası tarafından büyük ilgi görmüştü.



Sabri Kenan Bağcı'nın futbola olan aşkı, kızı Leyla'nın da futbolcu olmasına neden oldu. Leyla Bağcı, Hollanda'nın portakal renkli forması yerine ay yıldızlı Türk formasını tercih etti ve milli oldu

Mersin hatırası

Sabri Kenan Bağcı, Yozgat Boğazlıyan'da yaşayan iki kızkardeşi ile birlikte Mersin'de konuğum olmuştu. Boğazlıyan'da o zaman sinema bile yoktu. Cafe, Bar, lokal gibi yerlerin esamesi okunmazdı. Misafir kaldıkları turistik tesislerimizde her akşam müzikli, danslı ve Şovlu yemek vardı.

Bir de Beyaz At (White Horse) - Lagos gibi yerler vardı. İki kız kardeşin eğlencelere katılmaları çok zor oldu. Ama daha sonra çok eğlendi iki kız kardeş.

Mersin'den ayrılırlarken Sabri Kenan Bağcı kulağıma şunları söylemişti: ''Abi bu kızları bundan sonra Boğazlıyan'da tutmak zor olacak. Bunlar buraya kaçarlar vallahi.''

Adı bir simge olmuştu

Pek çok insan, toplum içinde ünvan ve lakaplarla tanınır.

Hollanda'da, sadece 'Sabri Bağcı' veya 'Kenan Bağcı' akıllara hiçbir kişiyi getirmezken, üç isimden oluşan 'Sabri Kenan Bağcı' etiketi hemen biliniyordu. Sabri Kenan Bağcı ismi bir simgeydi artık.

Bu nedenle de yazımın hiçbir bölümünde sadece Sabri veya Bağcı ismini kullanmadım. Her defasında üç ismi birlikte yazdım.

Son aylarda rahatsızlanmıştı Sabri Kenan Bağcı. O'nunla telefonda sık sık görüşüyorduk. Bir süre önce birkaç arkadaş ile kendisini ziyaret etmek istemiştik. O'nunla bu konuyu telefonda görüşürken, zorlukla konuştuğunu anladım. Bu haliyle bize görünmek istemiyordu sanki. Bu isteksizliğe saygı göstermekten başka yapılacak bir şey yoktu.

Ne acıdır ki, 27 Ocak 2018 sabahı Sabri Kenan Bağcı'nın ölüm haberi geldi.

Sabri Kenan Bağcı'nın ölüm haberini bir bülten ile duyurduktan sonra, sosyal medya O'nu adeta yaşatıyordu. Binlerce dost ve tanıdık, O'nun nasıl iyi bir insan olduğunu kelimelere sığdıramıyordu.

VEDA



Sabri Kenan Bağcı'nın cenaze töreni, yaşadığı Dordrecht kentinde yapıldı.

Cenaze törenine akan yığınlar içinde Hollandalılar da çoktu. Mescidi Aksa Camii'nde namazı kılınan Sabri Kenan Bağcı, şehrin Essenhof adlı mezarlığında gözyaşları içinde toprağa verildi.

Sabri Kenan Bağcı'nın cenaze töreni, yoğun bir yağmur altında yapıldı. Hollanda'nın dört bir yanından ve hatta Almanya, Belçika, Fransa ve Türkiye'den gelen dostlarının gözyaşlarına, gökyüzünden akan yaşlar da eklendi ve sel gibi akıp gitti.

Kimler yoktu ki cenaze töreninde?

Tüm eski dostları biraraya getiren ve kucaklaştıran Sabri Kenan Bağcı'nın cenaze törenine katılanlar arasında en çok dikkat çekenlerden Turgut ve Ertan Torunoğulları, Veyis Güngör, Murat Gedik, Şadi Tatlı, Yavuz Nufel, Yalçın Çakır, Ali Okşak, Ergun Kula, Gülcan Engin, Mustafa Ayrancı, Zeki Baran, Bekir Cebeci, Muhlis Ayboğan, Ahmet Azdural, İnanç Kutluer, Remzi Kabadayı, Emin Ateş, Mehmet Keskin, Mehmet Suytürk, Mehmet Keskin, Musa Öztürk, Ayhan Tonca, Vahit Acıöz ve unutulan isimler...



Ardından yazılanlar ve söylenenler

Sabri Kenan Bağcı'nın ardından Yavuz Nufel, Yalçın Çakır, Zeynel Abidin Kılıç, Belçika'dan Yusuf Çınal gibi pek çok meslektaşım, güzel şeyler yazdılar.

Ama cenaze töreni sonrasında, sosyal medyada cenaze törenine gösterilen ilgiyi dikkatle izleyen Hollanda eşim, şunları söyledi: 'İşte ben, Türkler'in bu adet ve geleneklerine hayranım. Vefat eden birinin cenazesine, yağmur, çamur ve soğuk demeden binlerce insan katılıyor ve tabuta omuz veriyor. Böyle bir adet Hollandalılar'da yoktur.''

*****

Hollanda Türkleri'nin medarı iftiharı Özcan Hıdır'ın kitapları büyük ilgi görüyor



İlhan KARAÇAY'ın haberi

ROTTERDAM,- Hollanda'daki Türkler'in gurur kaynağı olan ilahiyatçı yazar Özcan Hıdır'ın yayınladığı kitaplar, Türkiye'de olduğu gibi, dünyanın dört bir yanında yaşayan Türkler tarafından büyük ilgi görüyor.

Rotterdam İslam Üniversitesi’ndeki derslerine ilave olarak, yaklaşık 2 yıldır İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi öğretim üyesi olan Prof.Dr.Özcan Hıdır’ın, Kasım 2017'de 'İnsan Yayınları'nca yayımlanan, 'Hıristiyan Kültürü ve Hadisler' adlı yeni kitabı büyük ilgi görürken, daha önce yayınlamış olduğu 'Yahudi Kültürü ve Hadisler' adlı kitabın 5înci baskısı da, yeni kapak, önsöz ve bazı ilavelerle yine İnsan Yayınlarınca yayımlandı.



Özcan Hıdır, çalışmalarını, Yahudi ve Hıristiyan kültürünün, İslâm, Kur’an ve hadislere etkisi tartışmaları, dinler ve kültürlerarası etkileşim, İslamofobi-İslam karşıtlığı-kültürel ırkçılık, “Protestanlık-Martin Luther ve İslâm”, “Avrupa ve Batı’da İslam”, “Kur’an ve Hz. Peygamber imajı”, “Batı’da Kur’an ve Sünnet’e yaklaşımlar”, “hadis oryantalizmi ve oksidentalizmi” ve

“Avrupa’daki Türkler ve Müslümanların dini-manevi, sosyo-kültürel, eğitim ve ile ile ilgili problemleri” gibi konular üzerinde sürdürüyor.

Özcan Hıdır’ın ayrıca, Anadolu Ajansı Analiz Haber başta olmak üzere, Türkiye ve Hollanda’daki bazı gazetelerde zaman zaman analiz yazıları yayımlanıyor.

Özcan Hıdır’ın, Batı Dünyasında İslamofobi ve Anti-İslamizm (Kadir Canatan ile birlikte), Hadis Deryasından İnciler, İslam Kültüründe Vakit Disiplini, Bilgi ve Medeniyet Kaynağı Sünnet, Batı Ülkelerinde Namazla Diriliş, Avrupa’da İslami Hayat, Avrupa’da Müslüman Olmak, Hollanda’daki Türkler ve Müslümanlar (Turken en Moslims in Nederland) Türkçe olarak yayımlanan kitapları da büyük ilgi gördü.

Özcan Hıdır'ın yukarıdakilere ilave olarak, De Levende Koran (Fatih Okumuş ile) adında bir Hollandaca açıklamalı meali ve Inleiding tot Hadithwetensachap adında Hollandaca dilinde ilk bilimsel hadis eseri de var.

Özcan Hıdır, doktora tezi olan ve Yahudi Kültürü ve Hadisler adıyla yayımlanan çalışmada, literatürde “İsrailiyyât” diye bilinen, Yahudi kültürünün hadislere etkisi tartışmalarını; aslında daha doğrusu Batı’lı araştırmacılar-oryantalistlerin –özellikle de revizyonist oryantalistlerin- yaklaşık 200 yıllık bir dönemde geliştirdikleri, “İslâm’ın, Kur’an’ın ve Hadislerin Yahudi kökeni teorisi”ni, İslâm kaynakları ve İslamî perspektiften incelemiş. Bugünlerde bu eserin yeni kapak, önsöz ve ilavelerle 5'inci baskısı yayımlandı.

Hıdır, Kasım 2017’de yayımlanan, “Profesörlük tezi” olarak hazırladığı Hıristiyan Kültürü ve Hadisler adlı çalışmada ise, literatürde “mesîhiyyât” diye isimlendirilen, Hıristiyan kaynakları ve kültürünün hadislere etkisine dair, Batı’dan-Doğu’dan tartışmaları ve iddiaları, Hıristiyanlığın en önemli yönelimi olan “ascetism-zühd” düşüncesi ve literatürü bakımından ele almış. Bunu da esasen hadislere yönelik İsrailiyyât-Mesîhiyyât (Yahudi-Hıristiyan kültürü) etkisinin neliğini, arka planını, bu bilgilerin transferinde öne çıkan şahısları, bölgeleri ve literatürü inceliyor. Bunu yaparken de Hz. Peygamber öncesi ve döneminde Mekke, Medine, Necran, Hire gibi bölgelerdeki Hıristiyanları ve onların Hz. Peygamber ile olan ilişkisini ele alıyor. Kitapta en dikkat çekici bölümlerinden biri de, İbn Asakir adlı hicri VI. asırda yaşamış Müslüman bir âlime ait olan “Müslüman İncil”, Müslüman bazı âlimlerce yazılmış İncil-Kitab-ı Mukaddes tefsirleri ve Barnaba İncili’ne dair söylenenlerdir.

Buna karşılık, oryantalistler özellikle de “revizyonist-indirgemeci” ekole sahip oryantalistler ise konuyu sürekli “İslâm’ın, Kur’an’ın ve hadislerin yahudi-hıristiyan kökeni” teorisi çerçevesinde ele alıp pek çok iddiada bulunmuşlar. Buradaki esas hedef ise, İslam’ın ilahi vahye dayanan bir Din, Kur’an’ın orijinal bir kitap olmadığı, hadislerin de Yahudi-Hıristiyan kaynaklarından alındığının ispatıdır. Son dönemde Türkiye’de hadislere yönelik bazı iddiaların temelinde de, bu oryantalistik etkiler var. Hıdır’ın bu iki kitabında ilgili iddialar ele alınıp cevaplandırılıyor. Ayrıca Hıdır, bu konuda İncil ve Hadis adıyla, Yahudi-Hıristiyan kültüründen-kaynaklarından (kanonik-apokrif) etkilendiği ileri sürülen, farklı konulara ait yaklaşık 100 hadisi-rivayeti ve bu hadislerden hareketle ortaya çıkan bazı teorik-metodolojik problemleri incelediği 3'üncü bir kitabın müjdesini veriyor.

Hadislerin, Inciller (kanonik-sinoptik-apokrif) ile karsılastırılması, Islam ülkelerinde bugüne kadar ihmal edilmis oldukça önemli bir konudur. Özellikle tefsir-tarih kitaplarında yer alıp “Israiliyyat-Mesîhiyyat” olarak adlandırılan rivayetlerin tedkikine dair Islam dünyasında pek çok çalısma yapılmıssa da, meseleyi arka plan bilgileriyle inceleyen ilmî mesailer son derece azdır.

Özcan Hıdır’ın, “Hıristiyan Kültürü ve Hadisler / Zühd Hadisleri-Literatürü Özelinde” başlığını taşıyan bu çalışması, kavramsal çerçeve, metodu ve kaynaklarına dair bilgi ve değerlendirmelerin yer aldığı giriş bölümünün ardından; ana hatlarıyla Hıristiyanlık tarihi, kutsal kitapları ve Arap Yarımadasındaki Hıristiyanların kutsal kitap, mabed-manastır ve Hz. Peygamber ve ilk Müslüman nesillerle iliskisini; Kur’an, Hz. Peygamber ve genel anlamda Hıristiyan kültürünün hadislere etkisi iddialarını farklı perspektifler, problemler, sebepler, alanlar ve iddialar bağlamında inceleyen önemli bir eser.



YAHUDİ KÜLTÜRÜ VE HADİSLER: Bazı şarkiyatçıların başlattığı tartışmaların neticesinde hadis külliyatı ile yahudi kültürü arasında ilişkiler kurulmaktadır. Bazı hadislerin kökenlerinin yahudi kültürü olduğu, sahabeden kimi isimlerin yahudilikten ihtida etmeleri nedeniyle, eski yahudi kültürlerinin izlerini yeni dinlerine yansıttıkları, yine Hz. Peygamber`in bazı arkadaşlarının yahudi çevrelerle olan irtibatları sonucunda hadis külliyatına yahudi kültüründen sızmaların olduğu gibi iddialar muhtelif vesilelerle dile getirilmiştir. Bu çalışma bütün bu tartışmaları olabildiğince geniş bir perspektiften ele almakta, şarkiyatçıların klişeleşmiş bazı iddialarına cevaplar da içerir bir tarzda konuyu değerlendirmektedir. Yahudi Kültürü ve Hadisler, konuyla ilgilenenler açısından gözden kaçmaması gereken bir eser.

*****

İlhan KARAÇAY yazdı:

NEDER(Alçak) DE TELEGRAAF!



Hollanda dilinde 'Neder', alçak anlamındaıdr.

Hollanda toprakları deniz seviyesinden aşağıda yani alçakta olduğu için Nederland adını almıştır.

Hollanda toprak olarak alçaktır ama, Hollanda halkı asla alçak değildir.

Doğruları ile yanlışları ile her ülkede çeşitli yapıya sahip insanlar vardır.

Hollanda'nın en büyük ve en etkili gazetesi De Telegraaf'tır.

Bu gazeteyi ben defalarca eleştirmiş ve hatta bazan da hakaret edercesine yermiştim.

Öyle ki, geçmiş günlerden birinde, DE Telegraaf'ın Genel Yayın Müdürü, aynı gazetede servis müdürlüğü yapan ve beni iyi tanıyan bir dostuma, 'Bu Karaçay bizden ne istiyor, davet etsen de bir konuşsak' demişti. O dostum beni aramıştı ve ben de o genel yayın müdürü ile buluşmuştum.

O sordu ben anlattım o zaman.

Haklı olduğumu kabul etti ve telaffi için benden teklif istedi.

'Büyükelçimiz ile bir röportaj yapın' demiştim.

İki gün sonra De Telegraaf gazetesinde Lahey büyükelçimiz ile yapılan çok olumlu bir röportaj tam sayfa (O zaman gazete büyük boyuttaydı) yayınlandı. Bu, De Telegraaf'ta hiç yapılmamış büyüklükte bir yayındı.

O günleri müteakip, Türkiye lehinde birkaç yazı daha yayınlandı ve aleyhte haberler kesilmişti. Ama aradan belli bir zaman geçtikten sonra, kim bilir belki de tiraj kaybından sonra, Türkiye aleyhtarlığı devam etti.

Ben de her defasında De Telegraaf'ı eleştiren yazılarıma devam ettim.

Bunların örneklerini vermeye kalkışırsam, ansiklopedi kalınlığında bir kitap olur.



Gelelim şimdi bugünkü Alçak De Telegraaf başlığıma.

Evet, De Telegraaf gazetesi Hollanda dilindeki 'neder' kelimesi ile özdeşleşmiştir. Neden mi?

Sırf Türkiye aleyhtarlığı yapmak için, Türkiye'de yargılanan bir İŞİD teröristini savunacak kadar alçalmıştır.

6 Ocak 2018 tarihli De Telegraaf gazetesi, birinci sayfanın manşetinde, 'Türkiye, İŞİD'linin babasına ülkeye sokmadı' başlıklı bir anons ile, dördüncü sayfadaki habere işaret etti.

De Telegraaf'ın dördüncü sayfasındaki (Fotoğrafa bakınız) haberin üst başlığında, 'Bir baba, Türkiye'de yargılanan oğlunun mahkemesinde bulunamıyor' cümlesi yer alırken, büyük puntolu ana başlıkta ise, 'O nede olsa benim çocuğum' yazıyordu.



De Telegraaf gazetesinin Silvan Schoonhoven adlı muhabirinin kaleme aldığı haberde, İŞİD'li terörist Reda Nidalha'nın, arkadaşları ile birlikte Suriye'ye kaçış öyküsü, okuyanı acındırıcı bir dil ile belirtimiş, baba Muhammed Nidalha'nın da, oğlunun İstanbul'daki mahkemeyi taki edmeyişinden de acıklı bir şekilde söz edilmiş.

Baba Nidalha'nın, terörist oğlunun İŞİD'den kaçıp Özgür Suriye Ordusu'na katıldığı iddialarını ve oğlunun pişmanlık duygularını, okuyucuyu aldatıcı bir şekilde dile getirilen haber, resmen ve alenen Türkiye'yi yermek maksadıyla yayınlanmıştır.



De Telegraaf Gazetesi'nin yapmakta olduğu bu bilinçi yayınlar kabul edilemez.

Evet, aclı bir babanın dramını anlatmak bir haber değeri taşır.

Ama böyle bir haberi verirken de Türkiye'yi eleştirir havasına girmek ve okuyucuyu aldatmak abes ile iştigaldır.

Avrupa ülkelerinde meydana gelen ve can alan terör eylemlerinden sonra, toplu bir şekilde ayağa kalkan Avrupa ülkelerinin, Türkiye'deki terörist saldırılar sonrasındaki, 'Laf ola beri gele' misali hareket etmeleri bizleri üzmektedir.

Avrupa'daki terörist eylemlerden sonra, bu ülkelerde yaşayan özellikle Müslümanları, 'Tepki göstermiyorlar ve protesto etmiyorlar' diye suçlayanlara sormak lazım: İnsanlık dışı katliamlar ile dünyanın nefretini kazanan İŞİD'e üye olmuş bir serserinin yaşamını acındırdırmak, babasının duygularını anlatırken de Türkiye'yi eleştirmek evla mıdır?

Sizin büyük gazeteleriniz bunu yaparsa, bizim terör eylemlerinden sonraki tutumumuzu yargılamanın bir anlamı var mıdır?

SUS, EY DE TELEGRAAF SUS !

*****

Hollanda Türk iş dünyası ve sivil toplum kuruluşlarının temsicileri Leiden'de toplandı



LEİDEN,- Rijnland Türk Girişimciler Derneği’nin (TOVER) ev sahipliğinde yapılan bir toplantıda, Türk İş Dünyasının ünlü isimleri ile sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri biraraya geldiler. Toplantıda özellikle, geçen yılın 11 mart günü Rotterdam'da yaşanan istenmeyen ve de çirkin olaylar konusu gündeme geldi. O günden bu güne Hollanda ile Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin duraklama döneminde olduğuna işaret eden katılımcılar, bu sorunun biran öbnce çözümlenmesi için çareler aradılar.

Leiden Hilton Inn’de gerçekleşen toplantının moderatörlüğünü TOVER Başkanı Durmuş Doğan yaptı.

Yaklaşık 3 saat süren oturumda katılımcılar, “Kriz, Hollanda’da yaşayan Türk kökenli Hollandalıları halen etkilemeye devam ediyor. Böyle bir sorunun varlığını hepimiz biliyoruz. Bu sorunun çözümü konusunda ne yapabilirizi konuşmak için bir araya geldik. Bizler Hollanda’da yaşayan Türk Girişimciler olarak buna seyirci kalmak istemedik ve Hollanda genelinde bulunan tüm Türk Girişimci Derneklerini bir araya toplayarak karşılıklı görüş alış verişinde bulunmak ve ortak bir yol haritası belirlemek için toplandık.” şeklinde açıklamada bulundular.

Toplantıya temsil ettikleri kuruluşlar başlıca isimler şunlardı:

TOVER: Durmuş Doğan, Arzu Şenel, Fatih Ocak ve Mahmut Yaşar, DTİK: Turgut Torunoğulları, Ali Bekdur ve Saadet Koral, HOTİAD: Hikmet Gürcüoğlu, Faruk Halıcı, İlhan Döne, NETUBA: Hatice Bekker ve Ertan Torunoğulları, TOV Arnhem: Aziz Zeyrek ve Nevin Dikici, TOV Utrecht: Ömer Soner, EUBA: Hasan Aras ve İskender Tosun, MÜSİAD Den Haag: Hamza Çelik ve Harun Saraç, MÜSİAD Utrecht: Ali Köklü ve Ayvaz Keskin, MÜSİAD Rotterdam: Mustafa Duyar ve İlhami Gülmüş, HTTD: Kamil Saygı.

*****

Türkiye ile Amerika kapışıyor, Rusya da 'Yapmayın' derken 'Dırbo' (Vur) diyor

Yaşanmış bir olaydan esprili ve güzel bir örnek



Suriye'de yürüttüğümüz 'Zeytindalı' harekatının başladığı günlerde, konuyu eşim ile konuşurken, Türkiye, Rusya ve Amerika ilişkilerini ele almıştık. Suriye'deki harekatın aslında Türkiye tarafından ABD'ye karşı yapıldığı ve Rusya'nın da bu durumu gülerek seyrettiği fikrine biz de katılmıştık

Rusya'nın, Suriye'deki hava sahasını Türkiye'ye açık tutması, bu savaşta Türkiye'nin yanında olduğunun işaretiydi.

Buna rağmen, Rusya'nın ele güne karşı diplomatik yönden 'yapmayın' demesi doğal bir hareketti.

Rusya da öyle yaptı.



Eşim ile konuşurken, çocukluk yıllarımda şahit olduğum bir olay aklıma geldi.

Aklıma gelen o olayı eşime anlattığım şekliyle size de aktarıyorum:

Mahallemizde Arap asıllı bir genç ile Roman vatandaşlarımızdan bir genç kavga ediyorlardı.

Kavgayı ayırmaya çalışan bir başka Arap asıllı, 'Yapmayın'' diye araya girerken, Arapça olarak da 'Dırbo, dırbo' diyordu. Dırbo'nun Arapça'da 'Vur' demek olduğunu öğrenmiş olan bir başka Roman vatandaş bu duruma itiraz etti ve, 'Aaaaa, yapma yapma dersin, bir de dırbo dırbo dersin' diye bağırdı.

İşte şimdi de Rusya'nın Türkiye'ye 'Yapma yapma' demesi ile, hava sahasını açarak 'Dırbo dırbo' demiş olduğu da alenen ortadadır.

Fıkra gibi değil mi?

*****



İlhan KARAÇAY,

adeta kamp kurduğu ve her gün izlediği Turizm Fuarı'nı yazdı:

TURİZMCİLERİMİZ, AVRUPA FUARLARINDA ARADIKLARINI BULUYORLAR MI?

* Hollanda'da 105 bin ziyaretçinin izlediği Uluslararası Utrecht Turizm Fuarı'nda Türkiye en büyük katılımcı

* Müsteşar Ömer Arısoy'un açılışını yaptığı fuara gelen Hollandalılar, Türk mutfağı, Türk müzği, Türk sanatı ve Türk konukseverliğine şahit oldular

* Geçen yıllarda, 'Battı, batacak' tartışması yapılan Türk turizmi şimdi ne durumda?

UTRECHT/HOLLANDA,- Geçtiğimiz yıllarda, 'Battı, batacak' tartışması yapılan Türk turizmi, şimdilerde çok yüksek bir yokuşu tırmanıyor.

Hollanda'nın Utrecht şehrinde 47 yıldır açılan ve 6 gün süren Turizm Fuarının 48'incisi bu yıl da yapıldı.

Geçen yılki fuar sonrasında kaleme aldığım fuar yazısına şöyle olumsuz başlamıştım: ''Yıllarca önce başlayan, 'Turizmdeki Türkiye sevdası', içinde bulunduğumuz ortam nedeniyle ateşini kaybediyor. Ortamın bu şekilde devam etmesi halinde ise, bu sevda sona erecek gibi...''

Bu yıl, her yıl yaptığım gibi, adeta kamp kurduğum Turizm Fuarı'na her gün gittim. Türk'ü, Hollandalısı, görevlisi ve ziyaretçisi, yüzlerce kişi ile konuştum. İşte o konuşmalardan sonra, aşağıdaki 'Röportaj-Rapor'u hazırladım.

Utrecht'teki Jaarbeurs Salonları'nda bu yıl 48'incisi düzenlenen Uluslararası Turizm Fuarı'nda Türkiye'yi, Kültür ve Tanıtma Müşavirliğimizin, 652 metrekarelik standlarında 50'yi aşkın katılımcı temsil etti.



İSTEK VE ŞİKAYETLER DİNLENDİ: Turizm Fuarı'nda, Hollanda-Türk Turizm ve Seyahat Acentaları Derneği yöneticileri, Ankara'dan gelen heyete istek ve şikayetlerini bir rapor halinde sundular. Fotoğrafta soldan sağa: Dernek Başkanı Kamil Saygı, Turizm Tanıtma Genel Müdürü İrfan Önal, Dernek Yönetim Kurulu Üyesi Durmuş Doğan, Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı Ömer Arısoy, Dernek Yönetim Kurulu Üyesi Osman Çelik ve Tanıtma genel Müdür Yardımcısı Ahmet Temuci

Fuar'ın açılışını, Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı Ömer Arısoy yaptı. Lahey Büyükelçiliğimiz Maslahatgüzarı Alper Yüksel, Amsterdam Başkonsolosumuz Tolga Orkun, Rotterdam Başkonsolosumuz Sadin Ayyıldız, Kültür ve Turizm Bakanlığı Tanıtma Genel Müdürü İrfan Önal, yardımcısı Ahmet Temurci ve Lahey Turizm Müşavirliği Büro Sorumlusu Senem Arslan'ın ev sahipliğinde yapılan açılış kokteylinde konuklara bol bol ikramda bulunuldu.

Müsteşar Arısoy, fuarın açılışında yaptığı konuşmada, Uluslararası Utrecht Turizm Fuarı'na, Türkiye'nin 38 yıldır katılım gösterdiğini söyledi.

Hollanda'nın, Türkiye turizminde önemli bir yere sahip olduğunu hatırlatan Arısoy, "2015 ve 2016 yıllarında hiçbirimizin hatırlamak istemediği olumsuz şeylere rağmen 2017 yılında çok büyük bir toparlanma gerçekleştirdik. Bu toparlanma Türkiye'nin turizm sektörünün ve ayrıca bizim ürünümüzün ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor. İnşallah 2018 yılı bir önceki yıldan çok çok daha iyi olacak. Bunun işaretlerini 2017 yılının ikinci yarısından itibaren almaya başlamıştık." ifadelerini kullandı.



TURİZM İÇİN İSTİŞARE YAPTILAR: Başta Torunoğulları ailesi olmak üzere, Hollanda'da turizm ile iştigal edenler ve medya mensupları, çok geniş bir alana yayılmış olan Türkiye Standında bir araya gelerek turizm istişaresinde bulundular



Arısoy, konuşmasına şöyle devam etti: "İnşallah 2018 yılı bir önceki yıldan çok çok daha iyi olacak. Bunun işaretlerini 2017 yılının ikinci yarısından itibaren almaya başlamıştık. Bakanlık olarak ülkemizin kültürünü, tarihini, doğal güzelliklerini, turizm çeşitliliğini ve bu güzel turizm ürününü sektörle ve sizlerle birlikte dünyaya tanıtmak üzere çaba göstermeye devam edeceğiz. Hep birlikte hareket edince çok güzel sesin çıktığı bu sektörden böyle bir iş birliğini burada da görmekten son derece mutlu olduğumu ve memnun olduğumu dile getirmek istiyorum. Fuarın, ülkemizin 2018 turizm sezonu için hayırlı uğurlu olmasını ve bereket getirmesini diliyorum."

Bu yıl konsept değişikliğine giderek fuardaki stantların bölge bölge görülmesini istediklerine dikkati çeken Arısoy, sözlerine şöyle tamamladı:

"Bu konsepti önümüzdeki fuarlarda da uygulamaya devam edeceğiz. Bakanlık olarak ülkemizin kültürünü, tarihini, doğal güzelliklerini, turizm çeşitliliğini ve bu güzel turizm ürününü sektörle ve sizlerle birlikte dünyaya tanıtmak üzere çaba göstermeye devam edeceğiz. Hep birlikte hareket edince çok güzel sesin çıktığı bu sektörden böyle bir iş birliğini burada da görmekten son derece mutlu olduğumu ve memnun olduğumu dile getirmek istiyorum. Fuarın, ülkemizin 2018 turizm sezonu için hayırlı uğurlu olmasını ve bereket getirmesini diliyorum."



CORENDON HOLLANDA'NIN EN BÜYÜK TUR OPERATÖRÜ OLDU: Türkiye'ye en çok turist gönderen, Atilay Uslu ve Yıldıray Karaer ortaklığındaki Corendon, şimdilerde Türkiye'nin dışında, dünyanın çeşitli yerlerine düzenledikleri turlar ile, Hollanda'nın en büyük tur operatörü oldu. Corendon standı her yıl olduğu gibi bu yıl da büyük ilgi gördü

Türkiye bu yıl 48'inci kez düzenlenen Utrecht Turizm Fuarı’na, toplamda 652 metre karelik 5 adet ada stand üzerinde bir alanda yaklaşık 50 özel işletme ve sektör kuruluşu ile birlikte katılım sağladı. Bağımsız katılan diğer kurum ve kuruluşlarla birlikte Türkiye’nin temsil edildiği toplam alan 1300 m²’ oldu. Böylece Türkiye, bu büyüklükteki katılımıyla Utrecht Turizm Fuarı'nın en büyük katılımcısı oldu. 2017 yılında 109.000 kişinin, bu yıl ise 105.000 kişinin ziyaret ettiği Utrecht Turizm Fuarı, hem turizm sektörü kuruluşları, hem tüketiciler hem de tur operatörleri ve seyahat acentalarını bir araya getiren bir organizasyon olması sebebiyle, Türkiyemiz için de çok önemli bir tanıtım fırsatı yarattı. Toplam 6 gün süren fuar sırasında, stantlarımızda, Maraş Dondurması ikram ve şovu, Ebru sanatı uygulamaları ve simit ikramı memnuniyet yarattı.



TÜRK HAVA YOLLARI, fuardaki standında ziyaretçilerin odak noktası oldu

Hollandalılar'ın tatil kültürü

Nüfusu 17 milyon olmakla birlikte, Hollanda yurtdışına en fazla seyahat gerçekleştiren ülkeler arasında yer almaktadır. Yurtdışı tatil hacmi bakımından Avrupa’nın 4. büyük ülkesi olup; Avrupa’da satılan tatillerin % 8’i Hollandalılar tarafından satın alınmaktadır. Hollanda her ne kadar 2012 ve 2013 yıllarında ekonomik durgunluk yaşanmış olsa da, 2013 yılının son çeyreğinden itibaren az bir büyüme görülmüş olup, bu trend halen pozitif yönde devam etmektedir.

2014 yılında tatile çıkan kişi sayısı 12,5 milyon olup, bu sayı, toplam nüfusun % 80’nin tatile çıktığını göstermektedir. Bunun % 50’den biraz azını yurtiçi tatilleri oluşturmaktadır. Hollandalılar minimum 25 gün tatil yapmakta olup; tatile çıkanların ortalama tatil sayısı % 2,79’tur. Yıllık tatil sayısı 35,1 milyondur.

2014 yılında yurtdışı tatilleri için toplam 11,7 milyar Avro harcama yapılmıştır. Yurtdışı tatillerinin % 53’üne araba, % 38’ine ise uçak ile gidilmekte olup; bu kapsamda özellikle özel araçla ulaşımın çok kolay olduğu Almanya’nın tüm tatil türleri açısından 1. sırada, Fransa’nın ise 2. sırada yer aldığı görülmektedir.

Yurtdışına çıkan Hollandalıların en fazla ilgi duyduğu turizm türü deniz turizmi olup; bunu şehir gezileri, kültürel turlar ve aktif turizm takip etmektedir. Türkiye, Hollanda’nın en popüler deniz turizmi ülkelerinin arasındadır.

Türkiye’nin özellikle rakip ülkelere göre kaliteIi turizm ürünlerini uygun fiyatla sunması, ülkemizi Hollanda’da Akdeniz bölgesinin en önemli destinasyonlardan biri haline gelmiştir.

Türkiye, Hollanda pazarında uzun tatil ülkesi olarak tanımlanmaktadır. Türkiye tatilleri de, çoğunlukla 8 gün ve üstü olarak gerçekleşmektedir. Yurtdışına çıkan Hollandalılar'ın en fazla ilgi duyduğu turizm türü deniz turizmidir.

Türkiye, Hollanda’nın en popüler deniz turizmi ülkelerinin başında gelmekle birlikte; son yıllarda, ülkemize yönelik kısa turlar, kültür turları, wellness tatilleri satın alma eğiliminde de bir artış olduğu gözlenmektedir. Geçmiş yıllarda gerçekleştirilen bir araştırmada, ülkemizin sahip olduğu güçlü imajı belirleyen unsurlar olarak, uygun iklimimiz, mutfak kültürümüz, üst düzey konaklama tesislerimiz ve tesislerimizde sunulan hizmetin kalitesi ile ulaşım kolaylıkları gibi unsurlarımız ortaya çıkmıştır. Sağlık turizmine bakıldığında ise, Türkiye uçakla gidilen destinasyonlar arasında en uygun wellness turizmi ülkesi olarak görülmektedir. Ülkemize bir kez gelen Hollandalılardan %80’i ikinci bir ziyaret yapma planı ile ülkemizden ayrılmakta ve %85’i ülkemizi yakınlarına tavsiye edeceğini belirtmektedir.



MAHARETLİ DONDURMACIMIZ: Türkiye standına gelen Hollandalılar, dondurma yemek için uzun kuyruk oluşturdular. Maharetli dondurmacının hünerleri Hollandalıları çok eğlendirdi



TURİZMİ: Fuar'da sağlık turizmi standında görev yapan Nebile Taş, Amsterdam Turizm Okulu mezunu. Nebile Taş, Hollandalılar'ın Türkiye'deki sağlık hizmetlerinden çok memnun kaldıklarını belirtti

TANITIM İÇİN NELER YAPILIYOR

Lahey Kültür ve Tanıtma Müşavirliğimiz, Hollanda'da Türkiye'nin tanıtımı ile ilgili faaliyetleri şöyle açıkladı:

''Kültür ve Tanıtma Müşavirliğimizce gerek bireysel olarak gerek de tur operatörleri ile birlikte yazılı basın, sektör dergileri, açıkhava, televizyon, radyo ve internet gibi çeşitli mecralarda reklam ve tanıtım çalışmaları yapılmaktadır. Turizm, eğlence ve dinlence amaçlı bir boş zaman etkinliği olmakla birlikte, günümüzde kültürlerarası etkileşimin en önemli olgusu haline geldiğinden tanıtım ve iletişim çalışmalarımızda çok yönlü bir yaklaşım içerisinde olmaya özen gösterilmektedir. Bu bağlamda, geleneksel ve modern sanatlar, müzikal etkinlikler, gastronomi, sinema, somut ve somut olmayan kültürel miras unsurlarımızın tanıtılması ve buna yönelik iletişim ortamlarında bulunulmasına önem verilmektedir. Çok sayıda turizm olanağına sahip bir ülke imajının geliştirilmesine yönelik olarak tanıtım ve iletişim çalışmalarımız sürdürülmektedir. Bu bağlamda, tematik kampanyalara ve etkinliklere vurgu yapılarak farkındalık düzeyini arttırmaya yönelik bir perspektif ile çalışılmaktadır. Türkiye’nin rakip ülkelerden ayrılan özellikleri, konukseverlik, otantiklik, kültürel çeşitlilik, iklim ve doğal güzellikler, modernlik ve dinamizm gibi temalar ile sunulmaya çalışılmaktadır. Ülkemizin bütün turizm ürünlerinin Hollanda turizm pazarının farklı segmentlerine tanıtılmasına yönelik çalışmalarımız sürdürülmektedir.''



Bodrum Standı

Bodrum Belediye Başkanı Mehmet Kocadon’un da katıldığı fuarda, Bodrum’u Belçika'da yaşayan Türk asıllı Avrupa Güzeli Bahar Kolkıran tanıttı.

Fuara 65 metrekarelik stand ile katılan Bodrum'un Belediye Başkanı Mehmet Kocadon, BOYTAV Genel Sekreteri Cemil Bayraktar, Gümüşlük Belediye Başkanı Mehmet Tire, Bodrum Ticaret Odası Başkanı Mahmut Kocadon, Bodrum Otelciler ve Turistik İşletmeciler Derneği Başkanı Halil Özyurt ve 20 turizmci, Bodrumla ilgili 3 dilde hazırlanan 5 bin CD ve 5 bin tanıtım kitapçığı dağıttı.



Fuardan bekleneni elde ettiklerini belirten Belediye Başkanı Kocadon, "Turizmcilerle yaptığımız görüşmelerde rezervasyonlarda önemli artışlar olduğunu öğrendim. Önümüzdeki sezonda daha fazla Hollandalı misafirimiz olacağı müjdesini şimdiden verebilirim. Bodrum’a daha fazla ve daha kaliteli turist getirebilmek için yurtdışı tanıtım çalışmalarımıza arttırarak devam ettireceğiz" dedi.



2010 Avrupa Güzeli seçilen 22 yaşındaki Türk asıllı Belçikalı Bahar Kolkıran standın gözdesi oldu. Kolkıran, "2 kez tatile gittiğim Bodrum’u çok sevdim. Tanıtım için ricada bulunduklarında hiç düşünmeden kabul ettim. Bodrum’un bundan sonra Avrupa’da daha iyi tanınması için gönüllü turizm elçisi olarak çalışacağım" dedi.

Bodrum’un önde gelen otellerinden Aegean Dream Hotel, La Blance Hotel, Kefaluka Hotel, Gardens of Babylon, Club Kadikale, Isil Clup, Forever Club, Barbaros Yachting, Prenses Nazan Yachting, Golden Age ve Magnific Hotel görevlileri de fuarda tanıtımlarını yaptı.

Kuşadası Satandı



Kuşadası Belediye Meclis Üyesi Canan İnanç, Kültür ve Sosyal İşler Müdürü Muhterem Akın, Turizm ve Tanıtma Derneği Başkanı Bülent İlbahar ve Kuşadası Otelciler Derneği Başkanı Tacettin Özden'in ev sahipliği yaptığı Kuşadası Standı'na ilgi çok büyüktü. Turizmcilerimiz, Avrupa’da faaliyet gösteren seyahat acenteleri ve tur operatörlerinin yetkilileri ile görüşme şansı bulurken, KODER tarafından düzenlenen ücretsiz Kuşadası tatili çekilişi ise Hollandalı turistler tarafından büyük ilgiyle karşılandı.

Korumar Hotel De Luxe, Ephesia Otel, Sealight Resort Hotel, Charisma De Luxe Hotel, Pine Bay Holiday Resort, Ömer Tatil Köyü, İmbat Otel, Palmin Hotel, Batıhan Beach Resort otellerinin katıldığı fuarda bulunmaktan mutlu olduğunu dile getiren Kuşadası Otelciler Derneği Başkanı Tacettin Özden, "Avrupa pazarında genel olarak, rezervasyonlarda bir durgunluk var. Ancak toparlanacağını düşünüyorum. Hollanda pazarının Kuşadası'na ilgisi iyi" dedi.

Kuşadası Turizm ve Tanıtma Derneği Başkanı ve oteller zinciri sahibi olan Bülent İlbahar şunları söyledi: ''Yıllardır bütün turizm fuarlarına katılarak, ülkemizi ve bölgelerimizi daha iyi tanıtmaya çalışıyoruz. Ama artık görünen bir durum var. İnsanlar fuarlara gitme yerine, internet ortamından gidecekleri yeri belirliyorlar. Şimdi artık daha çok şehir merkezlerinde çarpıcı reklamlarla ülkemizi tanıtmamız daha faydalı olcak.''

İlbahar, Ankara ile Avrupa ülkeleri arasındaki soğukluğun, sıcak ortama dönüşmesi için girişimlerde bulunulması gerektiğini, turizm sezonu başlamadan önce ortaya çıkacak nahoş bir söz düellosunun, turizmi balta gibi keseceğini söyledi.

İlbahar'ın bu konuşmayı yaptığı sırada, yani pazar günü saat 12.15'te Hollanda televizyonunda mülakat yapan Başbakan Rutte, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın istediği zaman Hollanda'ya gelebileceğini belirtirken, şimdi barışa ihtiyaç olduğunu, karşılıklı özür taleplerinin gündeme gelmemesi gerektiğini belirtti.



KUŞADASI: Turizm ve Tanıtma Derneği Başkanı Bülent İlbahar (solda) Aqua Fantasy Genel Müdürü Haluk Atay (sağda), Sealight Resort Hotel Genel Müdürü Gökçe Uçar ve Satış Müdürü Şerife Sarızeybek, standı ziyaret edenlere doyurucu bilgiler verdiler

Kuşadası Standı'nda konukları güler yüzle karşılayan ve ağırlayan Sealight Resort Hotel sorumlusu Şerife Sarızeybek ise şöyle konuştu: ''Geçen yıllarda standımıza gelen Hollandalılar, savaş ve terör gibi sorular yöneltiyorlardı. Çok şükür ki bu yıl bu tür sorular gelmedi. Standımıza ilgi de geçen yıllardan daha fazla oldu. İzlenimlerimize göre, bu yılki rezervasyonlarda yüzde 40 gibi bir artış olacak.''

NUMAN OLCAR'IN MERSİN'İ.

Dünyanın dört bir yanındaki turizm fuarlarını takip eden ve Hollanda'ya da her yıl gelen Numan Olcar, 1964 Bursa doğumludur. İlkokulu İsviçre ve İsveç’te, orta ve lise öğrenimini Adana’da tamamlamıştır.

1982 -1984 tarihleri arasında İngiltere’de lisan ve iş idaresi konusunda eğitim gören Olcar, 1987 yılında Mersin’de Olcartur Turizm ve Seyahat Acentası’nı kurdu ve 1990 yılında IATA üyesi oldu. TÜRSAB Adana BYK ve TÜRSAB Mersin BYK’nın kuruluş ve organizasyon aşamalarında, yönetim kurullarında görev yaptı.

1993 - 2013 yılları arasında TÜRSAB’ın TOAR, IATA gibi muhtelif komitelerinde çalıştı. Bir AB Projesi olan “RIS Mersin” Projesi kapsamındaki RIS Mersin Turizm Platformu Başkanı olarak görev yapıyor. Mersin Büyükşehir Belediyesi Denizkızı Turizm A.S. Yönetim Kurulu Üyesi. 1994 yılından beri Güney Afrika Cumhuriyeti Fahri Konsolosu olarak görev yapıyor. Evli ve 2 çocuk babası olan Numan Olcar, Mersin konusunda çok dertli.



MERSİN ÇOK DERTLİ: Türkiye Seyahat Acentaları Birliği TÜRSAB'ın yönetim Kurulu Üyesi olan Numan Olcar (solda), Mersin'de Ulu Otel'in sahibi İlhan Ulu (sağda), Utrecht Turizm Fuarı'nda, hemşehrileri İlhan Karaçay ve Ergür Dinçkal tarafından yalnız bırakılmadılar

Bakınız Numan Olcar, Mersin hakkında neler diyor:

''Mersin Turizm destinasyonu olması yönündeki şansı 2005-2007 yılları arasında yürütülen RIS projesi ile yakalamış ve oluşturulan Platform ile çok önemli mevziler kazanmıştır. Tanıtım başta olmak üzere, yapılan diger projeler çerçevesinde “Mersin” ismi uluslararası sektör paydaşları arasında duyulmuş ve sonucunda da Mersin destinasyon olarak kabul edilmiştir.

Diğer yandan ise, Platform olarak Bölgesel havacılığın başlatılmasıyla, bölgemize konuşlandırılan havayolları ve mevcut havayollarının artan seferleri, Mersin'ne gelen 17 Kruvaziyer gemisi, bölgemizde yapılan uluslararası etkinlikler tamamen platformun etkili çalışmalarının sonuclarıdır. Platformun sadece toplumdaki Turizm algısını yönetmesi dışında, kent yoneticileri ve siyasiler üzerinde de etkisi olması ve yol göstermesiyle, yatırım anlamında da pek çok projenin planlanmasını sağlamıştır.''

Numan Olcar gelişmekte olan olumsuzluklara şöyle değindi:

''Lakin geldiğimiz noktada, seyahat acenta sayılarının artması, bölgenin yatak sayılarının artması, yeni yapılan oteller yanında mevcut otellerin de yenilenmesi ve daha pek çok konuda özel sektör üzerine düşeni ziyadesiyle yapmışken, ne yazık ki süreç içinde değişen yerel yöneticiler, siyasi temsilciler ve STK yönetimleri bu ruhu koruyamamış hatta kazanımlar da süratle kaybedilmeye başlamıştır. Bu fuar dahil, son 2 yılda Mersin ne yazık ki hiçbir Uluslararası fuarda temsil edilmemiş ve bu mecralardaki çalışmalardan süratle kopmuştur. Yani tedavi yarım kalmış ve hatta kaderine terk edilmiştir.''

Olcar, Mersin için nelerin yapılması gerektiğini de şöyle anlattı:

''Her daim ifade ettiğim gibi, turizm projelerinde en önemli 2 unsurdan birincisi “Samimiyet”, ikincisi ise “İradedir”, Finansman ise iki maddeden sonra üçüncü olarak gelir. Konuya bu açıdan bakınca da, halen yılan hikayesine dönen ve inandırıcılığını kaybetmiş bir Çukurova Uluslararası Havalimanı Projesi, Kazanlı Bölgesi Turizm Alanı gibi, Ankara’nın iradesinde olan yatırımların biran önce hayata geçirilmesi hususu, Sn. Lütfi Elvan Bakan'ımızın kısa zman içinde hassasiyet göstereceğine inanmak istiyorum.''

Olcar, Utrecht Turizm Fuarı hakkındaki izlenimlerine şöyle değindi:

''Genel Olarak, Utrecht fuarı ile ilgili izlenimim ise; Gelen tüm haberler ve veriler, 2018 yılında ülkemizin turizmde yüzünün güleceğini göstermektedir. Sayısal olarak, şu an itibariyle 2017 zaten geçilmiş ve 2015 sayıları yakalanmak üzeredir. İnşallah sayıları yakaladıktan sonra esas önemli olan gelirin yükselmesini ve gelir olarak da 2015 rakamlarını yakalamamız ve geçmemiz esastır. Mersin olarak da Külahlar öne konmalı ve üzerimizdeki ölü toprağından silkelenerek bir an önce Platform ruhu ile çalışmalara başlanılmalıdır.''

Uğur Ecel -Vonresort Hotels



Manavgat Çolaklı'daki Vonresort'un Satış ve Pazarlama Müdürü Uğur Ecel

fuar hakkındaki görüşlerini şöyle paylaştı:

''Fuarda görüşmeler yaptığımız tur operatörlerinden aldığımız bilgiler, bize olumlu sinyaller verdi. Bu olumlu rüzgarı iyi değerlendirerek ve rehavete kapılmadan hareket etmek gerek. Zira yapılacak olan en ufak hataların telafisi olmayabilir. Hala zorlu bir sezon bizleri bekliyor. Tesislerimizin ve ülkemizin değerini arttırmalıyız. VONRESORT HOTELS olarak son üç sezonda olduğu gibi, tüm pazarlarda tanıtım faaliyetlerimize yoğun bir şekilde devam ediyoruz. Şu ana kadar yaptığımız çalışmaların da meyvelerini almaya başladık.''



Ahmet Durmaz - JDive Yachting



MARMARİS'te yatçılık yapan J-Dive ve Okyanus Yachting'i

işleten Ahmet Durmaz

Marmaris'te yatçılık yapan Ahmet Durmaz fuar hakkındaki görüşlerini şöyle anlattı: ''Devletimiz tanıtım için fedakarlıktan kaçınmıyor ve çok para harcıyor.

Biz dalış, mavi yolculuk ve yoga turlarımızı tanıtmak için buradayız. Burada broşürlerimizi dağıttık ve ilgi duyanlara brifing verdik.

Fuara gelen Hollandalılar, bizler tarafından dağıtılan eşantiyon malzemeleri kapıştılar ve bol bol çanta topladılar.

Fuar kapanış saati 17.30 yerine 18.00 olmalı. Bakanlığımız bunu değiştirtebilir. Zira fuarda en büyük alanı bizim devletimiz kiralıyor.

Standlardaki temsilcilerimiz, yerlerini erkenden terkediyorlar. Bu yapılmamalı.''



FUARA KATILAN TURİZMCİLER:

Cengiz Yıldırım (KEFALUKA Resort), Murat Üner (RAMADA Resort),

Alp Koru (KORUMAR), Haluk Alay (AQUA Fantasy),

Zafer Alkaya (CORNELİA Diamond), Dumrul Demiral (FAME Residence), Denizhan Yılmaer (ALLA TURCA), Seren Erdoğmuş (CORNELİA Diamond), Tunç Egemen ( Club Tuana), Ayşen Obuz (Club Tuana),

Tuncer Kalaycı (LA GRANDE Resort), Yıldız Özbek (LE BLEU Resort), Numan Olcar (Olcartur), İlhan Ulu (Ulu Hotel), Serkan Gümüş (İZKA),

Başar Koşargelir (Başar Hotel), Gökçe Uçar (Sealight Hotel),

Şerife Sarızeybek (Sealight Hotel), Ahmet Durmaz (J-Dive-Okyanus Yachting),Ayşe Yaylacık (Hotel İmbat), Cenker Yılmaz (NG Hotels Afyon), İmge Su Altıntaş (NG Hotels Afyon), Barış Ergen (The President Hotel),

Fatih Cantürk (İPHOTELS), Ahmet Çolak (Begonville Hotel), Oktay Ünlü (Gulet Yachting), Mehmet dahaoğlu ( Alanya Turizm Tanıtma Vakfı),

Filiz Haşap ve Uğur Ecel (Vonresort Hotels), Mehmet Ay (J'ADORE DELUXE), Ahmet Sarıoğlu (Defne garden), Hasan Doğruöz (Defne Star), Gökçin Gencay ve İdris Uçar (SANDA Yachting), Ali Barut ( Adalya Hotels), Ali Kaygısız (Sunis Hotels), M.Bülent Bakırlı (Otel Derici), Murat Malli

( Lookbook Holiday), Keramettin Sezen (Alya Hotels),Menderes Karaküçük (Radisson Blu Kayseri), Bülent İlbahar ve Mehtap İlbahar (SİBA TOURS), Erkan Yağcı (Concorde Resort), Levent Altındal (Dreamworld Hotels),

Selçuk Kısa (Emir Hotels), İZER Hotel, Batıhan Beach Resort, Bodrum Nidya Hotels, Marina Vista Bodrum, Baia Hotels, Boyalık Beach, Güral Premier Hotels, Adult Hotel, Mimosa Reizen.

İlgi duyan kuruluş temsicileri:Yunus Gürkan (Türkiye Sağlık Turizmi Konseyi), Ferbal Yanam (Türkiye Otelciler Birliği),Cengiz Ekici (Nevşehir İl Kültür ve Turizm Müdürü), Prof.Senem Özer ve Prof. Törün Özer (Adnan Menderes Üniversitesi, Ender Yağcı ( AKTOB Başkanı).

*****

Turizmin fenomeni Hüseyin Baraner



İlhan KARAÇAY yazdı:



O'nu 1993 yılında tanımıştım. Turizm ile o yıllardafa çok etkin çalışmalar yapıyordu.

1993 yılında Antalya’da parlayan PKK bombasının sadece 1 hafta sonra 60 Avrupalı gazeteciyi Antalya’ya götürüp ''Türkiye’de hiç bir aksama yok gelin , görün , kendiniz karar verin” başlığı adı altında sezonu kurtaran , piyasaları sakinleştiren çalışmalara imza atmıştı.



O zaman temsilciliğini yaptığım GÜNAYDIN gazetesi, Avrupa'daki Türk güzelini seçmek için bir ön yarışma düzenlemişti.

Avrupa'nın dört bir yanından fotoğraflarını gönderen güzel kızlarımız, bir jüri heyeti tarafından saptanmıştı.

Jüri tarafından seçilen kızlarımızdan 15'i, Antalya'da halk önünde yapılacak bir yarışmaya götürülecekti.

Benim de dahil olduğum 20 kişilik bir ekip ile Antalya'ya gidecektik.

Eeee, bu işler sponsorsuz olmaz. Bizi Antalya'ya götürecek ve orada ağarlayacak sponsorlar lazımdı. Biraz araştırma yaptıktan sonra, bu konuda bize en iyi yardımı yapacak olan kişinin Hüseyin Baraner olduğu söylenmişti.

Bulduk Hüseyin Baraner'i ve derdimizi anlattık.

'Hiç sorun yok' dedi ve işimizi halletti.

Türk Hava Yolları ile Lufthansa'nın ortaklaşa kurduğu Sunexpress Havayolu, bizi Antalya'ya götürüp getirecekti. Antalya'da da bizi ağarlayacak bir otel bulunmuştu. Antalya'ya gittiğimiz zaman, yarışmacılara verilecek olan hediyeler için de bir yığın esnaf bulunmuştu.

Hüseyin Baraner sayesinde, bu yarışmadan yüzümüzün akıyla çıkmıştık.



İşte o Hüseyin Baraner, şimdilerde turizmin fenomeni oldu. Son yıllarda, her turizm etkinliğinde Hüseyin Barener ismini görür olduk. Hüseyin Baraner, sadece Türkiye ve Almanya'da değil, tüm Avrupa'da turizm ve havayolu şirketlerinin çok yakından tanıdığı kişi oldu.



Hüseyin Baraner, her önemli etkinlikte yer almakla ün saldı. Fotoğrafta Baraner (ortada) Almanya'da düzenlenen önemli bir toplantıda görülüyor

Şimdi gelin, Hüseyin Baraner'i özgeçmişini, neler yaptığını ve daha neler yapacağını okuyalım:



1957 yılında Çanakkale’de doğan Hüseyin Baraner, ailesi ile 1970 yılında Almanya’ya yerleşti. İspanya, Almanya ve İngiltere’de çeşitli özel okullarda turizm okudu. Tayland, Dominik Cumhuriyeti, Küba, Umman Sultanlığı gibi ülkelerde uzun yıllar yöneticilik yaptı. Öger Holding ve BENTOUR Almanya icra kurulu üyeliğinden sonra TUI AG’nin 9 yıl Türkiye temsilciliğini yaptı. Ayrıca Alman Halk Bankalarına ait olan 7 bin seyahat acentasından oluşan RTK grubunun da Türkiye temsilciliğini yaptı.1978 yılından bu yana Türkiyeye turist getiren şirketlerin ve çalışmalarının içinde olan Hüseyin Baraner, Tur Operatörleri Derneği Genel Sekreteri olarak görev yaptı.

Christine Steigenberger ile kurduğu Germanyfans GmbH Yönetim Kurulu Başkanlığı yanında 5 kıtada birçok destinasyonda belediyelere ve Ticaret odalarına Turizmde kalkınma ve strateji belirleme konularında danışmanlık yapıyor.

Hüseyin Baraner sadece Türk turizminde değil, Dünya turizmine yön verme açısından da önemli bir kişiliktir. Rusya ile meydana gelen uçak düşürme krizinden sonra Moskova'ya giderek, oradaki dostları ile birlikte, “Türkiye-Rusya dostluk ve Dayanışma Birliği” kurmak için çalışmalar yaptı. Turizmin sadece Politikacılara bırakılmayacak derecede önemli bir sektör olduğuna inanan Hüseyin Baraner, her çalışmasında barışı ve halkların dostluğunu ön planda tutmuştur.







Yıllardır Türkiye ile Almanya arasında fahri turizm elçisi gibi çalışan Hüseyin Baraner, TÜRSAB’ın yurtdışı temsilcisi oldu.



Hüseyin Baraner bu konuda, “Türkiye hepimizin ülkesidir. Hepimiz Türkiye’ye hizmet etmeliyiz. TÜRSAB adına çalışmak bana gurur veriyor. Benim doğal görevim tüm Türk turizm kurum , kuruluş, dernek ve birliklerin yurtdışında güçlü görünmesidir. Turizm birlikleri yurtdışında elele görünmek ve algılanmak mecburiyetindedir . Artık Türkiye'yi yeniden dünya toplumlarına doğru lisan ve vurgu ile yeniden anlatmak lazım. Biz Türkiye sevgisi ile yola çıktık.” dedi.



Baraner sözlerini şöyle sürdürdü: "Türkiye Avrupa turistinin en iyi ürünlerinden biridir ve yerine koyulacak başka bir ülke yoktur. Çocuklarını İspanya'ya götüren Almanlar, İspanyollar'ın Türkiye'deki imkanları sunamadıkları için çocuklarının ağladıklarını söylüyorlar. Çünkü çocuklara özel hizmet yok. Kaydırak, özel oyun yerleri ve çocuğa özel menüler bulunmuyor. Bu ise Alman ileleri zor durumda bırakıyor. Her Alman Türkiye'de tatil yapmak için fırsat bekliyor. Avrupa'da medya olmadan hiçbirşey yapılmaz. Biz medyanın ayağına gidip anlatmalıyız. Fotoğraf ile video ile tanıtım artık geri kaldı. tek tanıtım birebir anlatımdır."

DÜNYA turizm pazarlarında rekabetin arttığını, katıldıkları fuarlarda bariz bir şekilde bizzat gördüklerini belirten Baraner "Artık Türkiye turizmde ray değiştirmeli" dedi.

Baraner sözlerine şöyle devam etti: “Amaç turist saymak değil, tesislerimizde ve çalıştığımız destinasyonumuzda net kâr sağlamak. Gerçekten alın terimizin karşılığını almak istiyorsak, unutmamamız gereken bazı ana temel konular var. Piyasa talep kadar sağlıklı denge işidir. Bu konuda turizmimizde ciddi yapısal sorunlar ve şişkinlikler var. Mevcut yapımız sağlıklı değil, işletme sistemimizin içinde verimliliği ve net kârı kemiren ödemler var. Artık büyük tahsisler verilmesin, bunun yerine Türkiye’nin her köşesinde sanatçı, sporcu kültürlü doğa ve turizm aşığı gurme ailelere 2-3 dönüm arazi tahsis edilsin, tüm Anadolu’da gerçek Türk mutfağının ve misafirperverliğinin yaşatıldığı, İspanya, İtalya özellikle Bavyera ve Avusturya’da benzerleri bulunan 20-50 odalı otantik aile işletmesi tesisler desteklensin. Ayrıca bu heyecanlı ailelere 20 yıl geri ödemeli teşvik ve kredi verilsin. Tanıtım ve pazarlamada yeni model yerel platformlar ile pazarlama ve tanıtım desteği sağlansın. Kimsenin kopyalayamayacağı, taklit edemeyeceği bize ait olan Anadolu’nun gerçek tatlarını, renklerini, seslerini, sanat ve kültürünü markalaştıran bu yeni konaklama sistemleri ile güçlendirilsin. Bence böylelikle ülkemizdeki mevcut turizm işletmelerini ve 85 milyar dolarlık milli turizm yatırımlarımızı da korumuş ve güçlendirmiş oluruz. Dünyadaki bütün uluslararası yorgun markaların alt kategorileri Anadolu’muzu sarıyor. Gelecekte hem küresel dijital pazarlama sistemlerinin, hem de 'Markamı sökersem burası batar’ diyen uluslararası marka tabela pazarlamacılarının esiri olmayalım. Satışta dışarıya komisyon öde, tabela marka için yine dışarıya komisyon öde, et, içki ithal et, yabancı eleman çalıştır, sanatçıları ve animasyonu dışarıdan getir anlayışı sektörümüzün cazibesini ve verimliliğini iyice azaltacaktır. Krizden çıktığımız bugünlerde yavaş yavaş turizmi Türkiye’nin halk sanayisi olarak yeniden düzenlememiz gerekmektedir. Biz gelecek yerel seçimlerden sonra bazı seçkin ve hayatını turizme adamış arkadaşlar ile Anadolu’da bu konularla ilgili çalışmalar yapacağız".



Hüseyin Baraner, Hollanda'nın Utrecht kentindeki Turizm Fuarı'na katıldıktan sonra yaptığı açıklamada şunları söyledi:

''Uzun zamandır, hergün dünyanın değişik noktalarında çok değişik kişiler ve insanlar ile Türkiye hakkında görüşüyorum. Bazıları övüyor, bazıları kötülüyor, bazıları acıyor, bazıları da 'Anlamakta zorlanıyorum' diyor . Şu an özellikle Avrupa toplumlarının Türkiye ile düşüncelerinin en derin ve saklı noktalarına kadar indiğimi hissediyorum . Çünkü onları devamlı konuşturuyorum ve dikkatle dinliyorum. Açık ve samimi konuşma ortamı yaratıyorum.

Tabii ki konumuz herzaman siyaset olmuyor. Avrupa ile yaşadığımız siyasi gerginlik yumuşadıkça günümüzün sektörel konuları ve sorunları çok daha konuşulur, tartışılır hale geliyor.

Bu güzel bir gelişmedir.

Ancak katıldığım bir toplantıda, Türkiye’ye 12 kere tatil yapmış bir Alman müşteri beni azarlayarak Türkiye’deki doğa katliamından bahsetti.

Kendisinin İlk defa 1985’te Türkiye’ye gittiğini ve özellikle sahillerin güzelliğine, tatil beldelerinin doğasına aşık olduğunu söyledi.

Sert bir dille bana, ' Eğer böyle devam ederseniz 15-20 yıl sonra elinizde Avrupalılar'a satacak sürdürülebilir hiç bir ürününüz kalmayabilir' diye serzenişte bulundu. Kendisi’nin Türkiye’yi gerçekten sevdiğini ve sözlerimin çok samimi olduğunu hissettim ve kendisi ile yeniden buluşmak istediğimi söyledim.

Daha sonra yolda düşünmeye başladım: Siyasi, ekonomik sorunlar zaman içinde artıyor, azalıyor, kabuk değiştiriyor. Yani bir şekilde yolunu buluyor, ancak Doğa’nın rehabilitasyonu, yani tamiri çok uzun zaman alabiliyor .

Lafı uzatmadan önerim:

Türkiye’nin çok acele olarak bir

DOĞA AÇILIMI yapmasıdır.Türkiye’nin her metrekare toprağı, suyu, havası çok boyutlu mercek altına alınıp incelenmeli. Değişik zamana uygun koruma stratejileri geliştirilmeli. Hatta yeni işletme modelleri ile doğanın korunması belki yeni iş modeline bile dönüştürülebilinmesi tartışılmalı .

Bu işin 20 YIL SONRASI ‘da var! Benden söylemesi. Gelecekte yapay zeka, dijital yönetim çağında bir de kirlenmiş hava, bozulmuş toprak, hasta doğa ile aptallaşmış bir sektör olmayalım.''

*****





Yorumlar









Aktif Ziyaretçi 32
Dün Tekil 1505
Bugün Tekil 1472
Toplam Tekil 4076253
IP 3.146.255.127






TURAN-SAM PRINTED ISSN: 1308-8041
TURAN-SAM ONLINE ISSN: 1309-4033
Journal is indexed by:





























16 Sevval 1445
Nisan 2024
P
S
P
C
Ct
P
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30


T rk milletindenim diyen insanlar her eyden nce ve mutlaka T rk e konu mal d r.
(Mustafa Kemal ATAT RK)


Ekle kar









Anasayfa - Amaç - Hedefimiz - Mefkuremiz - Faaliyetler - Yönetim - Yasal Uyarı - İletişim

Her Hakkı Saklıdır © 2007 - 2023 TURAN-SAM : TURAN Stratejik Araştırmalar Merkezi
Sayfa 1.597 saniyede oluşturulmuştur.

TURAN-SAM rssTURAN-SAM rss
Google Sitemap

"Bu site en iyi mozilla firefox'ta 1280x960 çözünürlükte görüntülenir."

Turan Portal v1.3 | Tasarım TURAN-SAM , Kodlama Serkan Aygün

Turan Nedir?, Bilimsel Dergiler, En popüler Bilimsel Dergi, Endeksli Bilimsel Dergiler, Saygın Bilimsel Dergi, Türk Dünyasının en popüler ve en saygın Bilimsel Hakemli Dergisi, SSCI, SCI, citation index, Turan, Türk Devletleri, Türk Birligi, Türk Dünyası, Türk Cumhuriyetleri, Türki Cumhuriyetler, Özerk Türkler, Öztürkler, Milliyetçi, Türkçü, Turancı, Turan Askerleri, ALLAH'ın askerleri, Turan Birliği, Panturan, Pantürk, Panturkist, Türk, Dünyası, Stratejik, CSR, SAM, Center for Strategical Researches, Araştırma, Merkezi, Türkiye, Ankara, İstanbul, Azer, Azeri, Azerbaycan, Bakü, Kazakistan, Alma-Ata, Astana, Kırgız, Bişkek, Kırgızistan, Özbekistan, Özbek, Taşkent, Türkmen, Türkmenistan, Turkmenistan, Aşxabad, Aşkabat, Ozbekistan, Kazakhstan, Uzbekistan, North, Cyprus, Kıbrıs, MHP, AKP, CHP, TURKEY, Turancılık, KKTC, Vatan, Ülke, Millet, Bayrak, Milliyet, Cumhuriyet, Respublika, Alparslan Türkeş, Atatürk, Elçibey, Bahçeli, Aytmatov, Bahtiyar Vahabzade, Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan, İsmail Gaspıralı, Gaspırinski, Nihal Atsız, Alptekin, Kürşad, Tarih, Kardeş, Xalq, Halk, Milletçi, Milliyetçi, Yürek, Ürek, Türklük, Beynelxalq, Arbitrli, Elmi, Jurnal, Nüfuzlu